06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 AĞUSTOS 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Kürkçü, ‘marjinal’ açıklamasını, ‘üzerine aldığını’ belirterek ‘ayıp’ olarak niteledi 5 Arkadaşımız Mahmut Oral Cumhuriyet’te “kendi hikâyelerinin filmi”ni anlatırken Ezidilerin acısını paylaşıyordu... Mahmut’un yazısını okuyunca neler duyumsadınız acaba? Ben hüzünlendim... Irak’ta IŞİD’in katliamlarından kaçan Ezidilere 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin katledildiği Roboski’de yaşayan köylüler sahip çıkmış... Roboski Derneği Başkanı Veli Encü bakın ne diyor: “Gezi aileleri, Soma’da can veren maden emekçilerinin çocukları, eşleri, anneleri, babaları, Sivas katliamı mağdurlarının acılarını paylaşırken, Şengal halkını kucaklıyoruz...” Gizemli kavram değildir bu açıklama! Bu nedenle tanımı hiç güç değildir! İnsan olmak, hayatı tüm insanlarla birlikte, din, dil, ırk, mezhep, renk ayrımcılığı gözetmeden paylaşmak! Hayatın tek başına bir anlamı yoktur... Çünkü hayat gizem değildir! Bakın bir terör örgütü tüm dünyaya meydan okuyor, bir gazetecinin başını bıçakla koparıyor İslam adına... Nerede bizim İslamcılar? Niçin susuyor, niçin konuşmuyor! Gazze’de İsrail ordusu katliam yaparken susanlar, Mavi Marmara’da susanlar... Bu güzelim coğrafyada yaşadığımız ölümlere susanlar! Başbağlar’a susanlar! 23 yaşındaki teğmenimiz için susanlar, Berkin Elvan için, Uğur’lar için susanlar! Unutmayın, gizemli “kavram”ın tanımı güçtür ve içinden çıkılmaz... HHH Zaman akıp geçerken kavramları çözmek için “gizem”i açacak bir anahtar ya da şifre arıyoruz... Ne anahtar var ne şifre! Zaman içinde kanatlanmış ve bir kuş gibi uçup gitmiş... Zamana yolculuk çoktan başlamış, duygular bitmiş, düşünceler suların derinliğine gömülmüş... Onları çıkarmak için bir çaba gerek! Bunun için de insan olmak! Zamanı akreple yelkovanın birleştiği nokta da yakalasaydık eğer, umudu paylaşabilseydik, çiçeklenmiş bir evrenin içinde uygarlığın doruğuna erişirdik. Sanırım akrep ve yelkovan kıpırdamıyor artık! Sinir bozucu bir vızıltı, sinyal... Saniyeler, dakikalar bir yanıp bir sönüyor... Bayık HDP’yi gerdi MAHMUT LICALI Zamanı Yakalamak!.. Zamanla insan arasındaki ilişkiler, gizemli bir kavramı oluşturur; değişik sözler insanın kafasını karıştırır... Bir can sıkıntısı, derinlik, insan emeği, bağnazlık! Sözcükler sıraya girdiğinde kendi kendinize sorarsınız: “Bu çelişkiler dünyasında nasıl yaşıyoruz!” Gizemli zamanda kavramı anlamak çok güçtür! Bunu tanımlamak da... Hayatını alın teriyle, emeğiyle sürdürmüş nice insan tanımışımdır... Onlar alın terlerinin damlalarını yaşamın tespihine dizmişlerdir... Dürüst, onurlu, kendi çıkarlarını değil, toplumun çıkarlarını gözeten... Çalmayan, çırpmayan, hep dik duran, boyun eğmeden yaşayan... Onurlu ve yürekli insanlar! Zamanı yakalamak, çocukluk anılarını düşünmek, toprağın, çiçeğin kokusunu içine çekmek... Umutlarını, sevinçlerini toplumun tümüyle paylaşmak... Acıya ortak olmak! Günlerce yürüdükten sonra Roboski’ye sığınan Ezidileri anlayabilmek; o güleç yüzlü, güzel çocuklara dokunup saçlarını okşayabilmek, hikâyelerini dinleyebilmek... AKP içindeki ikinci kuşak “yeniyetmeler”i mi dinlemek istersiniz benden yoksa yanı başımızda yaşanan o dramı mı? Yeni Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun gazetelerde çıkan şu demeci üzerine yapacağım bir analizi mi? “Sünni Araplar dışlanmasaydı bu öfke birikmeyecekti. Bölgede bir kaos var. IŞİD radikal, terörize bir yapı olarak görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler var. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.” HHH Tümcede bir kavram kargaşası yok! IŞİD’i açık açık koruyor, kelle avcılarının katliamlarına bir gerekçe gösteriyor: “Irak’ta Şii yönetim Sünni Arapları dışladı!” Öyle gizemli bir kavram falan değil! IŞİD bir terör örgütü El Kaide gibi... Suriye’de var, Ortadoğu’da var; son bir yıl içinde büyük güç kazandı... ANKARA PKK yöneticisi Cemil Bayık’ın HDP’nin bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarması gerektiği yönündeki açıkmaları parti içinde tartışma yarattı. HDP içinde Bayık’ın parti bün yesindeki “bazı sol grupları” ya da “lezbiyengay örgütlerin varlığını” işaret ettiği yorumları yapıldı. Eski HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, “Eski bir eşbaşkan olarak bu sözü üzerime alıyorum” derken, Ufuk Uras da “İstesem de marjinal olamam” dedi. PKK yöneticisi Cemil Bayık, Vatan gazetesinde Ruşen Çakır’a verdiği söyleşide Cumhurbaşkanı seçim sonuçunu değerlendirirken, “HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı. Mesela Beyoğlu’ndan bir grup var” yönündeki açıklaması parti içinde tartışma yarattı. Gazeteci Çakır’ın söyleşi esnasında “Cihangir’de...” demesi üzerine Bayık’ın “İsmini vermek istemieski hDP eş Genel yorum. Herhalde anlaşılıyor” diye yanıt başkanı Kürkçü, vermesiyle Bayık’ın ‘marjinal’ sözüyle Cihangir’de yaşa kültürel gönderme yan Sırrı Sürreyya Önder ya da yapıldığını söyledi Ufuk Uras’ı ima Öcalan’la görüşen heyet Kandil’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın çözüm süreci nedeniyle KCK ile görüşmeler için Kandil’e heyet gönderilebileceği mesajının ardından, İmralı’da görüşme yapan HDP heyeti Kandil’e gitti. İmralı’daki cezaevinde Abdullah Öcalan’la 15 Ağustos’ta görüşen HDP heyeti, devlet yetkilileriyle görüşmesinin ardından KCK yetkilileri ile görüşmek üzere Erbil’e gitti. Kandil’e giden heyette HDP Grup Başkanvekilleri İdris Baluken, Pervin Buldan ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder yer aldı. ettiği iddia edildi. Ancak parti içinde genel olarak Bayık’ın “marjinal grup” diyerek parti bileşeni olan “bazı sol gruplar” ile “lezbiyengay örgütlerinin varlığına” işaret ettiğine ilişkin değerlendirmeler yapıldı. Eski HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Bayık’ın söyleşinde bu konunun havada bırakılması ve spekülasyon unsuru olarak kullanılmasını “ayıp” olarak not ettiğini ifade etti. Bayık’ın söz konusu açıklamalarını ister istemez eski bir Eş Başkan olarak üzerine aldığını kaydeden Kürkçü, Bayık’ın bu açıkmalarından “HDP içinde neyin olduğundan daha çok, neyin olmadığı sonucuna vardığını” ifade etti. Bayık’ın HDP bünyesinde yer alan herhangi bir politik kesimi kastetmediğini ifade eden Kürkçü, HDP’nin genişmesinde politik ve muhalif her kesimi alacak bir tanım yapıldığını kaydetti. Demokrat Müslümanlardan liberallere diye devam eden açılım hedefle Kürkçü: Ayıp ri içerisinde Türkiye solunda yer alan kümelerin dışlanamayacağını söyleyen Kürkçü, Beyoğlu’ndaki marjinal gruplar ifadesiyle sosyal kültürel gönderme yapıldığını kaydetti. Kürkçü, marjinal grup olarak nitelendirilenin herhangi bir sol politik küme ve güç olmadığını kaydetti. HDP bünyesinde yer alan Yeşiller ve Sol Partisi üyesi Ufuk Uras da Bayık’ın kendisini kastettiğini sanmadığını ifade etti. Uras, “Karadeniz’de Trakya’da HDP çalışması içinde yer aldık” dedi. HDP’nin kitlesel bir sol parti projesi olarak devam etmesi gerektiğini söyleyen Uras, “Bayık’ın tam olarak neyi kastettiğini kestiremedim. Umarım HDP içinde yer alan bir grup değildir” dedi. Öte yandan Uras, kişisel Twitter hesabından da “Ruşen Çakır’ın Cemil Bayık’ı yönlendirmek istediği soru eksik kalmış; ‘Cihangir, Sormagir Sokak’ta ikamet edenler mi?’ demeliydi. İstesem de marjinal olamam, marjinallere haksızlık etmeyin. Ne demişti TEKEL işçileri, ‘Bize marjinal dediler, orjinal olduk’” diye mesaj attı. avuKaT SöYlemez: KemiKler DefNeDilmeK üzere ailelere verileceK Dersim için tarihi karar TUNCELİ (Cumhuriyet) Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi, Dersim katliamı sırasında 14 Ağustos 1938’de iki aileden aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 24 kişinin topluca öldürülmesine ilişkin etkin soruşturma yürütülmesine hükmetti. Kararla, Hozat’ta bulunan toplu mezar açılarak DNA örneği alınacak ve ölenlerin kesin ölüm sebepleri belirlenecek. Dersim katliamı sırasında Baran ve Canan ailesinden 24 kişi Hozat ilçesine bağlı Karabakır köyü Saka Sure mevkiinde topluca öldürüldü. Yakınlarının topluca öldürüldüğü yerde anıt mezar yaptırmak isteyen aile üyeleri, geçtiğimiz haziran ayında kazdıkları alandan insan kemikleri çıkması üzerine kemikleri yeniden gömerek anıt mezar yapımını durdurdu. Avukat Cihan Söylemez aracılığıyla Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuran aileler, yakınlarına ait olduğunu ileri sürdükleri kemiklerle ilgili detaylı inceleme yapılmasını talep etti. Ancak ailelerin bu talepleri Başsavcılık tarafından zamanaşımı gerekçe gösterilerek reddedildi. Takipsizlik kararının kaldırılması talebini değerlendiren Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi takipsizlik kararını kaldırarak olayla ilgili etkin soruşturma yürütülmesi gerektiğine hükmetti. Mahkeme kararında, kemiklerin teknik incilemeye tabi tutulması gerektiğini vurgulayarak, kesin ölüm sebebinin araştırılmasını istedi. Avukat Cihan Söylemez, Türkiye’de yargının ilk kez bu yönde bir karar aldığını vurgulayarak, “Verilen karar sevindiricidir. Türkiye’de ilk defa bu kararla 38’le ilgili acılara bir su ser Anıtmezar yapılmak istenen yerde toplu mezar çıktı. Kemikler için DNA yapılacak. Acılara su serpildi pilmiş oldu” dedi. Mahkemenin kararının ardından ilk defa bir toplu mezarın açılarak inceleme yapılacağını anlatan Söylemez, “Cenazeler, 76 yıl sonra defnedilmek üzere ailelerine teslim edilecek. Bu şu açıdan önemli: Dersim 38 davası sorunu hem yakın siyasi tarihimizin önemli bir tartışma konusuydu. Buna rağmen ne yasal boyutta ne da yargısal boyutta yol kat edilememişti” diye konuştu. bahçeli, aNaYaSal ihlale DiKKaT çeKTi Madem başlıkta “işitmek” dedim, öyleyse önce kendimden başlayayım. Ben IŞİD kısaltmasını ilk kez 2013 ilkbaharında Antakya’da duydum. Gece kentin ünlü bir kebapçısında lezzet yüklü Antakya mezeleri ile kafayı çekerken yandaki kalabalık ama sessiz “erkek masası” dikkat çekiyordu. Arkadaşım, “Ha, onlar mı” dedi, “Onlar IŞİD’li. Ya yaralıları vardır, tedavi için bu tarafa geçmişlerdir ya da erzak filan düzüp yeniden Suriye’ye döneceklerdir”… Bütün bunları, “Bir cigara versene” der gibi doğal, önemsemeden söyledi. O, IŞİD’den Arapça kısaltması ile söz ediyordu. Anlamadığımı görünce “Irak Şam İslam Devleti yani” diye ekledi. Aynı arkadaşımla kentte yürürken dört beş katlı bir binayı işaret etti, “Bu” dedi, “Bu ev de IŞİD evi. Otel gibi. Birileri geliyor, birileri gidiyor filan…” Antakya gibi MİT’in en önemli bölge başkanlıklarından birinin bulunduğu bir kentte IŞİD’in böylesine dile düşmüş, sıradanlaşmış varlığından devletin ve AKP hükümetinin tepelerinin haberli olmaması mümkün mü? Washington Post’ta Anthony Faiola ve Souad Mekhennet imzasıyla çıkan, Cumhuriyet’in ayrıntıyla aktardığı haberde IŞİD cihatçılarının Reyhanlı’yı AVM olarak kullandıkları; üst düzey komutanlar da dahil pek çok IŞİD’li cihatçının Reyhanlı hastanelerinde tedavi edildiği; Reyhanlı çarşısında IŞİD’i İşitmek… IŞİD cihatçılarının üniformaları ile ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları bizzat, kod adı Ebu Yusuf olan “üst düzey bir IŞİD komutanı”nın ağzından aktarılıyordu Ve… Ve Washington Post habercileri Faiola ve Mekhennet, bu söyleşiyi Reyhanlı’da yaptılar. Bildiğim kadarıyla Reyhanlı Suriye ve Irak’ta değil; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bir kasaba. Yanılmıyorum değil mi? Yani IŞİD’in ayak sesleri Türkiye’de epeydir işitilmekteydi. Sorun Ankara’daki elebaşıların bizleri sağır ve salak sanmalarından ve bu ayak seslerini işitmediğimizi ummalarından ibaret. HHH Nedir bu IŞİD? Bu konuda yüzlerce açıklayıcı yazı, yorum ve haber yayımlandı. O yüzlerce haber, yorum ve yazının içine bilinçli ya da bilinçsiz bir dizi yanlış bilgi (information) yerleştirildi. En azından ayrıntı sağanağından yalın gerçek az biraz gölgelendi… IŞİD, içinde dünyanın dört bir yanından, Pakistan’dan, Afganistan’dan, Çeçen aşiretlerinden, Cezayir’den ve… Ve evet, İngiltere’den, Almanya’dan, Hollanda’dan kopup ve koşup gelmiş, ruhsal dengeleri allak bullak cihatçı katil sürüleri barındıran; terörü, hem de benzeri epeydir görülmemiş vahşette bir terörü, siyasal mücadele yöntemi olarak benimsemiş bir örgüt. Ancak IŞİD’i, deyim uygunsa sadece “profesyonel cihatçılar”dan oluşan bir terör örgütü olarak görmek yanlış. Saddam dönemi Irak’taki iktidar kompozisyonu, topraklarının altında petrol okyanusları barındıran bu ülkedeki gelir kaynaklarının, zenginliklerin paylaşımı anlaşılmadan IŞİD gerçeğini kavramak bence mümkün değil. Bir gazete yazısının dar sınırları içinde ancak özetleyerek anlatılabilir. Deneyeyim: Sayıları yuvarlatarak söylersek, 30 milyonluk Irak’ta nüfusun yüzde 55’i Şii Arap, yüzde 20’si Sünni Arap, yüzde 16’sı Kürt, yüzde 8’i Türkmen, geri kalanı da Hıristiyanlardan oluşuyor. Yani Sünniler azınlıkta ve kendi de bir Sünni olan Saddam, iktidarda, özellikle orduda ağırlığı Sünnilere tanımıştı. Tek parti iktidarında BAAS partisinin en tepelerine çıkmak için de Sünni olmak, Saddam dönemi Irak’ında yazılı olmayan bir yasaydı. İktidardaysanız ülkenin zenginliklerinden, kaynaklarından aslan payını alırsınız. Nitekim zengin (çok zengin) petrol kaynaklarından ve Dicle kıyılarındaki sulanabilen verimli topraklardan epey uzaktaki çorak topraklara yayılmış Sünni aşiretler, iktidarda olmanın nimetlerinden alabildiğine faydalanmaktaydılar. Ta ki ABD askerini yollayıp Saddam (yani BAAS iktidarını) devirip, iktidarın dizginlerini Şii Arapların eline teslim edene kadar. Saddam’ın devrilmesinden sonra bir türlü normalleşemeyen, günübirlik terörün pençesinden kurtulamayan, siyasal olarak fokur fokur kaynayan Irak’ta iktidarı ve onun sağladığı olanakları yitiren Sünni aşiretlerin içinden IŞİD doğdu. Çok derin bir intikamcılık siyasetini bayraklaştıran IŞİD, Bağdat’taki Şii iktidarla ve kuzeydeki Kürtlerle uzlaşmayı değil, onları yıkıp, kesip biçip, Irak’ta kendi “Sünni Arap devletini” kurmayı hedefliyor. Sünni aşiretler içinden hem savaşçı devşirebiliyor, hem de Sünni aşiretlerce olabildiğince destekleniyor. Ele geçirdiği bölgelerde bir çetenin yağmacılığını değil, devletleşmek isteyen bir siyasal gücün mutlak olarak Sünni İslam’a uygun kurallar ve yasalarla yürüyecek bir devlete dönüşmesinin adımlarını atıyor. Yani üç savaş uçağı yollayıp bazı hedefleri bombalatmakla IŞİD’in hakkından gelmek hayalcilik. Türkiye’ye gelince… En temelinde Irak’ta Şiilerle, Sünniler arasında sürüp giden iktidar savaşında, AKP iktidarının hangi kanadı tutup destekleyeceğini bulup çıkarmak için fazla zekâ ve bilgi gerekiyor mu? “Sünni kardeşliği” diye Ortadoğu’da epey yaygın bir siyasal terimi hiç duymadınız mı? ‘Türkiye Erdoğan’ın miras malı değil‘ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın anayasaya aykırı olarak AKP’yle ilişkisini kesmediğini ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu AKP’ye Genel Başkan olarak atadığını belirterek “Seçilmiş cumhurbaşkanı, inat ve ısrarla devam ettirdiği anayasayı tanımayan tutumuna son vermezse, sonuçlarına elbette katlanacaktır. Bilinsin ki, Türkiye; Recep Tayyip Erdoğan’ın mülkü ve keyfi olarak kullanacağı miras malı değildir” diye konuştu. Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada başbakan ve bakanlardan oluşan hükümetin yaptırım gücünü anayasa ve yasalardan aldığını belirterek, AKP hükümetinin anayasa ve yasaları rafa kaldırdığını kaydetti. Seçilmiş cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pervasızca anayasayı ihlal ederek suç işlediğini söyleyen Bahçeli, Yüksek Seçim Kurulu’nun cumhurbaşkanı seçiminin kesin sonuçlarını açıkladığı tarih olan 15 Ağustos’tan bu yana resmen cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın anayasaya aykırı hareket ettiğini ifade etti. Anayasa’nın 101. Maddesi’nin son fıkrasına göre cumhurbaşkanı seçilenlerin varsa partisiyle ilişkisinin kesileceği TBMM üyeliğinin sona ereceğini düzenlediğini belirten Bahçeli, şöyle konuştu: “Artık Recep Tayyip Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı’dır. 15 Ağustos’tan sonra siyasi faaliyetlere katılması, Başbakanlık, parti genel başkanlığı ve milletvekilliği görevlerini uhdesinde taşıması anayasaya göre imkânsız olacaktır. Ancak Erdoğan hâlâ görevlerinden ayrılmayarak, adeta meydan okur gibi parti ve hükümet işleriyle ilgilenmekte, AKP’ye Genel Başkan atamaktadır.” Bahçeli, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere adalet kurumlarının yaşananlara sessiz ve tepkisiz kalmaması gerektiğine dikkat çekti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle