22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 EYLÜL 2014 SALI 6 HABERLER Hasan Ferit Gedik davası “dünyanın en büyük adliyesi” olarak belirtilen Kartal Anadolu Adalet Sarayı’nda büyük salon olmadığı için başka bir şehre nakledilmek istendi. Gedik’in yakınları ve Halk Cephesi mahkemenin kararını protesto ederek Kartal Meydanı’nda oturma eylemi yaptı. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) Demek ki Bizim Cumhurbaşkanımız Değil Bu başlığı okuyunca birçoğunuzun “zaten değil ki, ne demek istiyorsun..” diye soracağını biliyorum... Olsun, beğenmesek de, bize ve ülkeye yakışmıyor olduğunu düşünseniz de, Türkiye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı.. Ayrıca demedi mi ki “ben herkesin Cumhurbaşkanıyım..”, dedi, üstelik birkaç kez... Ama bi dakka.. bizzat kendisi gerçekten herkesin Cumhurbaşkanı olduğuna inanıyor mu? Hayır, inanmıyor.. Yani kendisini, yani “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” olduğunu inkâr eden bir politikacı ile karşı karşıyayız... Biliyorsunuz cumartesi günü medyayı topladı, “basına kapalı” yemekli bir basın toplantısı veya basınlı toplantı yaptı... Gizli! Kimden gizli? Aslında “medya”dan gizli.. Çünkü RTE kendi adamlarını toplamış.. Hepsini bilgilendirmiş.. Ağızlarından kerpetenle tek laf alamıyorsunuz.. Yahu ne dedi söylesenize!? Önceki gece Habertürk’te Ece’nin Enine Boyuna programında, mesela RTE’nin en yakınlarından, politikalarından zerre şaşmayan, RTE’ye hayran ve kurban, benim “eski yoldaşlarımdan” Ethem Sancak’ın Akşam gazetesinin Genel Yayın Müdürü Mehmet Ocaktan’ı sıkıştırıp durdum. I.. ıhhh! Çok iyi tembihli! Bir şeyler dese kulakları çekilecek sanki! Ama girdiği konulardan anlaşıldı ki, özellikle IŞİD meselesinde görüş ve politikalarını açıklamış RTE... Kendi medyasını nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda bilgilendirmiş. Bir de Yeni Anayasa konusu... RTE şöyle düşünüyor: Biz ABD’ye gelin şu Esad meselesini halledelim, yan çizdiler. Böylece orada IŞİD doğdu.. Esad iktidarda olduğu sürece IŞİD meselesi çözülmez. Gelin topyekun çözelim bu konuyu... Yazdığım gibi, Esad RTE’nin kafasından hiç çıkmayacak! Oysa ABD’nin önümüzdeki aylarda, IŞİD’in yayılmasını durdurmak için Esad ile ittifaka gitme olasılığı çok yüksek.. PKKPeşmerge güçleri ancak kendi sınırlarına yakın bölgelerde “savunmacı” olarak savaşabilir.. Bağdat ordusu, başlarına Amerikalılar geldi diye, yelyepelek kaçtıkları bölgelere ne kadar geri dönüp savaşacaklar göreceğiz.. Derinlerdeki güç ise Esad ve ordusu... Neyse dağıtmayalım konuyu; Cumhurbaşkanı, ser verip sır vermeyecek medyasıyla, patron ve genel yayın müdürleri gibi en sıkılarıyla toplantı yapıp, Türkiye’yi bilgilendiren ana medyayı dışladığına göre, kimin Cumhurbaşkanı olduğunu da böylece ilan etmiş oluyor... Bunu zaten biliyorduk da, RTE’nin bizzat bu durumu kayıtlara geçirmesi iyi oldu.. Bu bölücülüğünü, tarafgirliğini sonuna kadar sürdürür... Sadece o mu? Ya Başbakan’a ne demeli? Davutoğlu da bir kısım medyayı bilgilendirdi. Neyse ki orada Hürriyet, Milliyet de vardı.. Ama Cumhuriyet ve diğerleri yoktu. Neden? Davutoğlu RTE için o partilerüstü bir kimliğe sahip, o makam tartışma konusu yapılmasın demiş.. Yaaaaaaa! RTE’nin