02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2014 PAZAR 6 HABERLER 200 AYDINDAN BİLDİRİ: ABD dönüşünde ilk kez net bir şekilde Türkiye’nin harekâta katılabileceğini söyledi Erdoğan ‘kara’ dedi ‘TAMPON SAVAŞ DEMEK’ KCK’den Ankara’ya sert eleştiriler DİYARBAKIR (Cumhuriyet) PKK’nin yürütme konseyi KCK’den dün yapılan açıklamada, uluslararası koalisyonun Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı operasyon yapmamasına karşın IŞİD’in 11 gündür saldırdığı Kobani’ye hiçbir müdahalede bulunulmaması ve Türkiye’nin Kobani politikası eleştirildi. Açıklamada, “Suriye ve Irak’ın başka yerlerine ağır bombardımanlar yapıyorken Kobani’ye yönelik böyle bir tutum takınmaması, dünya kamuoyu ve Kürt halkında kuşku uyandırmaktadır. Eğer Kobani’de bir trajedi yaşanırsa Kürtler ve kamuoyu bundan Türkiye başta olmak üzere ABD, Avrupa ve koalisyon içinde olan diğer ülkeleri sorumlu tutacaktır” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada, Türkiye’nin YGP’lilere taciz ateşi açtığı iddia edilerek “Türk devleti bu tutumuyla tüm Kürdistanlılara savaş açmış bulunmaktadır” ifadesi kullanıldı. KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu da, çözüm süreciyle ilgili hükümeti sert bir dille eleştirdi. Hükümetin çözüm için hiçbir adım atmadığını ifade eden Karasu, “Şimdiye kadar çatışmasızlık ortamı tek taraflı bizim irademizle gerçekleşmiştir. AKP hükümeti hareketimizin başlattığı çatışmasızlık ortamının hiçbir adım atmadan, hiçbir çözüm olmadan sürmesini kendi çıkarına görmüştür” dedi. Hükümetin çözüm için adım atmak yerine karakol ve baraj yaptğını, demokratik gösterilere sert müdahale ettiğini ifade eden Karasu, “Sabırlı yaklaşımımızın tüm sınırlarını zorladı. Halk demokratik siyasal mücadelesini, serhildanını güçlü bir şekilde yürütecek. Gerilla da aktif savunma içinde olacaktır” dedi. AKP’nin Rojava ve Kobani politikasını eleştiren Karasu, “Şu açıktır Türk devleti bir işgal hareketi yaparsa savaşılacaktır. Bu kabul edilmeyecektir. Tankların önüne serilip direnecekler. Halk direnecek yani. Türkiye’nin tampon bölge kurmasını kabul etmeyecek” ifadelerini kullandı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, IŞİD’le mücadele planı çerçevesinde Türkiye’nin de kara harekâtına katılabileceğini ilk kez açık bir şekilde ifade etti. New York dönüşü uçakta beraberindeki gazetecilere gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Erdoğan, gelinen aşamada NATO ülkelerinin IŞİD’e karşı düzenleyeceği harekâtta Türkiye’nin de yer alabileceğini belirtirken şöyle konuştu: “Şu anda bölgede karşımızdaki tüm terör eylemlerine karşı hassasiyetimiz var. Ha bilinmelidir ki, eğer burada askeri bir harekât olacaksa; bizim hudutlarımız kim tarafından korunuyor, asker tarafından; dolayısıyla böyle bir tehdit altında olduğumuz zaman askeri harekât buna karşı yapılacaktır.. Sınırlarımız tehdit altına giriyorsa bu adımların da atılması lazım...” Bir terör örgütünün yalnızca hava operasyonuyla bitirilemeyeceğinin altını çizen Erdoğan, “Bir defa mütemmim cüzü karadır. Eğer karayla bağlantısı dışında bir de deniz varsa, deniz de buna dahil olur. Bütün olarak ele almak durumundasınız. Kara esastır” diye ekledi. Erdoğan, koalisyon güçleri nin şu an hava ve kara harekâtı konusundaki ayrıntıları çalıştığını, kimin hangi rolü üstleneceğine yönelik çalışmaları yaptığını belirtti, “Türkiye üzerine düşen görevi yerine getirecek” dedi. “Bizim üzerinde ısrarla durduğumuz konu, bir uçuşa yasak bölge ilanı, güvenli bölge ilanı, üzerinde ısrarla durduğumuz eğitimdonatım konusu” diyen Cumhurbaşkanı, “Bütün bunlara yönelik çalışmalarda da öyle zannediyorum ki mutabakat sağlanacaktır” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2 Ekim’de Meclis’e gelecek tezkere kabul edildikten hemen sonra Türkiye’nin harekete geçmesi gerektiğini vurguladı. Erdoğan, “Şartlar önceki gibi değil. Tezkerenin çıkışıyla birlikte gerekli adımları atmamız gerekiyor. Burada, ikinci, üçüncü sınıf bir ülke konumunda değiliz. Birinci derecede etkilenen konumundaki bir ülke tabii ki önce ne yapacağının kararını kendisi bir defa vermesi lazım” diye konuştu. Erdoğan, gazetecilerin tampon bölge ya da güvenli bölge konusunda bir çalışma olup olmadığı sorusunu yanıtlarken, önceliğin Suriye sınırlarında bir gü venli bölge oluşturulması olduğunu söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti: “Bunun çalışmaları tabii yapıldı... Sadece Süleyman Şah saygı türbesinin zaten 38 km kadar bir mesa fesi var. Şu anda oradaki hassasiyetimiz devam ediyor. Ama bütün bunlarla beraber (sığınmacı) girişler devam ediyor. Bütün bu girişlere bizim tedbirlerimizi almamız gerekiyor.” Erdoğan, Türkiye’nin hedeflerini anlatırken “Bizim hedefimiz böyle bir işin içine girdiğimiz takdirde sadece Suriye değildir veya sadece Irak değildir. Irak ve Suriye’dir. Ama Irak’ta rejimle bizim şu anda bir şeyimiz yok. Fakat Suriye’deki rejim meşru değildir” dedi. Kobani’ye sahip çıkın Haber Merkezi Aydınlar, IŞİD zulmüne karşı başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kurumları Kobani’ye sahip çıkmaya çağırdı. Aralarında, Prof. Dr. Ahmet İnsel, Prof. Dr. Ali Nesin, Prof. Dr. Cafer Solgun, Eşber Yağmurdereli, Doç. Dr. Fikret Başkaya, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Hayko Bağdat, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, İhsan Eliaçık, Prof. Dr. İzzetin Önder, Kani Beko (DİSK Gen.Bşk.), Lami Özgen (KESK Gen. Bşk.), Mahir Günşıray, Menderes Samancılar, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Vedat Türkali’nin de bulunduğu 200 kişilik aydınlar grubu, Kobani’de yaşanan insanlık dramı için bir bildiri yayımladı. “İnsanlık suçları işleyen IŞİD’e karşı Kobani’ye sahip çıkalım” başlıklı bildiride şu ifadeler kullanıldı: “Din adı altında faaliyet gösteren ve militan devşiren IŞİD’in yaydığı barbarlık ve vahşeti birlikte ve yüksek sesle mahkum etmek bölgemizde demokrasi ve barış istemenin öncelikli koşulu haline geldi. Bölge içinde ve dışında yaşayan bazı Müslümanlardan destek görmesi IŞİD’e meşruiyet sağlamıyor. Müslümanlar açısından da karşı çıkılması gereken, IŞİD’in kınanması ve lanetlenmesi değil, IŞİD gibi bir barbarlık ittifakının dini değerleri ve sembolleri rehin alma çabası olmalıdır. Suriye ve Irak’ta yaşanan siyasal toplumsal kargaşanın yarattığı zeminde ortaya çıkan ve ‘hilafet’ iddiası altında kontrol ettiği alanları genişleten IŞİD buralarda Hıristiyanları, Şiileri, Ezidileri, farklı inanç gruplarını, özetle kendi ilkel anlayışı dışında kalan herkesi katlediyor. Kadınlara tecavüz ediyor, köleleştiriyor, pazarlarda satılığa çıkarıyor. Kontrol altına aldığı yerlerde, dar kafalı ve zalim bir köktendinciliği dayatıyor, her türden insanlık suçu işliyor. Uzunca bir süredir, Ortadoğu’da siyasi hesaplar adına, kullanışlı bir mecra haline gelen, zaman zaman desteklenen, bazen sadece göz yumulan mezhepçilik ve radikal İslamcılık siyasetlerinin sonu IŞİD’e vardı. Bu gerçek karşısında, din, mezhep, kavim merkezli, dinsel referanslı siyasetlere karşı, özgürlük ve barış merkezli, tüm insanlığı kucaklayan seküler siyaset ilkelerini yüksek sesle savunmak her zamankinden daha önem kazanmış durumda. Unutulmamalı ki, inanç özgürlüğünün teminatı da demokratiközgürlükçü insanlık ve siyaset anlayışıdır. Tersi, bizi insanların din, mezhep adına birbirini boğazladığı Ortaçağ karanlığına götürür. Başta ABD olmak üzere, Ortadoğu’da siyasi hegemonya peşinde olan bölgesel ve uluslararası tüm güçlerin yarattığı bu ucube siyasi oluşumun büyümesinde, bölgesel hegemonya peşinde olan Türkiye’nin siyasi hesaplarının da rolü olduğu inkâr edilemez. Bir yandan Kürtler ile müzakere başlatan Türkiye, diğer yandan Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını boğmak için arayışlara girdi, gerici güçlerle işbirliği yaptı. IŞİD’in Kobani saldırısı, bölgede ve Türkiye’de yaşanan siyasaltoplumsal krizlerin kesişme noktasıdır. Türk hükümeti IŞİD’den kaçanlara insani yardım sağlayarak siyasi sorumluluklarını göz ardı edemez. İnsani değerleri, barışı, bölgede yaşayan tüm halkların özgürlüklerini ve nihayet Kürtlerin haklarını ve kazanımlarını savunmak adına IŞİD’e karşı çıkmak en hafifinden vicdani bir zorunluluktur. Türkiye’de yaşayan bizlerin, yanı başımızda yaşayan Kürtlere yönelik, boğmakovma girişimlerine karşı tavır almak gibi de özel bir sorumluluğumuz vardır. Türkiye’nin Kobani’ye yönelik politikaları Kürtlerle barışın önünde de en tehlikeli engeli oluşturmaktadır. IŞİD’e karşı başlatılan askeri operasyon dikkatlerimizi dağıtmamalı, bizleri bölge halkları, Kürtler ve özellikle Kobani halkı ile dayanışma konusunda tereddüde düşürmemeli. Başta Kobani olmak üzere bölgenin mazlum halklarının hepimizin desteğine, bizim de Kobani’de halkların birlikte barış içinde yaşamalarına imkân sağlayan değerlere ihtiyacımız var. Aynı nedenlerle, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kurumları da Kobani’ye sahip çıkmaya çağırıyoruz.” ‘Tezkere’ye bakacağız’ Yurt Haberleri Servisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sıcak bir savaşın unsuru olmasını istemediklerini belirterek “Tezkerenin içeriğine bakacağız. Biz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başka bir ülkenin topraklarına girmesini istemiyoruz” dedi. Bolu’nun Mengen ilçesinde düzenlenen 30. Uluslararası Mengen Aşçılık ve Turizm Festivali’ne katılan CHP lideri Kılıç KILIÇDAROĞLU: TSK’NİN BAŞKA ÜLKELERİN TOPRAKLARINA GİRMESİNİ İSTEMİYORUZ daroğlu, Mengen Belediyesi’ni ziyaretinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın IŞİD’e karşı kara harekâtı düzenlenmesi yönündeki açıklamalarının anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, “Önce tezkerenin içeriğine bakacağız. Biz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başka bir ülkenin topraklarına girmesini istemiyoruz. Sıcak savaşın bir unsuru olmasını istemiyoruz. Bu düşüncemizi defalarca dile getirdik” diye konuştu. Önce IŞİD’e desteği kesin ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, NATO ülkelerinin IŞİD’e karşı düzenleyebileceği bir kara harekâtında Türkiye’nin de rol alabileceği açıklamalarına tepki gösterdi. Türkiye’nin başka ülkelerin “taşeronluğunu” üstlenmesi anlamına gelecek girişimlerden kaçınması gerektiğini belirten Toprak, “Türkiye’nin tek başına bir kara harekâtında yer alması son derece sakıncalı sonuçlar doğurur. NATO ülkelerinin tamamının askeri harekâtta yer alması halinde, Türkiye ancak bir parçası olmalıdır” görüşünü dile getirdi. Toprak, AKP hükümetinin öncelikle ülke içinde IŞİD’e destek kaynaklarını kesmesi gerektiğini belirtti. Avrupa Komisyonu, uluslararası öğrenci değiş tokuş programı olarak bilinen Erasmus projesi üstüne bir araştırma yayımladı. Haber birçok yerde yayımlandı. Ben haberin önemli bölümünü Hürriyet’ten aktarıyorum: “... 28 AB ülkesinin yanı sıra İsviçre, İzlanda, Norveç, Lichtenstein ve Türkiye’den öğrencilerin katıldığı Erasmus Programı’nın başarısını ölçmek için 88 binden fazla öğrenci, öğretmen ve işveren ile görüşen yetkililer, programa katılan öğrencilerin yüzde 27’sinin uzun süre birlikte oldukları partnerleri ile bu sırada tanıştığını da ortaya koydu. Programın başladığı 1987 yılından beri 3 milyona yakın öğrenci Erasmus’la yurtdışında yaşama fırsatı buldu. AB Komisyonu sözcülerinden Pia Ahrenkilde Hansen konu ile ilgili yaptığı açıklamada, program sonucunda 1 milyon bebeğin dünyaya geldiğini gösteren istatistiğin ‘mutluluk verici’ olduğunu ve bu rakamın ‘programın birçok pozitif değer yarattığını kanıtladığını’ söyledi. Araştırma sonucunda, ortalama yılda 40 bin bebeğin doğduğu dev ‘Erasmus ailesi’ mensuplarının yüzde 40’ının başka bir ülkede iş bulduğu veya iş kurduğu da tespit edildi. Araştırmaya göre, Erasmus programına katılanlardan üçte biri konuk olarak gittiği ülkede iş teklifi alabiliyor. Her 10 öğrenciden biri ise kendi işini kuruyor. Ayrıca yüzde 93 gibi yüksek bir orandaki katılımcı da Erasmus sonrası başka bir ülkede yaşamakta zorluk çekmediğini belirtti...” Yani ne olmuş? Erasmus projesiyle bir yabancı ülkede öğrenimlerine devam eden, orada çok farklı ülkelerden, kültürlerden, inançlardan, etnik kökenlerden gelen gençler birbirlerini tanımışlar, varsa eğer, ki vardır, önyargılarını gözden geçirmek Erasmus Piçleri zorunda kalmışlar, bu arada bazıları birbirlerine âşık olmuşlar, uzun erimli birliktelikler kurup çocuk sahibi de olmuşlar. Daha kestirmesi: Erasmus projesi dünya sadece çokuluslu ya da ulusötesi şirketlerin at koşturabildiği bir kocaman köy olmaktan bir parçacık da olsa çıkmış, gencecik kadın ve erkeklerin özgürce yaşadıkları bir kocaman köy olmuş. Buna olsa olsa sevinilir, özendirilir, yaygınlaşması için çaba gösterilir. Tabii aklı sadece “şeyi”nde erkeklerden biri değilseniz... HHH Yeni Şafak yazarıymış. Meslek gereği hemen bütün gazeteleri okumam gerek. Bu arada sayıları artık binlerle ölçülen köşe yazılarını da okurum. Ama hepsini okumak mümkün olamaz. O yüzden seçer, farklı görüşteki yazarlardan önemli olanlarını okurum. Yusuf Kaplan namlı yazardan bugüne dek tek satır okumadım. Demek seçimimin dışında kalmış. Yukarıda özetlediğim Erasmus projesine ilişkin haberin ardından bu zat Twitter dünyasında naralanmış. Tweet’lerini okudum. İyi ki “okunacak yazarlar listem”in dışında kalmış. Erasmus projesi üstüne attığı twet’leri okumadıysanız size de sunayım. 140 karakter sınırından dolayı Erasmus üstüne fikirlerini üç taksitte açıklamış. Buyrun: “Erasmus, rezalet bir iş demiştim: Erasmus bursu alan öğrenciler arasındaki gayrı meşru ilişkiden 1 milyon (!) çocuk doğmuş! Skandal bu! Erasmus projesi, eğitim projesi değil, yozlaşma, cinselliği putlaştırma, cinsellik peşinde koşturan ahmaklar sürüsü yetiştirme projesidir! ‘Erasmus kuşağı’ geliyor! Ülkesine, insanına, ruh köklerine yabanlaşmış, mankurtlaşmış ve ‘ahmaklaştırılan’ bir kuşak icat ediyorlar!” Bu kafaya göre Erasmus programı bir eğitim, gençlerin ufkunu genişletme projesi değil, bir tür kerhane. Çünkü bu kafaya göre 1987’den bu yana Erasmus projesine katılan genç kadın ve erkekler gayri meşru ilişkiler kurmuşlar ve ortaya bir milyon “nesebi gayri sahih veledi zina” çıkmış... (Son birkaç sözcüğün gençler için çevirisi: “... Babası bilinmeyen bir milyon, zina sonucu doğmuş, yani piç çocuk çıkmış.”) HHH Bu kafa, bu zihniyet bir kadınla erkeğin birlikteliğini mutlaka kadının tapusunun (nikâh senedi) alınması koşuluna bağlar. Tersi durumda o kadınlar “o.ospunun teki”dir. Narı cehennemde cayır cayır yanacaklardır. Bu kafa, bu zihniyet kadına kadın demeyi ayıp kabul eder. O yüzden nefret ettikleri Öztürkçe akımından miras, o yapay “bayan” terimini ödünç alırlar. Ortaya mağaza vitrinlerine konmuş “Bayan ve erkek tezgâhtar alınacak” ilanları çıkar; gazete haberlerinde “İkisi bayan beş yankesici yakalandı” gibi dil zarafetleri belirir. Bu kafaya, bu zihniyete göre 10 yaşındaki kız çocukları mutlaka, devlet izni, anababa zoruyla başlarını örtmelidirler yoksa ileride bir milyon gayri meşru çocuk doğar. Bu kafa ve zihniyete göre her derecedeki okulda karma eğitim yasaklanmalı, kızlar ve oğlanlar ayrı sınıflarda, mümkünse ayrı okullarda eğitim görmelidir. Ancak böylece ileride “Erasmus piçleri”nin doğmasının önü alınır. HHH Pazarınızı berbat ettim galiba. Hoşgörün...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle