Katalog

13 OCAK 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 13 UYKUSUZLUK ‘Biz de korkmayacağız!’ ‘Altın Küre’lerin ödül gecesine Charlie Hebdo katliamına karşı protestolar damga vurdu Kültür Servisi Her yıl Hollywood Yabancı Gazeteciler Birliği’nce verilen ve Oscar’ların habercisi sayılan Altın Küre ödüllerinin Los Angeles, Beverly Hills’de düzenlenen törenine, Paris’teki Charlie Hebdo katliamına karşı gerçekleştirilen protesto damgasını vurdu. Pek çok yıldız, ünlü mizah dergisi çizerlerine karşı girişilen kanlı saldırıyı lanetleyen ve ifade özgürlüğünü savunan konuşmalar yaparken, bazı sanatçılar da kırmızı halıda “Ben Charlie’yim!” pankartı taşıdı. Gecede Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne değer görülen George Clooney’nin yakasına “Ben Charlie’yim!” rozeti, Helen Mirren’in de giysisine bir kalem taktığı görüldü. Clooney, ödülünü alırken, önceki gün Paris’te yapılan, yüzlerce kişinin katıldığı Charlie Hedbo yürüyüşüne değinerek, “Sadece Fransa’da değil dünyanın her yerinde yürüyen milyonlarca insan vardı. OnGeorge Clooney Mine SÖĞÜT [email protected] Gecede Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne değer görülen George Clooney, ‘Sadece Fransa’da değil dünyanın her yerinde yürüyen milyonlarca insan vardı. Onlar Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman... Onlar bir fikri desteklemek için, korku içinde yürümememiz için yürüyor. Biz de korkmayacağız. O yüzden, ben Charlie’yim’ dedi. lar Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman... Onlar protesto etmek için yürümüyor, bir fikri desteklemek için, korku içinde yürümememiz için yürüyor. Biz de korkmayacağız. O yüzden, ben Charlie’yim” dedi. Sinema kategorisinde, ödüllere damgasını vuran ise, Richard Linklater’ın “Boyhood Çocukluk” adlı filmi oldu. “Çocukluk” drama dalında En İyi Film seçilirken, Link later En İyi Yönetmen, Patricia Arquette de En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerine değer görüldüler. Linklater, ödülünü dünyadaki bütün anne babalara adarken “Bu dünyada hepimiz kusurluyuz. Hiç kimse mükemmel değil” dedi. Müzikal ya da komedi dalında ise beklendiği gibi “Büyük Budapeşte Oteli” En İyi Film seçilirken; drama dalında “The Theory of Everything Her Şeyin Teorisi” filminde ünlü fizikçi Stephen Hawking’i canlandıran Eddie Redmayne En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Drama dalında Julianne Moore “Still Alice” adlı filmdeki yorumuyla En İyi Kadın Oyuncu seçilirken; müzikal ya da komedi dalında Michael Keaton “Birdman”deki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Müzikal ya da komedi dalında En İyi Kadın Oyuncu ödülü ise, “Big Eyes İri Gözler” filmindeki başarısıyla Amy Adams’ın oldu. Rus filmi “Leviathan” da En İyi Yabancı Film seçildi. Televizyon kategorisinde, drama dalında “The Affair” En İyi Dizi seçilirken; Türkiye’de de gösterilen “House of Cards”ın baş oyuncusu Kevin Spacey En İyi Erkek Oyuncu ödülüne değer görüldü. İslamofobi mi Daha Tehlikeli İslamofili mi? Faşist bir iktidarı rahatça lanetleyebilirsiniz. Askeri vesayetten kurtulabilirsiniz. Komünist bir iktidarı yerin dibine sokabilirsiniz. Liberallere ağzınıza geleni söyleyebilirsiniz. Sömürgeciliği duvardan duvara vurabilirsiniz. O görkemli sarayları yakabilirsiniz. Tüm diktatörlerin heykellerini kırabilirsiniz. Cumhuriyetleri yıkıp yerine yenilerini kurabilirsiniz. Anayasaları silip silip baştan yazabilirsiniz. Alaşağı ettiğiniz sistemlerin aktörlerini mahkemelere çıkarıp yargılayabilirsiniz. Bu coğrafyada biri hariç, her türlü iktidardan gün gelir, hesap sorabilirsiniz. Bunları bir tek, dini iktidarlara yapamazsınız. O kitaba dokunamaz; o emirlere dil uzatamazsınız. İnsanlık tarihinin beyninizde açtığı derin ve karanlık delik sizi bir “ama”yla durdurur. Kendi ördüğü saygı barikatının arkasına saklanıp, doğru bildiğiniz her şeyi topa tutan inanç karşısında aklınız sakatlanır. O yüzden buralarda “gerçekten” Charlie Hebdo olmak öyle kolay değil. Hepimiz, özgürlükle tecavüzü birbirinden ayıramadığı, başkasının özgürlüğünü kendi varlığına bir saldırı olarak algıladığı noktada “Özgürlüğün de bir sınırı vardır” diyebilen akılsızlığın esiriyiz. Bu coğrafyada dine saygı çıtasının hızla ayak bileklerine kadar düşürülmesini sineye çekenler, iş düşünce özgürlüğüne gelince ya sınırlardan bahsediyor ya da derin bir sessizliğe gömülüyorlar. Bu sessizlikte delirmek üzere olanlar dine saygısızlık etiketiyle mimli. Hatta “aptalca bir cengâverlikle” damgalı. O “ama” var ya; o “ama”... Asla üç harfli küçük bir bağlaç değil. O “ama” bu dilde içinde 29 harfi de barındıran ve dokunulmazlığı olan, upuzun ve kapkaranlık bir anayasa. Terör yüzünden artacak olan İslamofobi Avrupa’da din düşmanlığını körüklerken; ona paralel olarak burada yükselen İslamofili inançsızlara bile mecburi bir empati dayatıyor ve akılcı düşünceyi intihara sürüklüyor. Tanrı yoktur diyebilirsiniz; ama tanrının gerçekten var olmaması hiçbir işe yaramaz. Çünkü dünyayı döndüren tanrı değil, tanrı inancı. İnanç bir pop star fanlığı seviyesinde seyretmeyip siyasallaşmakta ısrar ettikçe insanlığın aklını başına toplaması mümkün değil. Zaaflardan beslenen iktidarların en güçlü enstrümanlarından biri inançtır. Hele ortaçağını yaşamaya devam eden İslam dünyasında. Doğanın gerçeğine inanmayı, onu anlamayı tarihinin başlarında unutan insanlığın bu genetiği bozulmuş inanç tutkusu, kendi beynine sıktığı bir silah. İktidara talip olmadığı sürece sorun yok. Ama iktidar hırsı olan ve tahrikle çalışan saldırgan bir inanç sisteminin karşısında dik durabilmek için kalabalık olmak gerekir. Biz yapayalnızız. Ortada dolaşan komplo teorilerinin gerçek ya da hayal olması önemli değil. Güldürerek düşündürenler öldürüldüler. Öldürerek düşündürenler de öldürüldüler. Sağ kalanlar şimdi rahat rahat düşünebilirler. İslamofobi mi daha tehlikeli; İslamofili mi? SERGİ 17 OCAK’TA GALERİ APEL’DE AÇILACAK Can Göknil’den ‘Sazlı Sözlü Sergi’ Kültür Servisi Ressam ve yazar Can Göknil, 49. sanat yılını Galeri Apel’de sergilenen “Sazlı Sözlü Sergi” ile kutluyor. 17 Ocak’ta açılacak ve 44 parçanın yer alacağı sergi için Göknil, çalışma biçiminde uyguladığı yöntemin onu söz ve imge arasında koşuşturduğunu söylüyor. Göknil, “Sözle Göz Kardeşliği” adlı sergisinden sonra şimdi işin içinde saz da olduğunu belirtiyor. Besteleri Dr. Tuba Kaftancıoğlu ve onun sunduğu İbrahim Çadırcı, Muzaffer Sarısözen gibi türkücülerden, sevda türkülerinin naif deyişlerini de Nurer Uğurlu’nun kitaplarından derlemiş Can Göknil. Yine resim, heykel gibi klasik tekniklerden gerektikçe yararlanıyor, ahşap, kurşun, kumaş gibi malzemeleri amacını vurguladığı sürece kullanıyor. Sergideki sunumlar “Yanık Güfteler”, “Sevda Türküleri”, “Derya Dervişleri”, “Asıl Fasıl” gibi başlıklarla ilgi çekiyor. Sergi 14 Şubat’a dek görülebilir. ‘Başlar benim işim gücüm’ Ömer Kaleşi sanatta 50. yılını sergiyle kutluyor Kültür Servisi Ömer Kaleşi, sanatının 50. yılı kutlamalarına İstanbul’da 29 yıldır birlikte çalıştığı Tem Sanat Galerisi’nde açtığı sergiyle devam ediyor. Sergiyle birlikte Fransız yazar Gil Jouanard tarafından yazılan ve Kaya Özsezgin tarafından dilimize çevrilen “Ömer Kaleşi Canlı Doğa Resimleri” kitabı da yayımlandı. Bu kitapta sanatçının yıllardır spatülle boyadığı başlarla meyvelerden oluşan ölü doğa resimlerinin ilişkisi irdeleniyor. Kaleşi, Güzel Sanatlar döneminden bu yana başları resmettiğini söylüyor. “Yüzlerce baş. Neden, bilmiyorum. Başlar benim işim gücüm ve hep de öyle kalacak” diyor. Tüm yaşamını ve tüm resim sanatını başlar üzerine kurduğunu söyleyen Kaleşi, başın bedenden önce geldiğini, onu yönettiğini, dilediği yere yönlendirdiğini ve bedene komut verdiğini belirtiyor: “Başı yaparken insanı yapıyorum. Beden gerekli değil, o hiçbir şeye karar vermez. Her şeyi ‘baş’ın içinde görürüz; baş yeterlidir. Gerekliliği kalmamış bir bedene ihtiyaç yoktur” diyor. Sergi 24 Şubat’a dek görülebilir. Helen Mirren KAMİL KÜLTÜR MASARACI l ÇİZİK Şirin Payzın ile NE OLUYOR? SALI VE PERŞEMBE 21:00’DE tv.cnnturk.com/neoluyor twitter.com/CNNTURKProgram twitter.com/siring Şu anda ne oluyorsa, bu programda konuşuluyor. C M Y B