medyaya karşı ayrıştırıcı tutumu Davutoğlu’na bir şeyler söylüyor mu!? Şunu da demiş, CHP ve muhalefet bölücülük yapıyor! Vay canına! HHH Bakan, hükümet hallerinden gidiyoruz bugün: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kazaları önlemede değil, ama kaza zamanlarında top ateşine tutulduğunda, o da işverenlere veryansın ediyor.. Bakın ne demiş: “Kefenin cebi yok. Ya insanı önceleyecek ya da piyasadan çekileceksiniz, çağdaş köleleştirme...” Şimdi bunları duyunca Aferin Bakan’a! demez misiniz, işte tam da emek dostu... Ama hiç de öyle değil.. Örneğin Soma’da 301 insanımız öldü, dava yürümüyor, iddianame yazılamıyor çünkü ortada bilirkişi raporu yok... Üstelik, Soma’ya denetlemeye gidip de çay kahve içen, maden için olumlu rapor veren müfettişlerine ve bakanlık yetkililerine soruşturma izni vermiyor.. Korumasına almış hepsini... Türk Tabipleri Birliği ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne de madende inceleme izni vermemiş... Dün yazmıştım, Davutoğlu: “.. inşallah bu ülkede bir daha hiçbir başbakan, herhangi bir mahkeme karşısında hesap verme zorunluğunda kalmayacak. Hesap vereceği makam, onu, o iktidara getiren milletin tam kendisidir ve Allah’ın huzurudur..” diyor. RTE’nin sözlerine rastlayınca dün yeniden konuya dönüyorum. Şu 17 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu’nu, tam o gün, RTE bir yandan fısır fısır oğlu Bilal’e “evi sıfırlama” konusunda talimatlar verirken, gittiği Konya’da demişti: “Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğim, Türkiye’de artık söz milletindir, karar milletindir..” Yani, mahkeme, rüşvet, yolsuzluk falan hiç takmam kardeşim.. Gideriz sandığa, mahkeme de irade de orasıdır, verdi mi oyu tamam... Davutoğlu, kendisi hoca, ama siyasette hocası RTE. “Başbakanların hesap vereceği makam, onu, o iktidara getiren milletin tam kendisidir ve Allah’ın huzurudur.” Dünyada hiçbir seçilmişatanmış lider kimseye böyle bir söz etmez.. Çünkü yasa ve hukuk karşısında sorumlu olduğunu ve gerektiğinde hesap vereceğini bilir... Dün demiştim ki: “Aman yanılmayın, bu dünyanın hesapları ile öbür dünyanın hesaplarını karıştırmayın...” Umarım Davutoğlu bu konuya bir daha girmez... Hasan Ferit Gedik’i öldürenlerin yargılanması, ‘en büyük adliye’de büyük salon olmadığı için ertelendi Başlayamayan dava CANAN COŞKUN Maltepe Gülsuyu’nda uyuşturucu çetelerine karşı geçen yıl eylül ayında düzenlenen yürüyüşe saldıran ve Hasan Ferit Gedik’in ölümüne, çok sayıda kişinin de yaralanmasına neden olan 35 sanığın yargılandığı dava, “dünyanın en büyük adliyesi” olarak övünülen İstanbul Anadolu Adalet Sarayı’nda büyük salon olmadığı için 3. kez yapılamadı. Mahkeme, güvenlik nedeniyle davanın nakli için dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine karar verdi ve duruşmayı 19 Kasım’a erteledi. İstanbul Anadolu 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün açılan 3. oturuma tutuklu sanıklar yer olmadığı gerekçesiyle getirilmedi. Havalandırması ve mikrofon sistemi çalış Yaman, Gezi Direnişi sırasında polis tarafından feci şekilde dövülmüştü. Emniyet suçluyu vermiyor HAZAL OCAK Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bilirkişi olarak atadığı Ulusal Kriminal Büro, Gezi Direnişi sırasında polisin uyguladığı orantısız güç sonucu hayatı altüst olan Hakan Barış Yaman’ın dosyası üzerindeki çalışmasını durdurmak zorunda kaldı. Gezi Direnişi sırasında 3 Haziran günü iddiaya göre servis şoförü Hakan Barış Yaman, Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde evine giderken polislerce dövüldükten sonra ateşe atıldı. Yaman’ın bir gözü parçalanırken, yüz kemikleri tuzla buz oldu ve sırtında da 2. derece yanıklar oluşarak bir süre yoğun bakımda kaldı. Savcılık, bir yıldır Yaman’a bunu yapan şüpheli polisleri arıyor. En son Emniyet’in dört polis hakkında başlattığı disiplin soruşturması, polislerin tespit edilemediği gerekçesiyle kapatılmıştı. Şimdi de Yaman’ın dosyası üzerinde çalışan ve savcılık tarafından bilirkişi olarak atanan Ulusal Kriminal Büro, İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ve Sancaktepe Emniyet Müdürlüğü’nden olay anına ilişkin görüntü ve video istedi. Ancak bilirkişiye sadece bir TOMA’nın hangi seneye ait olduğu bilinmeyen bir iç kamera kaydı ve Sancaktepe İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden gönderilen 14 kişinin fotoğrafları ulaştı. Bölgede görev yapan polislerin resmi kıyafetli fotoğrafları ise verilmedi. Yaman’ın avukatı Elif Eylem Kınacılar, “Fotoğraflar gelmediği için karşılaştırma yapamıyor. Savcı bu kurumlar için görevi ihmalden soruşturma başlatmalı. Peşini bırakmayacağız” dedi. mayan duruşma salonunda mağdur yakınlarından yalnızca Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Meray (Gedik), dedesi Mustafa Meray ve kardeşi yer aldı. Mahkeme başkanı Mahir Merdun, duruşma salonunun fiziki şartlarının yetersiz olması nedeniyle yargılama yapma ve devam etme imkânının bulunmadığı gerekçesiyle yeni duruşma salonu tahsis edilmesi için Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan görüş alındığını belirtti. Savcılığın ise adliyede büyük salon olmadığı, büyük bir salon yapılabilmesi için Adalet Bakanlığı tarafından adliyeye ödenek verilmesi durumunda büyük bir salon yapılabileceğini belirttiğini kaydetti. Adalet Bakanlığı’nın duruşmanın diğer celselerinin Silivri Cezaevi’nin içinde bulunan duruş ma salonunda randevu alınarak yapılabileceğini Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirdiği, Başsavcılığın da bir yazı ile mahkemeye bu hususu ilettiği belirtildi. apkaç davası bile görülmez Müşteki avukatlarından Selçuk Kozağaçlı da davanın başka bir yargı alanına nakledilmesinin yanlış olacağını belirterek şunları söyledi: “Dünyanın en büyük adliyesini yapacaksınız; ses sistemi, havalandırma sistemi yok. Eğer aileler gelecekse bir kapkaç davası bile görülemez bu salonda.” Duruşmaya gözlemci olarak katılan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise duruşma salonunun yetersiz olduğunu vur K gulayarak “Davanın Silivri’ye, bir cezaevinin içerisindeki uluslararası belgelere göre yargılama yapılması mümkün olmayan bir yere taşınması da adalete erişmeye imkân vermeyecek” dedi. Duruşma sonrası adliye önünde avukatlar açıklama yaparak karara tepki gösterdiler. Adliye önünde İdil Kültür Merkezi oyuncuları da yargı sistemini eleştiren bir tiyatro oyunu sergiledi. Mahkemenin kararını protesto eden bir grup ise adliye önünden Kartal Meydanı’na yürüyerek burada oturma eylemi gerçekleştirdi. Duruşmayı CHP milletvekilleri Mahmut Tanal, İlhan Cihaner, Gezi Parkı Direnişi sırasında hayatlarını kaybeden Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ile Mehmet Ayvalıtaş’ın ağabeyi Muharrem Ayvalıtaş da izledi. Mustafa Düştegör’ü sopa ve coplarla döven polisler ağır cezada yargılanacak Savcı ‘işkence’ dedi ANTALYA (DHA) Gezi Direnişi sırasında müzisyen Mustafa Düştegör’ü sopa ve coplarla dövdüğü ileri sürülen polis memuru A.O.P. hakkında Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 3 yıla kadar hapis istemiyle açılan davada görevsizlik kararı verildi. Polis memuru, hakkında işkence suçundan 18 yıl hapis istemiyle ağır ceza mahkemesinde yargılanacak. Gezi Direnişi sırasında 3 Haziran 2013’te Kaleiçi’ndeki bir ara sokakta, ellerinde sopa ve cop bulunan polisler tarafından dövülen Mustafa Düştegör, avukatı Hakan Evcin aracılığıyla 40 kişiden oluşan amir, müdür, komiser ve polis memuru hakkında 20 Kasım 2013’te suç duyurusunda bulundu. İşkence suçundan dava açılması talep edilen polislere ilişkin soruşturmayı tamamlayan savcı Mehmet Uğur, Düştegör’ü yerde sürükleyen ve elindeki sopayla vurduğu görülen polis memuru A.O.P. hakkında 3 yıl hapis cezası talep etti. Biri amir 5 polis hakkında ise işlenen suç nedeniyle A.O.P’ye müdahale etmedikleri gibi yaralı kişiyle ilgili gerekli bildirim ve adli işlemleri yapmadıkları ve bu eylemleriyle atılı suçları işledikleri gerekçesiyle 6’şar ay hapis istendi. Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada Düştegör’ün avukatı Hakan Evcin, olayın basit yaralama değil işkence suçu olduğu yönünde itirazda bulundu. İtirazı haklı bulan savcı da mahkemeye, davanın yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilmesi yönünde görüş bildirdi. Mahkeme, sanık polis memuru A.O.P’nin Düştegör’e yönelik “nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle silahla kasten yaralama” suçundan, diğer bir amir ve 4 polis memurunun da görevi kötüye kullanma suçlarından ağır ceza mahkemesinde yargılanmaları yönünde görevsizlik kararı verdi. Düştegör’ün avukatı Hakan Evcin, “Artık polisler ağır cezada yargılanacak” dedi. Evcin, daha önce 3 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan A.O.P’nin işkence suçuyla yargılanacağı için 3 yıldan 12 yıla kadar ve Düştegör’ün yüzünde basit eser kalması nedeniyle de yarısı oranında artışla 4.5 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacağını söyledi. Ana medyayı dışlarsan... adamder’den 12 eylül protestosu Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAMDER), 12 Eylül darbesinin yıldönümünde Ziverbey Köşkü önündeki İşkenceye Direnenler Anıtı’nda protesto gösterisi düzenledi. Yapılan açıklamada, 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen darbenin aşılmadığı, darbeyle hesaplaşılmadığı belirtilerek AKP hükümetiyle darbe dönemlerinin sürdürüldüğü kaydedildi. Açıklamada, “Biz Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri olarak, ülkemizin darbe defterini kapatabilmesi için darbecilerden gerçekten hesap sorulması, darbelerle topyekun hesaplaşılması, darbelerin açtığı yaraların ayrımsız ve eksiksiz sarılması talebimizi haykırmaktan geri durmayacağız” denildi. Yüksekova’da HAKKÂRİ (DHA) Yüksekova’da 19891994 arasında belediye başkanlığı yapan Nejdet Buldan 19 yıl sonra memleketine döndü. Buldan, kardeşi Savaş Buldan’ın 1995’te kimliği belirsiz kişilerce öldürülmesi ve kendisinin de ölümle tehdit edilmesi üzerine Avrupa’ya kaçtı. HDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın kayınbiraderi olan Buldan, Almanya’da vatandaşlığa geçti. Buldan, Brüksel’de “Sürgündeki Kürt Parlamentosu”na seçildi. Buldan hakkında Ankara’da “örgüt üyeliği” suçundan dava açıldı. Avrupa’da 19 yıl kalan Nejdet Buldan, Türkiye’nin Köln Konsolosluğu’na başvurusu kabul edilince yeniden Türk vatandaşı olarak 10 gün önce Türkiye’ye döndü. Çeşitli davalarda ifade veren Buldan, dün ise Yüksekova girişinde yakınlarıyla hasret giderdi. Buldan, “Yıllar sonra kendi halkımla, ailemle buluşmam bende duygu yoğunluğu yaşattı. Bugün çok mutluyum” dedi. KARAKOL GERİLİMİ Buldan, 19 yıl sonra DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 7 Haziran’da karakol yapımlarını protesto için DiyarbakırBingöl karayolunu trafiğe kapatan bir gruba güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonucu 19 yaşındaki Abdullah Akkulu (19) yaralanmıştı. 3 aydır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören Akkulu, önceki gece tüm müdahalelere karşın yaşamını yitirdi. Akkulu’nun cenazesi dün Lice ilçesinde düzenlenen törenle toprağa verildi. Lice’de geçen yıl başlayan karakol protestolarında haziran ayında 18 yaşındaki Medeni Yıldırım, bu yıl haziran ayındaki protestolarda ise Ramazan Baran (24) ile Abdulbaki Akdemir (50) hayatlarını kaybetmişti. Geçen ay PKK’li Mahsun Korkmaz’ın heykelinin askeri operasyonla yıkılması sırasında 22 yaşındaki Mehdin Taşkın yaşamını yitirmişti. Lice’de 5. ölüm RTE de aynı sözü söylemişti Hatay’dan Balıkesir’e alınan ve dün Başlaması gereken yargılamada duruşma tariHi Belirsiz Cömert davası AYM’ye taşındı COŞKUN YAMAN BALIKESİR Hatay’daki Gezi Parkı Direnişi sırasında Abdullah Cömert’i, başına isabet ettirdiği biber gazı kapsülüyle öldürmekle suçlanan polis memuru A.K’nin yargılanacağı dava bir türlü başlayamadı. Cömert, geçen yıl 2 Haziran’da Hatay’daki Gezi Parkı gösterisi sırasında yaşamını yitirmişti. Daha sonra sanık polis A.K. hakkında “kasten öldürme” suçundan 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. 4 Temmuz 2014’teki ilk duruşmadan önce sanık polisin avukatı, güvenlik gerekçesiyle davanın başka bir ile naklini istedi. Valilik ve emniyet müdürlüğünün de aynı yönde görüş belirtmesi üzerine Adalet Bakanlığı dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay da davayı Balıkesir’e nakletti. Ancak Balıkesir’de 15 Eylül’de başlayacağı bildirilen duruşma, dün yapılamadı. Davayı izleyen Balıkesir Barosu avukatlarından İbrahim Menderes Çölova, “15 Eylül, Hatay’daki dosyanın Balıkesir’e naklinden önceki dava ta rihiydi. Yani dava nakledilmese bugün (dün) Hatay’da yargılama olacaktı. Bu nedenle tarih konusunda bir bilgi kirliliği yaşandı” dedi. Cömert ailesi nin avukatı Hatice Can da davanın başka bir kente nakledilmesini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıklarını söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle