03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER IŞİD Türkiye İçin Tehlikedir “I rakŞam İslam DevletiIŞİD” ismi ilk önce Suriye’de Başkan Esad’a karşı çarpışan muhalif güçler arasında duyuldu. Esad’a düşman olanların bölgede mezhep politikaları izlemek isteyenlerden destek ve yardım aldığı iddia edildi. IŞİD daha sonra Irak’ın Musul şehrini beklenmedik bir sırada ve şekilde işgal ederek varlığını belirgin şekilde hissettirdi. IŞİD, bu arada, Musul’daki Türk Başkonsolosluğu’nu basarak 49 diplomat ve vatandaşımızı rehin aldı. IŞİD daha sonra ilerleyişini Irak içerilerine doğru sürdürerek petrol yataklarının ve rafinelerinin de içinde olduğu bir alanı işgal etti. Askersivil, kadınerkek demeden hunharca katliamlara sebep oldu. Bir marifet yapıyormuş gibi bunları basın ve medyaya yayarak korku ve şiddet yarattı. Gazetemizde 14 Haziran’da yayımlanan bir yazımda ABD’nin bunu IŞİD’in yanına bırakmayacağını belirtmiştim. Öyle oldu. ABD, IŞİD terör örgütü ile mücadele kararı aldı. Başkan Obama, IŞİD ile mücadele planını önce Galler’deki NATO liderler toplantısında müttefikleri ile görüştü. NATO genel mahiyette de olsa plana onay verdi. NATO liderleri şekil yönünden de Obama’ya cimri davranmışlardı. Bu gibi toplantılar sonunda NATO da bir nihai bildiri yayımlanması mutad iken bir basın açıklaması ile yetinilmişti. Obama planını 11 Eylül gece yarısı açıkladıktan sonra savunma ve dışişleri bakanlarını Ortadoğu ülkelerine yollayarak onların da desteğini almaya muvaffak oldu. Plana en soğuk bakan ve uzak duran ülkenin Türkiye olduğu basın ve medyada bütün dünyaya duyurulmuştu. Anlaşılan Türk cumhurbaşkanı ve hükümeti öngörülen koalisyona aktif olarak katılmayı reddetmişti. Gerekçe olarak IŞİD’in elinde bulunan rehineler ve IŞİD terörüne karşı en korunmasız hedeflerin Türk toprak ve şehirleri olduğu gösterilmişti. Obama’nın açıkladığı IŞİD ile mücadele planının ciddi aksaklık ve nok Türkiye’nin bütün Ortadoğu politikasını gözden geçirmesine ihtiyaç vardır. Bölgede bu işlerin bu hale gelmesinde biz neyi yanlış yaptık diye düşünmek, kendi özeleştirimizi yapmak için IŞİD’le mücadele planı tam bir fırsattır. Osmanlı ümmetçiliği gibi gibi bir yaklaşımla Suriye ve Irak’ın içişlerine karışan, olayları mezhepçi bir zihniyetle değerlendiren politikalar yürümemiştir. TANER BAYTOK Emekli Büyükelçi ekonomik, sosyal, psikolojik ve siyasi yapısını da sarsan ve giderek büyüyen bir tehlikenin, çıban başı görünümündeki IŞİD’le mücadele etmek herkesten çok Türkiye için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunun için kendi milli stratejik planına sahip olması Türkiye’den beklenen bir görevdir. ABD planı IŞİD tehlikesine dünyanın dikkatini çekerken herkesten çok Türkiye’nin lehine bir davranışı ortaya koymuştur. IŞİD konusu ABDTürkiye ilişkisinin turnosol kâğıdı olarak görülmemelidir. Türk milletinin çıkarları doğrultusunda belirlenecek milli stratejiyi uygulamaya koyarak halkımıza ve dünya barışına hizmet etmek için ABD planının içinde kalmakta ondan da yararlanılmakta fayda vardır. Ayrıca, böylece terörle mücadeleye kayıtsız kalıyor intibaı verilerek prestij kaybına uğramanın da önü alınmış olur. Rehine Krizi Türkiye Cumhuriyeti’nin Musul Başkonsolosluğu mensubu, 46’sı Türk 49 rehine 101 gün sonra serbest bırakıldı... Elbette çok sevindik, ama sevincimiz tarihimizin bu en beceriksiz ve utanç verici olayını sorgulamamızı engellememeli... Tam tersine, artık rehineler serbest bırakıldığına göre, konuyu rahatça tartışabiliriz! HHH Rehinelerin serbest bırakılmasının üç ayrı kaynak tarafından üç ayrı biçimde yorumlanması bile olayın çok sorunlu olduğuna işaret ediyor: Erdoğan silahlı müdahaleyi akla getiren bir sözcük kullanarak “Operasyon” dedi. Davutoğlu, diplomatik çabaları ve pazarlıkları da içeren bir sözcüğü tercih etti, “Temas” dedi. Şamil Tayyar ise olayın çözümünde dış güçlerin müdahalesine atıf yaparak “CIA hamlesi” dedi. Gerçekler mutlaka bir gün bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkacak... Ama medyaya sızan haberlere ve yorumlara bakarak, krizin Amerikalıların da yardım ettiği “temaslar” yoluyla çözüldüğü tahmin edilebilir. HHH Hiçbir insanın, özellikle de bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ve daha da özel olarak devlet görevlisi olan bir kişinin hayatını kaybetmemiş olması en büyük tesellimiz. Ama bu sonucu, olayın ardındaki yanlış politika ve ihmalleri unutturacak bir zafer anlayışıyla takdim etmek, gerçeklerden kopuk bir algı operasyonu olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. Çünkü rehin alınanlar sadece 49 insan değildi... Rehin alınan Türkiye Cumhuriyeti devleti idi. Bunu ben söylemiyorum; ABD ile Ortadoğu’da IŞİD katillerine karşı operasyonlar için müzakereler yapan devlet görevlileri bütün dünyaya söyledi! HHH Yayın yasağı konduğu için tartışılmayan önemli haberler vardı olayın başında: Musul Valisi’nin, kendisinin bile kaçtığı sırada, Konsolosluğun tahliye edilmesi için uyarıda bulunduğu gibi... Barzani’nin, tahliye gerekliliğini belirttiği ve bunun için yardıma hazır olduğunu bildirdiği gibi... Ve hatta konsolosluk görevlilerinin tahliye talebinde bulunduğu gibi... AKP iktidarı, bugüne kadar izlediği “kapalı toplum” politikasına uygun olarak derhal bir yayın yasağı koyduğu için bu haberlerin tartışılma olanağı olmadı... Ama artık kriz çözüldüğü, 49 görevli ve Türkiye Cumhuriyeti rehin olmaktan kurtulduğu için, bunların tartışılma zamanı gelmiştir sanıyorum... Bu değerlendirmeler bugün olmasa bile, mutlaka gelecekte yapılacak ve olayın arkasındaki tüm gerçekler, yanlışlar, ihmaller ortaya çıkacaktır! smanlı ümmetçiliğinden vazgeçilmelidir IŞİD’in elinde bulundurduğu 49 vatandaşımızın dün sabah sağ salim kurtarılarak yurda dönmeleri çok sevindiricidir. Örgütün bundan sonra da Türk vatandaşlarına yönelik eylemler yapabileceği unutulmamalıdır. Terörist örgütün huyuna gitmek, onun insaf ve vicdanına sığınarak, onu yola getirmek mümkün değildir. Türkiye yüzden fazla diplomatını ASALA’ya, 30 binden fazla evladını PKK’ye şehit verirken onların karşısında dimdik durmasını bilmiştir. IŞİD’le mücadele, konunun en göze batan sivri yönüdür. Ancak iş burada bitmemektedir. Türkiye’nin bütün Ortadoğu politikasını gözden geçirmesine ihtiyaç vardır. Bölgede bu işlerin bu hale gelmesinde biz neyi yanlış yaptık diye düşünmek, kendi özeleştirimizi yapmak için IŞİD’le mücadele planı tam bir fırsattır. Osmanlı ümmetçiliği gibi gibi bir yaklaşımla Suriye ve Irak’ın içişlerine karışan, olayları mezhepçi bir zihniyetle değerlendiren politikalar yürümemiştir. Şimdi bundan vazgeçerek Türkiye Cumhuriyeti’nin 15 yıl öncesine kadar başarı ile uyguladığı Batı’ya yönelik politikalara dönmesini temenni ediyorum. O Türkiye’nin tutumu sanlıklarının olduğu ilk bakışta görülmektedir. 4 aşamalı planın ilk safhasında IŞİD hedeflerinin insansız uçaklarla bombalanacağı belirtilmektedir. Ayrıca plana göre hiçbir Amerikan askeri karaya ayak basmayacaktır. Böylece Obama, daha başkan seçilmeden halkına verdiği, ABD dışında tek bir asker kalmayacağı sözünü tutmuş olmaktaydı. Ancak havadan bombardımanla savaş kazanmak mümkün değildir. Kara gücü süpürücü güç görevini hak milli kuvvetleri ve peşmergelerin yapacağı planda öngörülmektedir. Obama, bunun için Bağdat’a ve Erbil’e dost ve müttefiklerinden silah ve eğitim vermelerini istemektedir. Halbuki Irak ordusunun içler acısı durumu IŞİD’in Musul’u işgali sırasında açıkça ortaya çıkmıştır. Irak ordusu silahlarını bırakıp kaçmıştır. Irak ordusunun silahlı eğitimden önce vatan sevgisi ve onu koruma azmine ihtiyacı vardır. Ayrıca Obama, Suriye’deki IŞİD üslerinin de bombalanacağını söylemiş, “orada süpürücü güç olarak kime yardım edileceği” sorusunu Esad ile mücadelenin sürdürüleceğini belirterek geçiştirmiştir. Planda insancıl yardımlara devam olunması, IŞİD’in kaynaklarının kesilmesi istenmektedir. Makul ve reddedilemeyecek olan da bunlardır. Ancak burada yardımların hangisinin insancıl, hangisinin gayri insancıl olduğunda iyi niyet ve dürüst yaklaşımı önem taşıyacaktır. IŞİD’in kaynaklarının kurutulması önerisine, bundan bazı ülke ekonomilerinin zarar göreceği gerekçesi ile karşı çıkmak uluslararası hukuk kurallarına aykırıdır. NATO liderleri toplantısının gündeminde yer alan Ukrayna’daki gelişmeler ve IŞİD ile mücadele konuları Türkiye’nin ne denli bir ateş çemberinin ortasında kaldığının belirgin bir işaretidir. Bütün Ortadoğu’yu sardığı kadar ülkemizin içine sızarak toplumumuzun Uluslararası hukuk kuralları ESK Beş Yıldır Toplanamıyor İ Şükrü KARAMAN ş cinayetleri her gün can alıyor, taşeron işçilik artıyor, işsizlik son 41 ayın zirvesinde, enflasyonda yükseliş sürüyor, büyüme rakamları aşağıya doğru yuvarlanıyor, bu sorunların masaya yatırılacağı, çözüm aranacağı Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) beş yıldan bu yana toplanamıyor. Sadece bu sorunlar değil, işçi, memur ve emekli maaşları yükselen enflasyon karşısında eriyor, okulların açıldığı bugünlerde sınıfta eğitim görmesi gereken çocuklar küçük bedenleriyle tarlalarda emek harcıyor, çocuk işçiliği yaygınlaşıyor, onca alınan önlemlere karşın ülkenin kanayan yarası kayıt dışı istihdam, çirkin yüzünü her yerde göstermeye devam ediyor, ESK toplanamıyor. Ekonominin ve ülkenin ötelenemez bu temel sorunları ortada dururken, işçi, memur, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımı ile bunlara karşı alınacak önlemlerin değerlendirileceği ESK, 5 Şubat 2009’dan bu yana toplanamıyor. Ekonomide onca önemli konular gündemdeki yerini korurken, hükümet nedendir bilinmez işçi ve işverenlerin çağrısını görmezden gelerek Ekonomik ve Sosyal Konsey’i beş yıldır toplantıya çağırmıyor. ESK toplantısı yerine, Mecidiyeköy’deki iş cinayetinde 10 emekçinin yaşamını yitirmesinin ardından, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında işçi ve işveren temsilcilerinin katılımı ile iş güvenliği zirvesi gerçekleştiriliyor. Asıl bu sorunun geniş kapsamlı değerlendirileceği ESK yine görmezden geliniyor. Sosyal taraflar arasında sağlanacak diyalog ve uzlaşma ile başta ekonomi olmak üzere ülke sorunlarına çözüm bulmak amacıyla 2001’de kurulan, yılda en az iki kez toplanması gereken ESK bugüne dek sadece sekiz kez toplanabildi. Komisyon üyesi sivil toplum örgütlerinin “ESK toplanmalıdır” çağrılarını duymayan hükümet, bu konuda doyurucu bir açıklama bile yapmıyor. Moody’s ve Fitch gibi uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türk ekonomisini mercek altına aldığı, kırılgan bir yapıya doğru evrildiği ortamda ESK bugünlerde toplanmayacak da ne zaman toplanacak? Cicim aylarını yaşayan hükümetin bir önceliği de ekonomik yaşamda çok önemli işlevi bulunan, uzlaşıyı, toplumsal mutabakatı sağlayacak Ekonomik ve Sosyal Konsey’i acilen toplantıya çağırmasıdır. ESK, bugünlerde toplanmayacak da ne zaman toplanacak?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle