24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 AĞUSTOS 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Mezopotamya’nın sahipsiz ve talihsiz halkı: Ezidiler MİYASE İLKNUR Depresyon Nasıl Yararlı Olabilir? Bugün Türkiye’nin yazgısını belirleyecek seçimlerden biri daha yapılıyor... Sadece bir Cumhurbaşkanı seçilmeyecek, aynı zamanda mevcut parlamenter rejiminin kaderi de belirlenecek! Dilerim seçmenler sandığa gider ve yurttaşlık görevlerini yerine getirirler... Unutmayın, “Son pişmanlık fayda etmez”! HHH Şu sıralar son derece ilginç bir kitap okuyorum: ABD’de köleliği kaldıran Lincoln’un yaşamından hareketle, depresyon üzerine yazılmış çok önemli bir eser. Adı Lincoln’s Melancholy (Lincoln’un Melankolisi). Alt adı: “How Depression Challenged a President and Fueled His Greatness” (“Depresyon Bir Başkana Nasıl Meydan Okudu ve Onun Büyüklüğünü Nasıl Ateşledi” biçiminde çevrilebilir). Joshua Wolf Shenk tarafından yazılmış, 2006 yılında Mariner Books tarafından yayımlanmış. HHH Depresyon, çağımızın en yaygın, dolayısıyla da en önemli rahatsızlıklarından biri... Çağdaş yaşamın çıkarlara dayalı ilişkilerinin duygusuzluğu, acımasızlığı ve tatminsizliği, yaşam rekabetinin keskinliği ve koşulların eşitsizliği, bireylerin toplumsal dengesizlikler ve adaletsizlikler karşısındaki güçsüzlüğü, özellikle Türkiye’de, tüm feodal ve kentsel ahlaki değerlerin yozlaşmış olması, savaşların ve küresel terörün yarattığı kan ve gözyaşı, depresyonu, hemen hemen herkesin sorunu haline getirdi... Hangimiz kimi zaman başarısızlık duygusuna kapılmıyoruz, işe yaramadığımızı, değersiz olduğumuzu düşünmüyoruz ki? (Kitaptan öğrendiğimize göre Lincoln bir ara “Ben şu anda yaşayan en sefil insanım” bile demiş. s. 43) Kimimiz bunun pençesinden kısa zamanda, bazen profesyonel yardım da alarak kurtuluyoruz. Kimimiz ise yardım alıyor da olsak, bu sorun ile başa çıkmakta zorlanıyoruz. İşte Lincoln’s Melancholy, Lincoln’a da musallat olan bu rahatsızlıkla onun nasıl başa çıktığını ve depresyonun pençesinde kıvranırken çektikleri SAYESİNDE nasıl büyük başarılara imza attığını anlatıyor. HHH Bu yazıyı yayınevlerinin dikkatini çekmek için yazıyorum: Bu kitap mutlaka iyi bir çevirmen tarafından Türkçeye kazandırılmalıdır. Yerim kitabı özetlemeye yeterli değil... Sadece, “kendini tanıma”, “akılcılık”, “asla pes etmeme”, “koşulları zorlama” gibi kavramların öne çıktığını belirtebilirim; ama bu ifade kitabı anlatmakta çok yetersiz kalır: Çok zengin bilgiler içeren, üstelik depresyonla tanışmış kişilere çok da yardımcı olacak, muhteşem bir kitap bu! ŞİD’in Musul’u işgalinin ardından Ezidilerin kutsal toprakları Şengal (Sincar) bölgesine saldırması sonucunda Telafer’deki Türkmenler gibi on binlerce Ezidi anayurtlarından edildi, Batılı kaynaklara göre bin, bazı Kürt kaynaklarına göre ise 3 bine yakın Ezidi katledildi. Şengal bölgesinde dağlara sığınan Ezidilerin Irak parlamentosundaki temsilcisi Feyyan Dahir’in gözyaşları içinde “Dinimiz yeryüzünden siliniyor, size insanlık adına yalvarıyorum” sözleri izleyenlerin yüreğini kanatmıştır. Ezidi milletvekili Feyyan Dahir’in söylediği tehlike yeni değil belki ama en can yakıcı olanı. Tarih boyunca Hıristiyan ve Müslüman komşularınca dinsiz olarak görülen Ezidiler, pek çok kez kitlesel kırımlara ve saldırılara maruz kaldılar. Korunma içgüdüsüyle dışa kapalı bir topluma dönüşmeleri de bu tehlikeyi bertaraf edememiştir. Tanzimat ve Islahat hareketlerine kadar Ezidiler, ehli kitap dinlerden birine mensup olmadıklarından dolayı ne İslam hukuku ne de azınlık hukuku sistemi içine dahil edilmiştir. Şeyhülislam fetvaları ile kanı helal, katli vacip topluluk olarak gösterilen Ezidilerin, ancak Musul’da Batılı misyonerlerle kurdukları iyi ilişkiler sayesinde sorunları az da olsa çözülmüştür. Özellikle İngiltere ve Fransa’nın Musul konsoluslukları aracılığıyla Ezidilerin sorunlarının hem payitahta hem de dış basına iletilmesiyle azınlıkların sahip olduğu haklardan yararlanmaya başlamıştır. Ancak kısmi olan bu haklar da ara ara kesintiye uğramış ve hiçbir zaman kalıcı olamamıştır. Mezopotamya’nın bu kadim halkı, İs I TARİH BOYUNCA KIRILDILAR Irak Parlamentosu’nda KYB’nin Ezidi Milletvekili Feyyan Dahir’in ağlayarak haykırdığı “Dinimiz yeryüzünden siliniyor, size insanlık adına yalvarıyorum. Çocuklar ölüyor. Tarihte 79 kez kırıldık, bir yenisine engel olun” sözlerini kaçımız gözleri dolmadan izleyebildi. Kırılmak, sürülmek ve alay edilmek ya da magazin malzemesi olarak ele alınmak Mezopotamya’nın bu talihsiz halkının kaderi mi? Tarih sahnesine çıktıkları 11. yüzyıldan itibaren pek çok kez katliamlara, din değiştirmeleri yönünde tehditlere maruz kaldılar. Üstelik bu saldırılar sadece tabi oldukları devletin yönetiminden gelmedi. Etnik olarak aynı kavimden gelenlerce de kırıldılar. Osmanlı döneminde Tanzimat’a kadar vatandaş sayılmadıkları için hiçbir hukuk sistemine dahil edilmediler. Ta ki Batılı misyonerlerin himayesine girinceye kadar... Bedirhan Bey 400 Ezidiyi kurban olarak kesti Hiçbir hukuki güvenceleri bulunmayan korumasız Ezidiler, bölgedeki diğer toplulukların da hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Müslüman Kürt aşiretleri, kâfir olarak gördükleri Ezidilere yönelik katliamlara girişmiştir. Ezidilere yönelik katliamların en kanlılarından biri, 1846 yılında Bedirhan Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Botan bölgesinde Osmanlı’ya karşı isyan çıkaran Bedirhan Bey, bir Kurban Bayramı’nda topladığı yüzlerce Ezidiyi din değiştirmeye zorlamış, kabul etmeyen 400 Ezidiyi kestirdi. Bazılarını bizzat kendi elleriyle kestiği söylenir. Ezidiler Bedirhan Bey’den intikamlarını, Bedirhanoğlu isyanını bastırmak isteyen Osmanlı birliklerine destek kuvvet vererek almışlardır. Bedirhan Bey teslim olmak zorunda kaldı ve Girit’e sürgün edildi. Bedirhan Bey isyanından sonra bölgedeki aşiretler üzerine otoritesini pekiştirmek isteyen Osmanlı idaresi, diğer aşiretler gibi orduya asker vermelerini istedi. Hiçbir vatandaşlık hakkından yararlanamayan Ezidilere, vergi ve asker verme zorunluluğu getirildi. Ancak Ezidilerle iyi ilişkiler kuran İngiltere’nin Musul konsolosu H. Layard’ın da girişimleriyle gerek Abdülmecit gerekse Abdülaziz döneminde Ezidiler diğer gayrimüslim teba gibi bedel ödeyerek askerlikten muaf tutuldular. ‘Katli vacip topluluk’ Geçmişte nüfusları binlerle ifade edilen Ezidi köylerinde şimdi beşon yaşlıdan başka kimse kalmadı. Genç Ezidiler Avrupa’da yaşamayı tercih etti. lam tarihinde kötü şöhretiyle bilenen Muaviye oğlu Yezit’le ilişkilendirilmelerinin önüne geçmek için özellikle Avrupa’daki diyasporanın çabaları sonucu baştaki “y” harfi düşürülerek Ezidi olarak anılmaya başlanmıştır. Kürtçe konuşan ve etnik olarak Kürt oldukları bilinen Ezidiler, tarihte yoğun olarak Musul’un batısında Cebel Sincar’da yaşadılar. Geri kalan Ezidi nüfus ise Halep, Diyarbakır, Kilis ve Gaziantep’te yoğunlaşmıştır. Türkiye’de Ezidiler Siirt, Batman, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa illerinde ve bu illere bağlı köylerde yaşamaktadır. Osmanlıların son zamanlarında 1912’de yapılan nüfus sayımında 37 bin, 1923’teki sayımda 18 bin olarak tespit edilen Ezidilerin sayısı, aynen Süryaniler gibi gördükleri baskılar nedeniyle 1980’den ibaren kitlesel göçler nedeniyle 2 binin altına düşmüştür. Dünya genelinde ise 1.5 milyon civarında oldukları tahmin ediliyor. Nüfusları 2 binin altına düştü Misyoner desteği Hem kendi kavimleriyle hem yönetimle çatıştılar Şeref Han, “Şerefname”de Ezidilerin Musul ve Şam bölgesinde aşiretler halinde yaşadıklarını, bu aşiretlerin başlıcalarının da Besyani, Bohti, Mahmudi, Dunbıli ve Dasni aşiretleri olduğunu söyler. XV. yüzyılda Musul’dan Zap vadisine, Van’dan bugünkü İran sınırları içerisinde kalan Urumiye gölünün batısına ve Nahçevan’a kadar uzanan bir bölgeye kadar yayılmışlardır. XVI. yüzyılda Ezidilerin yaşadığı bölgeler Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi devleti sınırları içerisinde kalmıştır. OsmanlıSafevi gerginliğinin tırmanması bölgedeki diğer etnik ve inanç toplulukları gibi Ezidileri de olumsuz yönde etkilemiştir. Ezidilerin tarafsız kalma ya da güç dengesine göre iki tarafı da idare etmeye dayanan politikaları, her iki devleti de memnun etmemiş ve sonuçta Ezidiler taraf olmadıkları için hem Safevi hem Osmanlı hanedanları tarafından bertaraf edilmişlerdir. Dunbıli aşireti Safevilerin, Mahmudi aşireti de Osmanlı’nın hışmına uğramıştır. Etnik olarak Kürt olsa da Müslüman Kürt aşiretleriyle araları tarih boyunca pek hoş olmamış, birbirleriyle kanlı mücadelelere girişmişlerdir. Özellikle Ezidi Dasni aşireti ile Müslüman Soran aşiretinin aralarındaki sorunlar hiç bitmemiştir. XVI. yüzyılda I. Selim (Yavuz) Ezidi Dasni aşireti reisi Hasan Bey’e Erbil ve çevresini tımar olarak verince Soran aşiretine mensup Erbil Valisi Mir Seyfettin, Safevilerin safına geçerek Dasni aşiretine savaş açar. Mir Seyfettin Ezidi Dasni aşiretinden 500 kişiyi öldürür. XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde kalan Ezidi bölgeleri asayiş bakımından her dönemde başağırısı oldu. Erbil ve Musul bölgesinde, o dönemde pek çok Kürt ve Türkmen aşireti gibi çapul faaliyetlerine girişen Dasni aşiretine yönelik Sultan Ahmet, IV. Murat ve II. Mahmut döneminde birçok sefer yapılır. En büyük sefer 1655 yılında Melek Ahmet Paşa tarafından gerçekleştirilir. Evliya Çelebi’ye göre Sincar Dağı’ndaki mağaralara sığınan 9 bin Ezidi top ateşiyle öldürülür. Tanzimat sonrasında Osmanlı tebasından Müslüman olmayanların yurttaşlık hakları yeniden düzenlenirken ne gayrimüslim ne de Müslüman tebaadan sayılan Ezidilerden, azınlıkların sahip oldukları haklar esirgenmiştir. Tanzimat döneminde de yok sayıldılar u Geçen yüzyılın başında Sincar topraklarında yaşayan yerel kıyafetli Ezidiler. Abdülhamit’ten ‘Müslüman olun’ baskısı Sultan Abdülhamit bölgede otoritesini sağlamlaştırmak için Kürt süvarilerinden oluşan Hamidiye Alayları’nı kurmuştu. Kürt aşiretlerinden asker toplanırken Ezidilerin de asker vermesi istendi. Ezidiliğinden bedel ödemek suretiyle askerlikten muafiyetleri geçmişte kalmıştı. Abdülhamit 50 Osmanlı altını yanında üç ay zorunlu askerliğin gerekliliğine karar vermişti. Ezidilerin bölgedeki İngiliz, Amerikan ve Fransız konsolusluklarından yardım istemesi ve bu konsolosların devreye girmesi de sonucu değiştirmedi. Üstelik tam tersine Abdülhamit’i Ezidilere karşı daha da sert yaptırımlar uygulamaya yöneltti. muaf tutulmayacakları kendilerine bildirildi. O an kura çekimi yapılarak Kürt beylerinden 22’si askere seçildi. Bunlar arasında yaşı hayli ilerlemiş Ezidi beyleri de vardı. Bunlar hemen barakalara götürülerek dinen yasak olan mavi üniformalar kendilerine zorla giydirildi. Bu olay Ezidiler üzerinde olumsuz etkiler yaptı. Askere gitmeme konusunda dirençlerini sürdürdüler. Abdülhamit, Ezidileri cezalandırmak için olağanüstü yetkilerle donattığı Ömer Vehbi Paşa’yı Musul’a gönderdi. Musul’a gelen Ömer Vehbi Paşa ilk iş olarak huzuruna çağırdığı Ezidi Seyhan beylerine vergilerini ödemeleri ve buna ek olarak da İslamiyeti kabul etmeleri dayatmasında bulundu. Laleş Dağı’ndaki kutsal tapınakları Şeyh Adil türbesini kapattı. Kutsal Melek Tavus heykellerine ve diğer eşyalarına el koydu. Şeyhan Emiri Mirza Bey ile bazı Ezidi ileri gelenleri Müslüman olmayı kabul ettiler. Direnenler ise Ömer Vehbi Paşa tarafından sert bir şekilde cezalandırıldı. Binlerce Ezidi öldürüldü. ttihat Terakki döneminde yurttaş sayıldılar Bu olay, Musul’daki Hıristiyan ahaliyi ve yabancı misyon şeflerini rahatsız etmişti. Bu durumu kendi ülkelerine ve İstanbul’daki elçilerine ileterek Sultan nezdinde girişimde bulunmalarını istediler. Konunun dış basın tarafından da uzun süre işlenmesi Abdülhamit’i geri adım atmaya zorladı. Ömer Vehbi Paşa payitahta çağrıldı. Tüm Osmanlı dönemi ile karşılaştırıldığında İttihat Terakki yönetimi, Ezidilerin ilk kez yurttaş muamelesi gördükleri, dinlerini özgürce yaşadıkları bir dönem olmuştur. Abdülhamit döneminde ellerinden alınan Laleş Tapınağı, gasp edilen kutsal eşyaları ve kutsal kitapları kendilerine geri verildi. Ezidilerin bundan böyle ayrı bir dini cemaat olarak kabul göreceği ve ibadetlerini yerine getirirken başka dinlere mensup olanlarca rahatsız edilmeyecekleri açıklandı. İ Kutsal tapınaklarına el konuldu Etnik olarak Kürt olan Ezidilerde güçlü bir aşiret aidiyeti vardır. Yukarıda genç bir Ezidi beyi. Ezidileri “dinsiz ve sapık” olarak gören Abdülhamit, Ezidiler eğer İslamiyeti kabul etmezlerse askerliğin yanında ayrıca ödenmemiş iki yıllık vergi borcunu peşin ödemelerini istedi. Bu sorunu görüşmek üzere 1891’de Ezidi aşiret reisleri hükümet tarafından Musul’a çağrıldı. Askerlik görevinden hiçbir şekilde ‘Ya askere git ya din değiştir’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle