01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Göbeklitepe’nin şifresini çözen Klaus Schmidt öldü Tarihi Değiştiren Arkeolog G öbeklitepe kazılarının yapılmadığını ve tarihin en önemli buluntularının gün ışığına çıkmadığını bir an için düşünelim… Birisi çıkıp 1030 metre çaplarındaki, 20 kadar çukurda, insanı betimleyen, yükseklikleri 26 m. arasında değişen “T” biçimli dikilitaşların olduğunu söyleseydi... Bu sütunların 4060 ton ağırlıklara ulaştığını ekleseydi... Dikilitaşların üzerine 20’ye yakın türde hayvan kabartmasının yontulduğunu da anlatsaydı... Anlatıcı bunları madeni, çanak çömleği, tarımı, hayvanları evcilleştirmeyi bilmeyen insanoğlunun dinsel inançlarını yansıtan, sanatsal yapıtlar olduğunu da söyleseydi... Herhalde dinleyenler bunu bir “kurgu roman” olarak algılardı. Anlatıcı, dinleyicilerini Şanlıurfa’da Harran Ovası’na tepeden bakan bir yere götürüp tek başına yükselmiş bir karadut ağacını gösterdikten sonra, anlattıklarımın hepsi bu ağacın altında deseydi, herhalde gülüp geçilirdi. Anlatıcı, karadut ağacının çevre halkının “dilek ağacı” olduğunu ve yanındaki yatırı gösterip işte bu “dinsel ziyaret” alanı, anlattıklarının burada filizleneceğinin işareti olduğunu söyleseydi… Dinleyenler bir ikilem içinde kalabilirler miydi? Göbeklitepe yüzey araştırmalarının sonuçları doğrultusunda Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün şemsiyesi altında, müzeyle ortak kazılara geçildi. Anlatıcının “bilimkurgusu”nun artık bir kehanet olmadığı kazılarla gerçekleşmeye başladı. Schmidt 2007’de Bakanlar Kurulu kararı ile Göbeklitepe kazısının başkanı olarak çalışmalarını yoğunlaştırdı. Bu konuda kendisine en büyük yardımı arkeolog olan eşi Çiğdem Köksal verdi. Dünyanın yedi harikasından biri olan piramitlerden binlerce yıl, İngiltere’nin ünlü Stonehenge adlı dikilitaşlarından da 7 bin yıl daha eski olan, bazıları oval, bazıları dikdörtgen biçimli alanlarda tapınaklar olduğu saptandı. Schmidt, şimdiye değin dünyada insanoğlunun yaptığı en eski tapınaklardan 20 kadarından altısını kazabildi. Özgen acar kurban edildiği ve ayrıca tapınak yapımında çalışanlarca yenildiği düşünülüyor. Schmidt, hayvan kabartmalarının “insanların günlük yaşantılarında önemli rol oynamış olmalarının gerekmediği, yapılma amacının mitolojik bir ifadeye dayandığı” yorumunu yapmıştı. Göbeklitepe yakınlarında bir yerleşme yoktu. Bu tapınakları yapanların “avcı ve toplayıcı” gezgin insanlarca yapıldığı belirlendi. Dinsel alanların biçimlenmesi, mimarisi, sanatı ile insanoğlunun yerleşik düzene geçişindeki ara dönemi anlaşılmasına yardımcı oluyor. “Yontma taş” ve “cilalı taş” arasında “epipaleoltik (orta taş çağı)” denilen bir geçiş evresi yaşanmıştı. Şu ana kadar yaklaşık yüzde beşi kazıldığı söylenen Göbeklitepe’deki buluntuların dört tabakadan oluştuğu gözlendi. En üstteki tabaka İÖ 9 binli yıllara giderken en alttaki tabakanın bin yıl daha eski olduğu belirlendi. Bir anlamda bugün nasıl “Ziyaret Tepe’de dilek ağacı” kutsallığın işareti ise insanoğlu da burayı, birkaç binyıl boyunca kutsal alan olarak kullanmış, tapınaklar eklemişti. Schmidt’i son dört yılda iki olay çok üzmüştü. Birincisi 2010 yılındaki kazıda 4050 cm. yüksekliğinde bir insan başı ve üzerinde bir yırtıcı hayvan (kartal olabilir) bulunan 11 bin yıllık bir yapıta ulaştılar. Heykelin tümünü bulmak ve ortamını algılamak için kazıyı ertesi güne bıraktılar. Ancak ne var ki ertesi günü geldiklerinde heykel çalınmıştı! Durum jandarmaya ve valiliğe bildirildi. Soruşturmadan sonra bazı işçiler gözaltına alındı. Olayın kazı alanında çalışan işçiler arasındaki husumetten kaynaklandığı ve orada çalışanlar aleyhine çalışmayanların bir düzenlemesi olduğu belirlendi. Heykel bugüne değin bulunamadı. O yıl kazıya ara verildi. Kültür Bakanlığı sorumluluğu Schmidt’e yükledi. Sonrasında Schmidt, Bakanlığa 150 bin lira para cezası ödedi. Kazıya bir süre ara verildi. Bu arada Schmidt’in ne denli üzüldüğünü yakından biliyorum. İkincisi ise bu yılbaşında bir TV sunucusu hanımın Göbeklitepe’yi tanıtacağı savı ile ortaya çıkıp, kazı heyetini dışlamasıydı. Sonuçta sunucu hanım, dediğini değil de demediğini yaparak bir fotoğraf sergisi ile yetinmek zorunda kaldı. Klaus Schmidt’in (61) ölümü yalnızca arkeoloji dünyası için değil, Göbeklitepe için de büyük bir kayıptır. Kültür Bakanlığı Göbeklitepe’yi öksüz bırakmamak için en azından Schmidt kadar alçakgönüllü, çeşitli dillerde kitaplar, makaleler yazabilecek ve TV belgesellerini de başarabilecek birisini kolay kolay bulamayacaktır. Unutmayalım ki en azından daha 14 alan kazılmayı ve gün ışığına çıkarılmayı bekliyor! 150 bin lira para cezası ödedi 1970’lerin sonunda yöreden bir köylü müzeye bir heykel teslim etti. Heykel çok ilkel olduğu için müze yetkililerince ciddiye alınmadı, depoda bir köşeye atıldı. Aradan yıllar geçti. Depodaki heykel Şanlıurfa’da çeşitli kazılar yapan Türk ve yabancı arkeologların dikkatini çekti. Bunlardan biri de Elazığ’da baraj suları altında kalan ve dünyanın en eski insan yerleşmelerinden biri olan Norşun Tepe kazılarında bulunan yapıtlar üzerine doçentlik tezini hazırlayan Alman arkeolog Klaus Schmidt idi. Bu arada Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesindeki bir başka eski yerleşmelerden Nevali Çori kazılarına katılmıştı. Dolayısıyla insanoğlunun mağaralardaki “avcı ve toplayıcı” konumu olan “paleolitik (yontma taş)” döneminden çıkıp “tarım yapan” ve “hayvanları evcileştiren” insanın “neolitik (cilalı taş)” yerleşik düzene geçişini yakından gözlemlemişti. 1995 yılına gelindiğinde Schmidt’in bilimsel danışmanlığında, müze müdürlüğünün başkanlığında “dilek ağacının” bulunduğu Göbeklitepe’de yüzey araştırmalarına başlandı. Yüzeyde pek çok insanoğlunun ilk araçları olan taştan yonga ve delgi parçaları araştırmacılara doğru iz üzerinde olduğunu gösterdi. Ertesi yıl yüzey araştırmalarının sonuçları doğrultusunda Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün şemsiyesi altında, müzeyle ortak kazılara geçildi. Anlatıcının “bilimkurgusu”nun artık bir kehanet olmadığı kazılarla gerçekleşmeye başladı. Schmidt 2007’de Bakanlar Kurulu kararı ile Göbeklitepe kazısının başkanı olarak Dilek ağacının altındaki tapınak 2010 yılındaki kazıda ulaşılan 4050 santimetre büyüklüğünde bir insan başı ve üzerinde bir yırtıcı hayvan bulunan 11 bin yıllık bir heykelin çalınması Klaus Schmidt’i çok üzmüştü. çalışmalarını yoğunlaştırdı. Bu konuda kendisine en büyük yardımı arkeolog olan eşi Çiğdem Köksal verdi. Dünyanın yedi harikasından biri olan piramitlerden binlerce yıl, İngiltere’nin ünlü Stonehenge adlı dikilitaşlarından da 7 bin yıl daha eski olan, bazıları oval, bazıları dikdörtgen biçimli alanlarda tapınaklar olduğu saptandı. Schmidt, şimdiye değin dünyada insanoğlunun yaptığı en eski tapınaklardan 20 kadarından altısını kazabildi. “T” biçimli ve 26 metre yüksekliğindeki kireçtaşından yapılma bu dikili taşlarda “T”nin üstünün insanın kafasını; yanlardaki el ve kol kabartmalarından dolayı da altının gövdeyi simgeledikleri anlaşıldı. Bu ağırlıktaki taşların buraya nasıl getirildiği sorusuna ise henüz yanıt bulunabilmiş değil. Dikili taşların üzerinde aslan, boğa, yaban domuzu, tilki, yılan, yaban ördekleri ve akbaba gibi kabartmalar tapınağı farklı bir gizem katıyordu. Memeli hayvanların tümü erkekti, dişilere yer verilmemişti. Ancak bir taşta bir çıplak kadın görüldü. Şimdiye değin 100 bini aşkın hayvan kemiği bulundu. Bunların genellikle dinsel törenlerde Dünya için büyük kayıp Kısa Devre T Mithat Melen ürkiye’de gündem o kadar daraldı ki muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yanlış bir kararla kendi kendini devre dışı bırakması iktidar adayının önünü açtığı gibi 10 Ağustos seçimi sonuçlarını da şimdiden belli etti. Hiç olmazsa demokratik bir çıkış örneği vererek HDP kendi adayını belli ettiği için olumlu bir seçim yaptı. Esas mesele 10 Ağustos sonrası Türkiye’de oluşacak yapıyla ilgili. Yeni bir hükümet ve AKP’yi 2015 seçimlerine taşıyacak ekim ayındaki kongrede seçilecek yeni bir genel başkan gerekiyor. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz mealen Türkiye beş yıllık gündemimizde yok dedi. ABD’de Cumhuriyetçi Senatör McCain Ankara’ya gelecek Büyükelçi John Bass’in Senato Alt Komisyonu’ndaki dinlenme seansında Türkiye’nin otoriter bir yönetime kayması konusunda net yanıt vermesini istemesi bile ülkemizle ilgili endişelerin ne boyutta olduğunu gösteriyor. HHH IMF’de İcra Komitesi üyeliğini kapmamız önemli bir gelişme. Bu arada BRİCS (Brezilya, Hindistan, Çin, Güney Afrika ve Rusya) yeni bir kalkınma bankası ve IMF’ye alternatif bir fon kurma peşinde. Yükselmekte olan pazarlar artık dünya pazarlarına ve sistemine kendilerince sistemin örgütlenme modeliyle kafa tutmaya çalışıyorlar. Bölgede ise Malezya uçağının Ukrayna’da düşürülmesi IŞİD, Gazze sorunları çok sıcak bir gündem oluşturuyor. Her yerde savaş çığılıkları atılıyor. Suriye, Mısır, Arap Baharı sonuna gelmiş. Şimdi bölgede kavurucu yaz var. Kıbrıs’ta çıkan doğalgaz ile Hayfa’nın yeni Rotterdam olup petrol ve gaz ithalatını yönetecek ikinci merkeze dönüşmesi, Kıbrıs’ta Maraş’ın yeniden paylaşılması gibi konular gündemin üst sıralarında. Türkiye’de başta siyasi partiler olmak üzere sivil örgütlerin ve devletin dünyayı ne kadar okuyabildiği soru işareti. Okuyabildiği ölçüde nasıl alternatif politikalar üretebiliyor? Hiç kimseden ses çıkmıyor. Çıksa da biz duymuyoruz. Çünkü günceli konuşmaktan ileriye dönük yeni bir söylem ve strateji yok. Geçenlerde cumhurbaşkanı adaylarından birinin terör ve çözüm meselesini, TBMM’ye getirilmesi söylemini duyunca gülmekten öteye geçemedim. Daha ne kadar TBMM’ye gelecek? HHH Partilerin stratejist diye rozet taktıkları kurmaylara bakınca da hayatında bir kere bile dünyaya açılmamış, yabancı dil bilmeyen insanların nasıl kurmay olabileceklerini düşünmek bile istemiyorum. O kurmaylar ki bir dönem akıl verdikleri herkesin “içeriye girmesine” neden olmuş. NATO’yu herkes askeri bir örgüt sanır. Askeri bir kanadı olmakla birlikte NATO siyasi bir örgüttür ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra IMF nasıl paranın bekçiliğini, Dünya Bankası nasıl kalkınmanın gözcülüğünü yapıyorsa NATO da piyasa ekonomisinin ve Batı Dünyası çıkarlarının nöbetçiliğini yapar. Adı Kuzey Atlantik Paktı olan NATO’nun şu anda Somali’deki korsanlara göz açtırmaması artık alan dışılığı çok açıkça ortaya koymuyor mu? AB kendi başına ekonomik ve siyasi bir güç oluşturma çabaları içindeyken askeri gücü oluşturamayacağı bir gerçek. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan antlaşmaların hepsi yürürlükte. Hiçbiri ortadan kalkmış değil. Bir de burada eklemek isterim. 24 Temmuz’da 91. yılını idrak eden Lozan Antlaşması ise hâlâ yürürlükte. ABD Kongresi’nden ise geçirilmemiştir. HHH Gelecek bir yılki gündemimize bakınca ekonomi dahil borç döndürmekten başımızın döneceği, faizleri düşük, yatırımları canlı tutabilmemiz için midemize krampların gireceği, dış ilişkilerde sıfır sorun derken her tarafımızda sorunla karşılaşacağımız ve mevcut seçeneklere baktığımızda dünyayı okuyacak, strateji çizecek, Türkiye’yi bu sıkıntılardan kurtaracak insan kaynağımızın yönetimde değil, devre dışı olduğunu üzülerek görüyoruz. Türkiye’yi yönetebilmek ve TBMM’yi daha aktif ve yapıcı bir konuma getirmek için partisi, kimliği, fikirleri ne olursa olsun iyi yetişmiş insan kaynaklarımızı devreye sokmamız gerekiyor. Aksi halde Türkiye kısa devre yapacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle