04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 HAZİRAN 2014 CUMARTESİ 6 Fotoğrafları çalındı, polis gelmedi HABERLER Balyoz sanığı Tümamiral Bener, YAŞ’ı beklemeden TSK’den ayrıldı Zafer Cömert’e gözaltı Haber Merkezi Gezi Parkı eylemleri sırasında Hatay’da polisin attığı biber gazı kapsülüyle başından vurularak öldürülen Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert, çalışmak için bulunduğu Gürcistan’dan Türkiye’ye girdiği sırada Sarp Sınır Kapısı’nda gözaltına alındı. İfadesi alınıp serbest bırakılan Cömert, Hatay’da kardeşi için yapılan eyleme katıldığı gerekçesiyle gözaltına alındığını belirterek, “Neden o eyleme katıldın?” sorusuna “Başbakan Erdoğan’ın emriyle katledilen Abdullah Cömert’in ağabeyiyim” yanıtı verdiğini söyledi. ROMA’DA ATAŞEYDİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gezi Parkı protestolarının ilk günü polis tarafından başından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük’ün evine önceki gün gündüz saatlerinde hırsız girdi. Mustafa Sarısülük’ün eşi Çiğdem Diren Sarısülük, “Dizüstü bilgisayarı ve Ethem’in birçok fotoğrafını alıyorlar” dedi. Yenge Sarısülük “Dolaplar ve çöp karıştırılmış” dedi. Eve gelir gelmez Akdere Karakolu’nu aradığını aktaran Sarısülük, polisin gelmediğini anlattı. İsyan dolu istifa B alyoz davası iddianamesinde yer alan ve Bener’e ait olduğu sürülen dijital dokümanın isim bloguna göre, Bener yaptığı görevi bilmiyordu. Buna göre Roma’da ‘ataşe’ olarak görev yapan Bener kendisine ‘ateşe’ diyordu. Dijital dokümanlardaki bu hata yalnızca bir kez değil iki kez yapılmıştı. Bener mahkemedeki savunmasında da özetle şunları söylemişti: “2 sayfalık basit bir dijital evrakta 10’un üzerinde maddi hata mevcuttur. O dönemde 13 senelik bir kurmay subay olan şahsım tarafından bu ve buna benzer hataların yapılması mümkün değildir. Bu arada ataşeye ateşe diyecek kadar meslek cahili bir subay değilim. Hakaret telakki ederim.” Bener, suçun oluştuğu iddia edilen tarihler boyunca yurtdışında olduğunu kanıtlamasına karşın 16 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. BARKIN ŞIK Tümamiral Bener SDP’lilere terör davası İstanbul Haber Servisi Devrimci Karargâh davasının sanıklarından Sosyalist Demokrasi Parti (SDP) MYK üyesi Ulaş Bayraktaroğlu’nun da arasında bulunduğu 36 kişinin yargılandığı davada sanıklar ilk kez hakim karşısına çıktı. Bayraktaroğlu, 25 Aralık yolsuzluk savcısı iken dosyadan el çektirilen Muammer Akkaş tarafından hazırlanan iddianamenin siyasi bir nitelik taşıdığını belirterek, Akkaş’ın örgüt üyesi olduğuna dair tartışmalar bile olduğunu söyledi. Mahkeme 24 Şubat’a ertelendi. ANKARA Anayasa Mahkemesi’nin “adil yargılanma hakkının ihlal edildiği” yönündeki kararıyla tahliye olan Balyoz davası sanığı Tümamiral Erdem Caner Bener, Yüksek Askeri Şura’yı (YAŞ) beklemeden TSK’den istifa etti. Ağır bir istifa dilekçesi yazan Bener, “Meslek hayatım boyunca inandığım ahde vefa, silah arkadaşlığı, dayanışma ve disiplin değerlerine olan güvenimi yitirdim” diyerek ordudan ayrıldı. Bener, istifa dilekçesi vererek özlük haklarının önemli bir bölümünden feragat etti. Balyoz sanıklarından Tümamiral Bener, 23 Haziran Pazartesi günü ilk iş istifa dilekçesini verdi. Yaklaşık 3 yıl hapis yatan Bener, “Komutanlık Önüne” diye başlayan dilekçesinde şunları kaydetti: ‘Masumiyetim açıktı’ “1 Temmuz 2011 tarihinden itibaren tutuklu olarak yargılanıp hukuka ve adalete aykı rı şekilde 16 yıl hapis cezasına mahkum edildiğim iftira olduğu açık olarak ortaya dökülen Balyoz kumpasından Anayasa Mahkemesi’nin 18 Haziran tarihinde verdiği ‘iptal kararları’ ile İstanbul Anadolu 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18 Haziran tarihinde ‘infazın durdurulması’ ve ‘yeniden yargılama’ kararı verilerek Mamak Askeri Cezaevi’nden tahliye edildim. Haksızlığa maruz kaldığım süreç içerisinde masumiyetim açık olarak ortada olmasına rağmen canımdan öte bağlı olduğum Türk Silahlı Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın kurumsal uygulamaları kapsamında meslek hayatım boyunca inandığım ahde vefa, silah arkadaşlığı, dayanışma ve disiplin değerlerine olan ‘güvenimi’ yitirdim. Hukuksuz olarak yaşamaya mecbur edildiğim uygulamalar karşısındaki duruş ve kararlılıkta önümüzdeki dönemde olumlu yönde değişiklik olamayacağı inancıyla Deniz subaylığından ‘istifa’ ile ‘emekliliğimi’ makamlarına arz ederim.” Partilerimiz ve İdeolojileri Siyasal partilerin ideolojik bir eksende örgütlenmiş olmaları doğaldır. Fakat acaba bir ideolojiye sahip olmak ve onun program, propaganda vb. gereklerini yerine getirmek, sadece bunlar, gerçek anlamıyla siyasal bir parti olmaya yeterli midir? Düşüncemi somutlayarak açıklamaya, soruyu yanıtlamaya çalışayım... HHH Önce ülkemizdeki siyasal partilerin ideolojilerini gözden geçirelim... AKP İslamcı bir siyasal örgütlenmedir... Bu ideolojik temel onun ulus devlete, aydınlanma ve demokrasi değerlerine karşı oluşunun esasını oluşturuyor... İçinde farklı unsurların da bulunabilecek olması bu gerçeği değiştirmiyor... CHP, ulus devlet, aydınlanma ve demokrasi değerlerini savunuyor. İçinde ulusalcı ve sosyalist unsurlar da barındırıyor... MHP’nin milliyetçi ideolojisi, yerel seçimler öncesindeki dizi yazımda da belirttiğim gibi Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra temelini ve hedefini yitirdi. Bu partinin ideolojik bir yenilenme sürecinden geçmekte olduğunu düşünmek sanırım yanlış olmaz... Kürt siyasal hareketi esas olarak ayrımcı ve Kürt milliyetçisi olmakla birlikte, onun içinde de farklı yönelimlerin varlığı biliniyor... HHH Şimdi de bu siyasal partilerin hangi ekonomi politikalarını, hangi toplumsal sınıf ve çevreleri temsil etmekte olduklarını gözden geçirelim... Çünkü bu konuda bir açık seçiklik yoksa, ideolojide de netlik olamaz... AKP kendi ideolojisine uygun olarak “yeşil sermaye” denilen yeni bir burjuva yaratmayı başardı... Bu burjuva, üretici olmaktan çok para politikalarıyla zenginleşen, aydınlanma ve demokrasi değerleriyle ilgileri bulunmayan, vurguncu, komprador çevrelerden oluşmaktadır. Kendi içlerinde (MÜSİAD vb.) gerekli ekonomik, sınıfsal örgütlenmelere de sahiptirler. Bu anlamda AKP ideolojisinin sınıfsal, ekonomik bir örgüt tabanına sahip olduğunu görüyoruz... Dar bir sınıfsal çıkarı temsil etmesine karşın kitle partisi olabilmesinin nedenlerinin irdelenmesi başka bir konudur... HHH CHP ve MHP, hangi toplumsal sınıf ve tabakaların, hangi ekonomi politikalarının temsilcileridirler? Hangi çevrelerden oy aldıklarına baktığımızda bunu az çok anlayabiliyoruz... Fakat acaba, CHP’nin varsaydığımız laik, cumhuriyetçi, aydınlanmacı ideolojisinin ekonomi dilindeki karşılığı nedir? Bu partimiz hangi sınıfsal, ekonomik ve hatta ideolojik örgütlenmelerle bir kan dolaşımı içindedir? Bu sorunun net bir yanıtını verebilecek olan var mı? Aynı soru aynı biçimde MHP için de sorulmalıdır. Bu partilerin her ikisinin de yok edilmekte olan küçük esnafla, köylülükle, ulusal sermaye çevreleriyle, onların örgütleriyle, örgütlenme sorunları ve kaygılarıyla bağlantıları nedir, ne durumdadır? Soldaki parti örgütlenmelerine bakalım... Doğal olarak işçi sınıfıyla, yine küçük esnafla, köylülükle, orta tabakalarla sımsıkı bağlantıları olması gerekmez mi? Böyle bir bağlantının varlığından söz etmek olası mıdır? Kürt siyasal hareketi ise tam anlamıyla demagojik bir milliyetçiliğin, ayakları yerde değil havada bir ideolojinin savunucusu görünümündedir. Bu hareketin, temsil eder göründüğü yoksul emekçi yığınlarının günlük yaşam sorunlarına ilişkin herhangi bir girişimleri olduğunu; milliyetçi ideolojinin yaşama geçirilme çabası dışında bir çabaları bulunduğunu bilen var mı? HHH Cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki tartışma ve çekişmelerde, partiler ve ideolojileri konusu irdelenip aydınlığa kavuşturulmadan sağlıklı sonuca ulaşılması olanaksızdır... Bugün ülkemizde yaşanmakta olan bu türden tartışmaların tümünün, gerçekten de “çatı”da yapılan ideolojik savaşlar olduğunu, sınıfsal ve ekonomik tabandan yoksun bulunduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz... Buna bağlı olarak da ülkemizdeki siyasal partilerin gerçek anlamıyla siyasal parti olmaktan çok, kendi içlerinde de fraksiyonları bulunan birer siyasal klik oldukları pekâlâ söylenebilir... Gericiliğe, bölücülüğe, emperyalizme karşı güç birliği ve savaşım ise ideolojileri ne olursa olsun kliklerle, fraksiyonlarla değil; ekonomik, sınıfsal tabana oturmuş gerçek siyasal örgütlerce yapılırsa kalıcı ve sonuç alıcı olabilir... Sevgili okurlarımdan Cumartesi köşem için birkaç yazılık izin istiyorum. Arınç’tan ‘Ekmel’ tepkisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP ve MHP’nin “çatı aday” olarak önerdiği Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kendi ismiyle ilgili “Herkes bana Ekmel Bey der” açıklamalarını eleştirerek, “Sırf CHP’den aday olabilmek için isminden vazgeçen bir insan, yarın başka şeylerden, başka değerlerinden de vazgeçebilir” dedi. Arınç, Kanal 24’ün sorularını yanıtlarken İhsanoğlu için “Seni aday yapmışlardır, içinde din kelimesi geçen ismine de saygı duyacaklardır” dedi. Köşk’ten o habere tepki: Sorumsuzluk ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Akşam gazetesindeki “Karargâhta 40 paralel paşa” başlıklı haberle ilgili yazılı açıklama yaptı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada, “TSK’nin komuta kademesi ve üst rütbeli subaylarıyla ilgili yapılan yayını Sayın Cumhurbaşkanımız büyük bir sorumsuzluk örneği olarak görmüş ve bundan derin üzüntü duymuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız, bölgemizde olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, milli menfaatlarımızın teminatı olan TSK ile ilgili yayınlarda her zamankinden daha fazla titizlik gösterilmesi gerektiğini hatırlatmıştır” denildi. Üçok da özgür ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Balyoz davası sanıklarından emekli askeri hakim Ahmet Zeki Üçok tahliye edildi. Üçok, TSK bünyesinde “Cemaat” soruşturması yürütürken, önce “Sahte Çürük Çetesi” davasından tutuklanmıştı. Ardından Cemaat adına itiraflarda bulunan askerin hipnozla ifadesini aldığı iddiasıyla tutuklandı. Son olarak Balyoz davası kapsamında tutuklanan Üçok, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının ardından bu dava kapsamında tahliye edilmiş ancak “Hipnoz” davasında verilen hüküm nedeniyle tutuklu kalmıştı. Ahmet Zeki Üçok, Balyoz davası kapsamındaki tutukluluğunun, Hipnoz davasında aldığı cezanın hükmüne sayılmasıyla tahliye edildi. 40 derecede 40 TL eylemi İZMİR (Cumhuriyet Bürosu) DİSK’e bağlı EmekliSen üyeleri, temmuz maaşlarındaki 40 lira artışı 40 derece sıcaklık altında protesto etti. Maaşlarına yapılan “komik” artışı iki günlük eylemle protesto eden yaklaşık 100 kişi “Durmak yok TÜFE yalanına devam” ,“Yüzde 3 çok değil mi babacığım”, “Mursi’ye değil emekliye ver”, “Fıtratında vicdan olsun zalim” dövizleriyle basın açıklaması yaptı. Uğur Kurt’u vuran polis hakkında kasten cinayet değil, ‘taksirle öldürme’ suçundan soruşturma AB’ye Türkiye karşıtı başkan Dış Haberler Servisi Brüksel’deki zirvede biraraya gelen Avrupa Birliği liderleri, 16 Temmuz’da yapılacak AB Komisyonu Başkanlığı’na İngiltere ve Macaristan’ın itirazlarına rağmen Lüksemburg eski Başbakanı JeanClaude Juncker’in atanmasını önerdi. Juncker için gelecek ay AP’de oylama yapılacak. Juncker, geçen ay bir televizyon programında, “Twitter’ı yasaklayanların Avrupa Birliği’nde yeri yok” demişti. Meşru müdafaaymış! İstanbul Haber Servisi Okmeydanı Cemevi’nde polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Uğur Kurt’un ölümüne ilişkin savcının, silahı ateşleyen polis hakkında, müebbet hapsi gerektiren “kasten cinayet” suçundan değil “taksirle adam öldürme” suçundan soruşturmayı yürüttüğü ortaya çıktı. Kurt ailesinin avukatı Turgut Kazan, savcının değiştirilmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe sundu. Radikal.com.tr’de yer alan habere göre, Okmeydanı Cemevi’nde cenaze beklerken polisin açtığı ateş sonucu 22 Mayıs’ta hayatını kaybeden Kurt’un vurulmasından üç gün sonra, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nden gönderilen rapor savcılığa ulaştı. Raporda, Kurt’un öldüren merminin, polise ait 9x19 milimetre çapındaki ‘S.’ marka silahtan çıktığı, silahın da TEM Şubesi’nde görevli S.K’ye ait olduğu saptandı. Savcı Hasan Yılmaz, 30 Mayıs’ta İçişleri Bakanlığı’na başvurarak S.K. hakkında soruşturma izni istedi. Savcı Yılmaz’ın izin başvurusunda, “Polis S.K’nin meşru müdafaa kapsamında ve saldırıyla orantılı şekilde ateş ettiği” yönünde ifade kullandığı ve şüpheli polis hakkında TCK’nin 81. maddesine göre müebbet hapsi gerektiren “kasten cinayet” suçundan değil, TCK’nin 85. maddesindeki “taksirle adam öldürme” iddiası ve iki yıldan altı yıla kadar hapis istemiyle soruşturma yürüttüğü bildirildi. Savcı Yılmaz, 11’i polis olmak üzere, tanıkların ifadelerini aldı. Kimi polisler silah kullanmadıklarını belirtirken, kullananlar ise “havaya ateş ettiklerini” söyledi. Bu arada, İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilen müfettişlerin halen şüpheli S.K’nin ifadesini almadığı anlaşıldı. Bu gelişme üzerine Kurt ailesinin avukatı Turgut Kazan, “Bu ifade, ‘Soruşturmaya izin vermeyin’ demektir” diyerek, savcının değiştirilmesi için başvuru yaptı. İsveç’ten İsrail’e soruşturma Dış Haberler Servisi İsveç Savcılığı, içine İsveç vatandaşlarının da bulunduğu “Mavi Marmara” gemisi ve Finlandiya bandıralı “Estelle” gemisine yapılan müdahaleyle ilgili ön soruşturma açtı. Soruşturmanın İsrail’in uluslararası hukuk kurallarını ihlâl edip etmediğini araştıracağı belirtildi. Savcılık ayrıca, silahlı çatışma ortamlarında sivillerin korunmasını öngören Cenevre Konvansiyonu’nun ihlâl edilip edilmediğini araştıracak. MİT 8 ay sonra ‘bilmem’ dedi CANAN COŞKUN Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i katleden Ogün Samast’ın terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yargılandığı davada, MİT tarafından TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderilen Dink cinayetine ilişkin bilgilerin de yer aldığı belgelerin devlet sırrı niteliğinde olup olmadığı sorulan MİT Müsteşarlığı’ndan 8 ay sonra mahkemeye yanıt geldi. Yazıda iddia niteliğindeki hususları içermesi nedeniyle devlet sırrı niteliğinde olup olmadıklarına ilişkin görüş bildirilmesinin mümkün olmadığı belirtildi. Mahkeme heyeti de MİT’e yeniden bir yazı yazılmasına karar vererek, söz konusu CD’deki içeriğin devlet sırrı olup olmadığının açık ve net bir şekilde bildirilmesini istedi. İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, Samast katılmadı. Dink ailesini ise avukat Hakan Bakırcıoğlu temsil etti. Başbakanlık Hukuk Hizmetleri Başkanlığı’nın 9 Haziran 2014 tarihli yazısının ekinde gönderilen MİT Müsteşarlığı’nın 4 Haziran 2014 tarihli yazısında iddia niteliğindeki hususları içermesi nedeniyle devlet sırrı niteliğinde olup olmadıklarına ilişkin görüş bildirmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı belirtildi. Mahkeme heyeti, “devlet sırrına” ilişkin yasa maddelerini anımsatarak MİT yazısına ilişkin yeniden yazı yazılarak CD’deki içeriğin devlet sırrı olup olmadığının net bir şekilde bildirilmesini, bildirilemiyorsa yetkili merciinin belirtilmesini istedi. Duruşma 17 Ekim’e ertelendi. İBDA/C liderinden başvuru İstanbul Haber Servisi “Salih Mirzabeyoğlu” olarak bilinen ve “Anayasal düzeni silah zoru ile değiştirmeye teşebbüs etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilen İBDA/C lideri Salih İzzet Erdiş, yeniden yargılanma isteminde bulundu. Dilekçede, 16 yıldır cezaevindeki Erdiş’in telafisi imkansız zararlara uğramaması için hakkındaki mevcut hükmün infazının durdurulması ve tahliyesi talep edildi. İstanbul Haber Servisi Sarıyer Tarabya’daki banka şubesine gelen soyguncu, mesai saati bitiminde şubenin boşalması için bir süre dışarıdaki ATM’lerde oyalandı. Daha sonra silahla şubeye girerek güvenlik görevlisini etkisiz hale getiren soyguncu, paraları alıp kendisini bekleyen araçla kaçtı. Soyguncunun bankadan yaklaşık 300 bin lira aldığı öğrenildi. 300 binlik banka soygunu Müfettişler ifadesini almadı Binlerce tavuk telef oldu BALIKESİR (Cumhuriyet) Bandırma ilçesinde bir şirkete ait tavuk yetiştirme tesislerinde iddiaya göre elektrik arızası meydana geldi. Arıza nedeniyle fanlar çalışmayınca 40 bin yumurtalık tavuk sıcaktan telef oldu. Telef olan tavuklar, şirket yetkilileri tarafından kontrollü olarak Edincik Merası Çayırlar Mevkisi’ne döküldü. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 28 Şubat davasının duruşmasında dönemin Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanı olan sanıkların avukatları dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in telekonferans yoluyla dinlenmesini istediler. Mahkeme heyeti de Demirel’in dinlenmesine, beyanda bulunmak isterse beyanının alınmasına karar verdi. 28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, Demirel isterse dinlenecek düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davanın 66. duruşması dün yapıldı. Sanık avukatları, yargılamanın Anayasa Mahkemesi’nde yapılması gerektiğini belirttiler. Mahkeme talebi rededdi. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya 1998’de AİHM’ye başörtüsü yasağı nedeniyle başvuran Leyla Şahin de müşteki olarak katıldı. Sanık avukatlarından Aykanat Kaçmaz, davanın bir başörtüsü davasına çevrilmek istendiğini söyledi. MARDİN (Cumhuriyet)Mardin’de düzenlenen KCK operasyonunun ardından haklarında dava açılan 49 kişinin yargılanmasına devam edildi. Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaya tek tutuklu sanık EğitimSen Nusaybin temsilcisi Seyfettin Yavuz katıldı. Yapılan savunmanın ardından mahkeme heyeti, tutukluluk süresini göz önünde bulundurarak Yavuz’un tahliyesine karar verdi. KCK’de tahliyeler sürüyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle