28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2014 SALI 12 Esin kaynağı Çetin Altan.. Bir Rizeli Nişantaşı’nda bir bara girer. Üç duble rakı ısmarlar. Barmen denileni yapar, önüne üç kadeh koyar. Rizeli bir yudum önce birinden, bir yudum da ötekinden, bir de üçüncüsünden alır. Meraklanan barmen, niye böyle yaptığını sorar. Rizeli göğüs geçirir: “Benim iki kardeşim var, der. Biri Almanya’da, öteki Avustralya’da işçi. Birbirimizden ayrılırken birlikte içtiğimiz günlerin anısına şerefe demek için söz vermiştik. Anlayacağın kadehlerin ikisi kardeşlerimin, biri de benim için!” Barmen duygulanıp “Ne hoş” der. Rizeli zamanla barın müdavimi olur. Haftada birkaç akşam bara gelir. Üç kadeh duble rakı ısmarlayıp, “Şerefe” diyerek üçünü de içer. Derken günün birinde Rizeli yine bara gelir. Ama bu kez iki kadeh duble rakı ısmarlamakla yetinir. Barmen şaşkın ve üzgün adamın kulağına eğilir ve sorar: “Affedersiniz der, yoksa kardeşlerinizden biri vefat mı etti? Bu akşam niye iki kadeh?” “Hayır, der Rizeli, ikisi de iyi. Sadece ben CHP’li oldum. Rakıyı bıraktım. Artık içmiyorum!” HHH “Rakıyı bırakmak” elbette kimileri için “memleket meselelerine” veya “ne olacak bu CHP’nin hali”ne sırt çevirmek olabilir. Ama CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun kurultaydaki kastı elbette bu değildi! Bir kesim böyle anladı, algıladı. Belki onlar da haklıydı. İki Baş İki Balık ve Yüzde 3! Rakı Mesajını Kurultay Aldı, Kabul Etti! Çünkü psikologlar sabah akşam hatırlatıp duruyor: “Önemli olan olgular değil algılardır!” Algıolgu deyince ister istemez akla CHP’ye özel davetle gelen ve parti meclisine seçilen psikiyatr profesörü Mehmet Bekaroğlu geliyor. Üstelik de Rizeli... Dindar olduğu için rakıya da, rakı masasına da uzak. Onun partiye özel davet edilmesinde bu özelliğinin de payı oldu mu? Eğer öyleyse “partiyi rakı masasında konuşmanın” bir CHP geleneği / alışkanlığı olduğunu da kabul etmek zorundayız. Ki Kılıçdaroğlu’nun uyarısı boşuna değildi!. Ki bu uyarıdaki haklılığı kurultayın ezici çoğunluğu da kabul etti. Ki rakıdan ve rakı sofralarından zinhar uzak olan İhsan Özkes’e en yüksek desteği verdi. (Emekli Müftü Özkes’in, Kılıçdaroğlu’ndan sonraki en yüksek oyu alması boşuna değildir.) Bu ahvalde, Kılıçdaroğlu gibi Bekaroğlu’nun da, Özkes’in de işi zor demektir. Genel başkanı bilemeyiz ama PM’nin bu iki üyesinin akşam sofralarında partiyi konuşmak için yalnız kalmaları kaçınılmaz demektir! Biri cumhura.. Öteki de bakanlara baş oldu. Ama hiçbir şey tesadüf değil bu dünyada. Tıpkı bir Cumhuriyet Bayramı günü, 29 Ekim’de doğmuş olan Erbakan Hoca’nın talebesi Abdullah Gül’ün, yine bir 29 Ekim günü doğup da cumhurbaşkanı olması gibi. Takdiri ilahiden elbette sual olunmaz. Ama takriri siyasi, elbette sorguya tabidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderine bakar mısınız? Bu kez de.. 26 Şubat günü doğan Recep Tayyip Erdoğan.. Yine bir başka yılın 26 Şubat gününde doğan Ahmet Davutoğlu’nu kendisine başbakan seçti. Niye Davutoğlu diye soranlara tek yanıtımız var: “Balık baştan kokar, birlikte kokacaklar ve devleti birlikte kokutacaklar!” Çünkü ikisi de “Balık burcu”. Bu burcun özellikleri mi? “Alınganlık, hayalperestlik, mantıkla değil, fazlasıyla duygularıyla hareket etmek!” Gelin de burçlara inanmayın! Bir de Türkçemizin güzelliğiyle, atasözlerimizin gerçekliğine.. “Balık baştan kokar!” Ve kokuyor... Ama halkımızın şimdilik sadece yüzde 48’inin burnu koku alıyor. Başlama Vuruşu!.. Bugün İzmir’in kurtuluş, CHP’nin kuruluş yıldönümü. Anlamı ne? Soru, her iki olgu açısından da tarihsel gerçekliği, bugünkü değeri ve geleceğe ilişkin yansımalarıyla önemlidir. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca bir ülkenin toplumsal yaşamını tepeden tırnağa belirlemiştir. Daha da önemlisi gelecekteki tasarımların da mihenk taşı niteliğindedir. Bugünkü açıdan bazı çevreler ve güçlerce içleri boşaltılıp önemsizleştirilmeye çalışılması, erozyona uğratılması ayrı bir konudur. Mesele ne bir kentin kurtulması ne de bir siyasi partinin tek başına varlığıdır. Neden? Nasıl ki 15 Mayıs, salt bir kentin işgali anlamını taşımıyorsa, 9 Eylül’ün çerçevesi de İzmir’le sınırlanamaz. 15 Mayıs işgali, emperyalizmin Anadolu’yu paylaşım planıdır. 9 Eylül ise salt İzmir’in değil, bir ulusun kurtuluşu, bir ülkenin doğuşu, emperyalizmin bozgunu ve yeryüzünde ulusal kurtuluş mücadelelerinin başlama vuruşudur. Bir yanıyla İzmir Türkiye, Türkiye İzmir’dir... HHH Kurtuluşun yıldönümünde anımsayalım... İzmir’i salt Yunanlılar işgal etmedi. Onlar maşadır en çok. Asıl işgal kararı, küresel güçlerindir. Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle birlikte tarihsel gerçekler zaman zaman çarpıtılmış, gizlenmiş, adeta yok sayılmıştır... Bakınız... Paris, 2 Mayıs... İzmir işgalinin gizli pazarlığı... Masada Yüksek Konsey’in üç üyesi. İngiliz Başbakanı Loyd George, Fransız Başbakanı Clemenceau ve Amerika Başkanı Wilson. İlk teklif, İngiliz Başbakanı’ndan geliyor: “Anadolu işgali başlasın, İzmir Yunanlılara verilsin...” Anlaşırlar... 15 Mayıs... Körfezde Amerikan, İngiliz, Fransız ve Yunan gemileri. Yunan Efsun Alayı , sabah saatlerinde Kordon’da. İstiklal Harbi Gazetesi’nin 15 Mayıs tarihli sayısındaki haberlere bakalım: “İzmir Valisi İzzet, işgal haberlerini tekzip ediyor... Vali ‘bazı kötü niyetliler, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında şayialar çıkarmışlardır, tekzip olunur’ dedi.” Aynı gazetenin 1. sayfası: “Halk sessiz ve üzgün seyretti... İzmir dün işgal edildi... Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’nın mukavemet edilmemesi emri yüzünden Türk kuvvetleri kışlalarına çekildi... Harbiye Nazırı Şakir Paşa, ‘Bu gibi şaiyalara ehemmiyet vermeyin’ dedi...” HHH Bu işbirlikçi yaklaşımların günümüzdeki benzerleri, izleri hangi çağrışımları akla getiriyor acaba? Nâzım’ın Kuvayi Milliye Destanı’nda 9 Eylül 1922 İzmir’in kurtuluşunun öyküsüne, 9 Eylül 1923 CHP’nin kuruluşuna yeniden bakmalı. 9 Eylül’de Kuvayi Milliye bilinci, emperyalistlere o güne değin yaşamadıkları tarihsel bir ders verdi. Ne yazık bugün Türkiye, o dersi unutmuş; siyasi yapısıyla, yönetimiyle, ekonomisiyle küresel güçlerin boyunduruğundadır. Utanmadan “Gâvur İzmir” diyorlar üstelik! İlk ve son kurşunun atıldığı, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesi İzmir’e yakıştırılan bu sıfat, özünde işbirlikçidir. Türk devrimini yabancılaştırma ve dışlama amacı taşır... Kongre sürecinin ardından kuruluş yıldönümünde CHP’ye gelince... Küresel güçlerin devşirmeleri ve dervişlerinden medet umulamaz. Çünkü partinin mayasında anti emperyalist anlayış, Kuvayi Milliye bilinci var... TEBLİGAT Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Türkiye’de ikinci cumhuriyet dönemi dün başladı!” mesajı aslında hem müjde hem de bir tebligat! “Dün” dediği, 28 Ağustos 2014.. Yani, Erdoğan’ın TBMM’de “Cumhurbaşkanlığı Andı”nı içtiği gün!. Adalet Bakanı kendi adına asaleten, iktidar adına vekâleten, 29 Ekim’e çarpı koyuyor... 28 Ağustos’u “Yeni Türkiye”, yeni Cumhuriyet Bayramı ilan ediyor. Başta, bir dönemin İkinci Cumhuriyetçisi “liberal solcular”a kutlu olsun! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] CHP Kurultayının Artıları ve Abartılı Eksileri Türkiye oturup kalkıp CHP’ye dua etsin! Cumhuriyeti kuran, demokrasiyi getiren ve her yıkıcı güce karşı savunan parti bir kurultay daha yaptı da, halkımız, basınımız, dostdüşman böylece demokratik ortama yakın yapıda bir siyasi partiyi yakından izleme fırsatı buldu! Bu ülkedeki başka hangi partide böyle bir kurultay yaşanabilir, söyler misiniz? Biz de önce, hak edilmiş bu övgüden yola çıkarak kurultayın olumlu yönlerini hatırlatalım: Birincisi, gergin bir ortamda hazırlıkları gelişen bu seçimli kurultayın kavgasız gürültüsüz geçmiş olması bir artı puan. Kılıçdaroğlu’nun teşekkür konuşmasında Muharrem İnce’yi yanına davet etmesi de şık bir davranıştı. Buna bir de Parti Meclisi seçiminin çarşaf listeyle yapılması eklenince, ortaya yine bir demokrasi panayırının görüntüleri çıktı. Maalesef bu güzel tabloyu bozan kötü puanlar da vardı. Salonun CHP Kurultayı’nı kaldıracak çapta olmamasının dışında, Kılıçdaroğlu’nun konuşması, ne CHP kültürüne ne de sosyal demokrat bir partiye yakıştı. İnce’nin birazdan değineceğim genel tavrı ve konuşmasının ardından, Kılıçdaroğlu tüm kürsü hakkını “çok agresif bir savunma” üzerine kurdu. Ne yazık ki, kampanyası sırasında yaptığı hataları tekrarlayarak “Bundan sonra hiç kimsenin alınan kararların aleyhine konuşmasına izin vermeyeceğim” dedi ve kendine has(!) bir demokrasi tanımı yapmaktan da çekinmedi: “Demokrasi ortak ses çıkarmaktır. Farklı ses çıkaranların ayrılacakları yollar vardır. Demokrasi kaos demek değildir.” Bunun ardından da bu açık tehditleri “demedi demeyin!” şeklinde teyit etmeyi de ihmal etmedi. Gerçekten “Başkan bağımlıları” hariç herkes kulaklarına inanamayarak dinledi bu sözleri. Böylece bu demokrasi tanımlaması “sosyal faşizm” lugatına şatafatlı bir giriş yaptı. Bir de o tüyleri diken diken eden “Rakı sofrası elitistleri” gafı vardı. Tam bir RTE üslubuydu. Kılıçdaroğlu mesela “iki rekat namaz arasında memleketi laiklikten kurtaracak sözler sarf eden kimi yobazlar” diye bir cümle kurmaz, dine saygısı olduğu için. Ama ne hikmetse, o da “Cumhurbaşkanı” gibi, içki içen aydınlara saldırmayı kendinde hak görüyor! Acaba bir dahaki sefere “aksırana tıksırana kadar içsinler” de diyecek mi? 1988’de İstanbul’un ilk rockbarını açmıştım. Bukalemun’da Bulutsuzluk Özlemi ve Teoman İstanbul izleyicisiyle tanışırken, masalarda da rakı içen aydınlar, Özal’dan kurtulma planları yaparlardı. Gururla hatırlarım! Barın sloganı da neydi biliyor musunuz? “Entelleri Koruma Derneği”! Ne acıdır ki, RTEKılıçdaroğlu ittifakına karşı yine bu girişimlere ihtiyaç var! Kılıçdaroğlu eleştirilere bu kadar kendini kapatırken, yaptığım konuşmada belirttiğim gibi, Çankaya’yı altın tepside RTE’ye nasıl sunduğu konusunda ne bir savunma hattı sundu, ne de bir özeleştiri! Tam tersine bu konuda tepki verenlere olan kızgınlığını saklamadan ortaya döktü. Önce “7 kardeşten tek okuyabilen Dersimli Kemal”den dokunaklı kelimelerle söz etti, 25 dakika sonra da “Yoksulluk edebiyatıyla solculuk olmaz, bunu da değiştireceğim” diyerek kendini tekzip etti. Bu arada Genel Başkan’ın tilkilere parmak ısırtacak bir yaratıcılıkla Bekaroğlu’nu PM’ye sokabilmek için kadın kotası yerine “cinsiyet kotası”nı(!!) kullanması, delege tercihlerine güvenmeden yapılan manevralar açısından ciddi bir tencere dibiydi. Aday olabilmek için baskılı temaslarla elde edilen 944 Genel Başkanlık imzasına rağmen sandıktan çıkan 740 oy, vicdanıyla başbaşa kaldığında delegenin demokrasi özlemine yöneldiğinin kanıtıydı. Zaten CHP’nin Genel Başkan seçimi konusunda tüzüğünde yer alan birçok legal çelişki dolu mantıksızlık var. PM’ye giren çıkanlara pek değinmeyeceğim ama Balbay’a Kılıçdaroğlu’nun değil de delegenin sahip çıkmamasını hazmedemedim. İnce, kurultayda bir dalgalanma yarattı. Ama daha önce bu köşede belirttiğimiz pek anlaşılmaz strateji çelişkileri ve zayıf ittifak kapasitesi, onu baştan kaybetmeye mahkum etti. Çok fazla “tek adam/uzun adam” rolüne soyunması ekipsiz bir hava yarattı. Bunlar, o seviyede iddiaları olan bir siyasetçi açısından, ölümcül hatalardı. Zaten bu nedenle, 415 oy, PM seçimlerine yansımadı. İnce’nin iyi başlayan konuşmasında bir kırılma noktası vardı: Kılıçdaroğlu’na bir noktada getirdiği sert eleştiriler, salonun üst kısmından sert tepkiler alıp sözü kesildikten sonra ritmini kaybetti ve inişe geçti. Halbuki bu anı bir tramplen gibi yükselmek için kullanmalıydı. Kurultayı o anda kaybetti. CHP’li muhaliflerin bu kurultaydan dışarıdan algılananların haricinde aldıkları bir ton ders oldu. Pek yakında... HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SEDAT YAŞAYAN Silivri Cumhuriyet Evlerinde 362 ada, 7 parsel, 565 m2 (Projeli, ruhsatlı) VEFAT Baromuzun 4480 sicil sayısında kayıtlı AVUKAT satılık arsa Tel: 0536 311 45 46 ÜMEYME TÜRKAN VİDİN 08.09.2014 tarihinde vefat etmiştir. Aziz Meslektaşımızın cenazesi 09.09.2014 Salı günü (bugün) Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip, Zincirlikuyu mezarlığına defnedilecektir. Merhumeye Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nden almış olduğum mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. DOĞANCAN KOKULU İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir görev 1 ve hizmet2 le yükümlü 3 olan. 2/ Os4 manlılarda kapıkulu as 5 kerlerine ve 6 kimi görevli7 lere üç ayda 8 bir verilen ücret... Es9 ki dilde ekmek. 3/ Hal 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dun Taner’in 1 F L AME N K O bir öykü kitabı... 2 A Y S A R İ T A Otomobilin ön 3 R O T K A F E S düzeninde bulu 4 A N A Ç K A L E nan, her yöne dö5 N N I S I F T nebilen küre biçiminde bir parça. 6 D U A Y E N M İ A R Ç A L 4/ Kum fırtınala 7 O R E rını engellemek 8 L A R N A K A te yararlanılan bir 9 L A P İ T ON tür çalı. 5/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent. 6/ İtici neden, güdü... Genellikle sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük lirik şiir. 7/ Letonya’nın para birimi... Osmanlılar döneminde kullanılmış bir tahıl ölçeği. 8/ Güçlü istek, arzu.. Yerölçümünde kullanılan taksimatlı cetvel. 9/ Boğanotundan çıkarılarak hekimlikte kullanılan zehirli bir madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İslam düşüncesindeki usçu akım. 2/ Bursa ilinde bir göl... Fas’ın plaka imi. 3/ Kungfuya benzer, Çin kökenli bir dövüş sporu... İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan sinek. 4/ Bağışlama... AB ülkelerinde ve Türkiye’de bir ürünün güvenli olduğunu belirtmek için konulan simge... Telefon sözü. 5/ Tunceli ve Erzincan yöresine özgü, “babukko” da denilen yoğurtlu hamur yemeği. 6/ İskambillerle oynanan bir oyun... Bir nota. 7/ Yahudi nüfuzuna karşı koyma politikasını tutan kimse. 8/ Hukuksal sonuç doğuran bir suç işleyen kimse... Seçiciler kurulu. 9/ Hollanda’nın plaka imi... Yeni yetişen ağaç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle