06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Üçüncü Dünya Savaşından Naklen Yayın Her şey aklıma gelirdi ama Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptığı bir operasyonu yürekten destekleyeceğim aklıma gelmezdi. Dünyanın geldiği duruma bir bakın, bir terör örgütü ihtimal ki, gene Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklendi, Ortadoğu’yu kasıp kavuruyor ve yeryüzünün tüm halkları elleri kolları bağlı kanlı olayları izliyor ve Amerika gene kurtarıcı olarak ortaya çıkıyor. Hem gayet açık hem gayet karmaşık bir denklem. Bu arada çocuklar susuzluktan öldüler. Susuzluktan ölüm başka şeye benzemez, usuldan akıl seni terk eder ve ne yaptığını bilmeden derin bir uykuya dalarsın. Böyle oldu, dağlarda çocuklar derin bir uykuya daldılar. Ve o sırada silah tacirleri, (onların milliyeti yoktur, onların vicdanları yoktur, onların acıma duyguları yoktur) onlar sadece ceplerine inen parayı saydılar ve keyifle ellerini ovuşturdular. Bu arada binlerce kadın, utanç içinde kıvrıldıkları köşelerden ölümü çağırdılar. Tecavüzlerle hırpalanan sadece bedenleri değildi, ruhları da bir daha tamir olmayacak şekilde örselendi. Bir daha hayat onlar için eskisi gibi olmayacak, her uykuya daldıklarında tecavüzcülerinin hırslı soluklarını yüzlerinde hissedecekler. Korkuyla, acıyla çığlık atarak uyanacaklar. Ve uyandıklarında bir daha hiçbir zaman anne olamayacaklarını hissedecekler ve sadece ellerinden usulca ağlamak gelecek. Onlar öldüler... Ve o sırada silah tacirleri, kapattıkları otel odalarında, kokain çekerek en uç fantezilerini gerçekleştirecekler. Bu arada erkekler ağlayacak. Çünkü ellerinden hiçbir şey gelmedi. Kafalarına silah dayayan İslamcı teröristler, onlara sordular: “Bu kadın senin mi?” Adam usulca başını eğdi, terörist gülerek şöyle dedi: “Helalini bana bıraktığını söyle.” Adam yutkundu, yanı başında duran karısının yüzüne baktı, kadın kocası ölmesin diye başıyla “Evet” demesini söyledi ama adam söyleyemedi ve terörist gülerek onu vurdu ve kadını kolundan tuttuğu gibi başka bir odaya götürdü. Ve o sırada silah tacirleri, petrol zenginleri en şatafatlı sofralarda iftar açıyorlardı. Bu arada, on yaşlarında küçük bir kız çocuğu kucağında yeni doğmuş kardeşiyle birlikte bir dolabın içinde saklanmıştı. Dolabın kapağı ansızın açıldı ve bir İslamcı terörist kızı görünce yüzünde bir gülümsemeyle elini uzattı. Kız sevinmişti, terörist kızı dolaptan çıkardı, evde bulunan testiden doldurduğu bir bardak suyu kıza uzattı. Kız minnetle suyu aldı, içti. Terörist, kızın kucağındaki bebeği usulca çekip aldı. Kız ne olduğunu anlamadan öylece duruyordu. Terörist, küçük bebeğin kollarından tutup çevirmeye başladı, sonra bebeği şiddetle duvara vurdu, duvar kan içinde kaldı. Terörist kahkahalarla gülüyordu. Küçük kız ağlayamadı, sustu. Ve o sırada bir müzayede yapılıyordu, bir Arap şeyhi karısının doğum günü için milyarlık bir yüzük satın aldı. Adam yıllarca o müzenin müdürlüğünü yapmıştı. Bu kadim coğrafyanın tüm heykellerini çocuğu gibi severdi. Her gün toz alma bahanesiyle onları okşar, tuhaf, hiç kimsenin bilmediği bir dilde onlarla konuşurdu. Görenler, duyanlar heykellerin adama yanıt verdiğini söylerlerdi. Sonra İslamcı teröristlerden bir grup ellerini kollarını sallayarak geldiler ve tek tek ateş ederek o güzelim heykelleri vurdular. Adam heykellerin acı çeken seslerini duydu ve odasına çıkıp yıllardır çekmecesinde sakladığı tabancayı çıkardı, alnına dayayıp ateş etti. Heykelleri gibi o da ölmüştü. Ve o sırada Arap şeyhleri banyolarını altınla kaplatıyorlardı. O, Arap coğrafyasının önemli bir şairiydi. Şiirlerinde her zaman bir hüzün vardı. Ölümlerden ve acılardan süzülen sözcükler kullanırdı. Bir gece vakti bir zamanlar çok sevdiği bir kadının telefonuyla uyandı. Kadın güçlükle konuşuyordu. Evini İslamcı teröristler basmış ve küçük oğlunu alıp gitmişlerdi. Şair ne söyleyeceğini şaşırdı, ne yapabilirdi ki, telefonu kapadı ve giyinmeye başladı. Artık İslamcı teröristlere karşı savaşan peşmergelere katılabilirdi. Hüznün ve acının zamanı geçmişti. Şimdi ölümüne savaşmak zamanıydı. Ve o sırada, bir Arap şeyhinin çocuğunun sünnet düğünü vardı. Bin atlı gösteri yapmak için yatağında yatan küçük şeyhin önünde selam verdiler ve küçük şeyh eliyle bir işaret yapınca atları şaha kaldırdılar. Artık naklen yayına devam edecek gücüm kalmadı. Bu kadar kötülük canımı yakıyor. Ve kendi kendime mırıldanıyorum, bu savaş yakında bizim buralarda... Öyle mi, tüylerim ürperiyor. Hepimiz gibi…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle