19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 OCAK 2015 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 50 yılda nereden nereye? Charlie Hebdo Fransa’da ’68 hareketinin yarattığı fokurdama içinde ortaya çıkmış bir dergiydi, bu hareketin doğrudan veya dolaylı bir ürünüydü lerle işbirliği yaptığı ve Yahudileri toplama kamplarına gönderdiği için mahkum edilmiştir) ve polis ile jandarmaya eylemi bastırmalarını emreder. Bilanço korkunçtur: En iyimser tahminlere göre 5060 ölü, yüzlerce yaralı, daha kötümser tahminlere göre ise en az 200 ölü vardır. 8 Şubat 1962’de ise Komünist Parti, Sosyalist Parti, ülkenin iki büyük işçi sendikaları konfederasyonu CGT ve CFTC, Cezayir’de statükonun korunmasını isteyen asker ve sivillerin kurduğu kanlı OAS örgütünün özellikle aydınlara yönelik saldırılarına dur denmesi için miting düzenlemek isterler. Papon yine mitingin bastırılması emrini verir (De Gaulle’ün onayıyla). Polis müdahalesinin ardından bir metro (Charonne) girişinde izdiham yaşanır ve dokuz kişi ölür. 3 Temmuz 1962’de De Gaulle, Fransa’nın Cezayir’in bağımsızlığını tanıdığını açıklar. Bir İnsanı Öldürmek… “İnsan hayatı ölçüt olmaktan çıktığından bu yana artık hiçbir şeyin ölçütü kalmadı…” Elias Canetti’nin “İnsanın Taşrası” başlıklı ve notlarını bir araya getiren kitaptan bir alıntı. Kitabı dilimize çevirdiğim 2004 yılından bu yana, aklımdan neredeyse hiç çıkmayan notlardan biri. “İnsanların dünyası” olmasıyla övündüğümüz bir dünyada, insan hayatının ona rasgele son verilecek kadar değersizleşmesi. Her insan “biricik ve eşsiz”ken, ölenler/ öldürülenlerin birden fazla olduğu neredeyse her durumda hemen bir sayıya indirgenivermesi. Öldürme eyleminin insanlık dışılığının sayısal ölçütlere vurulması. Büyük bir patlama olmuş. Ama neyseki yalnızca bir ya da iki kişi ölmüş. Saldırıda neyse ki yalnızca bir kişi ölmüş. İnsan öldürme’nin insanlık dışılığının, vahşiliğinin, anlamsızlığının sayısal ölçüte böylesine indirgenmişliği, sanki bütün cinayetleri ikiye katlamakta. İnsanlık tarihinde insan hayatı ilk ne zaman bir ölçüt olmaktan çıkmıştı? Bu sorunun kesin yanıtının verilebilmiş olduğunu sanmıyorum. Ama şurası kesin: Her birimizin, tek tek hepimizin insanlığımızdan utanmamıza yetecek kadar uzun bir zamandan beri bu böyle. Evet, böyle! Yani üzülüyoruz, ama utandığımız artık çoktandır pek söylenemez. Hem, utanmanın yerini çoktandır ölenlerin sınıflandırılması almadı mı? Hayatta kalanlarda utanç duygusunu uyandırabilmesi için, öldürmenin sadece öldürme olması çoktandır yetmiyor. Bir “utanma sicili” düzenleyebilmek için bazı soruların cevaplandırılması da gerekiyor. Kaç kişiydiler? Hangi ırktandılar? Hangi mezheptendiler? Hangi etnik kökendendiler? Hangi siyasi görüştendiler? Hayır. Geride kalanların suçluluk duymaları, insanlıklarından utanmaları, ölenlerin arkasından kendilerinde yaşama hakkını bulma açısından zorlanmaları için, öldürülmüş olmak tek başına yetmiyor. Öldürülen yalnızca bir, iki kişi ise, kayda değer bile sayılmadığı da oluyor. “…uyumayın artık, çünkü Macbeth uykuyu öldürdü!” Gece vakti, uykusunda öldürülen için Shakespeare’in kaleminden dökülen bu dize, artık çok geride kaldı. Çünkü artık öldürülenler için uykuların kaçmasının şartlara bağlandığı bir dünyada yaşanmakta. Hâlâ insanların olduğu çok tartışmalı bir dünyada! BRITISH MUSEUM’DA ‘GÜZELLİĞİ TANIMLAMAK’ SERGİSİ Paris’te Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik, 10 karikatüristin ve 2 polisin ölümüyle sonuçlanan korkunç katliam beni derinden yaraladı. Aklımda çengellenen soru çarşambadan bu yana rahat yüzü vermiyor. Diğer yandan bu tarz sansasyonel olaylarda hep görüldüğü üzere, konunun medya marifetiyle derhal “formatlanması”ndan da mutlu değilim: “Uzman” konuklar, stratejik araştırma (bu da ayrı bir format konusu!) kurumlarının temsilcileri, yurtiçi ve dışındaki hikmetleri kendilerinden menkul kanaat önderleri (alın size bir başka format konusu!)… Sorular, sorular, tuhaf bir konuşma şehveti, anlatma isteği, sözcüklerin avurtları doldurup uzun uzun çiğnenmeleri. İzlediklerim içinde Ahmet İnsel’in hakiki üzüntüsü ve Kadri Gürsel’in önemli benzetmesi aklımda kaldı: “Bu saldırı Fransa’nın 11 u Buram buram aydın, Eylül’ü değil, Madımak’ıdır.” entelektüel, sanatçı ‘Belvedere Torsosu’ Londra’da Kültür Servisi Vatikan Müzesi’nde bulunan, başı, kolları ve bacakları eksik ünlü Yunan heykeli “Belvedere Torsosu”, Londra’daki British Museum’da açılacak “Güzelliği Tanımlamak: Eski Yunan Sanatında Beden” adlı sergide yer alacak. Ünlü heykel, British Museum’a Vatikan Müzesi tarafından sergi için ödünç verildi. 1.59 metre yüksekliğindeki çıplak erkek gövdesinin, İÖ 1. yüzyılda Atinalı heykeltıraş Nestor’un oğlu Apollonios’un elinden çıktığı sanılıyor. Heykelde bedenin dinamik duruşu Rönesans’ın büyük ustalarından Michelangelo’yu derinden etkilemiş, enerjik figür üslubunu geliştirmesinde rol oynamıştı. Bazı heykellerinde ve Sistina Şapeli’nin tavanına yaptığı fresklerde “Belvedere Torsosu”ndan esinlenen Michelangelo, dönemin papasının heykeli tamamlaması için getirdiği öneriyi, yapıta duyduğu hayranlık yüzünden geri çevirmişti. “Belvedere Torsosu”, British Museum’da Michelagelo’nun Sistina Şapeli freskleri için yaptığı ön çizimlerle birlikte sergilenecek. ’68 ve Charlie Hebdo Eylül 1960’ta HaraKiri dergisi çıkar. Şubat 1969’da HaraKiri Hebdo (haftalık) çıkar. Son saldırıda öldürülen Georges Wolinski de Mayıs 68’de çıkardığı Enragé’den sonra HaraKiri’de çalışmaya başlamıştır. Charles De Gaulle 9 Kasım 1970’te Colombey’deki evinde geçirdiği rahatsızlık sonucu ölür. 16 Kasım 1970 tarihli HaraKiri düşmanlığı kokan bu katliam, Hebdo, “Colombey’de Trajik BaCezayir olayları ve ’68 eşitsizlikten sosyal devlete, lo: 1 Ölü” manşetiyle çıkar (1 KaAma zihnimde şekillenen ve sım tarihinde bir baloda çıkan yanmedyanın format bombardımanı işsizlikten gettolaşmaya, gında 140 kişi ölmüş, olayın acısınaltında biraz boğulup sonra tekyeni yetişen kuşakların dan çok sansasyonuyla uğraşan ve rar su yüzüne çıkan soru farklıybeyinlerini dogmalarla acıyı sakız gibi çiğneyen basın gündı, biraz daha varoluşsaldı: Kaler boyunca “trajik balo” manşettiller Cezayir asıllıydı; Charlie yıkama isteğinden sanatın leri atmıştır) ve kapatılır. Bir hafta Hebdo ise Fransa’da ’68 hareve hoşgörünün eğitim sonra da Charlie Hebdo yayın hayaketinin yarattığı fokurdama içinmüfredatına girmesine kadar tına girer. Wolinski, “Charlie” adıde ortaya çıkmış bir dergiydi, bu birçok tartışmayı gündeme nın Charles De Gaulle’e gönderme hareketin doğrudan veya dolaylı (demek ki üstelik General’in ölübir ürünüydü. getirebilir, getirmeli. münden sonra yapılmış bir gönderFransa’daki (ve aslında tüm me) olduğunu ifade etmiştir. dünyadaki) ’68 hareketinin çok Bir yanda Cezayir’de barışı savuönemli köklerinden biri Vietnam Savaşı’nın yanan, OAS’ın (bizdeki Susurluk çetesi gibi bir örrattığı infial duygusudur. Bu bilinen, çokça söygüt) kanlı eylemlerine karşı ayağa kalkan bir gelelenmiş, yazılmış çizilmiş bir gerçektir. Buna karnek, sonrasında tüm dünyaya esin kaynağı olan ’68 şılık Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinin ve bu Mayısı ve bu iklimde şekillenmiş bir mizah dergimücadeleyi bastırmak için Fransız hükümetlerinin si… ve polisinin uyguladıkları kanlı baskı, bu baskıya Diğer yanda, kutsallarını savunmak adına bu gekarşı gerek sol partilerde gerekse entelektüellerde leneğin son temsilcilerine saldırıp katleden Cezayir yükselen tepki, 68 hareketinin daha uzak ama pek asıllı Fransız vatandaşları… konuşulmayan kökleri arasında, deyim yerindeyse Aradan geçen 50 yılda dünya nereden nereye bir tür bilinçaltı olarak yer alır. gelmiş… Birkaç hatırlatma yapayım: 1961’de Fransız hüBurada aşağılanmanın, ezilmenin, kendini altta kümeti sadece Kuzey Afrikalılar için sokağa çıkma yasağı koymuştur. Bu yasağı protesto etmek ve kır hissetmenin, bir şekilde intikam alma isteğinin payı olabilir mi? Bilmiyorum. Ama şurası kesin: Buram mak isteyen FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi) Franburam aydın, entelektüel, sanatçı düşmanlığı kokan sa örgütü 17 Ekim 1961 gecesi tüm Cezayirli ve bu katliam, eşitsizlikten sosyal devlete, işsizlikten genelde Mağriblileri sokağa çıkmaya çağırır. Yaşlı, genç, aileler halinde, kadınlıerkekli, çocuklarıy gettolaşmaya, yeni yetişen kuşakların beyinlerini la birlikte dışarı çıkarlar. O sırada Emniyet Müdürü dogmalarla yıkama isteğinden sanatın ve hoşgörünün eğitim müfredatına girmesine kadar birçok tarMaurice Papon’dur (2002 yılında yıllar süren bir tışmayı gündeme getirebilir, getirmeli. duruşmanın ardından, II. Dünya Savaşı’nda Nazi 14. CUMALI BULUŞMASI BUGÜN Necati Cumalı anılıyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Necati Cumalı, ölümünün 14. yıldönümünde anılıyor. Yazar adına düzenlenen anma etkinliği, Urla Belediyesi’nce yaşama geçirilen Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’nde gerçekleştirilecek. 14. Cumalı Buluşması, bugün saat 14.00’te başlayacak. Buradaki etkinliğin ardından Urla Atatürk Kültür Merkezi’nde, saat 15.00’de Necati Cumalı Edebiyat Ödülü’nün töreni yapılacak. Urla Belediyesi ile CumalıSeferis Gökyüzü Kültür ve Sanat Derneği işbirliğiyle düzenlenen ödülün bu yılki sahibi “On Üç Sıfır Sıfır” kitabı ile Ercan Y. Yılmaz oldu. Ödül töreninin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrenci ve öğretmenlerinden oluşan Dokuz Eylül Brass grubu, saat 18.00’de katılımcılara konser verecek. Yarın da Cumalı anısına ilkokullar arası şiir okuma yarışması yapılacak. Yarışma, saat 17.00’de Urla Atatürk Kültür Merkezi’nde başlayacak. BAFTA adayları belli oldu Kültür Servisi İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) ödüllerinin bu yılki adayları belli oldu. BAFTA ödüllerine 11 kategoriyle en fazla dalda aday gösterilen film, Wes Anderson’ın yönettiği ve kadrosunda çok sayıda yıldız oyuncuyu bulunduran komedi filmi “Büyük Budapeşte Oteli” (The Grand Budapest Hotel) oldu. Kara komedi türü film “Birdman” ve dünyaca ünlü fizikçi Stephen Hawking’in hayatının bir kısmının konu edildiği “Her Şeyin Teorisi” (The Theory of Everything) filmleri de 10’ar dalda aday gösterildi. Bilgisayarın mucidi sayılan matematik dehası Alan Turing’in hayatını anlatan “The Imitation Game” ise 9 dalda adaylık elde etti. BAFTA ödüllerini kazananlar 8 Şubat’ta Londra Kraliyet Opera binasında düzenlenecek törenle belli olacak. İSVEÇLİ SİNEMA YILDIZI ANITA EKBERG 83 YAŞINDA ÖLDÜ Onat Kutlar ölümünün 20. yılında mezarı başında anıldı ‘Yokluğunu hep hissedeceğiz’ Kültür Servisi 30 Aralık 1994’te İstanbul’da The Marmara Oteli’nin girişine bırakılan bombanın patlaması sonucu ağır yaralanan ve 11 Ocak 1995’te aramızdan ayrılan şair, yazar Onat Kutlar, dün, ölümünün 20. yılında Aşiyan Mezarlığı’ndaki kabri başında anıldı. Anmaya Onat Kutlar’ın eşi Filiz Kutlar, yakınları ile Abdi İpekçi’nin kızı Nüket İpekçi, Zeynep Oral, Hülya Uçansu’nun aralarında olduğu dostları katıldı. Anmada konuşma yapan Filiz Kutlar, din adına dün ve bugün yapılan tüm terör saldırını lanetlediklerini söyledi. Hülya Uçansu da konuşmasında “Hiçbir zaman Onat Kutlar’ın yerinin doldurulamayacağı, yokluğunun hep hissedileceğini” vurguladı. n Kültür Servisi Tiyatro sanatının farklı disiplinlerinde uzmanlaşmış Şehir Tiyatroları sanatçıları, birikimlerini paylaşmak amacıyla, bugünün genç seyircisi ve geleceğin sanatçı adaylarıyla bir araya geliyor. 100. Yıl Darülbedayi Atölyesi kapsamında ritüelden günümüze dünya tiyatro tarihi, metin inceleme, karakter çözümleme gibi kuramsal eğitimin paralelinde uygulamalar yapmak üzere nefesdiksiyon, sahne, hareket, müzik ve dans dersleri yapılacak. Bu sezon için dört ay olarak planlanan atölye çalışmalarını tamamlayan öğrencilere katılım belgesi verilecek. Kerem Yılmazer Sahnesi’nde başlayacak atölye için 1718 ve 2425 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek sınavla öğrenci alınacak. Darülbedayi Atölyesi Başlıyor ‘Tatlı Hayat’a veda Kültür Servisi 1960’ta Federico Fellini’nin “La Dolce Vita Tatlı Hayat” filminde oynadığı rolle sinema tarihinin kültlerinden biri olan Anita Ekberg, 83 yaşında Roma’da hayata veda etti. “Tatlı Hayat”taki rolüyle “seks tanrıçası” diye nitelenen Ekberg’in, Roma’daki Trevi Çeşmesi’nde straples giysili sahnesi belleklere kazınmıştı. 20 yaşında İsveç güzellik kraliçesi seçilen Ekberg, “Tatlı Hayat”ta oynadıktan sonra Errol Flynn, Yul Brynner, Frank Sinatra gibi ünlülerle aşk serüvenleri yaşamıştı. 1970’lerde sinema dünyasından kaybolan Ekberg, 1987’de yine Fellini’nin “Intervista” filmiyle görkemli bir dönüş yapmış, ancak ününü daha fazla sürdürememişti. Ekberg’in son yıllarda parasal sıkıntı içinde yaşadığı söyleniyordu. Ekberg ’i Çeşmes n, Roma’daki T sahnes i’nde straples revi i bellek lere kaz giysili ınmıştı. n Kültür Servisi Martı Klasikleri müzik konserlerinde soprano Ece İdil ve arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu’nun kar nedeniyle 13 Ocak Salı gününe ertelenen konseri Ece İdil’in sağlık nedenleriyle iptal edildi. Martı Klasikleri konseri iptal C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle