27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 EYLÜL 2014 CUMARTESİ 6 TANIKLAR ‘İLK YARIM SAATTE GEREKENLER YAPILMADI’ DEDİ HABERLER Akço, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 14. maddesini yorumladı Soma’da kararsızlık EMRE DÖKER faciaya dönüştü SOMA Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği faciada ilk yarım saatlik kararsızlığın, felaketin boyutlarını artırdığı belirtildi. TBMM Soma Maden Kazalarını Araştırma Komisyonu üyeleri, inceleme çalışmalarının ikinci gününde maden şirketi yetkilileriyle facianın tanıklarını dinlediler. Soma Kömürleri Şirketi’ne ait Işıklar İşletmesi’nde görevli Güvenlik Uzmanı Ali Haydar Sakik, yangının başladığının görülmesinin ardından saat 14.45’te kendilerine telefon geldiğini, ancak daha sonra ihtiyaç olmadığının söylendiğini açıkladı. Yarım saat sonra tekrar telefon geldiğini ve hemen yardıma koştuklarını belirten Sakik, “Sanırım kazanın bu kadar büyük olduğunu ilk anda bilemediler. Olayın boyutlarının bu noktaya geleceğini tahmin etmediler” dedi. İçeriye ters hava verilmesi konusunda fikir birliğine varmalarının süreç aldığını da kaydeden Sakik, havalandırmanın tersine çevrilmesi sonucu 120 işçinin kurtulduğunu ancak farklı bir sonuç da oluşabileceğini vurguladı. Sakik, madende daha önce kablo yanması benzeri yangınlar çıktığını açıkladı. Komisyon bugün de Aliağa Cezaevi’nde tutuklu bulunan şirket yöneticilerini ve üst düzey çalışanları dinleyecek. Komisyon Başkanı Ali Rıza Alaboyun, komisyonun faciadan kurtulan işçilerle yapacağı görüşme sonrası 1500 sayfanın üzerinde bir ifadeye sahip olunacağını bildirerek, “Bu ibret alınması gereken bir olay. İfadeleri bütünleştirip bir senaryo yazmak, bu konuda bir film çekmek çok faydalı olur diye düşünüyorum” dedi. Okulda insan hakları ihlali FİGEN ATALAY Devletin, “inançlı” ya da “inançsız” nesiller yetiştirmeyi hedeflemesi, “insan hakları ihlali” olarak değerlendirildi. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 14. maddesine göre, “Taraf devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına ve anababanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler.’’ Avukat Seda Akço, bu maddeyle ilgili olarak şunları söyledi: “Çocuk kendisi düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir. Bu özgürlük anababaya karşı da özgürlüktür. Bu hak; çocuğun kendi düşünce ve inancını belirleme şansına sahip olmasını içerir. Yani annebabaların çocuklarını kendi inançları doğrultusunda yetiştirme hakkı olmadığı gibi devletlerin de yoktur. Annebabaların, çocuklarına inançlarını oluşturma ve buna ilişkin haklarını kullanma konusunda ‘yol gösterme’ hak ve ödevleri vardır. Bu, bütün anababalar için bir haktır, dolayısıyla devlet bü Karanlık Seviciler u Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, ihmal ve istismardan korunma, gelişim hakları bakımından çocukları örtünmeye değil zorlamak, teşvik etmek bile çocuk haklarına aykırı bulundu. tün çocukların ve annebabaların, bu çerçevedeki haklarını güvence altına almalıdır. Yol gösterme yetkisi, her zaman için çocuğa bütün olasılıkların mümkün kılınması ve çocuğun bunlar arasında seçim yapma olanağının bu seçimi yapacak olgunluğa gelinceye kadar korumak şeklinde kullanılabilir. Bu konu alıştığımız paternalist annebabalık tutumlarına ters düşmektedir. Ama bütün annebabaların bunu içlerine sindirmelerini sağlamak da devletin görevidir. Devletin ise zaten paternalist olma yetkisi hiç yoktur. Dolayısıyla inançlı veya inançsız nesiller yetiştirmeyi devletin hedeflemeye kalkması insan hakkı ihlalidir. Örtünürken ‘kadının saçı, boynu ve benzeri yerlerinin görünmesi, erkekler için tahrik edici olma me ve cinsel istismar gibi konularla mücadele bakımından da önem ifade eder.” önlendirme ve baskı olamaz Çocukların, görüş oluşturma yeteneğine sahip olup, kendi tercihini kullanabilecek hale gelinceye kadar kamusal ortamlarda hiçbir biçimde yönlendirme ve baskı altında kalmamaları gerektiğini vurgulayan Akço, Medeni Kanuna göre özel alanda da böyle olması gereğine dikkat çekti. Akço, ‘ben çocuğumu bu referansların olduğu ortamda inanç özgürlüğü konusunda doğru yönlendirme olanağından yoksun kalıyorum’ diyen annebabaların ve kendini bu ortamda ‘baskı altında hissetme ihtimali olan’ çocukların haklarını da koruması gerekiyor. Doğru olanı, devletin henüz görüş oluşturma yetenekleri ve kişilikleri oluşmakta olan çocukların belli bütün inanç ve fikirler hakkında serbestçe bilgi edinebilecekleri, deneyebilecekleri, tartışabilecekleri ortam yaratmaktır” dedi. Akço, küçük yaştaki çocukları örtünmeye zorlamanın, hatta teşvik etmenin, hem düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, hem ihmal ve istismardan korunma, hem de gelişim hakları bakımından çocuk haklarına aykırı olduğunu söyledi. Y Ne devlet, ne aile Avukat Seda Akço ması için kadının örtünmesi’ kuralı işletilmektedir. 910 yaşındaki çocuğu örtmek, bu varsayımın çocuklar için de geçerli olması demektir ki, bu istismarcı bir bakış açısıdır ve kabul edilemez. Aynı şekilde erkek çocukların kimlikleri de bu biçimde oluşturulmamalıdır. 910 yaşındaki çocukların örtünmeleri konusu, sadece örtülü olmayanların örtünme konusunda baskı altında kalmaları bakımından değil, örtünmenin arkasındaki bakış açısı nedeniyle erken yaşta evlendiril ‘Soma faciası dizi olsun!’ İstismarcı bakış l İnfaz davasında mezar açıldı Saatlerce tabut beklendi VAN (Cumhuriyet) Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı Buğlukaynak köyünde 7 Ekim 2009’da PKK’li Sunullah Keserci ve Necmi Afrin ve lise öğrencisi İbrahim Atabay’ın askerler tarafından yakalandıktan sonra infaz edildiği iddasıyla ilgili, dönemin Van İl Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Vecihi Halil İyigün’ün de bulunduğu 17 asker hakkında Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava kapsamında dün Keserci’nin Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı Akçıra köyündeki mezarı açıldı. Keserci’nin kardeşi Nuri Keserci, Bitlis Baro Başkanı Enis Gül, Van Barosu’ndan Avukat Cemal Demir, İHD Bitlis Şube Başkanı Bakır Yazı ve İHD Şube yöneticileri de işlemler sırasında hazır bulundu. Avukat Keserci, “Davanın gönderildiği Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Ethem Sarısülük gibi davalarda ne kadar objektif olduğu tartışılır. Hukuka aykırı bir karar çıkarsa, iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e gideceğiz” dedi. Mezarın kazılmasının ardından saatlerce otopsi işlemlerinin yapılacağı kemiklerin konulacağı sandık beklendi. Uzun bekleyişin ardından çıkarılan kemiklerin birbirinden ayrılmaması nedeni ile sandığa konulamayacağının anlaşılması üzerine, bu seferde tabut bekleyişi sürdürüldü. Tabutun gelmesi üzerine Keserci’nin kemikleri tabuta konularak inceleme yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Düşük puana en iyi okul Büyük bir gizlilikle çıkarılan yeni yönetmeliğe göre, öğrencilerin puanına bakılmaksızın en yüksek Anadolu Lisesi’ne nakil başvurusunda bulunma hakkı var FİGEN ATALAY DİYANET’TEN ÇARPICI YORUM Türbanı şekillendiren bakış FIRAT KOZOK Rektörlük AHMET ŞEFİK l Saldırıya uğrayan KTÜ’lü öğrenci Göre soruşturma başlattı TRABZON Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde ülkücü öğrencilerin kontrolündeki Öğrenci Derneği’nin üyeleri Alperen Mengen, Fatih Çalak ile Emre Vatan’ın geçen pazar saldırısına uğrayan KTÜ öğrencisi ve Öğrenci Kolektifi üyesi Metehan Tuna Göre’nin tedavisi KTÜ Tıp Fakültesi Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi’nde sürüyor. KTÜ Rektörü Prof. Dr Süleyman Baykal, “Rektörlük olarak işlem başlattık. Olayın aksettği resmi kurumlardan bilgi ve belgeler gelince gereğini yapacağız” dedi. Tutuklu saldırgan Mengen ile fotoğrafları ortaya çıkan Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Olkan Çuvalcı dün aileyi ziyaret etti. Olayı yeni öğrendiğini savunan Çuvalcı’ya baba Emin Göre, “Oğluma saldıran kişiyle çiçekli fotoğrafınız var” diye sitem etti. Çuvalcı ise “Kim olduklarını bilmem. Hangi öğrencim gelse, çiçek getirse kabul ederim” diyerek kendini savundu. Çuvalcı, Öğrenci Kolektifi üyesi öğrencilerle de tartıştı. Çuvalcı, öğrencilere, “Utanmıyor musunuz” diye çıkıştı. KTÜ Öğrenci Derneği ise Göre’yi komaya sokan saldırgan Mengen’e sahip çıktı. Dernek Başkanı Ahmet Yılmaz, “Medyada linç girişimine uğrayan, hakaretlere ve tehditlere maruz kalan Alperen Mengen’i hiç kimsenin sahipsiz sanmamasını önemle kamuoyuna duyuruyorum” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı, sessiz sedasız yaptığı yönetmelik değişikliği ile liselerde ara sınıflara, puan koşulu aranmaksızın nakil olanağı getirdi. Özellikle yüksek puanla öğrenci alan liselerde kriz yaratan bu düzenleme, öğrenci, veli ve mezunların büyük tepkisine neden oldu. 13 Eylül Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayımlanan “Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’te yer alan madde ortalığı karıştırdı. Bu maddede, “Ortaöğretim kurumları arasında nakil ve geçişler, öğrencinin okula yerleştirmeye esas puanı dikkate alınarak açık kontenjan bulunması halinde puan üstünlüğüne göre yapılır. Hazırlık sınıfı bulunmayan okulların 10, 11 ve 12. sınıflarından hazırlık sınıfı bulunan okulların aynı sınıflarına nakil şartlarıyla birlikte yeterlilik sınavına bağlı olarak nakil yapılabilir. Bu kapsamda başvuruda bulunan ve nakil şartlarını taşıyan tüm öğrenciler bulundukları sınıf seviyesi dikkate alınarak bu Yönetmelik kapsamında nakil başvurularının değerlendirildiği gün yeterlilik sınavına alınırlar. Yeterlilik sınavında başarılı olan öğrencilerin onay işlemleri açık kontenjana ve yerleştirmeye esas puan üstünlüğüne göre yapılır. Başarısız olanların başvuruları ise reddedilir” deniliyor. Yani, 10, 11 ve 12’nci sınıfların nakilleri için taban puan şartı aranmıyor, öğrencinin puanı kaç olursa olsun nakil yaptırabiliyor ama başvuranlar arasında puan üstünlüğüne göre nakil gerçekleştiriliyor. Nakillerde tek engel hazırlık sınıfı olan okullar. Bu okullara da boş kontenjan olduğu takdirde, dil yeterlilik sınavından başarılı olanlar nakil olabilecek. Bunun dışında başka bir koşul aranmıyor. Yani, örneğin 495 puanla girilebilen İstanbul Lisesi’ne 350400 puan almış bir öğrencinin nakli mümkün. Geçen yıl yapılan kontenjan artırımı sonucu sınıf mevcutları 30’dan 34’e çıkarıldı. Böylece tüm sınıf seviyelerinde “boş kontenjan’’ yaratıldı. Bu değişikliğin bu kadar “sessiz’’ yapılması, kamuoyuna duyurulmaması, bir sürü soru işaretini de beraberinde getirdi. Kimse duymadan yapılan nakil başvurularının hangi öğrencilere ait olduğu merak konusu oldu. Yüksek puanla öğrenci alan okul yönetimleri, öğrenciler, veliler ve mezunlar, uygulamadan vazgeçilmesi için girişimlerde bulunuyor, seslerini Milli Eğitim Bakanlığı’na duyurmaya çalışıyor. Bu okulların yöneticileri, nakil için gelen velileri vazgeçirmek için ikna etmeye çalışıyor. Bir yönetici, “Okuldaki eğitim ortamı bundan nasıl etkilenecek? Öğretmen 500 puanla, 300 puan almış öğrencinin yan yana oturduğu sınıfta dersi hangisine göre verecek? Bunun yanı sıra düşük puanla gelecek çocuklara yazık olacak. Hem akademik olarak çok zorlanırlar hem sınıf arkadaşları tarafından dışlanabilirler. Velilere bunları anlatıyoruz ama maalesef çoğu veli bu şanstan yararlanmak istiyor’’ dedi. Bu uygulama, birçok haksızlığı da beraberinde getiriyor. Örneğin bir okula, geçen yılki SBS’de çok küçük puanla giremeyen öğrenciler yerine, yönetmelikten haberdar olup çabucak başyvuran çok daha düşük puanlı öğrenciler kayıt yaptırabilecek. Geçtiğimiz yıllarda SBS sonucunda bu liselere giremeyen öğrencilerin, 10, 11 veya 12’nci sınıfta nakil yaptırmasının doğru olup olmadığı da başka bir tartışma konusu. Kimler hangi okullara gitti? Büyük haksızlık ANKARA Ortaöğretimde başörtüsünün serbest bırakılmasıyla ilgili tartışmalar sürerken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan “tesettür talebi” geldi. Kurul Üyesi Prof. Dr. Hilmi Karslı, “Mazeretlerimiz ne kadar geçerli?” başlıklı makalesinde “Müslümanların değişik mazeretlere sığınarak tesettür kurallarını ihlal etmesi anlaşılır değildir” dedi. Karslı, Diyanet’in aylık dergisinde yayımlanan makalesinde, insanların önemli bir bölümünün dini en yüce değerler sistemi olarak kabul ettiklerini ancak onunla bağdaşmayan bir yaşam sürdüklerini ifade etti. Karslı, “Böyle bir hayatı sürdürmekte de ne yazık, bir sakınca görmemektedirler. Dolayısıyla bu kimseler açısından İslam, daha ziyade soyut bir mensubiyet olarak kalmaktadır” dedi. Karslı, makalesinde şu ifadeleri kullandı: l İslama mensup olmak, ona inanmak, elbette ki bir fazilettir. Ancak unutmamak gerekir ki bu din, sadece inanılmak ve hürmet gösterilmek için değil, emir ve yasaklarıyla amel edilmek için gelmiştir. l Kararlı ve disiplinli bir tavır ortaya koyduğumuz takdirde Mevla’nın razı olduğu bir kul olabiliriz. Bu şansımız her zaman bakidir, insan son dere ce olumsuz şartlarda bulunabilir. Ancak bu du rumda dahi Rabbine karşı olan bağlılığı ve takva duyarlılığını devam ettirebilir. Yeter ki bunu is tesin ve iradesini bu yönde kullansın. Dolayısıyla Müslümanın değişik mazeretlere sığınarak ibadet ve ahlakından taviz vermesi, ticarette hak hukuka riayet etmemesi, yiyecek içecekte helaliharamı dikkate almaması, tesettür kurallarını ihlal etmesi, israfa dalması anlaşılır durumlar değildir. “Ahretçilik” kavramını Prof. Suat Sinanoğlu’nun “Türk Hümanizmi” adlı çok önemli kitabında görmüştüm. Türk Tarih Kurumu yayını olan bu kitap bildiğim kadarıyla bu kurumca bir daha yayımlanmadı. Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’ndeki öğrenciliğim sırasında birkaç kez uzaktan gördüğüm bu saçları genç yaşta ağarmış Latince profesörünün vârisleri (sayın Prof. Oktay Sinanoğlu’nun ve sevgili Esin Afşar’ımızın ağabeyidir) Atatürk ve Türkiye aydınlanma devrimi üzerine yazılmış bu eşsiz değerde kitabın kaybolup gitmesine izin vermemeli, yeni basımlarını sağlamalıdır. HHH Sözünü ettiğim kitapta (şimdi anımsayamadığım) Latincesiyle verilen “Ahretçilik” kavramını “öbür dünyacılık” diye de adlandırabiliriz. Ben bu kavramı “karanlık seviciler” diye adlandırabileceğimizi de düşünüyorum. Yani, yarasalar gibi karanlıkta yaşamaya alışmış; aydınlıktan, ışıktan, aydınlık olan her şeyden ürken yaratıklar. Düşünmek en çok korktukları, en istemedikleri şeydir. Dünyaya sanki var olmak için değil, yok olmak için gelmişlerdir. İyimser bir yorumla, bilinçaltlarında belki aşamadıkları bir ölüm korkusu yaşam korkusuyla karışmış, yaşayarak ve yaşamı yücelterek aşamadıkları için de ölüm korkusunu yücelterek onu aşmaya, engellemeye, bu korkudan kurtulmaya yönelmişlerdir… Bir bakıma, katiline, celladına âşık olma arazının (sendrom), belirtisinin bir benzeri... HHH Karanlık seviciler ülkemizde uzunca bir süredir siyasal iktidarı ellerinde tutmaktadır. Bu onlara, sadece Cumhuriyet tarihimizde değil, tarihimizin önceki yüzyıllarında da hayal bile edilemeyecek karanlıklar saçma, toplumu karanlığa boğma, bugünleri ve gelecekleri karartma olanakları sağlıyor. Bu olanakları kendi bakımlarından başarıyla, ustalıkla, pervasızlıkla kullandıklarında da kuşku yok. Çokça yinelendiği için herkesin bildiği, içindeki su sonunda kaynamaya dönüşmek üzere ısısı azar azar yükseltilen tencerekurbağa örneğini bir başka örnekle pekiştirecek olursak, Türkiye toplumu sonunda tam karanlığa gömülmek üzere ışığı azar azar azaltılan bir mekânda toplanmış bir insan kalabalığına benziyor... Bir gün tümüyle karanlıkta kalındığında, kimilerimiz belki ister istemez karanlık sevici olacak, kimilerimiz de ümitsizlik içinde yitip gidecektir... Her iki durumun örneklerinin bugün de görüldüğü gibi... HHH Karanlık sevicilik, yaşam düşmanlığı, gelecek düşmanlığı, insanlık düşmanlığıdır. Ergenlik çağına ulaşmamış kız çocuklarımızın başlarını da karanlıklarla örtmek, bu sevgili başların içindeki beyinleri de aydınlıktan yoksun bırakmak, karanlıklara gömmek içindir. Çocuk düşmanlığı, kadın düşmanlığıdır. Yurdunu, çocuğunu, insanını seven, eğitimci, siyasetçi, anne baba, yazar çizer, sanatçı, insanım demekten utanç değil onur duymak isteyen herkes, karanlık sevicilerin bu son alçaklığına engel olmak için elden gelebilecek her şeyi, ama her şeyi yapmalı; ülkemizde evrensel aydınlanma değerleriyle birlikte güzelim ülkemizin kendisinin de yok oluşu demek olacak bu yurt hainliğine, aydınlanma düşmanlığına, çocuk katilliğine geçit vermemelidir. Ve son bir söz: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin din dersi zorunluluğunu kaldıran kararını kabul etmeyeceğini bildiren ve sayısız hukuk tanımazlığın altında imzası bulunan bu karanlık seviciler iktidarını ben de evrensel hukuk açısından yasal görmüyor, açıkça destekledikleri İŞİD’çi katillerle aydınlanma ve yaşam düşmanlığında aynı suç ve erdemsizlik düzeyinde bulunduklarını düşünüyorum. l TEOG nakil sürecinde 5. hafta bitti Kontenjanlar yine dolmadı Eğitim Servisi Milli Eğitim Bakanlığı, Temel Öğretimden Ortaöğretime Geçiş Uygulaması (TEOG), kapsamında yapılan 5’inci tur nakil işlemlerinin ardından 2 bin 794 İstanbul’da, bin 939 Ankara’da, 791 İzmir’de olmak üzere 18 bin 14 kontenjanın boş kaldığını açıkladı. Nakil başvuruları, önümüzdeki hafta da devam edecek. Galatasaray Lisesi ile İstanbul Erkek Lisesi’nin kontenjanı doldu. Bazı Anadolu Liseleri’nin boş kontenjanları şöyle: Kabataş Erkek Lisesi (Almanca): 2, Kabataş Erkek Lisesi (İngilizce): 10, Cağaloğlu Anadolu Lisesi: 10, Vefa Lisesi: 6, Kadıköy Anadolu Lisesi: 16, Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi: 5, Haydarpaşa Lisesi: 21, Burak Bora Anadolu Lisesi (İngilizce): 21, Burak Bora Anadolu Lisesi (Fransızca): 12, Köy Hizmetleri Anadolu Lisesi: 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle