03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 EYLÜL 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KCK: AKP IŞİD’le kaderini birleştirdi HABERLER IŞİD’den kaçan Suriyeli Kürtlerin sayısı 48 saatte 70 bin kişiye ulaştı 9 DİYARBAKIR (Cumhuriyet) IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarının ardından açıklama yapan KCK, Türkiye’nin IŞİD’i desteklediğini belirterek, “IŞİD, Türk devleti adına Kürtlere karşı bir vekâlet savaşı sürdürmektedir. AKP hükümeti IŞİD’le kaderini birleştirmiştir. Bölgedeki yalnızlığını IŞİD ile gidermeye çalışmaktadır. 49 konsolosluk görevlisinin serbest bırakılması da Türk devletinin IŞİD’e verdiği destek sonucu gerçekleşmiştir” denildi. Kürt gençlerinin Kobani’deki çatışmalara katılmasının istendiği açıklamada, “Direnişe destek vermek sadece Kürtlerin değil, tüm Ortadoğu halklarının onur borcudur. Sınırları kaldırıp, Urfa’yı Kobani ile birleştirerek IŞİD saldırganlığını yenilgiye uğratıp, Rojava devrimini tüm Suriye ve Ortadoğu halklarının devrimi haline getirelim” denildi. Sınırda insan seli SURUÇ Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD), Suriye’nin Kürt bölgesi Rojava’daki Kobani kentini ele geçirmek için başlattığı saldırıdan kaçan Kürtlerin Türkiye’ye akını sürüyor. Önceki gün Türkiye’nin tel örgüleri açıp geçişlere izin vermesinin ardından, son 2 günde gelenlerin sayısı 70 bini aştı. HDPDBP ve DTK, Kobani’ye giderek incelemelerde bulundu. IŞİD yaklaşık bir haftadır Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin kontrolündeki Rojava bölgesinin Kobani kantonuna saldırıyor. Ölümden kaçan binlerce Suriyeli ise birkaç kilometre ilerideki Türkiye sınırına doğru kaçıyor. Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine bağlı Dikmetaş köyünde önceki gün jandarmanın sınırı açarak 5 bin kişinin geçişine izin vermesinin ardından geçişler sınır boyundaki Oylumlu ve Admenek köylerinden de devam ediyor. En yoğun göç dalgası ise Admenek köyündeki tel örgüler üzerinden geliyor. Binlerce çocuk, kadın ve yaşlı, tel örgülerden geçtikten sonra bölge halkı tarafından su ve yiyecekle karşılanı yor. Tüm varlıklarını geride bırakan Rojavalı Kürtler, Türkiye’deki akrabalarının ve tanıdıklarının yanlarına gidiyor. Diğerleri ise Suruç ve çevresindeki köylerde, boş dükkânlarda, okullarda ve ambarlarda barınmak zorunda kalıyor. AFAD, yakınları olmayanları kayıt altına alıp, çadırlara veya boş okullara yerleştiriyor. Sınırdan Türkiye’ye girişler Hiç kimsemiz yok Bin bir güçlükle Kobani’den gelenlerden yaşlı bir çift tamamen mağdur. Çocukları olmadığı gibi hiçbir akrabalarının da olmadığını söyleyen Neriman Halil ve Osman Bozan çifti, ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Osman Bozan “Ne param var ne telefonum ne de bana sahip çıkacak bir kimsem. Ne yapacağımı bilmiyorum” derken, Neriman Halil “Ne olacak bu Suriye’nin sonu, IŞİD bitecek mi? Ben bir daha ülkeme, evime dönebilecek miyim” diye soruyor. Halit Ali adındaki genç ise annesi, eşi, çocukları, ağabeyinin eşi ve çocukları ile Türkiye’ye sığınmış. Ali, “4 gündür dağlardayız, Türkiye’ye gelebilmek için çabalıyoruz. Kalanlar ise IŞİD ile savaşmak için orada” diyor. Kobani’ye yönelik saldırılarına dikkat çekmek amacıyla Cenevre’de BM binası önünde açlık grevine başlayacaklarını belirtti. Irmak, kendisiyle beraber HDP milletvekilleri Kemal Aktaş, Sebahat Tuncel ve DTK İcra Kurulu Üyesi Feleknaz Uca’nın da eyleme katılacağını söyledi. Heyet görüşmelerini tamamladıktan sonra dün akşamüstü geri döndü. Suruç’ta dün öğle saatlerinden itibaren askeri sevkıyat başladı. Çok sayıda zırhlı araç, TIR’larla Suruç ilçesinden geçirilerek sınır hattına gönderildi. Şanlıurfa’daki 20’nci Zırhlı Tugay ile Gaziantep’teki 5’inci Zırhlı Tugay’dan sevk edilen zırhlı araçların Suriye’yi gören noktalara konuşlandırılacağı bildirildi. Çevre illerden askerlerin yanı sıra özel harekat polislerinin de takviye olarak Suruç’a gönderildiği ve sınır hattında görevlendirildiği kaydedildi. Muammalar Serisi Turuncu esir önlüğüyle diz çökmüş bir rehinenin çaresiz son sözleri ve başında dikilen siyah kar maskeli IŞİD militanının küstahça sallayıp esirinin boynuna dayadığı bıçağı... Bu görüntüyü izledikçe hepimiz, önce bunu izleyen yakınlarının neler hissetmiş olabileceklerini düşünüyorduk; sonra kendi rehinelerimizin ailelerinin ruh halini... Hele hava operasyonu başlayınca, rehinelerin kalkan olarak kullanılabileceği kuşkusu herkesin, ama yine en çok ailelerinin beynini deşiyordu. Aileler tepkiliydi; resmi kaynaklardan bilgi alamamaktan yakınıyorlardı. Yakınmalarının haber yapılması bile yasaktı. Hükümet, yayın yasağı ile konsolosluğun neden vaktinde tahliye edilmediği sorusunun sorulmasını da engellemiş oldu. HHH Dünkü “mutlu son” elbette sevindiricidir. Kutlanmalıdır. Ancak ardında bıraktığı bir dizi soru da mutlaka yanıtlanmalıdır. Başta biraz önce sözünü ettiğim tahliye etmeme kararı... İlk sızan bilgiler, MİT’in uyarısına rağmen Dışişleri’nin “Çıkmasınlar” kararı verdiği yolundaydı. MİT Müsteşarı’nın Davutoğlu kabinesine girmemesini bile buna yoranlar oldu. Ardından Başkonsolosun söz dinlemediği iddiası ortaya atıldı. Davutoğlu’nun başkonsolosu birkaç kez alnından öpmesi tekzip yerine geçer mi; bilmiyorum. Ancak yayın yasağı, varsa vahim bir hatanın ortaya çıkmasını engelledi, yoksa insanların yok yere suçlanmasına yol açtı. HHH İkinci muamma, IŞİD’le neyin pazarlığının yapıldığı... Batı basını aylardır Türkiye’nin “cihatçılara otoban” döşediğini, militanları eğitip hastanelerde tedavi ettiğini, petrol alıp karşılığında silah verdiğini yazıyor. Eğitim yerlerinin adreslerini veriyor, fotoğraflarını yayımlıyor. Batı’nın itibarlı gazeteleri de, uysal Türk basınını taklit etmediği için fırça yiyor. Bu arada biz sınır ötesine silah sevk edildiğini, HükümetCemaat çatışması sayesinde öğrenebiliyoruz. Silah yüklü TIR’lar sınırda durduruluyor, skandal belgeleniyor, mahkemeye intikal ediyor; ama Ankara “Yok öyle bir şey” deyip çıkıyor. Türk yetkililerin silah ticaretine aracılık ederken IŞİD’e karşı kararlı tavır almaktan çekinmesi, uluslararası koalisyona girme konusunda ayak diremesi de rehineleri koruma kaygısıyla olduğu söylense de mezhepsel ve ideolojik yakınlık olarak yorumlanıyor. Şimdi rehinelerin serbest kalmasıyla bunu test edebileceğiz, ancak silahmühimmat desteği meselesi hâlâ sır olarak duruyor. HHH Tabii sırlar arasına şimdi, “Nasıl serbest kaldılar” sorusunu da eklemek gerek... Ankara’nın sabah erkenden, kendine yakın gazetecilere “Valla fidye vermedik, hiçbir pazarlığa girmedik” haberi sızdırmasından, bu konudaki rahatsızlık anlaşıldı. Dışişleri, Cumhurbaşkanı’nın “başarılı bir kurtarma operasyonu” açıklamasını düzeltmek için de epey ter döktü. “Operasyon değil, bir dizi temas” türü izahat, iyice kafaları karıştırdı. Sahi, nasıl bir “operasyon” yapıldı? HHH Göremediğimiz çok şey var, ama gördüklerimiz de yabana atılır cinsten değil: Uzak bir tehlike gibi görülen IŞİD’in, ne kadar yakın bir tehdit olduğunu gördük. Yayın yasağının hataları örtbas etmede ne kadar işlevsel olduğunu gördük. Özgür basın olmayınca, hayati sorular sorulmayınca, boşluğun nasıl uluslararası basın tarafından doldurulduğunu gördük. Devlet birimlerinin ne kadar dağınık olduğunu gördük. Bir devleti ve dış politikasını rehin almanın ne kadar kolay olduğunu gördük. Rehineler kurtuldu; darısı Türkiye’nin rehineliğine... Neriman Halil ve Osman Bozan de engel çıkarmayan jandarmalar, çıkmak isteyenlere ise karşı koyuyor. Bu yüzden ailesinin bir kısmını veya eşyalarını getirmek için Kobani’ye gitmek isteyenlere jandarma izin vermiyor. Bir Suriyeli bu konuda “Asker bize, ‘NATO yasakladı’ diyor. Peki NATO, IŞİD’i yasaklamadı mı?” diyerek tepkisini dile getiriyor. Sınırdan geçişler sadece tel örgülerin bulunduğu yerlerde değil, yasal sınır kapılarında da artık tamamen yasak. Son birkaç aydan bu yana siviller için kapalı bulunan Mürşitpınar Sınır Kapısı, artık basına da kapatıldı. Askerler, valilikten yazılı izin alınmadığı sürece hiç kimsenin geçişine izin verilmeyeceğini belirterek, Kobani’ye gidişimizi engelledi. Ezidilerden çağrı: Kobani için sokağa Yurt Haberleri Servisi Ezidi Dernekleri Federasyonu, tarafından yapılan yazılı açıklamada IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırıları kınandı. Açıklamada, “Şengal bizim için ne anlam ifade ediyorsa ve Şengal’e nasıl sahip çıkıyorsak Kobani’ye de aynı anlamda sahip çıkmamız gerekiyor. Gün, sokağa çıkma, Kobani’nin direnişini ve özgürlük haykırışını dünyaya duyurma günüdür. Bütün duyarlı yurtsever halkımızı, sokağa çıkmaya, organize edilecek protesto, yürüyüş ve mitinglere var gücüyle katılmaya çağrıyoruz” denildi. Ayla Akat Ata, Sabahat Tuncel, Faysal Sarıyıldız ve Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün de aralarında bulunduğu 15 kişilik heyet valiliğin izniyle dün Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan geçerek Kobani’ye gitti. PYD binasında halka seslenen Türk, Kürt halkına yönelik saldırılara karşı sessiz kalmanın IŞİD’e destek vermek anlamına geldiğini söyledi. Gazetemize konuşan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, “Buradan uluslararası güçleri uyarıyoruz. Ortadoğu’nun tam orta yerinde büyük bir katliam yaşanacak. Türkiye’nin trenlerle IŞİD’e teçhizat ve kadro aktardığını görenler var. Türkiye bu iddiaları açıkça reddetmelidir. Türkiye’yi uyarıyoruz, orada bir halk katliamı yaşanırsa bu savaşın Türkiye’ye sıçraması anlamına gelir” dedi. Irmak, IŞİD çetelerinin Katliam yaşanacak Askeri sevkıyat TKHDPBDP heyeti Kobani’de DTK Eşbaşkanı Selma Irmak, DBP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek, HDP milletvekilleri İbrahim Ayhan, İbrahim Binici, D Haber Merkezi İtalya’nın Milano kentinde çoğu Türk vatandaşı 40 Kürt hakkında PKK’ye finansman sağladıkları iddiasıyla soruşturma açıldı. BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre, Milano Savcılığı, “uluslararası terörle” bağlantılı olduklarından şüphelenilen kişiler hakkındaki incelemeyi 2009’da başlattı. 40 kişinin büyük kısmı Milano, Lazio ve Toskana bölgelerinde yaşıyor. La Republica gazetesi ise İtalya’nın IŞİD’e karşı Irak’taki Kürtlere silah göndermeye karar verdiğini hatırlatarak “Soruşturma sürerken siyasiuluslararası sahne değişti. Savcıların karar verirken bu hususu göz önünde bulundurması bekleniyor” diye yazdı. İtalya’da PKK soruşturması Bakanlara taş ve pet şişeli protesto dumanlar yükseliyor Suriye tarafından sürekli havan ve top atışlarının sesi gelirken, yükselen dumanlar da görülebiliyor. Kaçanlar mallarını bırakmak zorunda kaldığından, çok sayıda hayvan da sınırda birikmiş durumda. Oğan köyü yakınlarındaki mayınlı alan bu hayvanlar için tehdit. Birkaç hayvan, mayın patlamasında telef oldu. Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük, Suriyeli sığınmacılar için sınır hattında 1520 bin kişilik çadır kent kurmak için çalışma başlattıklarını açıkladı. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile İçişleri Bakanı Efkan Ala, Suriye sınırında incelemelerde bulunmak üzere Şanlıurfa’ya geldi. Özel bir uçakla GAP Havaalanı’na gelen Kurtulmuş, Ala ve Eker, burada bir süre toplantı yaptıktan sonra askeri helikopterle Suruç ilçesine hareket etti. Mürşitpınar Sınır Kapısı ve çevresinde incelemelerde bulunan bakanlar, Suriyelilerin gelişiyle ilgili hazırlıkları da denetledi. 3 bakanın ziyareti sırasında yurttaşlar, alınan yoğun güvenlik önlemleri ve sınırdaki Suriyeli Kürtlerin günlerce bekletilmesine tepki gösterdi. Bakanların bulunduğu bölgeye taş ve pet şişe fırlatılması üzerine polis ve yurttaşlar arasında kısa süreli gerginlik yaşandı. Bakanlar bölgeden uzaklaştırıldı. Önce bir emektup geldi. Bir okurdan. Tanımıyorum. Galiba bir gün önce yazdığım Tırmık’ta Mahmut Esat Bozkurt’tan alıntıladığım cümleden hoşlanmamış. Şöyle yazmış: “…Ah şu liberal asalaklar, ah şu numaracı cumhuriyetçiler, Mahmut Esat Bozkurt gibi omurgalı, sapına kadar antiemperyalist ve yurtsever olabilselerdi, ne Kosova düzlüğünde, ne de Şengal tepelerinde bebekler ölmezdi...” Aynı siyasetçiden söz edip etmediğimizi bilmek istedim. Bir emektupla sordum: “18 Eylül 1930’da Ödemiş’in Gölcük yaylasında ‘Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır’ diyen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’tan söz etmiyorsunuz değil mi?” Cevap geldi. Aynen şöyle: “Evet, aynı Mahmut Esat Bozkurt’tan söz ediyorum.” Devamında okumam gereken bazı yazılardan söz ediyordu. Benim açımdan söz bitmişti. Yeni bir cevap yazmadım. Birkaç gün sonra eski bir tanıdık, eski bir şair yine o Tırmık üstüne OdaTV’de zehir zemberek bir yazı döktürmüş. Bir okur haber verdi, okudum. Bir Mahmut Esat Bozkurt güzellemesi daha. Uzun yazının bir yerinde şöyle bir paragraf var: “…Meğer Mahmut Esat Bozkurt faşist ve Nazi ırkçısı imiş! ‘Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır; o da Türklere hizmetçi olmaktır, köle olmaktır!’ diyesiymiş. Dolayısıyla bu ülkede yaşayan milyonlarca Pomak, Kürt, Laz, Mahmut Esat Bozkurt Güzellemeleri Çerkez, Boşnak, Ermeni, Arnavut, Arap ve Roman’a hakaret etmekteymiş. İnternette bu ve bunun gibi cümleler var. Ama çoğunun kaynağı yok. Verilen kaynakların tamamına yakını da ya uydurma ya da yanlış…” Aktardığım paragraftaki “diyesiymiş” sözcüğünü not edip geçtim. Bitmedi. Birkaç gün önce bizde yazan bir hanım yazar da bir Mahmut Esat Bozkurt güzellemesi yaptı. Yazısını bitirirken sözünü ettiğim Tırmık’a laf çarptırmaktan da geri kalmadı. Şöyle yazdı: “…Mahmut Esat Bozkurt’a da saldırılar yavaşça, tırmıklayarak başlatıldı…”  Benim bilebildiklerim, gözüme çarpanlar bu kadar. Başkaları da varsa bilemem. Arayıp taramaya filan da niyetim yok. Meslek sicilimde farklı düşünen, görüşlerine katılmadığım ya da görüşlerime katılmayan okurlarla da, yazarlarla da tartışmak, hele didişmek yok. (Çok iddialı oldu. Düzelteyim: Varsa eğer ustalarımın öğütlerini kulak ardı ettiğim acemilik yıllarımdan kalmadır). Bu yazı da öyle. Kimse ile tartışmak, atışmak, didişmek niyetinde değilim. Sonunda “Sen yanlış düşünüyorsun, ben doğru düşünüyorum” demekten öte anlamı ve değeri olmayacak yazılar benden uzak… Ancak bir zihniyetle hesaplaşmaktan, o zihniyetin bugün de varlığını sürdürmesine becerebildiğim kadar kıyıcı bir eleştiri yöneltmekten geri kalacak da değilim. Buyrun. HHH Mahmut Esat Bozkurt’u çok sevenler, Cumhuriyet’in 3. adamı olarak niteleyenler, mimarı olduğu Türk Medeni Kanunu (İsviçre Medeni Kanunu’ndan çeviri), Türk Ceza Kanunu (İtalya’da faşizm döneminin ceza yasasından çeviri) gibi temel yasalardan dolayı onu alkışlayanlar, bir siyasetçi olarak önemli bulanlar var. Önemli olduğuna kuşku yok. O, genç Cumhuriyet’e damga vuran aydınlardan biri. İslami referanslara dayalı Osmanlı mirası bir hukuk sisteminden yurttaş temelli bir hukuk sistemine geçişte çoğunluğu medrese eğitiminden geçmiş kadrolardan yararlanmak mümkün olamazdı. Mahmut Esat Bozkurt gibi İsviçre’de hukuk okumuş, doktora yapacak düzeyde gelişkin bir “Batı hukuku” kültürü edinmiş az sayıdaki aydına dayanmak zorunluydu. Yani sevenleri sevmeye, övmeye devam etsin. Benim derdim değil. Ancak seveni, öveni, güzelleme düzeni şu soruya cevap vermek yükümünde: Mahmut Esat Bozkurt 18 Eylül 1930 günü Ödemiş’in Gölcük yaylasında konuştu ve “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır” dedi. Bu tartışma götürmez ırkçı görüşü siz de benimsiyor musunuz? Anlaşılan 1930’lar Türkiyesi’nde Mahmut Esat Bozkurt’un yukarıda bir kez daha aktardığım “vecizesi”nin içerdiği ırkçı özü reddeden çok kişi varmış. Ödemiş nutkundan sadece dört gün sonra Mahmut Esat Bozkurt Adalet Bakanlığı görevinden alındı. Cumhuriyet gazetesi bu gelişmeyi 22 Eylül 1930’da “Elhamdülillah” başlığı ile verdi. “Allaha şükürler olsun” başlığı şöyle devam etti: “Adliye vekili nihayet istifaya mecbur oldu…” Mahmut Esat Bozkurt bir daha bakanlık yüzü göremedi. Ama onun ÖdemişGölcük nutkunda özlü anlatımını bulan zihniyet varlığını sürdürdü, bugün de sürdürüyor. Hrant Dink’in öldürülmesine giden süreçte o zihniyetin bugünkü savunucularının katkısı çok büyük. Bilgi Üniversitesi’nde Ermeni Konferansı toplanırken pankart kaldırıp yumurta fırlatanları, Hrant Dink’in yargılandığı duruşmalarda adliye binası önünde milliyetçiırkçı gösteri yapanları unutabilir miyiz? 67 Eylül utancını o zihniyetin örgütlediği açıkça itiraf edilmedi mi? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Kürtlerin önemli bir kesiminin PKK çatısı altında “şiddeti siyasal mücadele yöntemi olarak benimsemeleri”nde o zihniyetin katkısı inkâr edilebilir mi? “Affedersiniz Ermeni” diyen kafa da aynı zihniyetin parlak bir temsilcisi değil mi? Ben sadece o zihniyeti mahkum eden bir Tırmık yazmıştım. Niye rahatsız olundu ki? Mardin ve Van’da 4 okul daha yakıldı DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’ın Bağlar, Şırnak’ın Cizre ve Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde Kürtçe eğitim için açılan 3 okulun anayasanın 42. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle mühürlenmesinin ardından Eğitim Sen yarın resmi başvuru yapacağını açıklamıştı. Mardin’in Nusaybin ilçesinde Emire Gözü Anadolu Lisesi ve Edip Mungan İlkokulu önceki gece PKK’nin gençlik yapılanması YDGH üyeleri tarafından molotofkokteyli atılarak yakıldı. Okulun duvarına, “Kürtçe dil eğitimi istiyoruz. Yoksa okul komple yanar” yazıldı. Van’da da 2 ilk ve ortaokul önceki gece YDGH üyeleri tarafından molotofkokteyliyle yakıldı. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, bir grup, Turistik Caddesi’ni trafiğe kapattı. Taş ve molotofkokteyli atan göstericilere polis basınçlı su ve biber gazıyla müdahale etti. BatmanMardin karayoluna doğru yürüyüşe geçen grup, güvenlik güçlerine molotofkokteyli, havai fişek ve taş attı. Polis, biber gazıyla müdahale etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle