06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 l Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile ‘yeşili katleden’ projelere getirilen ÇED muafiyeti iptal edildi, davalar gündemde 3. köprüye yeniden yargılama SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Anayasa Mahkemesi, Çevre Yasası’na eklenen geçici madde ile Mayıs 2013 tarihinden itibaren “planlama aşaması geçmiş” veya “ihalesi yapılmış olan” projelere getirilen ÇED muhafiyetini iptal etti. İptal kararı ile 3. köprü, Gebze Otoyolu, Ilısu barajı ve yüzlerce HES projesinde ÇED olumlu raporu anmak zorunda. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, “3. köprü ve yüzlerce HES projesi dahil ÇED muhafiyeti alan tüm projeler şu an hukuksuz durumda. Her bir proje için pazartesi günü Danıştay’a başvuracağız, projelerin durdurulması taleplerimizi yenileyerek yeniden yargılama talep edeceğiz” dedi. Anayasa Mahkemesi, 21 Mayıs 2013 tarihli torba yasaya eklenen ve Çevre Yasası’nda önemli bir değişiklik yapan maddeyi CHP’nin başvurusu üzerine iptal etti. “23 Haziran 1997’den önce yatırım programına alınmış olup bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla planlama aşaması geçmiş veya ihalesi yapılmış olan veya üretim veya işletmeye başlamış projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler ÇED kapsamı dışındadır” düzenlemesindeki “planlama aşaması geçmiş ve ihale süreci başlamış olan veya” ifadeleri anayasaya aykırı bulunarak iptal edildi. Böylece 21 Mayıs 2013’ten önceki tüm projeler için getirilen ÇED muhafiyeti ortadan kaldırılmış oldu. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, ÇED muhafiyetlerinin daha önce yönetmelik düzeyinde düzenlemelerle yapıldığını belirterek “8 defa yönetmeliğe konuldu. Her defasında Çevre Mühendisleri Odası olarak iptal ettirdik. Her defasında da hem de muhafiyet kapsamını genişleterek tekrar koydular. En sonunda da yasaya koydular” dedi. Bozoğlu, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye doğru yürümediği bildiklerini aktararak “Ancak burada bir insan hakkı, bir çevre hakkı söz konusu. Bunun içinde Danıştay’a yaptığımız başvurularda bunun göz önüne alınacağını düşünüyoruz” diye konuştu. Çevre hakkı geriye yürür ÇED kapBozoğlu, AYM kararı ile jelerin pro en rek ge si me gir samına “GAP Batbazılarını şöyle sıraladı: HilvanSiP manSilvan Projesi, GA rajı, YeşilBa verek Projesi, Gölecik mlik İçme Suyu dere Barajı, Bursa Ge Ödemiş BeyTesisleri Projesi, İzmir deres Beyen km çü Kü i, dağı Projes deres Projedağ Projesi, Küçükmen ya Ocağı, Ka el mb Ça diz Ge ı si, Aşağ esuyu Projesi, Alanya Dim Barajı İçm yu Projesi MeBüyük İstanbul İçmesu jesi.” Pro u Ilıs i, tem len Sis Ilısu da, Melen sistemi de Adonis’e Şükran Amerikan rüyası tökezledi artık. Zenginlik bitti. Avrupa çoktandır ölü. Doğu bütün parasını kültürsüzlüğe yatırdı. 11 Eylül’den, ikiz kulelere derin bir sırrı içinde taşıyan saldırıdan sonra milyarlarca dolarlık İslam sermayesi kendine yeni bir alan arıyordu ve buldu sonunda. Adonis bu gerçeği yalın cümlelerle anlatmış, “Bu paranın herhangi bir İslam ülkesinde kültür ve sanat alanında herhangi bir yatırım yaptığına, katkıda bulunduğuna tanık oluyor muyuz” diye sormuştu. Peki, nereye gidiyor bu sermaye, bu “kültürsüz para”? Silaha gidiyor, boğaz kesen kimi yaratıklara, uçsuz bucaksız vahşete gidiyor. Bu bir türlü tarihin tuhaf anaforundan kendini kurtaramayan bölgede gerçeğin, “çağın” kitabı böyle yazılıyor artık. HHH Amerika rüyasından uyanamıyor bir türlü. Zafer kazandığını ilan ettiği “tarihin sonunu getirdiğini” duyurduğu günlerden bu yana işi bitiktir. Avrupa ise artık kolunu kıpırdatacak hali kalmayan bir ihtiyardır. Aklı fikri petrolü yitirmemektedir. Her türlü pazarlığa açık bir halklar pazarlayıcısıdır. Ve petrol kuyularından fışkıran para, koyu bir kana dönüşüyor. Banka dekontlarında görünmeyen bu sermaye terör örgütlerinin hesabına yatırılıyor. Adonis bu gerçeği bütün yalınlığıyla anlatmış; “New York’a Mezar”* şiirinde uzun uzun resmetmişti. New York sokaklarında dolaşır, Walt Whitman’a söylenirken uzun uzun ve artık sonuna geldiği bilinen tarihi anlatıyordu. Bittiği ilan edilen tarihi değil, kanla bitirilen tarihi. Şimdi “o para nereye gidiyor” sorusunun en açık ve kanlı yanıtını, Arap dünyasında birbirini izleyen, birbirini çoğaltan, bir irin gibi coğrafyaya yayılan örgütler, cemaatler sırıtarak ve gururla ifşa ediyorlar. HHH Bitti bitti, büyüttüğünüz ve önünü tıkadığınız için sonu gelen uygarlık bitti. Tükettiniz ve artık elinizde yeni hiçbir şey yoktur. New York’taki kadın heykeli, hani şu “bir elinde Özgürlük dedikleri kâğıt parçasını, Tarih dediğimiz kâğıt tomarını tutan, Adı dünya olan bir çocuğu boğan öteki eliyle”, işte o kadın, yıllardır sakladığı sırrını ele verdi; içi kurumuş bir kalıpmış meğer onun uygarlığı. Özgürlük heykeli parçalandı, öyle yazıyor Adonis: “Yeniden Doğu’dan esiyor rüzgâr, kökünden söküyor çadırları ve gökdelenleri”. Rüzgârda kara sakalları sallanan din bezirgânı, elinde kanlı petrol sermayesiyle satın aldığı en modern silahla, Scud füzesiyle bile dolaşıyor artık yakılıp talan edilmiş bir Suriye kasabasında, kanlı gözlerle bakıyor 3D bir televizyon ekranından. Biz onu tanıyoruz zaten. Benzin bidonlarıyla Sivas sokaklarında yürüyor, “tahrik var” diye yakmaya gidiyordu memleketin geleceğini. Yaktı zaten ve biz o zamandan beri yalnızca ağlıyoruz. Elimizin altından kayıp gidiyor birikmiş ne varsa. HHH Adonis söylemişti, dinleyen olmadı. Arap sokakları, ustaca çalınan devrimlerine artık ağlayamıyor bile. Yalnız kan, yalnız kan ve şimdi İstanbul’un karanlık köşelerinde ellerini ovuşturarak mırıldanıyor Sivas avukatları: “Zamanı geldi, zamanı geldi; teslim oldular, bizden başka umutları kalmadı yaşamak için. Bize döndüler, eski kitapları karıştırıyor, o kitapların içinde kendilerini rahatlatacak cümleler arıyorlar; buldukları harfler ve kelimeler bizim kelimelerimizden ve ürkütücü efsun tozumuzdan başka bir şey değildir. Çöle götüreceğiz onları. Bir vaha umuyorlar ama seraptır. Bize benzeyerek bizi yenebileceklerini düşünüyor bu meczuplar.” Böyle konuşuyor Ortadoğu kentlerini talan eden, Arap sokaklarından İstanbul varoşlarına sızan ticani. HHH Bizse bir kere daha yenilerek güç topluyoruz, lanet okuyarak kendi uygarlığını talan eden Amerikan zibidilerine, Avrupa’nın kurumuş, kadidi çıkmış burunlarından kıllar fışkıran ihtiyarlarına lanet okuyarak... Karanlıkta karanlıkla savaşa hazırlanıyoruz. New York’a Mezar, Adonis; Çev: Özdemir İnce; Can yayınları l ‘Yan yana olmam’ Develi’nin Anayasa Mahkemesi Balyoz davasında verdiği kararın gerekçesinde dijital delillerdeki çelişkilere vurgu yaptı, ‘Özkök ve Yalman dinlenmeliydi’ dedi o sözleri istifa getirdi SELDA GÜNEYSU ‘Adil davranmadı’ ALİCAN ULUDAĞ ANKARA İstanbul Üniversitesi Öğretim üyesi ve Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Hayati Develi’nin Açıköğretim Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü öğrencilerine okutulan “Osmanlı Türkçesi Kılavuzu 2” adlı ders kitabında geçen ve Alevi yurttaşları küçük düşürücü “Kötü ayin yapan Kızılbaşlar. Allah onları kıyamete kadar aşağılık ve adi etsin” sözleri istifa getirdi. Enstitüde “danışman” olarak görev yapan, eski Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Genel Müdürü Prof. Onur Bilge Kula, görevinden istifa etti. Kula, “Böyle bir anlayışı temsil eden birinin başkan olduğu kurumda adımın danışman olarak geçmesini asla kabul edemem. Bu sözlerden insanlığım adına utanç ve üzüntü duyuyorum. Bu sözler affedilecek sözler değildir ” dedi. Kula, kitabın 2002’de yayımlandığının altını çizerek, şunları kaydetti: “Ben, Develi’nin böyle bir kitabı kaleme aldığını bilmiyordum, ancak bu kişiyi göreve getirenlerin bilmesi gerekirdi. Eğer Develi bilerek bu enstitünün başına getirilmişse çok vahim, endişe verici bir durum. ” Prof. Kula l Kayral ve Gül Ergenekon’da ilk beraat ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından genel yetkili ağır ceza mahkemelerine devredilen Ergenekon yargılamaları kapsamında ilk beraat kararı Ankara’dan çıktı. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 2009’da yakalanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün o sırada yanında bulunan damadı Baran Kayral ve Astsubay Selim Gül hakkında “Ergenekon terör örgütü üyesi olmak ve örgüte yardım yataklık” suçundan açılan davada beraat kararı verdi. Perşembe günü yapılan ilk duruşmada mahkeme, suçun unsurlarının oluşmadığına hükmetti. l Ölümünün 6. yılı ANKARA Anayasa Mahkemesi (AYM), 230 kişinin başvurusu üzerine Balyoz davasında verdiği kararında, sanıkların “gerekçeli karar hakkının”, “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ile “savunma tanıklarının davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanması” haklarının ihlal edildiğine dikkat çekti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmemesinin “yargılamanın bütünü yönünden” adil yargılanmayı ihlal ettiğini belirten mahkeme, iki komutanın dinlenmesinin sanıklar lehine olabileceğini vurguladı. Mahkumiyete dayanak yapılan 11, 16 ve 17 No’lu CD’ler ile 5 No’lu harddisk’teki çelişkilere dikkat çeken mahkeme, sahte olduğu belirtilen CD’lerdeki belgelerin 2003’ten sonra üretildiğine ilişkin bilirkişi raporlarının dikkate alınmamasını eleştirdi. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, kararında 230 sanığa toplam 272 bin 762 TL harç ve vekâlet ücreti ödenmesine hükmetti. AYM, 18 Haziran’da Balyoz davasına ilişkin verdiği hak ihlali kararının gerekçesinde mahkumiyet kararının dayanağı olan 11, 16 ve 17 No’lu CD’lerdeki dokümanlarda, 5 No’lu harddisk’te ve flash bellekte yer alan dokümanlardaki çelişkilere dikkat çekerek, İstanbul’daki mahkemenin bu çelişkileri açıklayamadığına işaret etti. Kararda, şöyle denildi: “İlk derece mahkemesine sunulan bilirkişi raporlarında, 17 No’lu CD’nin 4 Mart 2003 tarihinde saat 23:52:02’de, 11 No’lu CD’nin 5 Mart 2003 tarihinde saat 23:50:42’de, 16 No’lu CD’nin ise 14 Ekim 2003 tarihinde saat 12:14:34’te oluşturulduğu görülmektedir. Aynı raporlarda, CD’lerde yer alan dosyaların oluşturma ve son kaydetme tarihleri CD’lerin yazdırıldığı tarih olan 04/03/2003, 05/03/2003 ve 14/10/2003 tarihinden önceye ait olmakla birlikte pek çok belgenin aslında bu tarihlerden sonra üretildiği, 2003 yılı sonrasına ait programların kullanıldığı veya belge içeriklerinde 2003 yılı sonrasına ait bilgilerin yer aldığı tespit edilmiştir. Bu tespitler üzerine bilirkişiler, söz konusu belgelerin bir defada, sistem saati güncel olmayan bir bilgisayarda CD’lere yazdırıldığı görüşünü bildirmişlerdir. İlk derece mahkemesi, 2003 yılından sonra oluşturulmuş belgelerin plan, bilgi ve listelerin güncelleştirildiğini gösterdiğini kabul etmiştir. Bununla birlikte Mahkeme, 2003 yılı sonrası ‘güncelleştirilmiş’ olarak kabul ettiği belgelerin, nasıl olup da CD’lerin yazdırılma tarihlerinden önceki tarihleri gösterdiğini cevaplamamıştır.” AYM, şu çelişkilere dikkat çekerek, ihlal kararı verdi: l Öğretim Üyeleri Prof. Dr. A. Coşkun Sönmez ve Dr. Ö. Özgür Bozkurt’tan alınan uzman mütalaasında, 11, 16 ve 17 No’lu CD’lerde toplam 80 adet dosyanın, CD’lerin Aziz Nesin şarkılarla anıldı İstanbul Haber Servisi Aziz Nesin, ölümünün 19. yılında Çatalca’da şarkılarla, türkülerle anıldı. Aziz Nesin’i sevenlerin ve Nesin Vakfı gönüllü destekçilerinin ustanın ölüm yıldönümünde geleneksel hale getirdiği “Temmuz Pikniği”, dün vakfın Çatalca’daki bahçesinde gerçekleştirildi. Piknikte vakfın çiftliğinde üretilen ürünler satıldı ve elde edilen gelir vakfa bağışlandı. Gönüllü müzik grupları da şarkıları ile pikniğe gelen Aziz Nesin dostlarını eğlendirdi. Nesin Vakfı Yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu, “Soma’da gördük ki bireysel olarak bazı şeyleri değiştirmedikçe bu sisteme ‘evet’ dedikçe hepimiz kaybolacağız” dedi. hazırlanma tarihinden sonraki yıllarda kullanıma sunulan programlarla hazırlandığı veya CD’lerin hazırlandığı tarihlerde bulunmayan olanaklar içerdiği gösterilmiştir. l Arsenal Consulting’den alınan raporlarda, 11 ve 17 numaralı CD’lerde bulunan en az 76 dokümanın tarih ve zamanlarında çelişki bulunduğu saptanmıştır. Arsenal’e göre son kayıtlarının yapılmasının akabinde 2003 yılında CD’ye kaydedilmiş gibi görünen dokümanların Microsoft Offıce 2007 programından önce mevcut olmayan XML şemalarına ve Calibri yazı karakterlerine referanslar taşıması mümkün değildir ve 11 ve 17 numaralı CD’lerin oluşturulma tarihi, en erken 2006 ortası olabilir. Arsenal, Gölcük’ten elde edilen 5 No’lu Samsung marka sabit diske, tarihi geriye çekilmiş (en az) 120 dosya ve klasörün kopyalandığını belirtmiştir. Arsenal’in DATA MFT’de tespit ettiği tarih ve zaman aykırılıklarından biri, Samsung Sabit Disk’e en son yazılan 120 dosya ve klasörün, 8 Nisan 2004’te oluşturulmuş gibi görünmesidir. Arsenal’e göre bu husus, Samsung sabit diski Temmuz 2009’a kadar kullanımda olduğu için mümkün değildir. Mahkeme, bu rapor ve mütalaaların hiçbirini hükme esas almamıştır. l 11 ve 17 numaralı CD’ler üzerinde yazılmış alan ve sanık Süha Tanyeri’nin eli ürünüymüş izlenimi uyandıran “Or.K.na” ve “K.Özel” şeklindeki el yazılarının bir insan eli ürünü değil de bir yazı makinesi tarafından yazıldığını gösteren Amerikan Forensic Labratory isimli firmanın bilirkişi raporuna ve İstanbul Adli Tıp uzmanlarından Dr. Jale Bafra’nın uzman mütalaasına da değinilmemiştir. ‘Bütünlüğe tehdit değildir’ 'Raporları dikkate almadı' AYM’den coğrafi Kürdistan’a vize ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Anayasa Mahkemesi, terör örgütü PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nde yazdığı “Kürdistan Devrim Manifestosu, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunma)” adlı kitabına matbaada basım aşamasındayken el konularak imha edilmesi nedeniyle yaptığı başvuruda verdiği hak ihlali kararının gerekçesini açıkladı. Kitabın imha edilmesiyle anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ve bu kapsamda basın özgürlüğünün ihlal edildiğini belirten yüksek mahkeme, kitaba basım aşamasındayken el konulmasının meşru olduğunu ancak mahkeme kararı olmadan imha edilmesini orantısız olduğu ve “demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine” aykırı olduğunu kaydetti. Kitabın kapağında Öcalan’ın Kürtlerin yaşadığı “Kürdistan” coğrafyasını tanımladığına dikkati çeken mahkeme, “belirli bir insan topluluğunun yaşadığı coğrafi bölgenin resmedilmesi tek başına o bölgenin bulunduğu ülkenin bütünlüğüne yönelik bir ifade açıklaması olarak nitelendirilemeyeceğine” hükmetti. Yüksek mahkeme, gerekçeli kararı dün internet sitesi üzerinden yayımladı. Okkır anılıyor İstabul Haber Servisi Ergenekon soruşturması kapsamında 20 Haziran 2007’de tutuklanan, cezaevindeyken akciğer kanserine yakalanan ve 1 Temmuz 2008’de serbest bırakıldıktan 5 gün sonra yaşamını yitiren Kuddusi Okkır, ölümünün 6. yılında anılıyor. Beyoğlu’ndaki Bindallı Sanat Merkezi’nde bugün saat 14.00’te başlayacak anma törenine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu konuşmacı olarak katılacak. Okkır’ın eşi Sabriye Okkır etkinliğe Ergenekon ve Balyoz davasından tahliye olan birçok ismin de katılacağını duyurdu. AYM’nin türban gerekçesi ‘Din devletten bağımsız olmalı’ lı olarak duruşmaya alınmadığı gerekçesiyle haklarının ihlal edildiğini savunarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuş, yüksek mahkeme, oyçokluğuyla, kadın avukatın haklarının ihlal edildiğine karar vermişti. Mahkeme kararının gerekçesinde, başvurucunun, giyinme tarzının, İslam dininin mutlaka yerine getirilmesi gereken kurallarından biri olduğunu, bu sebeple, kendisinin avukat olarak duruşmada bulunduğu sırada hâkim tarafından mahkemeden çıkarılmasının dinini serbestçe açığa vurma hakkına açık bir müdahale olduğunu savunduğu anımsatıldı. Gerekçede, şöyle denildi: “Bu bakımlardan, kadınların İslam dininin bir emri olduğu inancıyla başörtüsü takmasının, anayasanın 24. maddesinin olağan anlamının kapsamında değerlendirilebilecek bir konu olduğunun kabul edilmesi gerekir. Başörtüsü kullanmanın din özgürlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiği, AİHM tarafından kabul edildiği gibi, BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin tarafı olan ülkelerde uygulanmasını gözlemlemek amacıyla kurulmuş olan İnsan Hakları Komitesi’nce de kabul edilmiştir. Bu itibarla, dini inanç gereği başörtüsü takma hakkının yeri ve tarzı konusunda sınırlama getiren kamu gücü işlem ve eylemlerinin kişinin dinini açığa vurma hakkına bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi’nin, türbanlı olduğu gerekçesiyle duruşmaya alınmayan avukat hakkında verdiği ihlal kararının gerekçesinde, “Laik devlet, resmi bir dine sahip olmayan, din ve inançlar karşısında eşit mesafede duran, bireylerin dini inançlarını barış içerisinde serbestçe öğrenebilecekleri ve yaşayabilecekleri bir hukuki düzeni tesis eden, din ve vicdan hürriyetini güvence altına alan devlettir. Devletle dinin ayrılığı, din ve vicdan hürriyetinin bir gereği olmanın yanında, dinin siyasi müdahalelerden korunması ve bağımsızlığını sürdürmesi için de gereklidir” dedi. Ankara’da bir kadın avukat, türban Sessiz çığlık 94. kez Vardiya Bizde Platformu’nun dün 94. kez gerçekleştirdiği “Sessiz Çığlık” eylemine Balyoz ve Askeri Casusluk davalarından tahliye olan emekli Tümgeneral İhsan Balabanlı, emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, emekli Deniz Kurmay Albay Faruk Doğan ve Deniz Kurmay Albay Murat Saka katıldı. Eylemde İstanbul’daki Askeri Casusluk davasında tutuklu olan askerler için özgürlük istendi. Beşiktaş’ta Demokrasi Anıtı önündeki eylemde konuşan Gazetemiz yazarı Meriç Velidedeoğlu “Silivri’de bir jandarma komutanımız hâlâ tutsak. Bu kumpasları kuranlar yargılanıp o cezaevlerine gidinceye kadar meydanlardayız” dedi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle