07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 TEMMUZ 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET [email protected] SAYFA Vahit Tuna’nın ‘Sunshine’ adlı ses yerleştirmesi KÜLTÜR 17 İstanbul Modern’de çokkültürlülüğümüze ilişkin içten bir sergi Yangına Körükle Gitmek ya da Yangını Söndürmek... Ortada dev bir yangın var! Tutuşmuşuz yanıyoruz. Ama biz yangını söndürmeye çalışacağımıza üzerine hâlâ körükle gidiyoruz. Bu körük burnumuzun dibinde Ortadoğu’nun yeniden ve yeniden emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri tarafından paylaşılma çabalarıdır. (Sakın kimse bu terminoloji geçmişte kaldı diye burun kıvırmasın. Şimdi her zamankinden daha çok gündemimizde!) Bu körük, Suudi Arabistan’la anlaşıp, Irak’ın, Suriye’nin parçalanmasına katkıda bulunmaktır... Oradaki yangını da bize taşımaktır. Bu körük, mezhep kavgalarıyla ülkeyi iç savaşa sürüklemektir. Bu körük, yalanın, talanın, sahtekârlığın bu ülkede geçer akçe olduğunu savunmaktır. Bu körük, Büyük Millet Meclisi’ni devre dışı bırakıp, kapalı kapılar ardında ülkenin iç ve dış politikasını, kendi hırsı ve kendi çıkarı için “ben yaptım oldu” ya getirme çabasıdır. Bu körük, baskıya, yasaklara, despotizme, kul olmaya boyun eğmektir. Bu körük, CHP’li olsun ya da olmasın, kimilerinin hâlâ “Evet ama acaba Ekmeleddin Bey yeterince Atatürkçü mü? Yeterince laik mi?” diye bir şeyler gevelemesidir!.. HHH Yangın var. Tutuşmuşuz yanıyoruz! İlk görevimiz, ilk sorumluluğumuz yangını söndürmek! Yangının bir başka adı, tek adam diktatörlüğüdür. Yangının bir başka adı, hukuk devletinin yok edilmesidir. Yangının bir başka adı halkı birbirine düşürmek, kin ve nefreti körüklemek, şiddeti tırmandırmak, her ama her alanda “Ya bendensin ya da düşmandan” diyerek ayırımcılık yapmaktır. Yangının bir başka adı “Çal çalabildiğin kadar; yalan söyle söyleyebildiğin kadar” ilkesini geçerli kılmaktır. (Hâlâ izlemedinizse, ne yapıp yapın, “Bir Başbakan, İki Erdoğan” videosunu izleyin! Hiçbir yorum içermeden, sadece Erdoğan’ın konuşmalarından oluşan muhteşem bir belge...) Yangının bir başka adı, düşünceye, söze, yazıya, sanata, yaşama biçimine getirilen yasaklar ve tehditlerdir. Medyanın, düşünenlerin, yazanların sesini kesmek için her yola başvurmaktır. Yangının bir başka adı, milleti aptal yerine koymaktır. (Cumhurbaşkanlığı adaylarının mal varlığı açıklamalarına bir bakın! Erdoğan milleti geri zekâlı sanıyor!) HHH Sevgili Okurlar, daha önce korktuğumu, kahrolduğumu, ne denli üzüldüğümü bu köşede sizlerle paylaştım. O gün bugün okuyorum, dinliyorum, görüyorum, tanıyorum ve öğreniyorum. Öğrenmeye devam ediyorum... Ve bugün, yangını söndürebilecek tek aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu görüyorum. (Önceki akşam Halk TV’de Uğur Dündar’ın onunla yaptığı röportajı izlemediyseniz, mutlak kayıtları bulup izlemeye çalışın.) Belki de şimdi bu yazıyı okurken “Ah bizim ne ideallerimiz vardı...” diyorsunuz... Biliyorum: Benim de vardı. Hâlâ da var! Ama önce yangını söndürmek gerek! Çoksesli bir okuma NAZLI PEKTAŞ İstanbul Modern’de açılan yeni sergi “Çoksesli”, müzenin kuruluşunun 10. yılında görme/ görmeme ve duyma/duymama eylemleri üzerinden, Türkiye’de görsel ve işitsel sanatlar arasındaki iletişimin yarattığı çok katmanlı anlamın izlerini müzeye taşıyor. Sergi salonunun girişindeki “Repertuvar” başlıklı araştırma alanı, İstanbul Modern’den Birnur Temel ve Yasemin Ülgen Saray’ın, Alper Maral ve pek çok müzik uzmanının danışmanlığı ve katkısıyla ortaya koyduğu bir “repertuvar” çalışması. Çalışma, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden 1980’li yıllara Türkiye’nin sosyokültürel tarihindeki görsel sanatlar ve müzik alanında belleğimizi tazeliyor ve serginin girişinde ses ve rengin Anadolu topraklarındaki kesişen hikâyesine giriş yapıyor. İstanbul Modern, farklı başlıklar altında açtığı süreli ve koleksiyon sergileri ile sanat izleyicisine yeni okumalar sunmakta. Müze, bu kez sesleri ve renkleri iç içe sokan üretimleri aynı parka sokarak, zaman ve mekân algımızın ritmi ile oynuyor. Aynı park, diyorum ve elbette bir çocuk parkını işaretliyorum. Zira müzenin alt katında yer alan Süreli Sergiler Salonu’na girer girmez seslerin çekim gücü, sanatçıların işleri arasında birkaç tur atmama ve hiç ayrılmak istemememe yol açtı. Sergide işitsel uyaranlar arasındaki harekete bağlı izleyenin yarattığı harita, bireysel zaman algıları yaratıyor ve beden bu çoksesli algıda kendi seçtiği alanda durmaya ya da ritim tutturmaya çalışıyor. Küratörlerce yaratılan oyun alanı; sanatçıların bireysel seçimleri doğrultusunda, seslendirdikleri ya da sessiz kıldıkları şeylere dair mesafeyi, Küratörlerin oyun alanı seri: tef üzerine yağlıboya müdahale “Ayasofya’nın Çığlığı” ile başlayarak renklerin çığlığı ile devam ediyor: Saten kâğıt üzerinde, “Kobalt Moru Çığlık”, “Zümrüt Yeşili Çığlık” ve diğerleri çığlığın bir nefes boyunca uzanan suretini, renklerin lirik dili ile adeta ağıda dönüştürmekte. Seriye eşlik eden, “Başlangıçta Çığlık” adlı videoda ise Munch’un renklerinin su içinde yayılan ritmi, sesleri sessizliğin içine dağıtmakta. Sessiz serinin hem yanı başında: mentalKLINIK’in “True Blue (Left)” adlı videosu ise, duvarın/ Balonların hedef olduğu bir oyunda renklerin deniz üzerinde yarattığı ahenk, Tenger’in tersyüz etme etme müdahalesiyle ve Ateşer’in müziğiyle huzurdan endişeye doğru titreşerek anı ve mekânı sarmaktadır. Ferhat Özgür’ün “I Can Sing” adlı videosu ise bu çoksesli oyun parkında modern ve gelenek, kent ve bellek karşıtlıklarını/ iç içeliklerini ironik bir dille seslendirmekte. Sınırlandırılmış kadın, isyankâr bir ifade içinde adeta haykırarak sözde bir şarkı söylemektedir. Fakat duyduğumuz erkek sesidir. Leonard Cohen’e ait “Hallelujah”, görsel İslami ipuçları ve Hıristiyan kültürüne ait referanslar eşliğinde Ankara dışında natamam bir sitede, bir yanda da inşaat çarkının içinde savrulduğumuzu anımsatarak tektipleştirilmeye çalışılan yaşamlarımıza çoksesli bir okuma sunmaktadır. Sergi, tüm çoksesliliği içinde, tüm renkleri ve çağrışımları bütününde, burada yer veremediğim diğer üretimlerle birlikte tek bir sesi ve rengi işaretlemeden, bize ait olan ve öteden beri söylenmekte olan çokkültürlülüğümüz hakkında samimi ve birleştirici bir okuma sunuyor. Yolunuzu İstanbul Modern’e çevirin ve dinleyin. Modern ve gelenek u İstanbul Modern, farklı başlıklar altında açtığı süreli ve koleksiyon sergileri ile sanat izleyicisine yeni okumalar sunmakta. Müze, bu kez sesleri ve renkleri iç içe sokan üretimleri aynı parka sokarak, zaman ve mekân algımızın ritmi ile oynuyor. izleyene bırakıyor. Serginin küratörleri, İstanbul Modern Direktörü Levent Çalıkoğlu ve İstanbul Modern Küratörü Çelenk Bafra, sergide, sesin ve rengin kaynağından taşan ve bize sızan titreşimi incelikli bir seçki ve dikkat çekici bir kurguyla bir araya getirmiş. Çoksesli sergi, seslerin çekiciliğine daha ilk adımda meydan okuyarak sessiz bir çığlıkla başlıyor. Sarkis’in Edvard Munch’un “Çığlık” adlı yapıtından esinlenerek oluşturduğu gökyüzünün sesini arayan eli mekânlar arası bir yolculuğa davet ediyor. Zaman ve mekân algısı eniz Üzerinde Balonlar’ Hale Tenger’in müzisyen Serdar Ateşer’in bestelediği sesleri kullanarak vurguladığı “Deniz Üzerinde Balonlar” adlı videosu oyun parkına benzettiğim bu sergilemede bu parkın belki de en tekinsiz yeri. Türkiye’de deniz kıyısında oynanan bir oyunun denizdeki görüntüsünü lirik bir anlatımla videoda yeniden üretiyor. ‘D ‘Ayasofya’nın Çığlığı’ Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’ne son başvuru Kültür Servisi Şiirimizin büyük ustası Melih Cevdet Anday’ın anısına, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve Milas Belediyesi’nin işbirliğiyle düzenlenen şiir ödülleri bu yıl dokuzuncu kez verilecek. 1 Haziran 2013 1 Temmuz 2014 tarihleri arasında yayımlanmış kitaplar, 1 Ağustos’a kadar başvurulabilecek yarışmanın seçici kurulunda Doğan Hızlan, Sennur Sezer, Eray Canberk, Egemen Berköz, Refik Durbaş, Leylâ Şahin ve Enver Ercan yer alıyor. Katılmak isteyenler için posta adresi: TYS Edebiyat Müzesi, Aysel TezerYıldız Sarayı, Dış Karakol Binası, Barbaros Bulvarı, Beşiktaş, İstanbul. ‘Odalık’ Venezüella’ya geri döndü Matisse’in ünlü tablosu 10 yıl kadar önce müzeden çalınmıştı Kültür Servisi Fransız ressam ve heykeltıraş Henri Matisse’in (18691954) on yıldan fazla bir süre önce çalınmış olan bir tablosu ABD’li yetkililerce Venezüella’ya geri verildi. 1925 tarihli “Kırmızı Şalvarlı Odalık” adlı yapıtın 3 milyon doların üstünde bir değer taşıdığı belirtildi. Matisse’in tablosu, 1981 yılında Venezüella hükümeti tarafından New York’taki bir galeriden satın alınmıştı. Tablo, 19992002 arasındaki bir tarihte Venezüella’nın başkenti Caracas’taki Çağdaş Sanat Müzesi’nden çalınarak yerine kötü bir kopyası bırakılmış, ama müze yöneticileri olayı ancak 2003 yılında fark etmişlerdi. “Kırmızı Şalvarlı Odalık”, iki yıl kadar önce ABD’li gizli ajanlar tarafından Miami’deki bir otel odasında bulunmuştu. Tablonun iyi durumda olduğu ve iki haftaya kadar Caracas’taki müzede yeniden sergilenmeye başlayacağı belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle