06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 9 B çalınırdı Rosengård bahçelerinde... O mahur beste E Şaibeli adayı bol seçim koalisyon ortağı aramaya sayısının yüzde 20’sini CAKARTA koyuldu. Neredeyse her gün bir almak gerekiyor. Seçimden koalisyon kurulup ertesi gün birinci çıkan Demokratik dağılıyordu. Oy oranlarına göre Mücadele PartisiPDIP bakanlık isteyen partiler 34 yüzde 19’da kalınca, bakanlığı da paylaşmıyorlardı. aday gösterme sıkıntısı GÜLSEREN Nihayet adaylığın son gününde baş gösterecekti. PDIP, TOZKOPARAN pazarlık son şeklini aldı. İki Cakarta’da iki yıldır görev JORDAN aday üzerinde mutabakata yapan popüler ve çalışkan varılıyordu. İlki, 52 yaşındaki Vali Joko Vidodo’yu Vali Joko Widodo nâmı diğer adayı olarak seçimden önce açıklamış, Jokowi, Başkan ve yardımcılığına da bu bile oyunu artırmaya yetmemişti. 72 yaşındaki işadamı, Endonezya Bu durumda yapılacak şey diğer küçük Kızılay Başkanı Yusuf Kalla üzerinde partilerle koalisyona gitmeleriydi 4 partinin desteği ortaya çıktı. Bu haliyle... Bunun için üç büyük parti, adayların karşısına Büyük Endonezya Partisi Başkanı, Suharto’nun damadı, 62 yaşındaki Prabowo Subianto, başkan ve yardımcılığına da Ekonomi Bakanlığı’ndan ayrılarak Hatta Rajasa aday olmuştu. Ancak iş bu kadarla bitmiyordu! Adaylar Seçim Kurulu’nun istediği sağlık kontrolüne girdi. 10 saat süren, fiziksel ve psikolojik kontrolü içeren testlerde adaylar 80 uzman doktor tarafından görüldü; Endonezya demokrasisi işi sağlama almak istiyordu. Adaylar testlerden sapasağlam çıkacaklarından neredeyse emin olduklarını ifade etti. Ancak bu kontroller Endonezya’ya pahalıya mal oldu. Sağlık kontrolü süresince bir devlet hastanesi kapatılmış, aday başına yaklaşık 30 bin Lira ödenmişti. Aday olabilmek için ruh ve bedenen sağlam olmanın yanı sıra Rüşvet Komisyonu’ndan temiz kâğıdı almak gerekiyor. Bir de hayatında hiçbir zaman Komünist Partisi’ne üye olmamış olmak da şart koşuluyor; buradaki demokrasi komünizm alerjisini atamamış sanki... Bununla beraber adayların geçmişleri de şaibelidir: Prabowo’nun insan hakları açısından sabıkalı geçmişi soğuk su gibi insanın yüzüne çarpıyor. Eski general Prabowo için, 1998 olayları sırasında eylemci öğrencileri kaçırarak işkence ettiği iddiaları bulunmaktadır. O dönemden 13 eylemci halen kayıptır. General bu yüzden görevden azledilmişti. Şimdi inkâr etse de ülkeyi Çinlilerden temizleyeceğine dair laflar da sarfetmişti. Prabowo’nun asabi kişiliği de tartışılmaktadır. Aday kaydı yaptırdıktan sonra seçim kurulundan çıkarken nedeni anlaşılmaz biçimde, kalabalıktaki bir adama yumruk attığı görüntülenmiştir. Bir siyasetçiye de cep telefonunu fırlatmış olduğunu da eklemeliyiz. Prabowo’nun ABD’ye vize yasağı 10 eyaleti ve üç bağımsız bölgesinin da bulunuyor. Oğlunu ziyarete İngiliz Kraliçesi’ni devlet başkanı olarak gitmek istediğinde talebi geri selamladığı Kanada’nın halkı “Böyle çevrilmiş. Seçilmesi halinde fırsat kaçar mı?” diye itiraza başladı. yasağın kalkacağı bekleniyor, Kanada basını da gazı verince, mesele tıpkı yeni Hindistan Başbakanı ciddiye bindi. Gerçi, bu türden bir gibi… Vali Jokowi’nin adı toprak elde etmenin, hele Kırım’ı oldu ise rüşvet iddialarına karışmış bittiye getirip ham hum yapan Rusya değil. Zaman zaman kendisinin hadisesi bu kadar sıcakken, uluslararası Müslüman değil aslında Hıristiyan tepkiye tedbirli muhafazakârlar da yok olduğu iddiaları ortaya atılıyor. değildi. Onlar, Rufus’a başka adresler Başkan yardımcısı adayı Kalla’nın gösteriyordu: ABD bu işe daha ehildir, geçmişi insan hakları açısından tecrübesi var, ona gidiniz, sizi hiç lekeli. Din özgürlüğüne karşı kırmaz, diye işi dalgaya vuranı da çıktı. duruşu endişe verici bulunuyor. Londra’nın ise bu gelişmelere karşı 1969’da Makassar da bazı kilise tepkisi, şu ana kadar duyulmadı ama ve okullara saldırıları yönetmiş karşı çıkmayacağı bekleniyor. “Türk olduğu biliniyor. 1965 komünist Kayıkçısı” adının buraya Kristof katliamını anlatan bir belgeselde Kolombus’tan sonra gelmiş Barbaros olayları destekleyen sözler etmiş. denizcisi 40 kadar Türk leventi üzerine Haziran başında başkanlık yarışı verildiği söylencesi merak ve heyecan için kampanya ve bağışlar resmi uyandırırken, buna dair hayalimizi olarak başladı. Jokowi taraftarları daha gerçekçi görünen bir başkası bağışta cömert davranmış, 42 bozuyor: Adalarda bolca rastlanan milyon rupiah toplanmış. Bir hayli bodur boylu ve bu yüzden pek sevimli varlıklı olduğu bilinen Prabowo melocactus isimli bitkinin tepesindeki için ise yalnızca 10 milyon. kırmızı şapkayı Osmanlı fesine benzetip Seçim tarihine kadar adaylar güya “Türk” adı verilmiştir. Kayıkçı televizyonda canlı yayında 5 kez adıysa, bana göre, adaya gerçekten karşı karşıya gelip tartışmış olacak. Türk gemicilerin geldiğine delalettir; Endonezya halkı, 9 Temmuz’da ben buna inanmak istiyorum da... Yani tekrar sandığa gidecek. Yeterli oy Haliç’te, Boğaziçi’nde kürek çekerken sandıktan çıkmazsa, bu adaylar 2. canları sıkılan kırk kadar kayıkçımız tura, yine olmazsa 3. tura kalacak. gelmiş olsun isterdim. Fış fış kayıkçı Maksat seçim heyecanı olsun, tekerlemesi söyleyerek mi geldiler, bakın Endonezya’nın demokratik hayatı o kadarı hayalimizi bozar, masal olur. şenlensin. [email protected] [email protected] ABD’nin Yanukoviç’e baskısı sonucunda, meydanı tekrar göstericilere terk etti. Sonunda da Yanukoviç’i deviren, meydandaki göstericiler değil, ABD’nin açık tavrı ve Yanukoviç’in bazı adamlarının saf değiştirmesi oldu. Türk ve dünya basınının bu süreçteki ikinci büyük hatasıysa, Kiev’de meydanlara dökülenleri bütün Ukrayna halkı olarak göstermekti. Oysa ki, Yanukoviç’e karşı sokağa çıkanlar, Ukrayna’nın sadece bir kısmıydı. Yani, göstericiler, Ukraynaca’nın egemen olduğu ve Batı yanlısı eğilimlerin ve Ukrayna milliyetçiliğinin güçlü olduğu Orta ve Batı Ukrayna bölgelerindendi. Ülkenin doğu ve güney bölgelerinde yaşayan, Rusça konuşan ve Rusya’ya yakınlık duyan kitleler, ülke nüfusunun ağırlıklı bir bölümünü oluşturuyordu ve dönemin cumhurbaşkanı Yanukoviç’i iktidara taşıyan bu kitleler, artık çeşitli nedenlerle Yanukoviç’e tepki duysalar bile, Kiev’deki gösterilere Rusya karşıtı radikal milliyetçilerin egemen olduğunu görünce, yönetime bağlı kaldılar. Yanukoviç yönetimi devrildikten sonra, iktidara gelenler, ilk olarak, Rusçaya ayrıcalık tanıyan yasayı iptal ettiler. Böylelikle, kendi değerlerini ülkenin tamamına empoze etmeye çalıştılar. Bu olaylar, Ukrayna’yı, hele de Kırım’ı kesinlikle Batı’ya kaptırmak istemeyen Rusya’nın eline önemli fırsat verdi. Şimdi yeni yönetim, Kırım’ı Rusya’ya kaptırmanın sarsıntısını üzerinden atamamışken ülkenin sanayi merkezi olan Doğu Ukrayna’yı elinde tutma kaygısına girdi. Rusça konuşan nüfusun önceliklerini yok sayanlar, şimdi bu kesimin gönlünü kazanmaya çalışıyor. Bunda ne kadar başarılı olabileceklerini, yakında göreceğiz. [email protected] enim geldiğim yıllarda keman sesleri yükselirdi Rosengård bahçelerinden.. Parklarda, gençler birbirlerine sarılarak dans ederlerdi. Ressamların, yazarların, müzisyenlerin uğrak yeriydi Rosengård.. Yaz gecelerinde uyurken, giriş katlarındaki evlerin pencereleri kapanmazdı. Bekarlık yıllarımdı; bir okul arkadaşım vardı; Camilla.. Santiago’lu bir gemi işçisinin kızıydı. Karşılıklı anlaşacak kadar İsveççe öğrenememiştik henüz.. O Türkçe bilmiyordu, ben İspanyolca. El, kol, kaş, göz işaretleriyle anlaşıyorduk. Hafta sonlarında, evinin bütün pencerelerini açar, gece yarılarına dek gitar çalardı. Ben garip cahil, “Rodrigo’nun gitar konçertosu”dan başkasını bilmediğim için, hep onu çalmasını isterdim. Ziyaretine gittiğimde zili hemen çalmaz, duvar dibinde oturur, gitar sesinin kendiliğinden susmasını beklerken şiirler döktürürdüm Camilla’ya: “Ne Putperest/ Ne Mecusi/ Ne Hıristiyan/ Ne Müslüman/ Mart’ta 24’üne girecek/ Balık burcu/ Santiago’lu bir gemi işçisinin kızı/ İnsan..” Kapıyı açtığında beni duvar dibinde bekler görür, zili çalmadığım için kızardı. Evlerin önüne, yol kenarlarındaki saksılara ekilmiş renk renk çiçekler, belediye görevlilerince her hafta sulanır, değiştirilirdi. Rosengård, gül bahçesi demekti zaten. Ben geldiğimde “göçmen” olmanın da bir anlamı vardı Olof Palme’nin ülkesinde. İsveç’in ince belli, at yeleli saçlı güzelleri, yeni edindikleri yabancı erkek arkadaşlarını coşkuyla anlatırlardı birbirlerine. Bugünkü gibi, yabancı bir delikanlı gördüklerinde yere tükürerek uzaklaşmazlardı. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Balkanlar ve Ortadoğu’daki savaşlar, İsveç’e de büyük zararlar verdi. Savaşan, parçalanan ülkelerin insanları, çantalarıyla, sandıklarıyla, sepetleriyle, denkleriyle otobüslere, gemilere doluşarak geldi. Ekonomi bozuldu. İşsizlik arttı. Çok şey artık iyi gitmemeye başladı.. Gelenler, serin ağaç gölgeli, derelerinde suları gürül gürül akan Rosengård’u mekân seçti. Yugoslavya’nın parçalanmasına yol açan iç savaştan sonra ikinci büyük göç dalgası geldi. Onlar da, öncekilerin izinden giderek Rosengård’e yerleşti. Eski Rosengårdlılar gitti, yenileri geldi. Müzik eşliğinde dans edilen parklar, esrarcıların, biracıların yuvası haline geldi. Şoförleri dövülen belediye otobüs seferleri iptal edildi. Çöp bidonları ateşe verildi nedensiz. Çekingen, içe dönük İsveçliler, yavaş yavaş MALMÖ terk ettiler Rosengård’u. Körfez savaşından sonraki yıllarda bu kez de göç dalgası Ortadoğu ülkelerinden geldi. Rosengård, artık ALİ HAYDAR “yabancılar bölgesi” NERGİS haline gelmişti. Yeni gelenler, başka mahallelerdeki, başka şehirlerdeki yakınlarını da çağırdılar yanlarına.. 10 bin nüfuslu Rosengård’da İsveçli kalmadı. O kadar çok geldik ki, yer bırakmadık onlara. Şimdi de Suriye’liler geliyor.. Geçen yıl sayıları 20 bindi, bu yıl 30 bine çıktı. Onlar da oturma iznine sahip olduktan sonra soluğu Rosengård’da alıyor.. Ben geldiğimde, Rosengård’daki konutların yarısı boştu. Konut firmaları, ev kiralayanlara televizyon, buzdolabı armağan ediyor, kiracılarından 3 aylık kira almıyordu. Bugün ise artık kiralık ev bulmak mümkün değil. Konutlar, el altından büyük paralar ödenerek kiralanıyor. Benim Rosengård’um bu değildi. Bazen gider dolaşırım eski mahallemi. Rosengård’la birlikte İsveç’in tükenişini de izler, hüzünlenirim. Kitap yazan, şiir okuyan, resim yapan; keman, gitar, piyano çalan; sabahları köpeklerini gezdirirken birbirlerine “günaydın!” diyen o kibar insanlar yok artık. Onların gidişiyle birlikte doğa da küstü sanki. Rosengård’un ağaçları aynı ağaç, çiçek aynı çiçek; ama, o eski koku, eski renkler yok artık.. Akan derelerin suyu azaldı. Göllerde yüzen gövel ördekler uçup başka diyarlara gitti... Camilla da, bir sabah valizini hazırladı, gitarını omuzuna aldı, “Gidiyorum, bu ülkede mutlu olamadım; Guatamela’ya gidip, orada halk şarkıları derleyeceğim” dedi. “Guatamela nere, İsveç nere; bu gitmeler gitme değil Camilla” dedim. Onu tren garına kadar götürdüm.“Unutmam, yazarım sana” dedi vedalaşırken.. Yıllar geçti, bir daha haber alamadım Camilla’dan... Rosengård’a her gidişimde, bir zamanlar Camilla’nın oturduğu evin önünden geçer, pencerelerine bakar, içeriyi dinlerim. Derinlerden, bir yerlerden kulağıma bir gitar sesi gelir sanki. Başım dumanlanır, ağaçlardan yapraklar uçuşur. İster istemez Attila İlhan’ın o dizeleri gelir oturur dudaklarıma: Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız [email protected] ndonezya 2014’e seçim heyecanıyla başladı. 16 yıllık demokrasi, dünyanın 3. büyük ülkesi Endonezya dördüncü kez seçimlere sahne olacaktı. 33 yıl süren Suharto diktatörlüğünden sonra demokrasiye halk iyice alışmıştı. Bu yıl önce parlamento seçimi yapıldı, 180 milyon seçmen oy kullanıp 560 milletvekilini seçti, ardından da başkanlık seçimleri için gün sayıyor. Ne var ki parlamentoya giren hiçbir parti tek başına aday sunmayı garantileyemedi. Aday gösterebilmek için toplam oyun yüzde 25’ini veya meclisteki sandalye Kanada’ya Karayipler’de B cennet sunuluyor koruma sözü vermiş, garantör devlettir; ir başbakan düşünün ki, başka Kraliçe Elizabeth, ıstakoz hırsızlarına devletin kapısını defalarca çalıp kızarsa bir hücumbot gönderiverir ki, o “Lütfen bizi ilhak ediniz, size bu işe yeter. Fakat İngiltere’nin cimriliği katılalım!” desin, bu zalim milliyetçilik tutup deniz kuvvetlerinden tek kayık çağında pek akla yatkın gelmeyecektir. dahi uzun zamandır adaya gelmeyince, Fakat geçmişinde Türk leventlerin Rufus’un gözü, bir diğer İngiliz devletler bulunduğu savı kuvvetle öne sürülen üyesi Kanada’ya çevrilmiştir. Ada halkı Karayip Denizi’ndeki Turks&Caicos ayrıca turizm geliri elde etmek için, (Türk Kayıkçılar) ada devleti başbakanı Rufus Ewing, bayrağında ıstakoz arması eksi 40 dereceye kadar inen soğukta kakırdayan Kanadalıyı ağırlamayı bulunan İngiliz Uluslar Topluluğu arzulamaktadır. Kanadalı emeklilerin üyesi bağımsız ülkesini, Kanada’nın Karayipler’de Küba’dan sonra en cenneti yapmak istiyor, ısrarla Kanada çok gittiği ada burasıdır. Hepi topu, Başbakanı Stephan Harper’ı arayıp İstanbul’un Pendik’ten Avcılar’a kadar duruyor. Mayıs ayı sonlarında ikinci genişliğinden biraz fazla, defa buluşmuşlardı. Harper’ın 970 kilometrekare toprağı telefonlara çıkmadığı şakası da COCKBURN bulunan adanın tarife aldı yürüdü. Yapacak pek işleri gerek yoktur; Robinson olmadığından canları sıkılan Crusoe herhalde böyle bir “Türk Kayıkçısı” Adası’nın halkı adada yaşamıştır. Aslına da bir an evvel kar, buz görmek, bakılırsa, burası, Yunan kutupayılarıyla karşılaşmak için MAHMUT mitolojisindeki zevk Kanada vatandaşı olmaya hazır ŞENOL ehli insanların ülkesi, görünüyor ki Rufus’u hararetle Phaik Adası gibidir. destekliyor. Uluslararası hiçbir Hani, hemen herkesin, sorunu olmadığından, başını Okyanus’ta bir adaya düşüp başını sıkıntıya sokmak üzere dert aramaya dinleyeceği zamanlar gelir ya, işte öyle çıkmış ada halkı, arada bir komşu bir yerdir: Palmiye, ananas, kokonat, adadaki Dominik Cumhuriyeti’nin muz ağaçları altında bir maymun balıkçılarıyla didişiyor. Dominik eksiktir. Altın gibi kumsal, deniz, neşeli balıkçıları karasularına gelip ıstakoz ve samba yaparak yürüyen yerli kadınlar, avladı diye kimi zaman celalleniyor, mambosuz adım atmayan erkekler, çaça başkaca dertleri yok. Zaten Başbakan seven güleç çocuklarıyla cennetten bir Rufus, beş bin civarında silah altına yer! Kanada’nın bugüne kadar hiçbir alınabilecek hazır kuvvetin defterlerdeki ülkeye karşı ilhak niyeti olmadığından, kaydından başka ortada ordusu olmadığı Ottowa’daki federal hükümet, önce işi için pek atıp tutmuyor; neme lazım! şakaya vurup duymazdan geldi. Ancak İngiliz ordusu, “Türk Kayıkçısı”nı U krayna, İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne en çalkantılı, en kanlı dönemini yaşıyor. Bundan yedi ay öncesine kadar Ukrayna, Avrupa Futbol Şampiyonası ve Femen kızları dışında, dünya gündemine pek gelmeyen bir ülkeydi. Sürekli iç siyasi çekişmeler bu ülkenin ayrılmaz bir parçasıydı.. Yedi ay önce başlayan gösteriler, sonra Yanukoviç yönetiminin ansızın yıkılıvermesi, ardından Rusya’nın Kırım’ı işgali ve şimdi Doğu Ukrayna’da meydana gelen çatışmalar, burayı dünya gündeminin üst sıralarına taşıdı. Geçen kasım ayının sonunda, Rusya’ya nispeten yakın olan eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç ve hükümetinin AB ile ortaklık anlaşmasını imzalamaktan son anda vazgeçmesi, ekonomik durgunluktan bunalan ve bu anlaşmayı kurtuluş umudu olarak gören kesimleri sokağa dökmüştü. Polisin daha sonra gösterilere sert müdahalesi ise sönmeye yüz tutan bu protestoları büsbütün alevlendirdi. Bu sefer, Yanukoviç yönetimine çeşitli gerekçelerle tepki duyan fakat hemen hepsi Batı yanlısı ve Ukrayna milliyetçisi çizgide olan kitleler sokaklara çıktı. Bu dönemde, Türk basınyayın organlarında, başlıca iki hatalı değerlendirme yapıldı. Birincisi, Türk kamuoyunun önemli bir kısmı, buradaki olayları, Gezi Direnişi’ne benzetti. Oysa bu olayları Gezi’den ayıran iki temel özellik vardı: Birincisi, Gezi’ye katılanların önemli kısmının solun farklı kesimlerinden olmasına karşılık, Kiev’deki gösterilere katılanlar (ya da en azından gösterilerin vurucu gücünü oluşturanlar) sağ kesimdendi ve gösterilerdeki militan örgütler, radikal sağcı, hatta Nazi yanlı olayları ve bugün sıydı. (Ayrıca, Gezi’de militan örgütlerin egemen olmamasına karşılık Kiev’de, yirmi yıldan beri var olan ve militanları özel dövüş eğitimi alan radikal sağcı örgütler ortama egemen oldu ve bunların çelik miğferli ve eli beyzbol sopalı miliDENİZ tanları ortalıkta volta atmaya başlaBERKTAY dı. Yanukoviç devrilip onun polisi ortalıktan çekilince, şehrin güvenliği de bunlardan sorulacaktı.) Gezi olaylarına katılanların kendilerini bunlarla bir tutması, o nedenle, en azından kendilerine haksızlık olur. Gezi’yle ikinci önemli fark ise, Gezi’de bizdeki muhalefet partilerinin kendilerini bu olaylardan tamamen veya kısmen uzak tutmalarına karşılık, Ukrayna’daki muhalefet partileri, daha baştan, kendilerini bu gösterilerin destekçisi ve muhatabı olarak ortaya koydu. Böyle olunca da Yanukoviç yönetimine talepleri, Gezi direnişçilerininkinden çok daha radikal oldu. Bir diğer farklılıksa, Batı, özellikle ABD, bu gösterilere çok etkin destek verdi. Tek bir örnek söylersek, polis, göstericilerin denetimindeki meydanlardan birini olaysız şekilde ele geçirdikten sonra, KİEV Ukrayna, Gezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle