06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2014 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Hükümete soğuk duş İktidar, HSYK seçimlerinin Yargıtay ayağını kaybetti. Cemaatin sosyal demokrat ALİCAN ULUDAĞ HSYK’nin üyeliğine yeni seçilen Yakup Ata (sağda) ve Mustafa Kemal Özçelik birbirlerini tebrik etti. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) üyelerle ittifak yaparak oluşturduğu örtülü liste kurula 3 asil üye gönderdi ANKARA Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeliği seçimlerinin dün yapılan Yargıtay ayağı, hükümetin yenilgisiyle sonuçlandı. HSYK’ye üç asıl üye belirlemek için gerçekleştirilen seçimi, cemaat ile sosyal demokrat üyelerin destekleği liste kazandı. Yakup Ata, Kerim Tosun ve Mustafa Kemal Özçelik yeni HSYK üyeleri oldu. HSYK’de çoğunluğa hâkim olmak isteyen hükümet, bu yenilgi sonrası 12 Ekim’de adli ve idari yargıda yapılacak seçimleri kazanmak için her şeyi yapacak. Yargıya hâkimiyet kurmanın yolu olan HSYK seçimlerine ilişkin ilk sınavda hükümet ağır bir yara aldı. Anayasa gereği Yargıtay Genel Kurulu, HSYK’ye 3 asil, 3 de yedek üye seçmek için dün sandık başına gitti. 13 kişinin aday olduğu seçimde hükümet ve cemaat destekli olmak üzere iki liste yarıştı. 387 üyeli Yargıtay’da yapılan seçimde 373 kişi oy kullandı. Çıkan sonuç, hükümet açısından yenilgi oldu. Hükümet, ağustos ayında yapılan Yargıtay Başkanlık Kurulu seçimlerini de yine cemaate karşı kaybetmişti. Cemaatin destek verdiği öğrenilen 6 kişilik listede yer alan 20. Hukuk Dairesi Üyesi Yakup Ata 201, 7. Ceza Dairesi Üyesi Kerim Tosun 196 ve 18. Hukuk Dairesi Üyesi Mustafa Kemal Özçelik 193 oy alarak HSYK’nın yeni asıl üyeleri oldu. 3 kişilik yedek üyeliklerin ikisini de yine cemaat destekli liste kazanırken, hükümet sadece bir yedek üyelik alabildi. Yargıtay 13. Ceza Dairesi Üyesi Salih Sönmez 175, 8. Hukuk Dairesi Üyesi Ali Eryılmaz 167 ve 14. Ceza Dairesi Üyesi Alp Arslan ise 156 oyla yedek üye olarak seçildi. Alp Arslan’ı hükümet destekliyordu. Seçimi kaybeden üyeler Zeynep Nilgün Hacımahmutoğlu 142, Ali Orhan 153, Rıza Şahin 149, Muharrem Akkaya 135, Halit Baysoy 72, Mustafa Ateş ise 32 oy aldı. Restorasyon Korporasyon ‘İD’ Davutoğlu’nun parti başkanlığını devralırken tutkuyla vurguladığı “restorasyon” süreciyle, diplomatlarla ilgili olarak “iki devletin müzakeresi sonucu bırakıldılar” ifadesi arasında bağlar var gibi geliyor bana. Bu bağlar üzerinde, “halifenin” kurmaya çalıştığı, Başbakan’ın “iki devletin müzakeresi” ifadeleriyle “devlet” olarak tanımladığı ve tanıdığı şeyle, restorasyonun gündeme getirdiği “devlet” arasındaki benzerliklerden hareketle düşünmeye başlayabiliriz sanırım. Daha önce de dikkat çekmeye çalışmıştım. Kapitalist devletin parlamenter biçiminin, kapitalist üretim tarzının ve onun üzerinde yaşayan kapitalist sınıfların gereksinimlerinden kaynaklanan bazı özellikleri vardır. Örneğin kapitalist sınıflar homojen değil karmaşık, tabakalı, çeşitli ve birbirleriyle çelişkileri olan bir kümeler topluluğu oluştururlar. Kapitalist üretim tarzında “ekonomik artık” yasal ya da açık şiddet içeren yollara gerek kalmadan piyasa koşulları içinde, ekonomik süreçlerle, “kendiliğinden” el değiştirir, paylaşılır. Bu üretim tarzında egemen sınıf olağanüstü durumlar dışında, kendisi doğrudan yönetmediği için, kapitalist devlet, yönetenleri denetleyecek, ekonomik ilişkilerde sermaye sınıfının gereksinimlerine cevap verebilecek, “serbestliklerini” güvence altına alacak görelibağımsız kurumlar (güçler ayrılığı “bağımsız” ekonomik kurumlar) hatta iktidar noktaları içerir. Kapitalist devlet toplumdaki karmaşık sınıflar matrisine uygun olarak çeşitli temsil noktalarını, güç odaklarını, dolayısıyla bu noktalar, odaklar arasında pazarlık, uzlaşma olanaklarını içerir, güvence altına alır, toplumda “doğal ahenkli bir bütünsellik” algısı kapitalist bir gerçeklik yaratır. Taha Akyol, boşuna “kazı çevirmeye” çalışmasın, “restorasyon” kapitalist devleti yukarda özetlediğim özellikler yönünde “ıslah etmek” anlamına gelmiyor. Restorasyon, ortadan kaldırılmış bir mülkiyet ilişkisini, siyasi iktidarı, hatta devlet yapısını yeniden kurmaya ilişkin tarihsel, siyasi bir kavramdır. Başbakan’ın sözünü ettiği restorasyon da “yüzyıllık bir parantezi kapatarak”, cumhuriyet öncesine ilişkin bir iktidarı ve toplumu yeniden kurmaya ilişkindir. Bu restorasyon, kapitalist devletin yukarıda değindiğim özelliklerini tasfiye ederek ilerlemektedir. Önce güçler ayrılığı tasfiye edildi. Şimdi de ekonomide sermaye sınıfının gereksinimlerine cevap vermek üzere kurulmuş “bağımsız” kurumlar tasfiye edilerek devlete bağlanıyor. Bu yönetim “işadamlarını bile kendi memuru görmek” isteyen bir korporatizm anlayışıyla şekillendiriliyor. Bu kurumsal gelişmelerin yanı sıra toplumda konuşulabilir olanın, siyaset ve sanat olarak tanımlanabilir olanın sınırları, dini ölçütlere (dini “hakikat rejimine”) uygun olarak yeniden çiziliyor. Başbakan ana muhalefet partisinin liderini, “ademe mahkum etmekten” söz edebiliyor. “Adem” sözcüğü “hiçlik”, “ölüm” anlamlarını da içeriyor. Biz insaflı davranalım, “sesini anlamsızlaştırmaktan” söz ediyor diyelim. Bu işine gelmeyen sesleri anlamsızlaştırma amacına bağlı olarak iktidarla kapalı kapılar ardında görüşen bir “medya” oluşuyor, böylece iktidarın projesini benimsemeyen diğer medya “ademe mahkum ediliyor”. Devlet Başkanının “Yürütmeyi durdurdular, binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım. Güçleri yetiyorsa yıksınlar” sözleri bu restorasyon devletinin “egemenlerinin” yasaları tanımadığını gösteriyor. Bu muazzam “toplum mühendisliği”, yaklaşık 40 bin ortaokul öğrencisinin zorla imam hatip okullarına yerleştirilmesinin, ilkokulların imam hatipleştirilmesinin, ortaokullara türbanın sokulmaya başlanmasının gösterdiği gibi restorasyonun insanını, dilini, beden disiplinini yaratmayı da amaçlıyor. Böylece karşımıza, karmaşıklıklarından, parçalı yapısından, sermaye sınıfı için gerekli kontrol ve denge, pazarlık araçlarından arındırılmış, korporatif, tek bir noktaya bağlanarak, tek bir sese indirgenerek “bir”leştirilmiş, toplumsal muhalefetin, işçi muhalefetinin kitlesel ifadelerine her fırsatta şiddetle saldıran, demokratik yöntemlerle muhalefetin kapılarını hızla kapatan “totaliter” bir devlet yapısı, siyasi iktidar çıkıyor. Bu iktidar soykırımcı, adeta Zizek’in “Tanrı varsa her şey mubah” savını kanıtlamaya çalışan IŞİD için terörist kavramını kullanmayarak, ülkedeki etkinliklerine, yükselen imajına seyirci kalarak IŞİD’i normalleştirmeye çalışıyor, kendine İslam Devleti (İD) diyen totaliterterörist yapılanmayı meşru bir devlet olarak tanıyor. Bu yakınlığın arkasında da ortak bir değerler sistemi, totaliterkorporasyon devleti anlayışı yatıyor. İktidarın gözü 12 Ekim’de AKP, Yargıtay’dan HSYK’ye gelecek 3 üyenin en az birini almayı planlıyordu. Hükümet 22 asıl, 12 yedek üyeden oluşan HSYK’ye salt çoğunluk olan 12 rakamına ulaşmak istiyor. 22 üyeli kurulda Adalet Bakanı ile müsteşarı, tabii üye olarak görev yapıyor. 4 asıl üye Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Hükümet bu nedenle 6 üyeyi cepte görüyor. Hükümetin bir üyeyi de Türkiye Adalet Akademisi’nden almasına kesin gözüyle bakılıyor. Böylece iktidar 7 üyeye sahip olacak. Ancak geriye kalan 5 üyeyi alması için Danıştay ve adli ve idari yargıdaki seçimlerin kazanılması gerekiyor. Danıştay 29 Eylül’de 2 asıl, 2 yedek üye seçimi yapacak. 7 asıl 4 yedek üye adli yargıdan, 3 asıl, 2 yedek üye ise idari yargı hâkim ve savcıları tarafından 12 Ekim’de belirlenecek. Restorasyon ve kapitalist devlet 30 kaybetti ‘Yargıya nefes aldıracağız’ ‘İKİ İSİM CEMAATE YAKIN’ 2010’daki referandum sonrası oluşturulan yeni HSYK, Yargıtay’a 160 üye seçmişti. Bunların büyük bölümü de cemaate yakın isimlerden oluşuyordu. Asil üye olarak seçimi kazanan Kerim Tosun, Yargıtay savcısıyken 160 kişi ile birlikte Yargıtay üyeliğine atanmıştı. Mustafa Kemal Özçelik de referandum sonrasında yüksek mahkemeye atanan üyelerden biriydi. Bu iki ismin cemaate yakın olduğu belirtiliyor. Yakup Ata’nın ise sosyal demokrat kökenli olduğu belirtiliyor. Yargıtay’da “Ankaralılar grubu” olarak bilinen ve çoğunluğunu sosyal demokrat üyelerin belirlediği isimlerin Yakup Ata’yı desteklediği konuşuluyor. Yargıtay’da en çok oyu alarak HSYK üyesi seçilen Yakup Ata, sonucu öğrenmesinin ardından Cumhuriyet’e konuştu. 20 yıldır Yargıtay’da çalıştığını belirten Ata, burada en iyi şekilde görev yaptığını belirtti. Yakup Ata, “Bu süre zarfında herkese eşit ve tararsız davrandım. Çaycısından odasına, yüksek yargıcına kadar herkesle iyi geçindim. Benim için kişilik önemli. Ben kişilik sermayesi biriktirdim. Onun avantajlarını bu seçimde yaşadım” dedi. Yargıtay’da her zaman sağduyunun hakim olduğunu belirten Ata, “Tüm bu başkan ve üye arkadaşlarımız sandığa gittiğinde sağduyu ile hareket edip vicdanları ile oylarını kullandıralar. Böyle güzel bir şey herkese nasip olsun. Arkadaşlarımın tümünün adaletli, bağımsız ve tarafsızlık olmam konusunda bana güveni tam. Böyle bir güveni kötüye kullanacak bir yapıda biri değilim. Bana duyulan güven ve sorumluluğun yükünü omuzlarımda hissediyorum” diye konuştu. Ata, yargı üzerinde yaşanan tartışmaların anımsatılması üzerine, “Yargının sıkıntılı olduğunu, bağımsızlık ve tarafsızlık konusunda yaşadığı sıkıntıları, zor bir dönemden geçtiğini herkes biliyor. İnşallah yargıya nefes aldırmak konusunda elimizden gelen her şeyi yapacağız. Tüm hâkim ve savcılarımızın da bu düşüncede olmasını istiyorum. Yargı hepimize lazım. Hepimizin yapacağı tek şey adaletli olmaktır” değerlendirmesinde bulundu. Ata, seçimi cemaatin desteklediği listenin kazandığı iddialarına ilişkin, “Beni bilen bilir. Yazılanlar önemli değil” dedi. Yeni HSYK üyesi Yakup Ata seçimi Cumhuriyet’e değerlendirdi l 17 Aralık dosyasından MASAK ve Emniyet’in kritik iki raporu çıktı ‘Kara para araştırılsın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması kapsamında Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporlarda kara para uyarısı yapıldığı ortaya çıktı. İranlı Rıza Sarraf’ın “yurt dışından milyonlarca doları Türkiye’ye soktuğuna” ilişkin ifadelerin yer aldığı raporlarda, “bankaRıza Sarraf cılık sistemi dışında sokulan ve ülkeden çıkarılan paraların, Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun uyarıca takip edilmesi gerektiği” vurgulandı. 17 Aralık soruşturması dosyasına giren 10 Haziran 2008 tarihli MASAK’ın raporunun ekinde, Bankalar Yeminli Murakıbı M.T.Ö. tarafından düzenlenen 13 Mayıs 2008 tarihli “Atikİşçen rumuzlu aklama incelemeleri” konulu ek rapor yer aldı. T24’ün haberine göre, MASAK’ın dışında Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı Mali Suçlar ve Suç Geliri ile Mücadele Şube Müdürlüğü’nün 3 Haziran 2011 tarihli “Happani Grubu Değerlendirme Raporu” dosyaya girdi. Bir ihbar üzerine hazırlanan MASAK raporunda, kara para aklama iddiaları yer alıyor ve polis takibi yapılması gerekliliği üzerinde duruluyor. KOM Daire Başkanlığı’nca hazırlanan raporda da, ihbarlar ve basında yer alan haberler ile ilgili yapılan tespitler yer aldı. Bu kapsamda, Rıza Sarraf’ın ortağı olduğu firmalar belirlendi. MASAK raporunda belirtilen 14 kişi ile birlikte toplam 55 kişinin “kuryelik” yaptığı, yurtdışına ve yurtiçine nakit para getirdiği iddiaları yer aldı. Raporda, savcılığın belirlenen şüpheli şahıslar hakkında gerekli çalışmayı yapması talep edildi. Raporda kurye olduğu belirtilen şahısların ortağı olduğu firmaların araştırılması sonucu şu değerlendirme yapıldı: “Kısa süreli yurtdışına giriş çıkış yaptıklarının tespit edilmesi, banka hesaplarında şüpheli işlemlerin bulunması, basında yer alan haberler ve tarafımıza intikal ettirilen ihbarlar da dikkate alındığında bahse konu şahısların beraberinde yüksek miktarlarda nakit parayı yurtdışına çıkardığı değerlendirilmektedir.” Emniyet KOM Daire Başkanlığı’nın raporunda ise çoğunlukla Rıza Sarraf’ın faaliyetlerine yer verilirken, “Raporda, Durak Döviz ile ortakları Turgut Happani, Serdal Happani, Şenel Happanive Rıza Sarraf isimli şahısların kimlik ve adres bilgileri, yasadışı faaliyetleri, vergi mükellefiyeti, malvarlığı ve yurtdışına giriş çıkış bilgileri mercek altına alınmıştır” deniliyor. Raporda “Yapılan incelemelerde bahse konu şahısların çoğunun Azeri uyruklu olduğu, çok sayıda şahsın birlikte hareket ettiği ve kurye olarak para taşımacılığı yaptıkları” kaydediliyor. ‘55 kişi kuryelik yapıyor’ CHP’de grup başkanvekilliği için 10 aday yarışacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin Olağanüstü Kurultayı’nda genel başkanlığa aday olan Yalova Millevtekili Muharrem İnce’den boşalan grup başkanvekilliği için 10 dolayında milletvekilinin aday olması bekleniyor. Seçimin yeni yasama yılının başlayacağı 1 Ekim tarihinde yapılması planlanıyor. Grup Başkanvekilliği için çok sayıda milletvekilinin ismi geçiyor. Mersin Milletvekilleri Ali Rıza Öztürk ve Aytuğ Atıcı, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Konya Milletvekili Atilla Kart, Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’in adı adaylar arasında geçiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle