07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Daha önce bu köşede yer alan Sevda Tepesi ile ilgili kimi gelişmeleri bir kez daha anımsayalım: Recep Tayyip Erdoğan, Nisan 2012’de Suudi Arabistan’da Kral Abdullah bin Abdülaziz ile Sevda Tepesi’ni konuşur. Birkaç gün sonra oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜRGEV’e, Suudi Krallığı hesabından 99 milyon 999 bin 990 dolar yatar. Hemen ardından Tapu Kanunu’ndaki yabancıların taşınmaz mal edinebilmesine ilişkin hükümler yumuşatılır. Kral Abdullah da, Sevda Tepesi’ne otel izni verilmesi için Çevre Bakanlığı’na başvurur. Çevre Bakanlığı İstanbul Belediyesi’ne gerekli iznin verilmesi kaydıyla yazı yazınca da, belediye meclisinin AKP’li üyeleri imar iznini verirler. O imar izni verilmesinin ardından gelişen olayları da araştırdık. Şöyle bir tablo çıktı karşımıza: CHP’li belediye meclisi üyeleri, imar izninin iptali ve yürütmenin durdurulması için Haziran 2012’de idare mahkemesinde dava açarlar. Oyçokluğuyla alınan belediye meclisi kararında, söz konusu parselin “koruya katılacak alan”da kaldığını, bu alanlarda kalan parsellerde “muvakkat dahi olsa” hiçbir inşaat yapılamayacağı belirtilen dava dilekçesinde, şu görüşlere yer verilir: “Kamu yararı karşısında özel yarar korunmayacağı hukuki düzenlerimizle açıkça ortaya konulmuştur. Mezkur parsel maliki şahıs bu yeri yeşil alan olduğunu bile bile almıştır. Ancak Sevda Tepesi Sessizliği Ortadoğu’nun Temel Diplomasisi ‘Silah’ Rusya Federasyonu eski Başbakanı Yevgeni Primakov, “Rusların Gözüyle Ortadoğu” adlı kitabında, “Çoğu Arap ülkesinde, sömürge ve yarı sömürge rejimlerinin değişiminde ordular kesin bir rol oynamıştır. Çünkü gerçekten yetkili ve tutarlı muhalefetin oluşmadığı bu ortamda, en düzenli güç onlardı” diye aslında bu toprakların açmazını çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Komşu olduğumuz bu toprakların gerçeklerinden o kadar uzak ve duygusalız ki, karar verme süreçlerinde ardı ardına hata yapmaya devam ediyoruz. Herkesin bir adım geriye doğru çekilerek yaşananları anlamaya çalıştığı yerlerde biz ise, kavgayı seyretmeye alışık olduğumuz gibi olayın içine girerek anlamaya çalışıyoruz. Bu arada kavga edenlerin birbirine attığı her türlü tekmeyi ve yumruğu suratımıza yemeye de devam ediyoruz. Açıkçası bu politikanın ismini, “onurlu dış siyaset veya onurlu yalnızlık” diye aldatıcı isimlerle adlandırmamak gerekiyor. Dış politikada son dönemde yaşadıklarımız sıfır problem olmaktan çok, sıfır muhataplığa doğru hızla evrilmiş gözükmektedir. Birkaç yazımda sık sık yazmaya çalıştım ama bir kez daha söylemeden geçemeyeceğim, “Türkiye’nin şu anda sınır komşuları saat başı değişmektedir.” Suriye sınırları içinde bulunan Türk topraklarına ulaşmak için birkaç kez PYD bölgesine, sonra IŞİD bölgesine girmek zorunda kalıyoruz. Her bir kontrol noktasında, devlet olmayan, ama devlet gibi davranan bu örgütlerle pazarlıklar yapılarak topraklarımıza ulaşmaya çalışıyoruz. Irak’ta merkezi hükümet ile bağlarını koparan ve Kerkük’ü oldubitti ile işgal eden Barzani ile iç siyasete malzeme olacak görüşmeler yapıyoruz. Barzani, önce tek taraflı bir kararla “hemen bir referandum yapılacak” diye söyleyip, birkaç gün sonrada bu referandumun tarihini, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına erteleyebiliyor. İlişkilerimizin çok iyi olduğu söylenen Sünni Arap bloku bölgesinde, konsolosluğumuz basılarak görevliler rehine alınabiliyor ve Türk şoförlerin araçları gasp edilerek ülkemize geri gönderiliyor. Bu arada da merkezi hükümet, Türkiye’yi, Irak’ın iç işlerine karışmakla suçlayabiliyor. Libya’da, Türkiye vatandaşları istenmeyen adamlar olarak nitelendirilerek ülkeyi terk etmeleri isteniyor. Kaddafi döneminde, ülkenin en büyük ikinci ekonomik partneri olmak üzereyken, bir anda oyun dışında kalabiliyoruz. Ne olmuş olabilir ki, ülkedeki bütün muhalif grupları ülkemizde misafir etmişken bir anda bizden bu derece nefret eder hale gelmişlerdir? Katar’ı ve ülkemizi, ülkeyi karıştırmakla suçlama noktasına kadar gelinmiştir. Bu örneklere Mısır, Lübnan ve İsrail’i de ekleyebilirsiniz. Hiç kimsenin aklına, “Arkadaşlar, ne oldu da bütün bu saydığım ülkelerde istenmeyen ülke pozisyonuna geldik” diye sormak gelmiyor mu? Bu sorunun cevabını komplo teorileriyle açıklamaya çalışanlar mutlaka olacaktır. Belki bu teorilerin bir kısmının mantıklı bir açıklaması da olacaktır, ama yine de hepsini bir anda açıklamaya asla yetmeyecektir. Amerikalılar, siyasetin açıklaması için ilginç bir deyim kullanıyorlar, “siyaset problemin ortadan kalkıncaya kadar oyalanmasıdır.” Bunu iç siyasette bir şekilde yapma şansına sahip olabilirsiniz, ama dış politika bu deyimle açıklanamaz veya iç siyasette yaptığınız gibi sorunları öteleyemezsiniz. Karşımızda ve sınırlarımızda yarattığımız sorunlar yumağı artık bizim iç meselemiz haline dönüşmüştür. Bu sorunların Türkiye’yi asimetrik bir savaşa doğru sürüklediğini görmeyenlere uyarım birazcık geriye doğru bakmalarıdır. Bu sorunlu gidişin bir sonraki hamlesi Türkiye’de, ekonomik ve siyasal anlamda krizlerin yaşanabilecek olmasıdır. Dış politikayı, bazen iç politika malzemesi olarak kullanabilirsiniz, ama dış politikanız sizi malzeme yapmaya başlamışsa işte orada geri adım atarak ortamı bir gözlemelisiniz. Kavgada geri adım atmak geriye çekilmek için değil, denge sağlamak için atılır. Maalesef Ortadoğu’da diplomasi değil; silahlar konuşmaktadır. Emniyet’teki Ayıklama Emniyet örgütünde son günlerde epey atama gerçekleşti. Olup biteni şöyle özetleyebiliriz: Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bir birim, örgütteki Pensilvanyacıları belirlemek üzere 1990’lardan başlayarak sicil taramasına girişti. Polis Koleji’ne değin inen araştırma, cemaat bağlantıları üzerinde yoğunlaştı. Cemaat ile bağlantısı olmayan emniyetçilerin uzmanlıkları, branşları, başarı ve ödüllendirmeleri göz önüne alındı. Daha önce kızak nedeni sayılan muhalefet partilerine yakınlık, etnik ve mezhepsel köken geri plana itildi. Pensilvanyacı olmamanın temel ölçüt alındığı araştırmayla istihbarattan başlamak üzere, kaçakçılık, terör, narkotik gibi alanlarda yeni bir kadro yapısı hedeflendi. Yeni görevler için saptanan emniyetçilerle görüşmeler yapıldı, her birim kendi yapılanmasını aşağı yukarı belirledi. Araştırmaların sonucu geçen günlerde resmileşti. Kızağa çekilmiş ya da emekliliğini bekleyen çok sayıda emniyetçi, özellikle AKP döneminde uzaklaştırıldıkları uzmanlık alanlarında üst düzey görevlere atandılar. Böylece, Emniyet’teki Pensilvanyacıların büyük bölümü, önemli sayılacak makamlardan ayıklanmış oldu. Kaynaklarımız, Emniyet örgütündeki değişimi şu görüntü ile tanımladılar bize: “Artık masalarda Pensilvanyacı gazeteler görünmüyor. Makam odalarında Pensilvanyacı televizyonlar izlenmiyor. En önemlisi personelden ‘himmet parası’ toplanmıyor.” Mekke Örneği Anı, Falih Rıfkı Atay’dan: Türkiye, bir İslam kongresine çağrılır. Atay, Atatürk’ün Mekke’ye şapkayla gidilmeyeceğini bildiğini aktarıp ekler: “Ama, dâhi iyi biliyordu ki, başlık ve kıyafet değiştirmekle din değiştireceğini zanneden bir cemiyet de ne gerilik ne kölelikten sıyrılabilir.” Atatürk, milletvekillerinden Edip Servet Tör’ü çağırır ve der ki: “Mekke’ye gidip beni temsil edeceksin. Türksün ve Müslümansın. Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur. Müslüman milletleri medenileşmekten alıkoyan batıl itikatları yıkmak için Mekke’ye şapka ile gireceksin. Kara taassup seni parçalamaya bile kalksa, başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin.” Atay; Edip Servet Tör’ün, Mekke’ye şapkayla girdiğini ve büyük itibar gördüğünü belirtir: “Kongrenin sonuna kadar, Mustafa Kemal mucizesine hayranlık duyan heyetler arasında, Kemalist Türkiye’yi efendice temsil etti.” Nereden nereye geldiğimiz ortada: Artık Cidde ve Mekke’deki “kara taassup” bize örnek ve önder oluyor! Kadınlarımızın saçından, Çankaya’ya taşınacak adaylara kadar... daha sonra idareye başvurarak mağdur olduğunu, dolayısıyla kendisine yapılanma hakkının tanınmasını istemesi hakkaniyetle uygun düşmemektedir. Yapılan bu plan tadilatı kamu yararı, şehircilik ilkeleri ve plan tadili esaslarına aykırıdır.” İstanbul 4. İdare Mahkemesi, 28 Haziran 2013’te yürütmeyi durdurma isteminin reddine oybirliğiyle karar verir. Sonrasına gelince... Davayı yakından izleyen CHP’li eski belediye meclisi üyesi, avukat Dr. Tuncer Özyavuz, gelinen son aşamada asıl büyük haberin “mahkemenin sessizliği” olduğunu düşünüyor ve ekliyor: “Mahkeme, yürütmeyi durdurma talebimizi reddetmiş ama, yaklaşık bir yıldır başka hiçbir işlem yapmamış. Bu normal bir süreç değil, sanki yerin sahibi Suudi Kralı’na yönelik bir koruma var. Çünkü mahkemenin şimdiye kadar bilirkişileri belirleyip, keşif yaptırıp, rapora göre yürütmeyi durdurma talebini yeniden değerlendirmesi gerekirdi. Hâkimlerin yaptığı, görevi ihmalden başka bir şey değil.” Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishane Haziran 2014 Hak İhlalleri F tipi hapishanelerde en temel haklarımıza yönelik saldırılar devam ediyor. Dolayısıyla direniş de devam ediyor. Bir devlet politikası olarak uygulandığı defalarca dile getirilen tecrit, günlük yaşamın ve işleyişin temeli olarak yürürlüktedir halen. Mevcut saldırılar, cam fanusa dönüştürülen avukat görüş yerleri ve yaşam alanlarının kamera ile gözetlenmesi çabaları ile artarak devam etmektedir. Bulunduğumuz hapishanede DHKPC dava tutsaklarının A ve C bloklarda ikiye bölünmüş halde tutulması uygulaması sona erdi. Peşpeşe tahliyelerin ardından sayımız 14’e düşmüş ve C blokta yalnızca 3 arkadaşımız kalmıştı. A blokta uygun yerlere geçmek üzere talep olmasına rağmen bu talepler görmezden gelinerek Sergen Solak arkadaşımız C bloka götürüldü. Israrlı taleplerimiz ve yapılan görüşmeler sonrasında bu uygulama sona erdirildi. Kısa bir süre sonra Yargıtay’da dosyası onaylanan Sezer Ergin arkadaşımıza hükümlü olduğuna ve yer değişikliği yapılacağına dair bilgi verildi. (Başka hapishanelerde bu ayrım olmamasına rağmen burada tutuklu ve hükümlüler ayrı ayrı tutulmaktadır.) Kalmak istediği hücreye ilişkin talebi olmasına rağmen 12 Haziran günü, talebi dışında zorla yer değişikliği yapıldı. Bu keyfi tavra direnen Sezer Ergin’e saldırılarak sürüklenerek A ilave 150 No’lu hücreye götürüldü ve tek başına tutuldu. 5 gün boyunca eşyaları olmadan bomboş hücrede tutuldu. Bu süreç sonunda talepleri doğrultusunda Erkan Sönmez ile yan yana getirildikten sonra eşyalarını alan arkadaşımız baskı ve dayatmaların, keyfi uygulamaların değil haklı direnişin kazanacağını bir kez daha göstermiş oldu. 2 No’lu F Tipi Hapishane idaresi temsilcilik kurumunu hayata geçirmediği ve sağlıklı bir diyalog kurmadığı için kolayca çözülebilecek sorunları keyfi baskı ve dayatmalarla çözümsüz hale getirmektedir. Bu noktada yaşanılan sorunların, karşımıza çıkarılan engellerin aşılması için direniş çözüm yolu olmaktadır. Özgür tutsaklar, adli tutukluların bile “Guantanamo” adını verdiği 2 No’lu F tipinde keyfiliklere karşı tutsakların talepleri doğrultusunda düzenlemeler yapılması için direnmeye devam edecektir. yıp 36 aya kadar çıkan sürelerle tüm arkadaşlarımızın iletişim ve ziyaret yasakları sıra sıra dizilmiştir. Senelerce yeni soruşturma açılmasa bile bunların infazı devam edecek. Cem Kılıç arkadaşımız bu soruşturmalar gerekçe gösterilerek Şubat 2011’den beri fazladan hapis yatırılmaktadır. Serdar Karaçelik’e yönelik olarak açılan soruşturmada verilen 5 gün “hücre cezası” 2. ağır ceza mahkemesi tarafından onaylandı. Sergen Solak’ın yerinin zorla değiştirilmesi sırasında yaşananlardan dolayı kendi işkence suçlarını bastırmak amacıyla soruşturma açan idare, Sezer Ergin ve Sergen Solak’a 5 gün, Fırak Selçuk Taşkara arkadaşımıza ise 11 gün “hücre cezası” verdi. Bu saldırı sonrasında açılan idari soruşturmanın dışında Fırat Selçuk Taşkara’ya yönelik ayrıca “hakaret ettiği gerekçesi” ile savcılık soruşturması açılmıştır. Tutsakların yaptığı suç duyurusuna ise ret kararı verilmiştir. Hapishane idaresi, Mehmet Akdemir’in Ali Temiz adına göndermek istediği mektuplara ilişkin 3 hafta üst üste kısmi engelleme kararı verdi. 2. ACM Mehmet Akdemir’in Ali Temiz’e göndermek istediği mektubun engellemesini onayladı. 2. ACM Mehmet Akdemir’in Mehmet Emin Kaçmaz adına göndermek istediği mektubun engellenmesini onayladı. Hapishane idaresi Cem Kılıç’ın Mehmet Emin Kaçmaz’a göndermek istediği mektup içeriğindeki 33 sayfalık yazıya ilişkin engelleme kararı aldı. Bir diğer kararla 13 sayfalık yazıya el konuldu. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY Mektup engellemeleri BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SEDAT YAŞAYAN Sergen Solak’ın yerinin zorla değiştirilmesi ile ilgili yaptığımız suç duyurusuna ilişkin “kovuşturmaya yer olmadığına dair” karar alındı. 2. infaz hâkimliği Mehmet Akdemir’in vasi görüşlerinin tümünün açık görüş biçiminde yapılması yönündeki talebini reddetti. Sohbet hakkı haftada 6 saat ve aynı gün içinde uygulanmaktadır. Sohbet mekânında fotoğraf çekimi yapılmamakta ve buraya su dahi getirilmesi engellenmektedir. Sohbet hakkı, bakanlığın verdiği söz yerine getirilerek daha elverişli şartlarda uygulanmalı ve süresi artırılmalıdır. eyfi disiplin Genelgede 10 saat olarak besoruşturmaları lirtilmesine ve 20 saat ve üzeriSon bir ay içinde anma, kut ne çıkabileceği sözü verilmesine lama programlarına yönelik ye rağmen bu uygulanmamaktadır. ni bir soruşturma açılmamıştır. F Tipi tutsakları Bununla birlikte 6 aydan başla Diğer hak ihlalleri K SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Reçinesi he 1 kimlikte kulla 2 nılan ve sıcak ülkelerde ye 3 tişen bodur bir 4 ağaç. 2/ Bir no 5 ta... Halk dilin6 de çuvala verilen ad. 3/ Türk 7 müziğinde bir 8 makam... Arap 9 erkeklerinin kefiyelerinin üzeri 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ne geçirdikleri kalın 1 G Ö B E K T A Ş I çember bağ. 4/ Ad ya 2 Ö C E Ş A D İ L da numara çekilerek 3 K Ü L E K A N I oynanan şans oyun 4 E L M A E S larının genel adı. 5/ 5 T İ K E L U L U Kimi Türk lehçeleK L İ K rinde “ağa” yerine 6 E T A D A N A kullanılan sözcük... 7 M E Ç A L A Y Havadaki su buharı. 8 E Ğ İ N 6/ Cinsel iktidarsız 9 K İ L İ T T A Ş I lık. 7/ Bir soru sözü... Orhan Kemal’in bir romanı. 8/ Tavana yakın küçük pencere... Yabancı. 9/ Lityum elementinin simgesi... Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra, Allah’a şükretmek amacıyla kestikleri kurban. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Reçinesi hekimlikte ve koku yapımında kullanılan bir ağaç. 2/ Bir yüzeyin eğiklik derecesini anlamaya yarayan araç... Anlam. 3/ Paylama, azarlama... İlgi eki. 4/ Düzce’nin bir ilçesi. 5/ Bir nota... Yaşamını ya da kariyerini boşa harcamış kimse. 6/ Önemli tarihsel olgu... Malezya’ya özgü bir tür öldürücü delilik. 7/ Şarkı söyleme. 8/ Bir cetvel türü... Başkasının buyruk ve dileklerini yerine getiren, yumuşak başlı kimse. 9/ Güç, kuvvet... Bir göz rengi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle