06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 2014 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada günden başlayarak, tabii seçilirse yedi yıl o artık bıkkınlık veren sesi, Hitler’vari bıyıklı yüzü, hemen her gün ya da günaşırı TV’lerden izleyeceğiz. Bir fikrin isyanı diye özetledi imam hatip okullarını iftar yemeğinde. Cumhurbaşkanı adayı olarak orucunu Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığı İskele Meydanı’nda 10 bin kişinin katılacağı iftarda açacakmış. Atatürk, senin gibi dini siyasete alet edeceklerin yetişeceğini bilseydi hiç 1930’larda din eğitimi görmüş, İslamı gerçek yüzüyle anlayan ve anlatan imamlar yetişsin diye ilk imam hatip okullarının açılmasına izin verir miydi! Sonra baktı ki bu okullar düşündüğü amaca hizmet yerine devrim karşıtları yetiştirme yolunda; kapattı. HHH 1946’da demokrasiye ilk adımların atıldığı yıllarda halkı tavlamak, oy torbasını zenginleştirmek için yeni kurulan Demokrat Parti, alttan alta imam hatiplerin açılmasına çalıştı. Kışkırttı. O sırada tek başına iktidarda olan CHP’de genç ama iktidar ateşiyle yanan Nihat Erim ve arkadaşları, DP’nin din konusunda aldığı aralarındaki mesafeyi kapatmak için imam hatiplerin yeniden açılmasını sağlayan girişime önderlik ettiler. 1950’de tek başına iktidar olan DP hükümetinin başbakanı Menderes de imam hatip okullarına yenilerini ekledi. O günden sonra gelen giden iktidarlar imam hatipleri açmakta yarıştılar: Sayı itibarıyla rekor da Süleyman Demirel’e ait. İmam hatiplerin son ürünü RTE ve devlet bürokrasisine yerleşen imam hatip mezunları.. İmam hatip okullu olmanın şımarıklığı içindeki RTE’ye bakınız; her yanından devrim ve laik Cumhuriyet karşıtlığı sırıtmıyor mu? HHH Fakat dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum; RTE, adaylığını açıklayıncaya kadar Türkiye’nin gerçek tablosu, vatandaşın hali pür melali, bakanların aldığı rüşvet ve hatta Başbakan’ın oğlunun evinde baba emri ile sıfırlanan paralardan arta kalan 30 milyon Avro sürekli gündemdeydi. Aday oldu, sanki seçilmiş, tepemizde boza pişirmeye girişiyormuş, Çankaya’ya çıkmış gibi RTE ve çevresiyle ilgili rüşvet ve sonradan zenginlik tartışmaları birden kesildi. CHP milletvekilleri de olmasa RTE’nin mal varlığının geliriyle kıyaslanmayacak biçimde arttığı ne söylenecek ne de yazılacak. Bu da bir yana Çankaya’yı kendine bir hak bilerek Cumhurbaşkanlığı’na soyunurken geride nasıl bir Türkiye ve vatandaş hali bıraktığına değinen de yok! Örneğin şu toplumsal gerçek yazılıp çizilmiyor. Türkiye’de 41 milyon kişi iki günde bir kap et, tavuk veya balık yiyemiyor. 26 milyon kişi kendine yeni bir elbise alamıyor, eskilerle idare ediyor. 58 miyon kişi evinde eskiyen masa ve sandalyesini değiştiremiyor. Bakanların mahdumlarının evlerinde para dolu kasalar ve para sayma makineleri bulunuyor. Devlet bankasının genel müdürünün evindeki ayakkabı kutularından dolarlar çıkıyor. (CHP’nin yayımladığı broşürden.) RTE ise açtığı kampanyada bu yazılanların, söylenenlerin hepsini iftira, hükümeti devirmek isteyenlerin uydurduğu malzeme diye savundu. Halkımızın yüzde 43’ü de bu oltayı yutarak yerel seçimlerde yine RTE’yi, halk beni akladı, dedirtecek oyla destekledi. HHH Ve şimdi. Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan ettiğinden beri medya, aydınlar hatta muhalefet partileri, onca iç ve dış skandalın üstünü ört ki ölem havasında. Bu suskunluğu değerlendirecek olursak... ....RTE, alnı da vicdanı da ak, adeta tertemiz bir kimlik sahibi bir vatandaş gibi yukarıya çıkan yokuşta yürüyor. HABERLER Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş, iki hafta önce SBF Dekanı Yalçın Karatepe hakkında soruşturma başlattı. Gerekçe: İzinsiz görev yerini terk etmek… Sanırsınız asker, nöbetçi kulübesini terk etmiş. Dekanın savunması istenmiş. Meğer, SBF Yönetim Kurulu’nun kararıyla atandığı Basın İlan Kurumu’nun genel kurul toplantısındaymış. Gideceğini, 10 gün önceden rektörlüğe bildirmiş, hatta yerine vekil tayin etmiş. Vekâlete rektörlükten onay da gelmiş. Bunun tartışması bitmeden, ikinci soruşturma geldi: Bu kez suçlama; “görevini ihmal ederek terör örgütlerinin SBF’de hâkimiyet kurmasına fırsat vermek...” HHH Burada da bildik senaryo işledi: Sinyali yandaş basın verdi. “Dekan, aşırı uçların yuvalanmasına müsaade ediyor” diye hedef gösterildi. Rektöre “Harekete geç” işareti verildi. Oysa mesele aşırı uçlar filan değil… Rektör, 2012 güzünde Başbakan’ı açılışa davet ettiğinde, Mülkiye’de alternatif açılış yapılmıştı. Sonra Gezi döneminde fakülte kaldı. Şimdi bu “son kale”leri düşürmeye çabalıyorlar. HHH Nafile! Mülkiye 155 yıllık okuldur. Bu tezgâhları iyi bilir; çoğunun üstesinden gelmiştir. 1956’da DP hükümeti benzer bir saldırıya geçmişti. O zamanki Dekan Turhan Feyzioğlu, öğrencilere konuşurken “Siz nabza göre şerbet verenlerden olmayın” dedi diye bakanlık kararıyla görevden alınmıştı. O zaman fakültenin önde gelen öğretim üyeleri tepki olarak istifa etmiş, Mülkiyeli de boykota gitmişti. Sonra 12 Mart dönemi geldi. Bu kez de Dekan Mümtaz Soysal’ı sosyalizm propagandası yapıyor diye kürsüdeyken alıp götürmüşlerdi. Bir de tabii 12 Eylül’de darbeciler böyle destursuz girmişti Mülkiye’ye… Kiminin kitabına, kiminin sakalına takılıp tasfiyeye gitmişlerdi. Darbecilerden sonra şimdi Erdoğan şansını deniyor. Menderes’in, 12 Mart’çıların, 12 Eylül’cülerin yapamadığını Rektör İbiş yapabilir mi? 1.5 asırlık “muhalif Mülkiye”yi teslim alabilir mi? Sanmam. Mülkiye, 6 padişah, 40 başbakan görmüştür; kolay teslim olmaz, ama bunu deneyenler, okulun tarihinde darbecilerin yanında yerini alır. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada Bu sözü sadece günlük tartışmaların yoğunluğu içinde değil, aynı zamanda doğayla kucak kucağayken de anımsarım. Değişim üzerine beynime not ettiğim onlarca sözün en önemlilerindendir. Başkentin, Türkiye’nin siyasal iklimi insanın doğayla buluşmasını güçleştirse de, arada derede eskimeyen ağaç dostlarımla buluşmalar beni hem günlük yoğunluğun dışına çıkarır hem de ortasına gömer. Ağaç dostlarımın arasında sık diyalog kurduğum kestanenin meyvelerinin olgunlaşmaya başladığı dönemdeyiz. Baharla birlikte tomurcuklarından patlayan yaprakların fıskıye gibi yükselip etrafına yayılmasıyla başlayan gösteri, her gün sunum değiştirdi. Onlarla elbette her gün buluşamadım ama en azından haftalık görüşmelerde aradaki değişime bakıp şaşırmadan edemiyordum. Yaprakların ortasından yükselen çiçeklenme çubuğu nisan sonu mayıs başında tam bir renk cümbüşüydü. Etrafta yapraklar, ortada tepeleme yükselen kestane çiçekleri “hoş bir geçiş vardır baharla yazın arasında” şarkısını söylüyordu. HHH Haziran başında çiçekler pul pul solup dökülürken altından kestane bebecikleri çıktı. Önce mercimek sonra nohut gibi oldular. Ve hemen üzerlerinde dikencikler belirdi. Başlangıçta tüy gibi duruyorlardı. Çok geçmeden içindeki kestaneyi koruyan yeşil kabuğun üzerinde, dokununca sertliği hissedilen dikenler büyüdü. Haziranın ikinci yarısında çiçek tutamının yerini tamamen kestane meyveleri almıştı. Her çiçek gövdesinden kestane doğurmuştu ama, daha başlangıçta bunların ancak yarısı hayatta kalabildi, yani dalında durabildi. Çoğu esen rüzgârla birlikte savruldu gitti. Yaşam çizgisini özenle takip ettiğim dallardan birinde 30’la başlayan kestane sayısı temmuz başında 3’e düşmüştü. Onlar da ceviz büyüklüğüne ulaşırken dalından hafif eğilmiş, hayatta kalma mücadelesini başarmanın övüncüne bürünmüştü. Nisan başında çiçeklenen 1015 santimlik çubuk ise sararan uçlarına inat dip kısmındaki kestaneleri özenle taşıma mutluluğundaydı. HHH Bütün bu doğanın kaçınılmaz dönüşümü, değişimi içinde benim en çok ilgilendiğim ise baharın başında fışkıran yaprakların hemen dibindeki sapla onu taşıyan dalın buluştuğu yer oldu. Ağacın belki en az görünen yeriydi ama, üretimin kesintisiz devamlılığının başlıca göstergesi buradaydı. O sapla dalın buluştuğu dipte önümüzdeki bahar açacak tomurcuk belirmişti. Birkaç hafta sonra kestane meyvelerine ev sahipliği yapan yeşil kabuk çatlayacak, içindeki siyah kahverengi kestaneler güneşle tanışacak. Onlar yaşasın doğduk derken çok geçmeden toprağa dökülecekler. Meyveleri, usul usul sararan yapraklar izleyecek. Her ağacın yaprağı kendince bir şeyler anlatır. Kestaneninkiler birbirine karışan dereler gibi iri damarları, engebeli yeşil platoları andıran yüzeyleriyle sohbete değerdir. Sararmış yapraklar daldan toprağa hayat vermek üzere ölüme dökülürken tam koptukları yerde dalın bağrına yapışmış, kundağa sarılmış bir bebeyi anımsatan tomurcukluk geleceği müjdeler. O tomurcuk öğretir ki, aslolan üretmektir. Yaşamın en devrimci yanı mevsimlerin gerçeğini yaşamak, üretme duygusundan kopmamaktır. Mülkiye Teslim Olmaz Başbakan’ın “çapulcular” dediği gençleri dekan övmüş, “Hiçbir can, kamu malından değersiz olamaz” demişti. Bu yılki “İnek Bayramı”nda da “Kaçırılmasınlar diye, çocuklara çığlık atmayı öğretin” diyen bakana, “Siz Ali İsmail’in çığlıklarını duyabildiniz mi” diye sormuştu. Asıl suçu buydu. HHH Tabii öncesi var: Rektörlük, 1937’den beri yapılan İnek Bayramı’nın bu yıl yapılmamasını istemişti, Mülkiye dinlemedi. Bunun üzerine İnek Bayramı, provokasyonlarla taciz edildi. Ardından “Mülkiye terör yuvası oldu” haberleri tetiklendi. Bu arada da YÖK’ün yetkilerini artıran bir teklif, Meclis’e getirildi. İşin özü şu: Türkiye’de kamuda olup da iktidara teslim olmayan, ODTÜ ve Boğaziçi gibi birkaç üniversite ile SBF ve İletişim gibi birkaç Berkin Elvan soruşturmasında olay yeri keşfi talebi skandal gerekçeyle reddedildi: Gereksiz İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı eylemlerinde ekmek almaya giderken polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın katillerine yönelik soruşturma kapsamında savcının olay yeri keşif talebi akıl almaz bir gerekçeyle reddedildi. Kararı veren nöbetçi İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi, “Gereksiz yere keşif yaparak haksız menfaat sağlama ve devleti zarara uğratma şeklinde ortaya çıkan davranışların görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı Yargıtay’ca kabul gören bir görüş olduğu dikkate alındığında talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir’ değerlendirmesini yaptı. Berkin Elvan’ın ölümüne neden olan sorumlulara ilişkin soruşturmayı yürüten eski Memur Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Faruk Bildirici, nöbetçi mahkemeye yazı yazarak tanık beyanlarına göre polislerin, TOMA’nın ve maktulun bulunduğu yerin kroki çizilerek belirlenmesini talep etti. Bildirici, Berkin Elvan ile Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli personelin ve araçların koordinatlarını içerecek şekilde yerlerinin tam ve eksiksiz şekilde belirlenmesi, mesafelerini belirtir krokilerin çizilmesi, ifadedeki farklılıklar ve yer belirtilen kısımların yetersizliklerinden dolayı mümkün olamadığını kaydetti. Bildirici, tanıkların davet edilerek keşif işleminin gerektiğini, konunun kamuoyu nezdinde geniş yankı bulduğunu ve soruşturmanın daha keşif suçtur ‘çektim sıktım’ Şahbaz’da Sarısülük davası paniği ALİCAN ULUDAĞ Zahmetli ve masraflı l Ulusal Kriminal Büro ek bilirkişi raporuyla daha önce tanık ifadelerinde adı geçen “yapılı polisin” görüntüsünü tespit ederek dosyaya sundu. ANKARA Gezi Parkı eyleminde polis tarafından öldürülen Ethem Sarısülük’ün ailesinin avukatları, olaydan hemen sonra Güvenpark’ta bir çevik kuvvetin “çektim, sıktım üç tane” dediği görüntüye ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırmak için kasada tutulan sanık Ahmet Şahbaz’ın fotoğraflarını istedi. Mahkeme, fotoğrafları verip vermemek konusunda sanık avukatının görüşünü sorma ihtiyacı hissetti. Mahkemeye yanıt veren Şahbaz’ın avukatları, fotoğrafların “farklı amaçlı kullanılabileceği” ve bilirkişi incelemesinin davayı uzatmaya yönelik olduğunu öne sürerek talebin kabul edilmemesini istedi. Sanık avukatları, ayrıca “marjinal grupların” duruşmada müvekkillerine saldırıp olay çıkardığını iddia ederek yarın yapılacak duruşmanın kapalı yapılmasını talep etti. Kızılay’da 1 Haziran 2013 tarihli Gezi Parkı eyleminde Ethem Sarısülük’ü vurarak öldüren polis Ahmet Şahbaz’ın yargılanmasına yarın Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. Cumhuriyet savcısının, bu duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıklaması bekleniyor. Mahkemeye yanıt veren Şahbaz’ın avukatları Uğur Ceyhan ve Hüseyin Yelkovan, dilekçenin hukuka aykırı olduğunu ve davayı uzatmaya yönelik olduğunu öne sürdü. ‘Sapanlı Teyze’ye ‘terör’ suçlaması CANAN COŞKUN Gezi Direnişi sırasında “Sapanlı Teyze” olarak tanınan Emine Cansever, hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapmak iddialarında iddianame hazırlandı. İddianamede, Cansever’e 2010’da TEKEL işçilerine destek için yapılan 15 kişilik eyleme, 2012’de yapılan Hey Tekstil, Rose Teks ve Bedaş işçilerine destek eylemlerine, Gezi eylemlerine ve Hasan Ferit Gedik’in cenazesine katıldığı gerekçesiyle DHKPC üyeliği suçlamasında bulunuldu. 14 yıldan 27 yıla kadar hapsi istenen Cansever, 7 Ağustos’ta hâkim karşısına çıkacak. İstanbul Anadolu Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’nca hazırlanan iddianame 22 kişinin silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapmak suçlarından cezalandırılmaları istendi. İddianamede, Devrimci İşçi Hareketi DHKPC’nin işçi yapılanması olarak değerlendirilerek,“Cansever’in Devrimci İşçi Hareketi tarafından düzenlenen eyleme katıldığı, döviz taşıdığı, grup ile birlikte hareket ettiği görüntülerden tespit edilmiştir” denildi. Emine Cansever’in evinde örgüt adına dokümanlar bulunduğu önü sürüldü. 10 Ekim 2013’te tutuklanan ‘Sapanlı Teyze’ 31 Aralık 2013’te serbest bırakılmıştı. l 6 öğretmene ‘Gezi’ cezası MEB ‘beraat’ı tanımadı BALIKESİR (DHA) Balıkesir’de Gezi eylemlerine katıldığı için haklarında adli soruşturma açılan Eğitim Sen üyesi 6 öğretmen, mahkemede beraat etmelerine rağmen Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından kınama ile cezalandırıldı. Eğitim Sen Şube Sekreteri Özgür Sarıbülbül, bu cezaya sert tepki gösterirken öğretmenlerin mağduriyetine sebep olan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Balıkesir’de Gezi eylemlerine katılan öğretmenler Abdurrahman Bulut, İbrahim Kilciler, Mehmet Aslan, Yıldıray Deniz, Gıyasettin Mengüç ve Zeki Canpolat hakkında adli soruşturma açıldı. Öğretmenler 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Mahkeme eylemin yürüyüşün silahsız ve saldırısız barışçıl demokratik bir eylem niteliğinde olduğunu, anayasanın 34/1. maddesine göre herkesin önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaya hakkı olduğunu belirterek beraat kararı verdi. Ancak Milli Eğitim Müdürlüğü buna rağmen 6 öğretmene kınama cezası verdi. Eğitim Sen Balıkesir Şube Sekreteri Özgür Sarıbülbül, kararın hukuk devleti gerçeğiyle bağdaşmadığını belirterek, “Mahkemenin beraat kararını dikkate almayan, ceza teklifinde bulunan kamu görevlileri başta olmak üzere işlemi onaylayan ve üyelerimize ceza veren disiplin amirleri hakkında yasalardan doğan şikâyet hakkımızı kullanacağız” diye konuştu. sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için işlemlerin Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılmasının uygun olduğunu anlattı. Nöbetçi İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi ise bu talebi reddetti. Mahkeme ret kararında, “Hükmü verecek mahkemenin bulunduğu yerden uzakta olan olay yerine duruşma sırasında keşif yapmak üzere gidilmesi muhakemeye katılanlar açısından hem çok zahmet, hem de çok masraf gerektirebilir” değerlendirmesini yaptı. Büyük gün yarın ‘O savcı’ kendini savundu Şüpheli polisin ifadesini neden almadığını açıklamadı ama ‘Olay yerine güvenlik riski nedeniyle 1 gün sonra gittim’ dedi İstanbul Haber Servisi Okmeydanı Cemevi’nde polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Uğur Kurt soruşturmasını yürüten savcı Hasan Yılmaz, Kurt’un “izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında olaya müdahale edip idari önleme görevi ifa eden polislerden S.K.’nin silahından çıkan kurşun” ile öldüğünü belirtti. Yılmaz, “güvenlik riski nedeniyle bir gün sonra olay mahalline gidebildiğini” de söyledi. Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre savcı Yılmaz, ilk kez kendisini savundu. CHP Milletvekili Umut Oran’ın soru önergesine yanıt veren Yılmaz, aradan geçen 44 güne ve bir ‘güvenlik riski’ bulunmamasına karşın şüpheli polisin ifadesinin neden almadığı açıklamadı. Bir gün boyunca delilleri koruma altına almayıp cemevine gaz atan polisler hakkında bir işlem yapıp yapmadığına ilişkin ise Yılmaz, “Olay mahallinin koruma altına alınmaması ve delillerin karartılmasına yol açılması şeklinde bir tespit dosyada mevcut değildir. Bu sebeple herhangi bir soruşturma yapılmamıştır” dedi. Oysa Kurt’un vurulduğu avludaki kan birikintisi, bir bankla koruma altına alınmış ve savcının gelmesi beklenmişti. Kimi mermi kovanları da avukatlarca toplanıp savcılığa sunulmuştu. Bu arada, İstanbul Valiliği şüpheli polis hakkında soruşturma izni verdiği halde Yılmaz 18 Temmuz’a kadar izinde olduğu için herhangi bir işlem yapılamadığı ortaya çıktı. Mobese var görüntü yok l İstanbul Haber Servisi Maltepe Gülsuyu Mahallesi’nde geçen yıl eylül ayında uyuşturucu çetelerine karşı yapılan yürüyüşte öldürülen Hasan Ferit Gedik’in ailesi 14 Ağustos’ta Kartal Anadolu Adliyesi’ndeki duruşma öncesi davaya ilişkin ayrıntıları paylaştı. Armutlu’da bulunan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Boğaziçi Cemevi’nde dün yapılan toplantıya Gedik’in annesi Nuray Meray, dedesi Mustafa Meray ve aile avukatı Şükriye Erden katıldı. Erden, dosyada vurulma anına ilişkin görüntü kaydı olmadığını belirterek “Olay yerini gören Mobese var ancak her zamanki gibi kayıt yapmıyor ya da kayıt yapıyorsa da silinmiş” dedi. Gedik’in annesi Nuray Meray da “Mahkemeye 1 milyon insanın gelmesini bekliyoruz” dedi. Uğur Kurt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle