02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2014 PAZAR 16 Yahudilik, kadın kafasına yaşadığımız yüzyıldan tam 3 bin 900 yıl önce taktı ve “Ya saçını kazıyıp görüneceksin ya da örtüneceksin!” dedi. Hıristiyanlık, aynı kuralı 2 bin yıl önce benimsedi. Aslen kan bağıyla edinilen Yahudilik yayılmacı bir din olmadığından, Batı tarihinde kadının yerini en yaygın anlamıyla Hıristiyanlık belirledi. Ancak Hıristiyanlık, Tanrı’nın oğlu kabul ettiği İsa’nın annesi Meryem’i kutsamakla, üç tektanrılı din arasında kadını en fazla yücelten inanç oldu... Denilse de, uygulamada pek yararı görülmedi bu yüceltmenin. Örneğin İncil’de, Aziz Paulus’un Efeslilere vaazında, hiç olmazsa kadına şiddet yoktu ve: “Ey kadınlar, kocalarınıza Tanrı’ya itaat eder gibi itaat edin. Erkekler, karılarınızı İsa’nın Kiliseyi sevdiği gibi sevin” yazıyordu. Peki, kadınlar pek mi sevildi, genelinde Hıristiyan, özelinde Katolik tarihte? Ne gezer... Kendisini dine adayan kadınlara, aynı Paulus, aynı İncil’de, “mütevazı ve mutaassıp giyinsinler. Saçlarını örmesinler, altın, mücevher takmasınlar, gösterişli elbiselerden kaçınsınlar” diyor ve ekliyordu: “Din kadınları kendilerini hayır işlerine adamalı ve itaat görevlerini sessizce ifa etmelidirler...” Rahibe cemaatleri böyle kuruldu ve manastır hayatı bu emirlere dayandı. Bazı rahibe cemaatlerinde, mumya gibi bantlanan başların üstüne çarşaf örtülüyor, buna rağmen altındaki kafanın saçları da kazınıyordu. HHH Yani kimi Katolik rahibeler, Yahudiliğin “ya kazıt, ya örtün” kuralını, hem kafalarını kazıtıp hem örterek, başka bir deyişle iki kat diyet ödeyerek üstlendi. Yıllarca “sessizlik oruçları” tutanlar oldu. Zaten ya bakireydiler, ya da Ortaçağda, manastıra girmeden ve Kilise tarafından görevlendirilmeden rahibe yaşamı süren, kendisini hayır işlerine adayan “laik” kadınlara ve onlara destek veren erkek rahiplere “Beguin” ekolü denildi. 1139 Latran Konsili’nde, rahiplerle birlikte çalışmaları yasaklandı. 1233 Mayence Konsili’nde, Engizisyon Başrahibi Conrad de Marbourg tarafından yüzlercesi yakılarak ölüme mahkum edildi ve “sahte dindarlık” suçundan yakıldı. HHH Peki, günümüze ne kaldı bu rahibelerden ve manastırlardan? Şöyle söyleyeyim: Nesli tükenen rahibeler hakkında anlatılan fıkraların, erotik ve pornografik “fantazm” metinleri ile çevrilen filmlerin sayısı, dünyadaki rahibe nüfusundan fazla... Ve kafasını saç teli görünmemecesine örten yegâne kadın türü rahibelerin kilisesi olan Katolik Kilisesi, giderek büyüyen din kadını açığını Siyahi Afrika’dan ithal ettiği yeni müminlere rağmen kapatamıyor. Almanya’daki ünlü Faşing karnavalında, resimde gördüğünüz rahibe kılıkları internette satılıyor, üstelik pek revaçta. Kadın olsun, erkek olsun, insan başı dünya gibi yuvarlaktır. Önce dönmüyor sanılır, dönüyor diyen yakılır, eninde sonunda döndüğü anlaşılır. Demem o ki, 610 yıl kadar sıkacaksınız dişinizi. Çünkü bizim ellerde, henüz 1398 takvimi kullanılıyor.* *2 Şubat 2008’de yayımlanan bir yazımdır. Geldik, 1392 takvimine dayandık. 604 yıl daha sıkın dişinizi, muasır medeniyetlere yelken açacağız! “Maymun dediğiniz, ba şarılı olamamış insandır.” JULES RENARD Yuvarlaktır, Döner! nedamet getirmiş, erkek eli tutmamaya yeminli, tamamı Hz. İsa’ya, yani cismi olmayan Tanrı oğluna önce nişanlı, Faşing Rahibeleri sonra da evli... Yemek orucunu, sessizlik orucunu kazayla bozanlar, aklından günah fikirler geçirenler, kendi kendilerini cezalandırmakla yükümlüydüler. Bu cezalar, bazen sabahtan akşama dua, aylar hatta yıllar boyunca kuru ekmek ve suya talim, bazen de kendini dövmek biçiminde uygulanıyordu. Ve kendilerini cezalandırmak üzerine kurulu kadın yaşamları, hastaları iyileştirmek, sakatlara yardım, yetimleri eğitmeye adanmıştı. 2 bin yılda aklını Tanrı’ya ve dine takarak kaçıran milyonlarca rahibe gelip geçti dünyadan. Binlercesi, en büyük günahı işledi ve intihar etti. Yine de engizisyon ateşlerinden kurtulamadılar. Yazarımız Orhan Erinç’in 25 Eylül’de yayımlanan Hoş Geldin Mecelle başlıklı yazısı, MEB’in ortaokullarda serbest bıraktığı “baş yasaklama özgürlüğü” hakkındaki en doğru yorumdur. Mecelle’nin 986’ncı maddesi gereği 9 yaşında başı bağlanarak erkek yaşıtlarından farklılaştırılan kız çocuklarının; “çocuk gelin” olmasına da artık engel olunamaz, “oynadı” diye öldürülmesine de... PKK’nin ne Atatürk heykellerini, ne de okulları yakmasına ses çıkaran CHP, ortaöğretimde türbana da sus pus! Bu partinin artık “Genel” değil, makus bir tasarıma “Özel” olduğuna inandığım Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu’nun ağzından eğitimde başörtüsünü tartışmayacağını açıklaması, dilin varmadığı korkunç bir teşhisi de kesinleştiriyor: CHP’nin AKP’den ideolojik hiçbir farkı kalmamıştır. İki partinin aynı vizyon çatısında birleşmesini önleyen tek engel, AKP’nin kazanan, CHP’nin kaybeden olmasıdır. Kazanan, kaybedeni niye ortak alsın? Oysa ülkenin yarısı, hâlâ bu ideolojiyi reddediyor ve AKP’ye oy vermiyor. CHP’nin suskun işbirlikçiliği, onları da sessizliğe gömüyor. Yazıklar olsun! Sistem Seni Tanıyor! Hastanede vezne kuyruğundayım... Önümde ellili yaşlardaki adam sağ elini “biometrik kimlik doğrulama cihazı”nın üzerine koyuyor. Görevli ona bir şeyler söylüyor, adam başını sallıyor. Sonra gülümseyerek yanındaki arkadaşına yöneliyor: Sistem beni tanıdı! Yüzünde bir mutluluk ifadesi var. Yanındaki arkadaşı da gülümsüyor: İyi ki tanıdı. Ya tanımasaydı? Dijital dünyada hangi kayıtlarımız tutuluyor, “sistem” bizi ne ölçüde tanıyor diye düşünüyorum. Yaşımızı, cinsiyetimizi, adresimizi, nerede doğduğumuzu, medeni halimizi biliyor sistem. Tüm aile bireylerini tanıyor. Biz bilmesek de o, soyağacımızı biliyor. Ödediğimiz vergi, üstümüze kayıtlı taşınmazlar, eğitim durumumuz, ceza aldık mı, davamız var mı hepsi kayıtlı. Elektronik posta adresimiz, kan grubumuz, geçirdiğimiz hastalıklar, kullandığımız ilaçlar... Türkiye’de psikolojik şikâyetlerle doktora başvuranların sayısı son dört yılda üç kat artmış. Üç milyondan dokuz milyona yükselmiş. Bu insanlar kim? Sistem biliyor. İnternete bağlandığımızda hangi sayfalara baktığımız biliniyor. Bu kayıtlar doğrudan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na iletiliyor. Telefonla hangi saatte kimi aradık, o sıra neredeydik, ne kadar süre konuştuk, kayıtlı... Kredi kartı harcamalarımız da öyle... Dinlenen, kimi zaman kayda alınan telefon görüşmeleri, sokaklarda giderek artan kameralar... Farklı kurumların, şirketlerin veritabanlarında yer alan bilgiler birleştirilir ve büyük bir sistem haline gelirse ne olur? Sistem bizi, bizden daha iyi tanımaya başlar. Özel yaşam kalmaz. Ortaya bir “gözetim toplumu” çıkar. Avrupa Konseyi daha 1981 yılında tehlikenin farkına varmış. “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması”na ilişkin 108 sayılı sözleşmeyi imzaya açmış. Ardından pek çok Avrupa ülkesi ciddi yasal düzenlemeler yapmış. Kişisel verilerin “en üst seviyede” korunması sağlanmış. Kurumlar arasında veritabanlarının aktarımı yasaklanmış. Bilgilerin kimler tarafından nasıl kullanılacağı konusunda sıkı kurallar konmuş. 1981 yılındaki sözleşmeyi ilk imzalayan ülkeler arasında yer alan Türkiye, 33 yıl boyunca sözleşmenin gereğini yapmamış. Türkiye sözleşmeyi imzalayıp bugün onay sürecini işletmeyen “tek ülke”. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir yasamız hâlâ yok. Hazırlanan son yasa tasarısı 2008 yılından beri beklemede. Tasarı bir çerçeve oluşturacak. İlkeleri belirleyecek. Ardından bu ilkeler mevzuata uygulanacak. Tasarı ne zaman yasalaşır? Yasalaştığında bu ilkelerin mevzuata uygulanması ne kadar sürer? Bugün pek çok kamu kurumunda veri güvenliği sağlanamadığı için kişisel verilerimiz ortalığa dökülmüş durumda. George Orwell’in 1984’ündeki “Büyük Birader” geliyor aklıma. Sonra Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sı... Rastlantıya bakın ki, her iki kitap da Le Monde’un “Yüzyılın 100 kitabı” listesinde arka arkaya yer alıyor. Biri 20. diğeri 21. sırada. Hastanenin vezne kuyruğundan ayrılırken ellili yaşlardaki adam şöyle diyor arkadaşına: “Çok kolaylaştı canım bu işler. Avuç içini okutuyorsun iş bitiyor.” l Açlık grevindeki mahkum Hendekci, 33. günün sonunda eylemine son verdi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] Ümraniye T Tipi Cezaevi’nde sular şimdilik duruldu SİBEL BAHÇETEPE Ümraniye T Tipi Cezaevi’nde koğuşların havalandırmasının yetersizliği ve telefonla görüşme hakkının kısıtlanmasını protesto amacıyla 33 gündür açlık grevinde olan mahkum Ferdi Hendekci (35), önceki gün açlık grevine son verdi. Cezaevi 2. müdürünün Hendekci ve eyleme destek veren 30’un üzerindeki mahkum ile görüştüğü, isteklerini yerine getirme sözü aldığı belirtildi. Gazetemiz, cezaevinde yaşanan sorunları kamuoyuna duyurmuştu. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan 30’un üzerinde mahkum gazetemize gönderdiği mektupta, cezaevi koşullarının kötü olduğunu dile getirmiş, arkadaşları Ferdi Hendekci’nin açlık grevine girdiğini ve koşulların düzeltilmemesi halinde toplu olarak eyleme gideceklerini dile getirmişti. Karaciğerleri zarar görmeye başlayan Hendekci ile cezaevi yetkilileri önceki gün görüştü. Mahkumun babası Yusuf Hendekci, cuma günü oğlu ile açık görüşün olduğunu, diğer mahkum aileleri ile birlikte cezaevine gittiğini ve oğlu ile görüştüğünü belirterek “Durumu giderek ağırlaşıyordu. Cezaevi 2. müdürünün yanına gittim, bunun böyle olmayacağını, bir şeyler yapması gerektiğini söyledim. ‘Sen benim hakkımda haberler yaptırdın, savcılığa suç duyurusunda bulundun’ dedi. Ben de ‘sorumluluk alsaydınız bunlar olmazdı’ dedim. Bir süre konuştuk, daha sonra oğlumun ve diğer mahkumların yanına görüşmeye gitti. Yaklaşık 1.52 saat görüştü ve oğlumun açlık grevini sonlandırdığını söyledi” dedi. Hendekci, özetle şunları söyledi: “Görüşme sonucu cezaevi müdürü 15 günde bir telefon haklarını kullanabileceklerini ancak havalandırma ile ilgili gerekli düzenleme yetkisinin Adalet Bakanlığı’nda olduğunu, bunun için de bakanlığa dilekçe yazacağını, mahkumların taleplerini ileteceğini söylemiş.” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY l Polis dayağı komalık etti Şaban Tunca 75 NEVŞEHİR (AA) Derinkuyu ilçesinde, kamyonlarına aşırı yüklü olduğu gerekçesiyle kesilen trafik cezasına itiraz eden firma sahipleri Şaban ve Halil Tunca, İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde polislerle tartışınca kelepçelenerek nezarethaneye götürülmüş ve burada polisler tarafından darp edilmişti. Başından ağır yaralanan Şaban Tunca, 75 gündür Nevşehir Devlet Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde tedavi görüyor. Derinkuyu İlçe Emniyet Amiri Metin Zengin, Tunca’nın ailesini ziyaret etti. Polisler hakkında soruşturmanın başladığını belirten Zengin, “Suçlu kim olursa olsun hiç kimse böyle bir şe gündür yoğun bakımda yi hak etmiyor. Maddi ve manevi açıdan yapabileceğimiz bir şey var mı, insani olarak görevimizi yapmak için buradayız. Meydana gelen hadise istemediğimiz bir durumdur. Bu olayın kanunda karşılığı ne ise yapanlar cezasını çekecektir” diye konuştu. Baba Fikret Tunca ise “Olayın üzerinden 75 gün geçti. Oğlum efendi, dürüst, ağzına sigara dahi almış değil. Olayda polislerden bir ikisi iyi niyetli olsaydı bunların hiçbiri olmazdı. Oğlumu bu duruma sokanları Allah’a havale ettim. Oğlumun yaşamasını, aramıza dönmesini bekliyoruz” diye konuştu. T.C. SİLİVRİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI c) 30 gün içerisinde kamulaştırma işlemine karşı idaESAS NO: 2014/200 ri yargıda iptal davası açanların dava açtıklarını ve yürütKAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN BULUNDUĞU menin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleYER: İstanbul, Silivri ilçesi, Değirmenköy köyü MEVKİİ: ri takdirde kamulaştırma işlemi kesinleşecek ve mahkemePAFTA NO: ADA NO: PARSEL NO: 4693 VASFI: Tarla ce tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz YÜZÖLÇÜMÜ: 6800 m2 MALİKİN ADI VE SOYADI: mal kamulaştırmayı yapan idare adına tescil edilecektir. Kadriye Saral Mancıocchı KAMULAŞTIRMAYI YAd) Mahkemece tespit edinilecek kamulaştırma bedePAN İDARENİN ADI: Enerji Piyasası Düzenleme Kuruli hak sahipleri adına T.C. Vakıflar Bankası Silivri Şube mu KAMULAŞTIRMANIN VE BELGELERİN ÖZETİ: Müdürlüğü’ne yatırılacaktır. İstanbul ili, Silivri ilçesi Değirmenköy köyü, 4693 parsel e) Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm saKamulaştırmayı yapan davacı idare, malikleriyle cinsi ve vunma ve delillerin davetiyenin tebliğ tarihinden itibaren niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin 10 gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirilmesi gerektespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememimektedir. zin 2014/200 Esas sayısında dava açılmıştır. f) Yukarıda esas numaraları yazılı dosyanın duruşması A) Meşruhatlı davetiyenin tebliğinden itibaren 30 gün 03/07/2014 günü saat 12.00’den itibaren Silivri 3. Asliye içerisinde kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya Hukuk Mahkemesi’nde başlamıştır. adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açılabiKeyfiyet 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 4650 lir. Sayılı Kanunu 5. Maddesi ile değişik 10. Maddesinin 5. b) Açılacak davalarda husumet yukarıda belirtilen idafıkrası uyarınca İLAN olunur. 02/06/2014 reye yöneltilmelidir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 60093) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gazetecilik 1 dilinde uydur 2 ma habere verilen ad. 2/ Ça 3 yın etkin mad 4 desi.. Tövbe. 3/ 5 Bir işi yaptıra6 bilme gücü... Gerekli, lüzum 7 lu. 4/ Bir nota... 8 Asalak bir bö 9 cek. 5/ Yazım... İzmir’in Tire il 1 2 3 4 5 6 7 8 9 çesine özgü, ısırgan 1 B U Z K A Ş İ Ü otu ve peynirle yapı 2 A L E K A Y I N lan zeytinyağlı bir ye 3 mek. 6/ Halkın aşa 4 M A R T O L O S T D İ V A N İ ğı tabakası... İki tar5 E K E A K O N T la arasındaki sınır. 7/ İ S B A Belirli aralıklarla ya 6 L O Ç A F A L nıp sönen küçük de 7 İ D A H O A L İ V R E İ niz feneri... Güreşte 8 bir oyun. 8/ Bir ay 9 O K T A N R E K gıtın gereken işi yapabilmesi durumu... “Sakağı” da denilen ölümcül bir hayvan hastalığı. 9/ Ünlü kişilerin skandal yaratacak fotoğraflarını çekmeyi iş edinmiş gazetecilere verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Karate, judo gibi dövüş sporlarında “vuruş, darbe” anlamında kullanılan sözcük... Yapının ya da arsanın boyutlarını ve sınırlarını gösteren harita. 2/ Öykü, roman gibi anlatı türlerinde giriş bölümü... Avuç içi. 3/ İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad... Takılmış ad. 4/ En kısa zaman süresi... Balı alınmış petek. 5/ Berilyum elementinin simgesi... Güzel sanat. 6/ Bir salgıbezi dokusunda gelişen tehlikesiz epitelyum uru... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı turistik bir belde... Gölgede kalan yan. 8/ Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti... Sürülmemiş, ot bürümüş toprak. 9/ Cahit Külebi’nin bir şiir kitabı... Kansızlık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle