19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EYLÜL 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Dink’in doğum günü 15 Eylül’de verilen Uluslararası Hrant Dink Ödülü 6. kez sahiplerini buldu 7 Hrant ödülü Fincancı’nın KAYHAN AYHAN Genel Yayın Yönetmeni olduğu AGOS gazetesi önünde 19 Ocak 2007’de katledilen Hrant Dink’in doğum günü 15 Eylül’de verilen 6. Uluslararası Hrant Dink Ödülü sahiplerini buldu. Ödüle Türkiye’den Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, nükleer karşıtı “Trident Ploughshares” grubundan İngiliz aktivist Angie Zelter değer görüldü. Ödül töreni Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını yapan Hrant Dink Vakfı Başkanı Rakel Dink, ayrımcılığın, zorbalığın, insan hakları ihlallerinin, adaletsizliğin her tarafımızı sardığı bir dönemi soluduğumuzu belirterek “Katillerin ödüllendirildiği, işkencecilerin aklandığı, çevre ve işçi katliamlarının sürdüğü bir zamanda yaşıyoruz. Irak, Suriye, Gazze, vahşete tanıklık ediyor. Bugün Ezidilerin başına gelenleri canlı canlı izlerken, yüz yıl önce yaşanmışları nasıl cahilce inkâr edelim. Peki bugün bunlara tanıklık eden bir dünya vatandaşının sorumluluğu değil midir olanlara engel olmak” dedi. Bütün bunlara rağmen umutlarını kaybetmediklerini kaydeden Dink, “Çünkü dünyanın dört bir yanında mücadele azmi de yükseliyor” diye konuştu. Ödülünü Cumartesi Anneleri’nin elinden alan Fincancı, “Bu konuşmayı, ülkedeki tüm halkların diliyle yapmak isterdim. Onur duyuyorum. Hem de çok... Bu ödül mücadelemize güç verecek” dedi. Fincancı, konuşmasını “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant” sözleriyle bitirdi. Törene, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, yazar Ragıp Zarakolu, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Utku Çakırözer ve Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu’nun da aralarında bulunduğu kalabalık bir davetli grubu katıldı. Bu yılki jüride Baskın Oran, Gerard Libaridian, Kenneth Roth, Kumi Naidoo, Mary Kaldor, Nataša Kandic, Cumartesi Anneleri / İnsanları, Oya Baydar ve Rakel Dink yer aldı. Tören, www.hrantdink.org ile www.hrantdinkodulu. org adreslerinden canlı yayımlandı. Tiran “Kral”lar artık demode… Ortadoğu’da “tiran” deyince damardan “başkan” anlaşılıyor. Şablon Ortadoğu ülkelerinde, ABD modelinin uzak akrabaları/karikatürleri gibi duran illa bir “başkan”ın olması gerekiyor… Başkan, iddialı ve ilk anda görenleri debdebesi, “güç koreografisi” ile etkileyen muazzam bir başkanlık sarayında oturuyor. Dışarıya her çıkışı, devasa koruma orduları, kurşun geçirmez zırhlı büyük siyah araba konvoylarıyla gerçekleşiyor… Bu tabloyu, eşleri denli iktidar seven ve iktidar kullanımından en az onlar kadar haz duyan “first lady”ler tamamlıyor. Zulüm ve baskı tabii bu öğelerle hep yan yana, atbaşı gidiyor. Ortaya konan profil/resim bu. Bu resimleri eskiden CIA’nın Güney Amerika diktatörlüklerinde çevirdiği kirli oyunları deşifre eden siyasi filmleriyle tanınan misalCosta Gavras türü muhalif yönetmenler beyazperdede irdelerdi. Entelektüel düzeyi yüksek bu filmler, belli izleyici kitlelerinin dışına çıkmazdı. “Tiran”ın yeniliği burada… “Başkan baba”dan oğullara geçen bir hanedan öyküsünü anlatan “Tiran”, bir “entelektüel sinema” örneği değil. Sıradan insanların evine giren sıradan bir dizi… FİLMLERE KONU OLACAK ÇALIŞMALARA İMZA ATTI Şebnem Korur Fincancı, romanlara konu olacak şekilde Bahreyn’de bir işkence vakasını ortaya çıkaran bir hekim. BM işkencenin saptanmasında uluslararası standart kılavuz olarak kabul edilen “İstanbul Protokolü” belgesinin hazırlayıcılarından ve Adli Tıp Uzmanları Derneği’nin de kurucu üyesi olan Fincancı BM Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi adına Bosna’daki toplu mezarlardan çıkarılan cesetlerin otopsi çalışmalarında yer aldı. 2000’de İnsan Hakları İçin Hekimler’in Güney Afrika’daki uluslararası çalışmasında, 2002’de Dünya Sağlık Örgütü’nün Kadına Yönelik Cinsel Şiddet Araştırması ve El Kitabı çalışmalarında bulundu. Barış, işkence, kadına şiddet gibi konularda çalışmaları olan Fincancı, Evrensel gazetesinde haftalık yazılar yazıyor. Sunuculuğunu Olgun Şimşek’in yaptığı törende, Ara Dinkjian ve Ari Hergel sahne aldı. Rakel Dink’in katılımcılara seslendiği törende Prof. Dr. Fincancı ve aktivist Zelter’e ödülleri sunuldu. insan hakları savunucusu AHMET ŞIK PKK ile yaşanan savaşın yıkıcı etkisinin tüm ülkeye yayıldığı 1990’lı yıllar Türkiye’nin insan hakları alanındaki en karanlık dönemiydi. Evde ya da sokaklarda yaşanan infazlar, 7’den 70’e “terörist” addedilen herkese uygulanan işkenceler, gözaltında kaybetmeler, köy yakma ve boşaltmalar, her türlü hak talebinin şiddetle bastırılması rutindi. Şimdilerde demokrasi havarisi kesilenler de dahil ana akım medya ise bu olayları görmezden geliyordu. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda gazeteci eğer sansürün hışmından kurtarabildiyse haberleri okuyucularına aktarabiliyordu. Konusu işkence olan her haberde aynı isimle karşılaşılırdı: Şebnem Korur Fincancı. Meslek etiğinin ne ifade ettiğini bilen bir hekim olarak ettiği yemine bağlı, tarafını ezilenden yana seçmiş bir insan olarak, insan hakları meselesini kendisine dert etmiş herkesin bildiği bir isimdi. O karanlık yılların işkencecilerini yargı önüne çıkaran raporların altında onun adı olurdu. Bu yüzdendir ki mesleki kariyerinde rahat yüzü görmesi istenmedi. Görevden alındı, yargılandı. Tehdit zaten sıradandı. Aldırış bile etmedi... Ansiklopedideki bir dille yazılacak olursa kendisinden İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Fincancı diye bahsetmek gerekiyor. Ancak bu uzun sıfat sadece işini tanımlıyor... Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu üyeliği ve başkanlığı görevlerinde de bulunan Fincancı, üniversitede dersler verdi. 1990’lı yılların en bilinen davalarında adı sıkça anıldı. Devletin teröristinin “bölücüler” ve “komünistler” olduğu o yıllarda, Uğur Mumcu cinayeti faillerinin de işkence gördüğü ortaya çıkmıştı. O raporun altında da Fincancı imzası vardı. Bu raporu, avukat kardeş Ceyhan Mumcu tarafından örgüte yardım yataklık kapsamında değerlendirilmişti. Manisa’da devletin karanlık yüzüyle tanışan çocukların işkence bulgularını raporuna koyan Fincancı’nın adını mahkemede tehditlerle dile getirenler ise işkenceci polislerdi. Sendikacı Süleyman Yeter’in gözaltında katledilmesinin raporunu da yazınca görevinden alındı. “Tarafgir davrandığı” gerekçesiyle Fincancı’nın görevden alınmasının gerekliliğini yazan raporda imzası olan müfettiş ise hapishanelerde Hayata Dönüş adıyla katliamlar gerçekleştiğinda Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun’du. İstanbul Valisi Erol Çakır da görevinden alınması gerektiğini rapor etmişti. Fincancı, Adli Tıp’taki AKP kadrolaşmasına karşı çıktığı için de görevinden alındı. Kararı imzalayan isim de dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’ydu. Devletin lanetlisi bir Abuddin cumhuriyetine hoş geldiniz! ABD’nin tanınmış siyasi gerilim dizisi Homeland’ın yapımcıları tarafından kotarılan ve yaz başında vizyona giren “Tiran”, Gavras’ı aratmayan CIA öykülerine el atıyor. On bölümlük ilk sezonu tamamlanan dizide, adı “Abuddin Cumhuriyeti” olan kurgusal bir Ortadoğu ülkesinde bulunuyoruz. Abuddin; farklı Ortadoğu ülkeleri karelerinden oluşan bir yer: Kâh Suriye, kâh Irak, kâh Mısır, kâh Ürdün… Bazı sahnelerde İstanbul camileri dahi var. Ortadoğu’nun toplamı olan bu “Abuddin Cumhuriyeti”ni, Al Fayeed ailesi yönetmekte. “Başkan Baba” ölünce; “başkanlık mirası”, çiçeği burnunda “tiran” büyük oğul Cemal’e geçiyor... Uzun yıllar ABD’de doktorluk yapan “aydınlanmış” küçük oğul Bassam da o ara, Abuddin Cumhuriyeti’ne dönüş yapıyor ve saraya katılıyor… İki kardeşin arasında cereyan eden iktidar mücadelesinde, ABD büyükelçisi John Tucker da hakem rolünde. Konu; bu küçük Abuddin Cumhuriyeti’nde ilk kez seçimlerin yapılması… “Babadan görme Abuddin yöntemleriyle” halka göz açtırmayan Cemal’e karşı, Batı’nın “insan hakları” mesajlarını benimseyen Bassam “seçim” ve de “açılım” istiyor. O sırada başkentte “Arap bahar”ı ile bir Tahrir patlıyor. Cemal, olayları şiddet kullanarak yatıştırmaya çalışıyor. TOMA’larla kent merkezine dalmak üzere olan “Tiran”ın askeri danışmanı şu çok bilinen formülü dayatıyor: “İlk evrede her zamanki gibi biber gazı, plastik mermi, tazyikli su kullanırız. Su fışkırtmaya başladığımız anda, kalabalık yarılanır. Önce plastik mermiyle başlar, sonra gerçek mühimmata geçeriz…” Bunun halk nezdinde çok büyük prestij kaybı yarattığını bilen, Batı düşünceleriyle beslenen Bassam ise meydanı, muhaliflerle görüşmek yoluyla boşaltıyor ve Abuddin’e “demokrasi” getirecek bir “siyasi çözüm” istiyor… “Askerisiyasi çözüm” arasında bölünen kardeşlerin iktidar kavgası; demokrat kardeşin(!), “tiran abiye” “darbe yapma” noktasına dek varıyor. Küçük kardeş, “insan hakları ve demokrasi idealleri”(!) uğruna başa geçecek ve “yeni tiran” olacak! Öykü bu. En ilginç nokta, Amerikan büyükelçiliğinin senaryodaki rolü. Ortadoğulu başkanın zaman zaman “kabine toplantılarına” dahi katılan ABD büyükelçisi güncel söylemler paralelinde önce; “Biz bu işte yokuz. ABD, rejim değişiklikliği işine girmez!” diyor. Amma velâkin görev başındaki “tiran”, “ABD’nin demokrasi eleştirisine” tepki koyarak “çok üstüme gelirsen sana üssümü kullandırmam” mesajı verince; ABD’li diplomattan şu yanıtı alıyor: “ABD’nin üs kira sözleşmesi ülkenizledir. Şahsınızla değil!” İcabında oradan sizi alaşağı ederiz anlamı içeren bu yanıttan sonra elçi, “tiran”ın en güvendiği öz kardeşiyle Abuddin’deki CIA ofisinde darbe planlıyor. Hikâyeyi sonuna dek anlatmayacağım… “Sığ” ve “şematik” karakterlerine, senaryonun basitliğine rağmen; diziyi çok çarpıcı bulduğumu söyleyebilirim… Geçmişte solcuların saya saya bitiremediği CIA’nın marifetleri, bugün artık sol bittiği için, Amerikan dizilerinde tefrika oluyor… Basının “embedded” şekliyle girdiği “tiran”ların elindeki Ortadoğu’yu da böylece dizilerle keşfediyoruz… “Kurgu”, başka deyişle, habercilikten daha iddialı! Gerçek haber/yorumlarda kolayına itiraf edilmeyen şeyler, “Tiran” misali dizilerde sanal bir “kurgu” diliyle söyleniyor. “Sanal” dil kurulurken öte yandan TV haberlerinde izlediğimiz Arap baharı manzaralarından da yararlanılıyor. “Kurgu” ve “gerçek” harmanlanıyor… Haberler “penguen/infotainment”la her gün sulanırken; eğlence adına sunulan dizilerde, Ortadoğu “tiran”larının elinde Makyavelist araçlara dönüşen “demokrasi”/“insan hakları” masaya yatırılıyor… Ve ABD’nin başarısızlıkla sonuçlanan perde arkası Ortadoğu operasyonları, “kıssadan hisse” mesajlarla tabak gibi önümüze konuyor…. Tersine dünya bu olmalı! 9. AĞIR CEZA MAHKEMESİ İDDİANAMEYİ KABUL ETTİ ARINÇ’TAN UYGULAMA İTİRAFI: Polislere 961 yıl istendi İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Yasadışı dinleme yaptıkları gerekçesiyle İzmir merkezli 13 ilde gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan polisler hakkında, 30 ile 961 yıl arasında değişen hapis cezaları istendi. Kamuoyuna “paralel yapı” olarak yansıtılan örgüte yönelik yapılan operasyonda, 31 polis gözaltına alınmıştı. Bunlardan Eski Batman Emniyet Müdürü Hasan Ali Okan ve Elazığ Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Karakayalı’nın da aralarında olduğu 11 kişi tutuklanmıştı. Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Okan Bato’nun, 31 sanığın 30 ile 961 yıl hapis cezası istemiyle yargılanmaları için hazırladığı iddianameyi İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi kabul etti. En çok ceza 961’er yılla, Hasan Ali Okan, Ramazan Karakayalı, Memduh Tosun, Taner Aydın, Tarkan Kolik, Haldun Çabuk hakkında istendi. İddianamede soruşturmanın, Star gazetesinin kupürünün ihbar kabul edilerek yapıldığı belirtildi. 3 polisin ifadesiyle sanıklara örgüt kurma suçlaması yöneltildi. Ayrıca özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, iftira atmak, resmi belgede sahtecilik gibi 8 suçlama daha yapıldı. İş güvenliği için kanun yetmiyor HSYK seçimleri öncesi hâkim ve savcılara zam hazırlığı, adliye çalışanlarını harekete geçirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada iş güvenliğine ilişkin kanunların uygulanmadığını “Gördük ki; kanunları çıkartmak yetmiyor, uygulamak da gerekiyor” sözleriyle itiraf etti. Arınç, AB süreciyle ilgili olarak üç aşamalı eylem planı hazırladıklarını açıkladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu toplantısı 7 saat sürdü. Toplantının ardından konuşan Arınç’ın açıklamasından satırbaşları şöyle: AB için üç aşamalı eylem planı: AB süreciyle ilgili üç aşamalı bir eylem planı hazırlığı yapıyoruz. 2014 sonuna kadar bir eylem planı, 2015 başından haziran ayına kadar 2. eylem planı, 2015 seçimlerinin ardından 2019’a kadar da üçüncü bir eylem planı hazırlığı üzerinde duruyoruz. Bu konuya pozitif baktığımızı göreceksiniz. Bugünün bence en flaş konusu Türkiye’nin AB konusundaki pozitif yaklaşımının üyeler için de kabul edilir bir noktaya gelebilmesidir. Kanunları uygulayacaklar: Çalışma Bakanlığımızın ev sahipliğinde faydalı yararlı bir çalışma yapıldı. O çalışma sonrası elde edilen veriler bugün ele alındı. Yaralı faydalı olduğunu gördük. Bunu sonuçlandıracağız. Gördük ki kanunları çıkartmak yetmiyor. Kanunları uygulamak gerekiyor. İnsan hayatı tehliye giriyorsa, bunun sorumluların bulunması, eksikliklerin giderilmesi, bir daha yaşanmaması gerekiyor. Suriyelilere misafir kartı: Misafir tanıtma kartı verilmektedir. Nüfus cüzdanı yerine vatandaşlık verilmiş gibi değerlendirilemez. Suriye’deki şartlar normale dönüp ülkelerine dönmeye başladıklarında bu kartlar ellerinden alınacaktır. Türkiye işbirliğine özen gösterir: IŞİD ile ilgili Cidde toplantısında neden imza atılmadığı konusunda Başbakanımız Davutoğlu, “ABD’nin ne istediği ne kadar belliyse bizim neden imza atmadığımız belli” demiştir. Tehditler karşısında Türkiye, tüm dost ve müttefikleriyle yakın bir işbirliği içinde hareket etmeye hep gayret ve özen gösterdi. ‘Torba’ literatürden çıkacak: Torba ismini kullanmak istemiyoruz. Bunu literatürümüzden çıkaracağız inşallah. Bundan sonra bu kadar maddeli bir yasayı umarım görmeyeceksiniz. Sayın Başbakanımızın talimatı budur. Adliyede zam isyanı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümetin HSYK seçimleri öncesi rüşvet olarak nitelendirilen hâkim ve savcılara 1155 TL zam yapılmasını öngören teklifi Meclis’e sunması, adliye çalışanlarını ayağa kaldırdı. Türkiye’nin birçok adliyesinde aynı anda “Ücrette adalet istiyoruz” eylemi yapıldı. Ankara Adliyesi’nde çalışan memurlar, Büro Emekçileri Sendikası öncülüğünde maaş zammı eylemi yaptı. Adliyede toplanan çalışanlar, içeri girmek istedi. Ancak güvenlikçiler, pankartları içeri sok Hükümet AB’yi hatırladı TRT GENEL MÜDÜRÜ ŞAHİN GÖREVİNDEN AYRILIYOR Odasını topladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, geçen perşembe günü izne ayrılırken odasını boşalttı. Şahin’e hükümet tarafından valilik teklif edildiği öğrenilirken, ilk valilik kararnamesinde Samsun’a vali olarak atanması bekleniyor. TRT, cemaatin en çok yapılandığı yerlerden biri olarak biliniyordu. Hükümetcemaat kavgasının ardından kurumda pek çok isim tasfiye edilmişti. Bu isimlerin arasında Şahin’in çalışma ekibi de yer alıyordu. Şahin’in TRT’nin başından gideceğine ilişkin ilk işaret, altı ay kadar önce gelmiş, tüm üst düzey bürokratlara verilen ve Şahin’in de sahip olduğu “Başbakanlık Serbest Giriş Kartı” iptal edilmişti. Şahin’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığının son döneminde de kendisinden randevu istemesine karşın kabul edilmediği öğrenildi. TRT Genel Müdürlüğü görevi için; TRT Genel Müdür Yardımcıları Şenol Göka ve İbrahim Eren ile TRT Haber Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör’ün adı geçiyor. mak istemedi. Başsavcılığın devreye girmesi üzerine giriş izni çıktı. Memurlar, “Ücrette adalet istiyoruz” pankartı eşliğinde yürüyerek, seslerini diğer çalışanlara duyurmaya çalıştı. Memurlar, bordro yaktı. BES Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Mevlüt Çakmak, tüm kamu emekçilerine 2014 enflasyon farkı kadar “ek zam” ödemesi yapılmasını istedi. Öğle yemeğine çıkan hâkim ve savcılar, eylemi izledi. Bir yargıç, eyleme ilişkin “Haklılar. Adliye çalışanlarına da ücret artışı yapılması lazım” dedi. Torba yasa AYM’de CHP, TİB’e yetki, özelleştirme itirazına engel, kamu Kurgu, gazeteciliği solluyor personeline yargıyı kapayan maddelere itiraz etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, hükümetin Soma’daki işçilerinin özlük haklarında iyileştirme gerekçesiyle TBMM’ye getirdiği ancak Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) mahkeme kararı olmaksızın internet trafik bilgilerine erişim yetkisi veren torba yasadaki bazı düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan torba yasada bazı maddelerin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuran CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, başvuru dilekçesini Yüksek Mahkeme’ye verdikten sonra yaptığı açıklamada, torba yasada yer alan 11 maddeyi anayasaya aykırı olarak değerlendirdiklerini, ancak söz konusu maddeler arasında ivedi olan 4’ü için başvuru yaptıklarını ifade etti. Yasanın madenciler, vergi ve prim borçları, öğretmen atamaları gibi sosyal içerikli düzenlemelerini olumlu bulduklarını belirten Hamzaçebi, ancak hukuk devletine ve özgürlüklere saldırı olarak değerlendirdikleri maddeleri kabul edemeyeceklerini kaydetti. Hamzaçebi tespitlerini özetle şöyle sıraladı: 4 Kamu yönetiminde daire başkanından bakan yar dımcısına kadar olan personelin görevden alınması ve mahkemeye başvurması durumunda, yürütmeyi durdurma kararı verilmesinin imkânsız hale getirilmesi. 4 Yasaya göre, özelleştirme kararını müteakip, devir teslim üzerinden 5 yıl geçtikten sonra daha önce verilen mahkeme kararları, yani iptal yönünde verilmiş mahkeme kararları uygulanmayacaktır. Bu kabul edilemez. 4 İnternet özgürlüğüne müdahale içeren iki madde söz konusu. Bu maddeler, anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı. Diğer 7 madde için de başvuracağız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle