19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 OCAK 2015 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI ‘Güzel kadına Tanrı’nın ne itirazı olur?’ Türkçe ağlayan köpek! T ramvayda “otur, otur” sesine BRÜKSEL irkildim. Orta yaşlarda bir bey tasmasını elinde tuttuğu köpeğine sesleniyor, hareket etmemesini istiyordu. Usluca, yerinden kıpırdamadan duran köpeğe sahibinin daha fazla talimat vermesine gerek kalmadı. Buralarda “Türkçe bilen köpek” görmek ilginçti. ERDİNÇ UTKU Belçika’da Türk tanıdıklarımdan köpeği olanları geçirdim aklımdan. Liste hiç de uzun değildi. Birkaç kişilik listedekilerin hepsinin de Türkiye’den geldiğini fark ettim. Türkiye’den yeni Brüksel’e taşınan Erol Günaydın hocamızın kızı Ayşe de daha bir hafta geçmeden Türkiye’de bıraktığı Kaşar’ı özlemeye başlamıştı. Belçika’da yerleşik Türkler arasında köpek besleme alışkanlığı olmadığı sonucuna vardım hemen. Acaba “sosyal paylaşım ağlarında köpek besleyenlerin bana özelden yazmasını mı istesem” diye düşündüm. Ancak görünen köyün pek de kılavuza ihtiyacı yoktu. Sokaklarında “köpeklere özel kaka yapma yerlerinin” bulunduğu, kedi ve köpeklerin “adam yerine konulup” günlük yaşamın bir parçası haline geldiği Belçika’da, biz Türklerin evcil hayvanlara mesafeli olduğunu fark etmemek mümkün değildi. Birden “Türkçe ağlayan köpek” döküldü dilimden. Yıllar önce Türkiye’den tıpta uzmanlık için Belçika’ya gelen Özkan’ın “Türkçe konuşmayı özledim” diyerek bizlerle hasretle buluşmasını anımsadım. Evet insanlar anadilinde konuşmayı özlüyordu. Ya köpekler? Belçika’nın Gent şehrinde yaşamını sürdüren Emirdağlı Halk Ozanı dostum Fakı Edeer’in Kangal köpeğinin Türkçe özlemi ile ilgili yürekleri dağlayan yazısını bulmalı ve paylaşmalıyım hemen, “Türkçe ağlayan köpek” başlıklı pazar yazımı da böylece yazmış olurum diye geçti aklımdan. 2010 yılında Binfikir gazetesinde yayımlanan “Milli köpeğimiz Kangal’ın Türkçe sevdası” başlıklı yazısında Gent civarında kablo döşeme işinde çalışan Türk işçilerin kendi aralarında Türkçe konuştuklarını duyan komşunun köpeğinin, Türkçe konuşmaları duydukca acı acı havlaması anlatılıyordu. 4 aylıkken anavatanından kopartılıp getirilen köpek, büyüyünce de anadilini unutmamıştı. Özetlemeye kıyamıyorum, Fakı Edeer dostumuzun otantik anlatımıyla aktarayım en iyisi: “Flaman Bölgesi’nde kablo işçileri küçük bir köyde çalışmakta iken kendi aralarında Türkçe konuşuyorlardı. Sokaktaki bahçeli villa vari evden devamlı köpek havlaması duyuluyordu. Köpek huzursuzca devamlı havlıyor sanki bir tarafı acıyor gibi sızlanıyordu. Kablo işçilerinden biri köy kökenli olduğundan yanındaki iş arkadaşına, “Gardaş bu havlayan köpeğin bir derdi var. Hem havlıyor hem sızlanıyor belki ayağına diken battı veya bir tarafı çok acıyor”. Arkadaşı; “Ne biliyon len belki karnı aç” deyince diğeri “Niye bilmicem ben köyde çobandım, çoban adam eşeğinin, köpeğinin her halini bilir” diye cevaplar. Diğeri “Boşver kedi köpek lafı yapmayalım işimize bakalım” der ve işe koyulurlar. Pazartesinden cumaya kadar çalışırlar. Patronları cumartesi günü de çalışılacak diye emir verir. Cumartesi günü de çalışmaya gelirler. İş başlar, bir saat kadar sonra köpeğin olduğu evden bir adam elinde bira, meyve suyu, çeşitli meşrubatlarla çalışan işçilerin yanına gelir. “İyi günler iyi işler” diyerek elindeki meşrubatları işçilere takdim eder. İşçiler teşekkür ederler. Adam “Ben buraya neden geldim biliyor musunuz?” diye sorunca işçiler hayır der. Adam “Siz bu sokağa çalışmaya geleli benim köpeğim çok mutsuz” der. İşçiler, “Biz ne yaptık senin köpeğine de bizi suçluyorsun” derler. Adam “Ben bu köpeği 4 aylıkken Türkiye’den getirdim. şimdi bir yaşında. Siz bu sokağa gelince sizin Türkçe konuşmanızı duyup köpeğim huzursuz oldu. Getirsem onu biraz sever misiniz?” der. İşçiler, “Tabii neden olmasın” diye getirmesini isterler. Adam gidip köpeği getirir. Elinde ipi boynunda tasması ile. Köpek işçilere doğru gitmek için sanki can atarcasına atılır. İşçiler bakarlar ki Kangal cinsi çoban köpeği. Çoban olan, adama bağırır, “Bırak gelsin de onu sevelim. Bu cins Türkiye’nin en cins köpeğidir” diye seslenir. Adam köpeği bırakır. Köpek işçilerin yanlarına koşarak varır boyunlarına atlar. Onlarla oynamak ister, yatar yuvarlanır. İşçilerin gözleri dolar, köpeği sever okşarlar. Adama “Sen bize bırak bu köpeği, şimdi işimiz var buradan bir yere ayrılmaz herhalde. İş bitince biz size getiririz” derler. Adam kabul eder. İşçiler çalışır Kangal yanlarında bekler. Bir hafta o sokakta çalışan kablo işçileri sahibinin izni ile her gün köpeği alırlar çalışırken. Yanlarından bir yere ayrılmadan onlarla bekler Kangal. Kangal’ın sahibi Kangal’ın ne kadar hisli bir hayvan olduğunu bu sebeple öğrenmiş olur. Anadolu insanı ne kadar vefalı ise demek ki hayvanları da o kadar vefalı.” İyice düşüncelere dalmışım. Tramvayda, inmem gereken duraktan bir sonraki durağın adı anons edilince kendime geldim. Beyaz köpek ve sahibi daha önceki bir durakta inmişti. Köpeğin sahibi ile konuşmadığıma pişman bir şekilde yürüyerek evin yolunu tuttum. [email protected] E lisa K. daha iyi bir yaşam için Polonya’dan kalkar Avusturya’ya gelir. Yaşı gençtir, her işte çalışabilir. Doğduğu ve büyüdüğü ülkeden daha zengin denilen Avusturya’da iyi bir yaşam sürdürmektir niyeti. Yirmi yaşlarının henüz başındadır. İş arar. Bulur da, çalışır çalışmasına ama yaşamı eskisinden daha iyi değildir. Aldığı ücret ancak zorunlu ihtiyaçlarına yetmektedir. Elisa ev kirası, elektrik, gaz, yeme, içme, giyim kuşam derken ay sonunu zor eder. Yavaş yavaş da banka hesabında aldığı avansların yükseldiğini görür. Normal şartlarda çalışmayla istediği yaşamı elde edemeyeceği düşüncesine varır. Porno film çevirmek gelir aklına. Sansasyonel olmalıdır diye düşünür. Yaşadığı yer küçük bir kasabadır. Avusturya’da yaşadığı kasaba Hörşing porno için ufaktır. Ama olsun der, internet vardır. Yaşadığı kasabayı terk etmek istemez. Yaptığı filmin dikkat çekmesine özen göstermeyi düşünür. Dikkat çekmelidir ki bilinsin, izlensin, tanınsın ve para kazansın. Önce kendisine bir takma isim de bulur: “Babsi.” Kararını verir. Kasabanın kilisesinde porno filmi çekecektir. Tek başına çekeceği film için gerekli malzemeleri alır. Filmi kilisede çekeceğine göre kullanacağı malzemelerde mutlaka haç da olmalıdır. Kurar kamerasını kilisenin içine. Filmi çeker ve porno filmleri pazarlanan üç internet sitesinde yayımlanır. İkinci bir film çalışması daha yapar. Onu da kilisede çekmiştir. Filmler okul çocuklarının cep telefonuna kadar düşer. Nasıl olursa okulda öğretmenlerin ve kilise papazının film dikkatini çeker. Filmin çekildiği kilisenin papazı polise şikâyette bulunur. Görüntülerin izini takip eden polis oyuncuyu tespit eder. Savcılık aleyhinde dava açar. Elisa, mahkemeye girişinde konuyu gündeme getiren basına tepki gösterirken açılan davanın “insani olmadığını”, suçlu olmadığını söyler. Elisa K. “ibadet yerlerini ve dini VİYANA öğretileri aşağılamaktan” dolayı suçlanmaktadır. Çekmiş olduğu filmden o güne kadar 10 KADİM ÜLKER bin 700 Avro kazandığı iddia edilen Elisa’ya duruşmada savcı filmi neden kilisede çektiğini sorar. Elisa’nın yanıtı, “Başkalarının neler yaptıklarını düşündüğümde, ben onların yanında melek sayılırım” olur. Savcı “Bu ayrı bir konu, soruma cevap vermediniz” itirazı üzerine, okulda din dersinin de zaten zayıf olduğunu, kilisede seks yapmanın da yasak olduğunu bilmediğini, başta kilise papazı olmak üzere kimseyi de incitmek istemediğini anlatır, üzüntülerini belirtir ve özür diler. Mahkeme süresinde sarf ettiği kimi hakarate vardığı savunulan sözlerinden dolayı da cezaya çarptırılır. Mahkemede, “İri memelerim, diğer şeylerimden dolayı ve güzel bir film çektiğim için Hörşing kasabasını artık bütün Avusturyalı tanımaktadır” der ve aleyhinde açılan davanın aslında saçma sapan ve haksız olduğunu, zaten özür dilediğini “Tanrı’nın da çıplak kadın vücuduna herhangi itirazı olmayacağını” söyler. Savunmasında artık bir daha böyle bir film çekmeyeceğini belirten Elisa K. üç ay hapis cezası almaktan kurtulamaz. Temizlik işçisi olarak çalışmaya da devam ettiğini belirten Elisa K. filmden elde ettiği kazancından cezasını ödeyerek dava sonuçlandırılır. Buna göre mahkemenin vermiş olduğu üç aylık hapis 5.350 Avro para cezasına çevrilir. Avusturya, Avrupa’da işsizliğin en az olduğu ülke. Ancak işsizlik ve yoksulluk hızla artmakta. Tablonun giderek daha da ağırlaşacağı ise hem işveren hem de işçi sendikaları temsilcileri tarafından dile getirilmekte. Elisa gibi “üretken” insanların, o yoksulluktan biraz olsun kurtulmak gerekçesiyle daha hangi yollara başvuracaklarını göreceğiz. [email protected] Karlı ormanlar ve şarap keyfi... O rmanlar, evler, göz şaraplar. Birkaç yudumdan alabildiğine tarlalar. sonra masada sohbet hemen Yamaçlarda ağaçlar koyulaşıyor. Aldinger, Schnaitmann, arasında hafif sis. Bembeyaz her Kuhnle, Ellwanger yörenin tarihi yer. Kar doğanın üzerini örtmüş. şaraphaneleri. Almanya’da her yıl Kış geri geldi Stuttgart yöresine. kişi başına 20 litre şarap içiliyor. Kent merkezinden bindiğimiz Topraklarında dünyanın en büyük banliyö treni bizi Rems vadisine medeniyetlerinin kurulmuş olduğu götürüyor. Çok hızlı yol alıyoruz. Anadolu’da, belgelere göre MÖ 10 İçinden geçen uzun vadiler elma bin yılında Çatalhöyük’de insanlar ağaçlarıyla, yamaçlar üzüm şarap içiyormuş. Bunu bir içki bağlarıyla, küçük köyler şirin kültürü yapanlar MÖ 2 bin yılında lokantaları ve şaraphaneleriyle ünlü. Hititler olmuş. İviriz’de bulunan Özellikle hafta sonlarında kent dev Hitit kabartmasında, bir elinde insanları Kernen, Romelshausen, üzüm salkımı, diğer elinde buğday Stetten, Schnait, Endersbach ve başağı tutan Dionysos mutlu! Hititler Beutelsbach’ın lokantalarına yörenin hem şarap içmişler, hem de tam leziz yemeklerinin, beyaz, kırmızı, 1500 yıl boyunca Küçük Asya’dan kalitelinin kalitelisi Riesling ve Mısır’a tüm bölgeye hükmetmişler! Trollinger şaraplarının zevkine Şarap tanrısı Dionysos’un anavatanı varmaya geliyor. topraklarda şimdi her yıl STUTTGART Yarım saatlik bir kişi başına 1 litre şarap yolculuğun ardından küçük içiliyormuş... bir tren istasyonunda Ismarladığımız yemekler iniyoruz. Bizi uzaktan peş peşe masaya geliyor. gören tanışımız el Garson kızlar dolu mu sallıyor. Hava burada dolu büyük tabakları Stuttgart’tan daha da zor taşıyor. Karaca ve AHMET ARPAD soğuk. Ağızlardan çıkan geyik, yanında brokoli, dumanlarda güneşin ışıltısı ince ince kesilmiş ev işi var. Köyün eski yapılarla hamur haşlama, ağızda çevrili alanında yürüyoruz. Karla dağılıyor. Çekilmiş kişniş, kırmızı kaplı dar sokaklarından geçiyoruz. şarap, ardıç dutu, horozmantarından Birkaç kediden başka tek canlı yok yapılmış sosu da enfes! Bazı tanışlar ortalıkta. “Hirsch” adlı lokantada dana rostoyu daha leziz buluyor. yer ayırtılmış. Bizi orada başka Önce hafif haşlanmış, sonra tavada tanışlar da bekliyor. Az sonra kızartılmış. Ünlü bir yöre yemeği. kapısından içeri adımımızı attığımız Yanında halka halka patatesler. lokanta bambaşka bir dünya. Masadakilerin çoğu üstlük olarak İçerisi sıcak ve ağzına kadar dolu. siyah erik kompostosuyla ceviz Büyük pencerelerden giren güneş dondurmasını yeğliyor... Hiç de fena aydınlatıyor tahta masaları, tahta değil! “Hirsch”, Rems vadisindeki kaplama duvarları, keyifli insanları. en eski lokanta. 1803’ten bu yana Kış aylarında yaptığı değişik av aynı aile çalıştırıyor. 1610 yılında eti yemekleriyle ünlü bu lokantaya inşa edilmiş şirin, yarı kâgir yapının müşteriler uzaklardan geliyor. içindeki her eşyanın bir öyküsü var. Tanışlar köşedeki yuvarlak masanın İki saat sonra tanışlara veda edip çevresine oturmuşlar. Bizi görür çıkıyoruz. Bu güneşli kış gününde görmez el sallıyor, hep bir ağızdan biraz yürümeli, kalorileri yakmalı, “Hoş geldiniz!” diye sesleniyorlar. karlı ormanlarında geyiklerin, Hemen şaraplar ısmarlanıyor, karacaların gezindiği Rems ardından da yemekler. Büyük vadisinde... kupalarda şaraplar çabuk geliyor. Meşe fıçılarda yıllarca bekletilmiş www.ahmetarpad.de Okyanus esintisinde A Türk yemeği... BD büyük bir ülke. Doğusuyla Miami Beach’de kuzeyden güneye batısı arasında tam 4 tane zaman uzanan iki büyük cadde var. Daha dilimi var. Yılın her dönemi dört içerdeki Collins Avenue, deniz mevsimi yaşamak mümkün, kuşkusuz kıyısındaki ise Ocean Beach Avenue. vaktiniz ve maddi olanaklarınız varsa. Collins Avenue ticaret merkezlerinin Avrupa ile karşılaştırıldığında daha bulunduğu ve ana trafiğin geçtiği uzun ucuz. Gerek benzin, gerek otomobil, bir cadde, kilometrelerce uzanıyor. Bu gerek yiyecek ve giyecek bakımından cadde üzerinde bulunan evler giderek Avrupa’ya fark atar. Bu yüzden bazı butik otellere dönüştürülmüş, bazen iki Avrupalıların tatil için tercih ettiği üç eski ev yıkılarak daha geniş bir otele ülkelerin başında gelir özellikle kış çevrilmiş, bazılarında da inşaat izinleri aylarında. Aynı şeyi Türkiye’de hali alınmış. Kuşkusuz bu mevsimde büyük vakti yerinde olanlar için de söylemek lüks oteller kadar küçük otelcikler de mümkün. Son yıllarda zenginleşenler dolu. Otel fiyatları Noel ve yeni yıl tatili de ABD’yi tercih ediyor, sadece tatil dönemlerinde haliyle yüksek. için değil, yaşamak için de. Örneğin Ocean Beach Avenue ise üst katları ülkemizde İslamcı siyasetin ilk başbakanı otel, giriş katları lokantaya çevrilmiş rahmetli Prof. Necmettin Erbakan’ın yapılarla çevrili, okyanusa bakan yine kızı Amerika’ya yerleşti. Daha birçok uzun bir cadde. Bu lokantalarda klasik siyasetçinin çocukları da ABD’de okudu, deniz ürünleri, İtalyan ve Latin Amerika iş kurdu ve yerleşti. Eğer ABD’de mutfağı ile Amerikan tipi pizza satılıyor en az 500 bin dolarlık bir iş yatırımı genellikle. Fiyatları hiç sormayın. İçkisiz yaparsanız, oturma ve kendi işinizde iki kişilik yemek için en az 100 dolarlık çalışma izni alabiliyorsunuz. Hele yeni bir fatura geliyor önünüze. Geceleri bu zenginleşen yeni sınıf ve bu lokantaların önünden geçmek sınıfın yakınları için 500 bin güç bir iş. Pazarlama açısından TEKSAS dolar çerez parası. iyi bir taktik olsa da kalabalık Tatil yapma konusunda, yüzünden yürümek zorlaşıyor. özellikle Avrupa’nın İlk haftanın sonunda Dallas’ta ve Türkiye’nin karlarla da yiyebileceğim yemeklerden kaplandığı aylarda bu bıktım, canım Türk yemeği ABD’de tatil planları hemen istedi. İnternet sağ olsun, TEVFİK DALGIÇ uygulamaya konuluyor. Tatil kaldığımız otele yakın 6. cadde yapılacak yer ise güneydoğu ile American Avenue köşesinde eyaleti Florida. Ama bir lokanta bulduk. Köşede, Florida’nın kuzeyi de değil, güneyi ve en geniş bahçesi olan, temiz ve bakımlı bir doğusu. Kısaca Miami ve Miami Beach. lokanta idi. Her türlü klasik Türk yemeği Miami kara tarafında, Miami Beach ise ve kebap çeşidi var; tek eksik ise pek daha doğuda bir uzun yarımada. Arada özlemediğim lahmacun ve etli, peynirli iki yakayı birleştiren köprüler var. Burada pide. Ama ekmek olarak sıcak sade pide kış mevsiminde yaz yaşanır. Gündüzleri getiriyorlar. Hele yılbaşını açık havada, sıcaklık 25 derecenin üstünde, geceleri ise güzel ve ılık bir Miami akşamında iki 1920 derece civarında. Hava biraz nemli kadeh rakı ve Türk müziği eşliğinde olur gündüzleri, bazen de güneş bulutlar geçirmek gerçekten ilaç gibi geldi. arasına saklansa da yine plajda istakoz Servis, yemeklerin kalitesi de İstanbul’un gibi kızarmak mümkün. en iyi lokantalarını aratmayacak kadar Miami’ye değişik yıllarda değişik iyi idi. Sizin anlayacağınız, turizmin tüm toplantılar için gittim, konferansların ticaretinin merkezi haline gelmiş bir sahil yapıldığı otellerde kalarak ara sıra da şeridi gördük. Ama plajlar ile caddeler otel dışına çıkarak çevreyi görmek ve bu arasında yerel bitkilerin oluşturduğu arada vakit bulabilirsek deniz kıyısına upuzun bir doğal yeşil alan var. bir plaja kaçmak da mümkün oldu. Ama Yayalar için korunmalı yürüyüş yolları bu kış ilk defa “tatil için tatil” yapalım yapılmış. Kısa süreli tatil bitince Miami fikri ağır bastı ve Dallas’ın giderek Beach’deki 27 dereceden, Dallas’ın sıfır soğumaya başlayan havasından kaçalım, derecesine inince gerçeklere de dönmüş alerji ve nezle etkisinden kurtulalım olduk. dedik. Seçtiğimiz yer ise Miami Beach’ın güneyindeki South Beach. [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle