29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 AĞUSTOS 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 VERONA ARENASI’NDA 101. YIL ‘Maskeli Balo’ Özgürlük ve yaratıcılık Dünyanın en köklü opera festivallerinden biri Verona Festivali, bu yıl 101. yılını kutluyor. 30 bin kişiyi oturtabilen Roma döneminden kalma dev bir arena... Her akşam bir ayin niteliğinde yer alan bir şölen... Daha hava tam kararmadan dolmaya başlayan sıralar... Sonra geleneğe uygun olarak seyircilerin yaktığı mumlar... Göz kırpan binlerce ışık... Büyülü bir atmosfer... ‘Aida’ BÜYÜKÇEKMECE KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ ‘Maskeli Balo’ ve Viva Verdi! Bu yıl festivalin açılışı Verdi’nin olgunluk eseri “Un ballo in Maschera” (Maskeli Balo) ile yapıldı. Eser, yıllarını tiyatro ve opera dünyasına adamış mimar, sahne tasarımcısı Pier Luigi Pizzi’nin rejisine teslim edilmişti . Verdi’nin bu eseri, Napoli ve Roma sansürü tarafından yasaklanmıştı. 18. yüzyılda öldürülen İsveç Kralının öyküsü özgürlük ve bağımsızlık isteyenlere kötü örnek oluşturabilir endişesi... Verdi, “olay”ı Amerika’ya Boston’a taşıyarak sansürü atlatmıştı. Ve ilk sahnelenişinden (1859Roma) başlayarak çok popüler olmakla kalmadı “Viva Verdi”sloganına da ön ayak oldu. Verdi, İtalyan ulusalcılığı ve “İtalya Birliği” hareketiyle bütünleşen besteci. Ancak “Viva V.E.R.D.İ”nin anlamı farklı. “Vittorio Emanuele, Re d’İtalia” yani “İtalya’nın Kralı Vittoria Emanuele Çok Yaşa” akrostişi! Dönelim Verona’ya: Verona Arenası Orkestra ve Korosu’nu genç şef Andrea Battistoni yönetiyordu. Daha ilk andan dinleyiciyi avucunun içine alan bir maestro. Romantik aryaları, düetleri sonuna dek yücelten bir yorum. Pier Luigi Pizzi’nin rejisi, bence tiyatro egemenliğindeydi. Eserin politik yanı vurgulanıyordu: Özgürlük, vatanperverlik ile aşk, tutku, isyan arasında denge sağlanmıştı... Sahneyi iki katlı neo klasik dekor kaplamıştı. kalabalık sahnelerde Pizzi, teatral ustalığını konuşturuyordu. Kocası Renato (Bariton Dalibor Jenis) ile Boston Valisi Riccardo (Tenor Stefano Secco) arasında, sadakat aşk vazife arasında gidip gelen Amelia rolünde Arjantin’in parlayan yıldızını, soprana Virginia Tola’yı izlemek büyük keyifti. Fütürist ‘Aida’ Verdi’nin en popüler eseri “Aida” Verona’da her yıl sahnelenir. Ancak bu yılın programında iki “Aida” vardı. Zeffirelli’nin klasik “Aida”sı ve Katalan tiyatro topluluğu La Fura dels Baus’un rejisiyle sahnelenen “Aida”. (Bu radikal topluluğu İstanbul Tiyatro Festivali izleyicileri anımsayacaklar.) Seçimimi Fütürist “Aida”dan yana yaptım. Elemanları, oyuncu, trapezci, akrobat, vb. olan topluluk esere bir ön oyun eklemişti. Avrupalı kâşifler Mısır çöllerinde diye özetleyebileceğim 20 dakikalık ön oyunda kalabalık bir kadro (işçiler) çölü kazdı. İşçileri denetleyen uzay safari kılıklı kolonyalist denetimciler... Kumun altından çıkan dev bir heykel (birbirine sarılmış kadın erkek) parçalara ayrılıp elden ele dev sandıklara yerleştirilip Avrupa müzelerine doğru yola çıkarken biz akıllı izleyiciler Süveyş Kanalı kazılarını düşündük. Heykeldeki kadın ve erkek Aida ile Radames’ten başkası olamaz dedik. Zaten o anda da maestro Julian Kovatchev, orkestraya “başla” komutunu vermişti! Ve adeta bir “flashback” ile “Aida” başladı. O andan sonra teknolojik gelişmeyle eski Mısır uygarlığına hayranlık iç içe geçti. Tüm sahne olayı ortadaki iki vinç ve ışık üzerine kurulmuştu. Vinçler ve akrobatlar dev bir ayı gökyüzüne asmakla kalmadı; zafer geçit töreni boyunca da (2. perde) vinçlerin arasına güneş panolarından oluşan devasa bir “güneş aygıtı” ya da totem kurdular. Finalde, mezara gömülen Aida (Maria José Siri) ve Radames’in (Marco Berti) üzerine “dökülecek” olan o güneş panoları, onları karanlığa değil, sonsuz gün ışığına gömecekti. İşte aşkın zaferi! Bu “Aida”da filler, atlar, develer, tel ve çelik borulardandı. 3. perdede o en duygusal perdede, sahne zemini suyla kaplanmıştı. (Gerçek su, yanılsama değil.) Herkes, kora, dansçılar diz boyu Nil Nehri’nde oynaştı... Suda dolaşan timsahlar onlar gerçek değil... Işıklı hareketli sazlar... Gerçeküstü gölge onları muhteşemdi. Opera boyunca fonda çöl dağları (kum rengi balonlar, heykeller ) yükseldi, büyüdü, yer değiştirdi. Carlus Padrissa ve Alex Ollé’nin sahneye koyduğu bu prodüksiyonda o kadar çok yaratıcı buluş, atraksiyon vardı ki, Verdi’nin o canım müziği, muhteşem aryalar ikinci planda kalıyordu. (Devamı yarına) Heykeller belediyede sergilenecek Kültür Servisi 15. Uluslararası Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali kapsamında gerçekleşen Heykel Sempozyumu’nda yapılan heykeller, Büyükçekmece Belediyesi’nin yeni yapılan binasında sergilenecek. 15. Uluslararası Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali’nin en önemli etkinliklerinden biri olan Uluslararası Heykel Sempozyumu bu yıl 20 Temmuz9 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirildi. Kuratörlüğünü Kemal Tufan’ın yaptığı sempozyuma heykeltıraşlar Arjantin’den Laura Marcos, Finlandiya’dan Antti Ylonen, İspanya’dan Remigio Davila, İtalya’dan Francesco Panceri, Kosta Rika’dan Aqulles Jimenes, Türkiye’den ise Tuğrul Selçuk katıldı. Sempozyum sonunda ortaya çıkan heykeller Büyükçekmece Belediyesi’ne armağan edildi. KAMİL KÜLTÜR MASARACI l ÇİZİK MENGÜ ERTEL’İN SERGİSİ BU KEZ DE ÜMRANİYE’DE SUNA VE İNAN KIRAÇ VAKFI PERA MÜZESİ’NDE GRAFFİTİ SERGİSİ Yapıtları ve yaşamından kesitler... Kültür Servisi Oğlu Murat Ertel’in bakış açısıyla tasarımcı, devlet sanatçısı Mengü Ertel’in yaşamından kesitlerin ve yapıtlarının yer aldığı “Tiyatrografi” sergisi Ümraniye’de Anel İş Merkezi’nde bulunan Galeri5’te 17 Ekim’e kadar gezilebilir. Mengü Ertel’in sanata yaklaşımı, diğer sanatçılarla ve farklı sanat dallarıyla kurduğu ilişkilerini yer veren sergi Didem Çapa küratörlüğünde hazırlandı. Sergi, sanatçının oğlu Murat Ertel’in çoğu zaman birebir tecrübeleri ve ona miras kalan hikâyelerinden yola çıkıyor. Sergide sanatçının yaşamına, yapıtlarına ve çok yönlü kişiliğine dair birçok ipucu bulunurken oğlu Murat Ertel usta tasarımcı için “Babamdan hayat hakkında öğrendiklerimi bir kenara bırakırsam, sanat hakkında öğrendiklerim bile bana yaşam boyu ilham verdi. Yaratırken sahip olduğu geniş ufuk sınır tanımazdı, birleştirerek dönüştürür, oluştururken keşfederdi. Gelenekselden özgüne farklı üsluplar, değişik sanat disiplinleri, renkler ve oranlar arasındaki bu macera devam edecektir” diyor. 9 ülkeden 200 çocuk ve eğitmen Kültür Servisi Barış İçin Müzik, İstanbul Kültür Sanat Vakfı desteğiyle, Sistema Europe Orkestra Kampı’nın ikincisini bugün başlıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapılacak Sistema Europe Orkestra Kampı’na Türkiye’den Barış İçin Müzik Orkestrası’yla birlikte, Avusturya, Danimarka, Hırvatistan, İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya ve Portekiz’den yaşları 1019 arasında değişen 200 çocuk katılacak. Bir hafta birlikte prova yapacak olan 200 çocuk Sistema Europe Gençlik Orkestrası adı altında, 21 Ağustos Perşembe akşamı 20.00’de Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Kültür Merkezi’nde konser verecek. En önemli etkinliklerinden biri de ilk kez düzenlenecek olan geleceğin El Sistema eğitmenlerinin yetişebilmesi için yapılacak “El Sistema Modeli Eğitim Kampı” olacak. Bu kampta Türkiye’nin farklı illerinin yanı sıra çeşitli ülkelerden de eğitmenler yer alacak. 22 Ağustos’a kadar sürecek etkinliğin ilki geçen yıl Salzburg Festivali kapsamında yapılmıştı. Sistema Europe Orkestrası İstanbul’da Müzede sokak sanatı Kültür Servisi Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, “Duvarların Dili: Graffiti / Sokak Sanatı” ile Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen sıradışı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Graffiti sergisi sadece müze duvarlarıyla sınırlı kalmayarak Beyoğlu ve Beşiktaş belediyelerinin belirlediği duvarlarda da yer buluyor. Roxane Ayral küratörlüğünde gerçekleştirilen sergide, Amerika, Almanya, Fransa, Japonya gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’den de sanatçılar yer alıyor. Sergiye Futura, Mare 139, Cope 2, Turbo, Wyne, JonOne, Tilt, Mist, Psyckoze, KR, Herakut, LoganHicks, C215, Suiko, Evol, Gaia, Tabone, Funk ve No MoreLies gibi farklı jenerasyonlardan ve disiplinlerden sanatçılar katılıyor. Sergide ayrıca Martha Cooper, Henry Chalfant ve Hugh Holland gibi fotoğrafçıların ölümsüzleşmiş kareleri de yer veriliyor. n Kültür Servisi Birbirini hiç tanımayan insanları kamera karşısına geçiren ve onlardan öpüşmelerini isteyen yazar ve yönetmen Tatia Pilieva, “First Kiss” adını verdiği kısa filmi Türkiye’ye geliyor. 1 Aralık’ta yayımlanacak olan bu projede yer almak isteyenler başvurularını 16 Ağustos’a kadar [email protected] adresine gönderebilecekler. Öpüş Türkiye
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle