07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2014 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Ortaöğretimde türban yasağının kaldırılmasının ardından Bakan Avcı, uygulamanın ortaokul ve liseleri kapsadığını söyledi Okullarda 10 yaşa türban SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Bakanlar Kurulu’nun ardından ortaöğretimde türban yasağının kaldırılması olarak açıklanan düzenlemeye Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı açıklık getirdi. Avcı, “anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise” öğretiminin tamamını kapsayan kılık kıyafet yönetmeliğinden çıkarılacak “başı açık” ifadesinin, “sadece ortaokul ve liseleri” kapsayacağını bildirdi. Avcı, “Başı açık ibaresi kaldırıldı ama kapalılığın da nasıl olacağı tanımlanmadı. Peçeyle de öğrenciler gelebilecek mi?” sorusuna sinirlendi. Avcı, “Yok öyle şeyler. Böyle provokasyonlar olur mu? Bugünlerde bekliyorum, olur. Evet, birileri bu tür fotoğraflar çekmek için mizansenleri kurgularlar. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık. Böyle provokasyonların da yapılabilineceğini biliyorum. İşin doğrusu belli bir düzeydeki öğrenciler için, bunu arzu eden öğrencilerin önündeki engellerin kaldırılmasıdır” ifadelerini kullandı. Çocuklar 66 aylıkken okula başlatıldığı için yeni düzenlemeyle, 9.5 10 yaşındaki kız çocuklar türbanla okula girebilecek. Milli Eğitim Bakanlığı, birçok okulda “ilkokul + ortaokul” birlikte CHP’li Kart’tan sert tepki: Taliban, IŞİD anlayışı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümetin ortaöğretim kurumlarında türbanı serbest bırakan kararına CHP’den en sert tepki, Konya Milletvekili Atilla Kart’tan geldi. Kart, alınan karara “Taliban, IŞİD anlayışlarını, o iklimi yarattıklarını itiraf ettiler. Suçüstü tablosudur bu” sözleriyle tepki gösterirken türbanın “anaokuluna” kadar ineceğini belirten Grup Başkanvekili Engin Altay da kararın “pedagojik değil, ideolojik” olduğunu söyledi. CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin de 1011 yaşındaki çocuğun başının mahalle baskısıyla örtülmek istendiğini belirterek “Çocuğun üstün yararını” anımsattı. Kart, düzenlediği basın toplantısında, AKP hükümetinin her anlamda sıkıştığı bir dönemde masum çocukların bedenleri üzerinden sorunlara “örtü” yaratmak istediğini ancak yolsuzluklar, hukuksuzluklar, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehlike altına alan gelişmeleri hiçbir örtünün örtemeyeceğini ifade etti. Anadolu’nun kimi yerlerinde 78 yaşındaki kız çocuklarının başlarının örtüldüğüne, bu çocukların 1415 yaşında evlendirildiğine işaret eden Kart, bu durumun artık iyice yaygınlaşacağına işaret etti. AKP hükümetinin “masum oyun çocuklarının üzerinden” acımasızca siyaset yaptığını belirten Kart, şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye’de ayrışmanın, dönüşümün temelleri çoktan atıldı ama dönüşü olmayacak bir şekilde yapılmak istenen bir uygulamadan söz ediyorum. Buna karşı sadece kişisel olarak değil, kurumsal olarak da her türlü tavrı, tepkiyi anayasal ve sivil zeminde ortaya koymak durumundayız.” Altay da kararı eleştirirken “Ekonomisi batma sinyalleri veren, dış politikada tükenmiş, IŞİD’e komşu olmuş, yolsuzluk ve kayırmacılık batağında debelenen, kentleri yağmalanırken vatandaşların iş cinayetleriyle katledilmesini seyreden hükümet, çıkışı başörtüsünde aramıştır” görüşüne yer verdi. Hükümete, “Kızların başını örteceğinize yüzünüzü örtün ve utanın” diye seslenen Altay, “Bu karar pedagojik değil, ideolojiktir. Türban ya da başörtüsü, hükümetin başının her ağrıdığında alabileceği bir aspirin değildir” diye konuştu. Tekin ise “Beşinci sınıf öğrencisi, 1011 yaşındaki bir kız çocuğu kendi isteğiyle mi örtünecek, yoksa aile ve mahalle baskısıyla mı başörtüsü takmak zorunda bırakılacak. CHP’nin peşinde olduğu çocuğun üstün yararıdır. Herkes kendi iradesine göre yaşasın istiyoruz. Başkasının yaşamını yaşamasını değil!” tepkisini gösterdi. Tekin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın ağabeyi Hüseyin’in başını örtmesi için yaptığı baskılar nedeniyle günlerce ağladığını anımsatarak “Bu acı gerçeği en iyi bilen annelerin, kız kardeşlerin de 1112 yaşındaki kızlarımızın başlarını örtme ile ilgili bu karara karşı çıkmasını bekliyorum” dedi. Peçe sorusuna sinirlendi Yönetmelik çıkmadan ilk uygulama Ortaöğretimde başörtüsü serbestliği getirilmesinin ardından dün, karar henüz Resmi Gazete’de yayınlanmadan Konya’daki bazı ortaöğretim okullarında kız öğrenciler derslere başı kapalı olarak girdi. Okul bahçesinde sıra olan öğrenciler başları kapalı olarak sınıflarına girerken, okul önünde bekleyen bazı öğrenci ve veliler de uygulamadan memnun kaldıklarını dile getirdi. Şehit Pilot Ayfer Gök Ortaokulu’nda öğrencilerin büyük kısmının başlarının kapalı olduğu gözlendi. Okul yöneticileri öğrencilerin başörtülü olmasının nedenini ise Kuranıkerim derslerinin olmasıyla açıkladı. (Fotoğraf: DHA) eğitim verdiğinden, ortaokulda serbest bıraktığı türbanın fiilen ilkokulda da takılmasının önüne geçemeyecek. Zaten fiili olarak uygulanamayan, yasak, yönetmelik değişikliği ile resmen kaldırılmış olacak. Bununla da kalmayan MEB’in, Recep Tayyip Erdoğan’ın 2008’de türban için “velev ki siyasi simge” sözleri ile bağlantılı olarak yönetmelikten “Siyasi sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri giysileri giyemez” hükmü Siyasi simgenin önü açılıyor Bakan Nabi Avcı nü çıkaracağı öğrenildi. Bakanlar Kurulu’nda alınan sürpriz kararı açıklayan Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, kılık kıyafet yönetmeliğindeki “okul içinde başı açık” ifadesinin yürürlükten kaldırıldığını açıklarken düzenlemenin “ortaöğretim ile ilgili” olduğunu belirtmişti. Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlanmayı beklerken Bakan Avcı, türbanın kapsamına açıklık getirdi. Avcı, “Anaokulu, ilkokul söz konusu değil. Ortaokul ve liselerde zaten bazı okullarda uygulanıyordu. 5. sınıf itibarıyla isteyen öğrencilerin bu uygulamadan yararlanabilir” dedi. ‘Çocuğun seçme hakkı yok’ FİGEN ATALAY EĞİTİMCİLER TEPKİLİ Ortaokul ve liselerde türbanın serbest bırakılmasıyla, kız çocuklarının sınıflarda “türban takan” ve “takmayan” diye bölünme riski eğitimcileri kaygılandırıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, bu uygulamanın çok sağlıksız ve çok rahatsız edici olduğuna dikkat çekerek bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Öğrencilerin üniversitede istediği giysiyi giymesinin ayrı bir konu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gümüşoğlu, şunları söyledi: “Reşit olmayan çocuklara kıyafet dayatılması, toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı. Kadın kapanmak istiyorsa elbette olur, bir tercihtir ama bunu çocuğa dayatmak, tercihten çok siyasi bir karar. Çocuğun zaten seçme hakkı yok. Bu uygulamanın çocukların zihinsel dünyasını örseleyeceğini, kız çocuk u İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Hasan Şimşek, kararın AİHM’nin kararının ertesinde devreye sokulmasıyla Türkiye’nin artık uluslararası normları takmadığı anlamına geldiğini söyledi. larının bölüneceğini düşünüyorum.” Bunun ardından, kız ve erkek çocuklara ayrı okullar, ayrı sınıflar uygulamasının başlatılabileceğine dikkat çeken Prof. Gümüşoğlu, “Karma eğitimden geriye dönüş, iki cinsin beraber yaşamasının zeminini ortadan kaldıracak ve çok sağlıksız” dedi. Sosyolog Prof. Dr. Esin Küntay, “Ortaokuldaki çocuk bunu özgür iradesiyle mi seçecek? Gelişme çağındaki bir çocuk bütün bunları ne kadar kaldırabilir?” diye sordu. Bu uygulamanın ayrımcılığa neden olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Küntay’a göre, kapalılığı benimsemiş bir öğretmen, kapalılığı benimsemiş bir öğrenciyi tercih edebilir. Öğretmen ayrım yapmasa bile çocuklarda böyle bir kuşku doğabileceğini, duygusal olarak etkileyebileceğini vurgulayan Prof. Küntay, “Genç insanlar, (o öyle düşünüyor, ben böyle) diyerek sorunsuz arkadaş olabilirler ama küçük yaşta böyle bir şey olmaz” dedi. Prof. Küntay, bilimsel eğitim yerine sadece dini eğitimle yetişmiş birinin, uzun vadede uluslararası platformda geride kalacağını da sözlerine ekledi. İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Şimşek, bu uygulamanın yaratabileceği sonuçlarla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Ülkemizin pek çok yerinde, kapalı toplum özellikleri gösteren küçük yerleşim yerleri veya mahalle kavramının hâlâ güçlü olduğu yerlerde ‘yaygın teamüller’ çocuklar ve aileleri üzerinde bir baskı yaratabilecek. Türban veya başörtüsü takan kızımız inançlı görünürken, türban veya başörtüsü takmayan Alevi kızımız, Hıristiyan veya Musevi kızımız, inançlı ancak inancını bu tür görsellerle ifade etmeyi uygun bulmayan diğer kızlarımız, örtük veya açık bir psikolojik baskı altında kalacaklar. Bu baskıdan kurtulmanın en basit yolu sizin de diğerlerinin kullandığı sembolleri taşıyarak bu baskıdan kurtulmaktır. Okulların kültürünü daha muhafazakâr yönde değiştireceği kesin. Okulların türban veya başörtüsü takmayan öğrenci ve öğretmenler için daha tehditkâr bir kültür oluşturacağı açık. Bütün bunların AİHM’nin verdiği kararın hemen ertesinde devreye sokulması da Türkiye’nin artık uluslararası normları ve altına imza attığı uluslararası anlaşmaları takmadığı anlamına gelmektedir. Bu son gelişme Avrupa Birliği ve Batı normlarından uzaklaştığımızın kesin delilidir.” ‘Dini ideolojiyle çocuklar kapatılıyor’ İZMİRİSTANBUL (Cumhuriyet) AKP hükümetinin ortaokul ve lise öğrencilerinin türbanla derse girmesine izin veren kararı tepkiyle karşılandı. Eğitimciler, kararın dini referanslara göre alındığını belirterek kız çocuklarını kapatmayı amaçladığı belirtildi. İzmir Eğitimİş Genel Başkanı Veli Demir, yapılan değişiklikle türban, çarşaf ve hatta burkayla derse girmenin önünün açıldığını belirtti. AKP’nin iktidara geldiği günden yana amacının bu olduğunu kaydeden Demir, “4+4+4 eğitim sistemiyle tüm okulları imam hatibe çevirdiler. Şimdi de bu kıyafet yönetmeliğiyle medreseye dönüştürecekler. Demokrasiyi farklı amaçlar için araç olarak kullandığını söyleyenler, ustalık dönemlerinde anaokuluna kadar türbanı sokacaklar. Bu malumun ilamıdır” dedi. Uygulamaların bununla sınırlı kalmayacağını, asıl amacın karma eğitimi sonlandırmak olduğunu da vurgulayan Demir, “Çocuklara çevreden psikolojik baskı uygulanacak ve okula başları açık gelemeyecekler. Değişiklik Tevhidi Tedrisat’ı yok saymaktır. Atatürk ilke ve inkılaplarına, demokratik, bilimsel ve laik eğitime meydan okumaktır. Eğitimİş olarak bu kararı yargıya taşıyacağız” diye konuştu. Demir, AKP’nin Cumhuriyet devrimlerine, ulusal, kamusal, çağdaş bilimsel eğitime karşı ideolojik yapılanmasına karşı bugün yapılacak bir günlük iş bırakma eylemine katılacaklarını söyledi. Eğitim Sen İstanbul 1 No’lu Şube Yöneticisi Barış Uluocak da, kararın dini referanslara göre alındığını ve buluğ çağına girmiş kız çocuklarını kapatmayı amaçladığını söyledi. Türbanın ilkokulda önünü açan düzenlemeye karşı açıklama yapan Barış Uluocak, uluslararası evrensel ilkeler ve pedagoji bilimine göre 18 yaşından küçük herkesin çocuk kabul edildiğini belirterek, “9 yaşındaki çocuğu aklı baki sayıyorlar. Eğitim Sen olarak bizim 4+4+4 sistemindeki ikinci 4’e dikkat çektiğimiz nokta tam da buydu. 5 yaşında okula başlayan çocuk ortaokula geçtiğinde buluğ çağına gelmiş olacak ve kafası kapatılacaktı” dedi. Uluocak, düzenlemenin türbanla sınırlı kalmayacağını, çarşaf ve peçe ile girmek isteyenlere de hiçbir müdahale de bulunulamayacağını vurguladı. Halkın Türkiye Komünist Partisi’nden yapılan açıklamada ise “İlkokul çocuklarının türbana sokulmasındaki asıl amaç kız çocuklarının geleceğinin karartılmasıdır” denildi. Alevi Dernekleri Federasyonu dün İstanbul’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde bir protesto eylemi yaptı. Günün yoğun gündemi içinde kaybolup gidebilir. Gitmesin. Federasyonun Genel Başkanı Rıza Eroğlu’nun sözlerini özetlemek yerine en önemli bölümünü aynen aktaracağım. Bence sabredin ve okuyun: “...Her şeyden önce hiç kimse inancını değiştirmeye zorlanamaz. Bu anayasal bir haktır ve hakkın ihlali anayasal bir suçtur. Bu nedenle iktidara çağrımızdır: Öncelikle zorunlu din dersleri eğitimden derhal kaldırılmalıdır. İmam hatipleri ortaöğrenime indirmekten vazgeçilmelidir. Alevi çocuklarını, inançlarından şüpheye düşüren, Sünni müfredata mahkum etmekten vazgeçilmelidir. Bugün burada çocuklarımızı okula göndermeyerek tepkimizi dile getirmenin yanı sıra şunu da söylemek istiyoruz ki, bu eylemlerimizi çoğaltarak büyüteceğiz. İktidarınızı rahatsız etmeye devam edeceğiz ve bedeli ne olursa olsun çocuklarımızı din dersleri eğitimine göndermeyeceğiz...” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) zorunlu din dersleri ile verdiği kesin kararı sanırım duymayan kalmadı. Ardından hükümetin aklıselim sahibi sözcüsü rolünü bıkıp usanmadan Demokratik Bir Direniş Yöntemi: Sivil İtaatsizlik oynayan, ancak özgül ağırlığı yetmediğinden sonunda hemen hep mahcup olan Bülent Arınç, karara uymak zorunda kalınacağı anlamına gelen birkaç cümle kurdu. Keza hükümet kanadından “AİHM de kimmiş; içişlerimize nasıl karışırmış” yollu alışıldık efelenmeler gelmedi. Sadece Başbakan Davutoğlu, AİHM kararını detaylı olarak inceleyeceklerini, bölgenin özelliğinden dolayı, radikal unsurların etki alanında kalınmaması için devlet eliyle verilecek din dersinin gerekli olduğunu düşündüğünü ama yine de konuyu tartışacaklarını söyledi ve epey ihtiyatlı bir dil kullanmaya özen gösterdi. Sonra da bir “inci” savundu: “Bir ateistin dahi din kültürü bilgisi sahibi olması zarurettir.” Bir kere zaruret filan değil sadece yararlıdır; kültürel birikimini zenginleştirmektir. Kendisi açıkladı: İktisat eğitimi görürken Marksizmi de öğrenmiş. Sahiden öğrenmiş mi bilemem. Bildiğim Marksizm ona zorla öğretilmemiş; sınavda “Anlat bakalım Davutoğlu, Marksizmin değer teorisi nedir” diye bir soru filan da sorulmamış. Dahası bütün bunları ilkokuldan itibaren değil, üniversite eğitimi sırasında öğrenmiş. HHH Niyetim Davutoğlu ve benzerleri ile polemik yapmak, tartışmak değil. 12 yıllık AKP iktidarında o eşiği çoktan aştık. AİHM kararlarını izleyen günlerde AKP cephesinden gelen tepkiler, sorunu “Erdoğan usulü” efelenmeyle değil, sündürerek, zamana yayarak, “mış gibi” yaparak çözme (yani çözmeme) eğiliminin ağır bastığını gösteriyor. Kimse AİHM kararına bel bağlamasın. Açıktan “Sizin kararınıza uymuyoruz” denmeden de AİHM kararı hasır altı edilebilir. Bunun epey örneği var. Kaldı ki kararına uyulmayan AİHM para cezası verir. Ödenmezse faiz işler, yine ödenmezse borç daha da kabarır. Peki sonra ne olur? Hiçbir şey olmaz. En çok AB ilerleme raporuna bir olumsuzluk notu olarak düşülür. O kadar... HHH Şimdi dönün yazının başlarına. Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı’nın şu cümlesine bir daha bakın: “...bu eylemlerimizi çoğaltarak büyüteceğiz. İktidarınızı rahatsız etmeye devam edeceğiz ve bedeli ne olursa olsun çocuklarımızı din dersleri eğitimine göndermeyeceğiz...” Buna demokrasi literatüründe “sivil itaatsizlik” deniyor. Peki, Türkiye’nin de AİHM’nin varlığını ve yetkisini kabul ettiği, dahası evrensel hukuk ilkelerinin ulusal yasalara üstünlüğü ilkesini de benimsediği gerçeğinden hareketle yasalara uymamayı değil tam tersine uymaya zorlamak için sivil itaatsizlik eylemine başvurmak sadece Alevi yurttaşlarımızın görevi, sorumluluğu mu? Kabul, böyle bir eyleme katılmak, onun yaygınlaşması için çabalamak, özellikle okulda çocuğu olan anababalar için kolay değil. Ancak iktidardaki zihniyetle (hükümetle bile demedim, zihniyetle dedim) mücadele etmenin de kolay yolu yok... Alevi yurttaşlarımıza destekten söz etmiyorum. Birer yurttaş olarak bu yükü sadece onların sırtına yıkmaya hakkımız olmadığından söz ediyorum. Haksız mıyım? Hayır, değilim!.. 4+4+4’te dikkat çekmiştik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle