04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 HAZİRAN 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Demokrasi, Sandık ve Vasat Liderler Erdener Özer Ö nümüzdeki ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez cumhurbaşkanımız halk tarafından seçilecek. Bu nedenle kimilerine göre anayasamızda belirtilen yetkiler ile sınırlı bir siyasi kişiden ziyade, siyasi lider kimliği olan bir cumhurbaşkanı seçmek için sandık başında olacağız. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini, cumhurbaşkanının olması gereken özelliklerini ya da kimliğini şimdilik bir kenara bırakalım. Bu konular farklı ve taban tabana zıt görüşlerin olması nedeniyle tartışmaya değer olsa da, gelin cumhurbaşkanı seçimi özelinde “demokrasi” ve “sandık” kavramları üzerinde duralım. Zira son yıllarda AKP iktidarı ve yandaşlarının devamlı üs tünde durdukları “sandıkta millet karar verecek” jargonu, neredeyse tüm siyasal çatışmalarda kendilerini haklı ve yaptıklarını meşru gösterecek bir fenomen olarak ortaya atılmakta ve ileri(!) demokrasinin bir referansı olarak gösterilmekte. Siyaset biliminde demokratik seçimler ile ilgili temel varsayım; seçmen vatandaşların en azından çoğunluğunun, oy verirken en iyi siyasi adayı ya da en iyi siyasi görüşü ayırt edebilecek yetkinlikte olmasıdır. Ancak bu konu ile ilgili yapılan pek çok bilimsel çalışmada, bu varsayımın gerçekleşmediği net olarak gösterilmiştir. Bir başka deyişle demokratik süreçler ülkeden ülkeye farklı özellikler gösterse bile, seçmen psikolojisinin sonucu olarak sandıktan vasat (ortalama) liderler çıkmaktadır. Bu noktada halkın seçmen olarak tercihini belirleyen faktörler için çok şey söylenebilir. Ancak sağduyu bir yana, asıl belirleyici faktörün merhamet ve inanç gibi kavramlar toplamında insan psikolojisi olduğu bir gerçek. Amerika Birleşik Devletleri Cornell Üniversitesi’nde çalışan David Dunning isimli psikolog araştırmacının son yıllarda yaptığı çalışmalarda, bu konu ile ilgili ortaya çıkan sonuç oldukça ilginç. Bu çalışmaya göre; temel yurttaşlık bilinci olmayan insanlar, demokratik seçimlerde adayların yetkinlik düzeylerini ya da savundukları düşüncelerinin niteliğini doğru değerlendirememektedir. Bir örnek verelim: Adalet konusunda hiçbir temel bilgisi olmayan bir seçmenin, hukuk reformunu gerçekleştirebilecek yetkinlikte olan adayın hangisi olduğunu ayırt etmesi ya da örneğin anayasa referandumunda doğru değerlendirme yapması olanaksız görünmektedir. Bu nedenle ne söylenirse söylensin, seçmen kitlesinin yurttaşlık ve demokrasi konusunda yeter li donanıma sahip olmadığı bir toplumda, sandıktan ortalama fikirleri olan vasat liderler çıkacaktır. Dunning’in dediği gibi; ortalama insanların demokratik seçimlerde akılcı fikirlere uyum göstermesi ya da bunları olumlu bulması zordur. Alman bir sosyolog olan Mato Nagel, Dunning’in ortaya attığı bu teoriyi bilgisayar ortamında bir seçim modeline uyarladığında aldığı sonuç da benzerdir. Demokratik bir seçimde hiçbir seçmen, kendinden çok daha iyi donanıma sahip olan liderleri seçmekte başarılı olamamakta ve her zaman ortalamanın biraz üstü liderlik özelliklerine sahip kişiler seçilmektedir. Bu bağlamda demokrasi kültürü vasat olan bir ülkede, cumhurbaşkanı seçim usulünün referandum ile belirlenmesinin de, bizzat seçimin önümüze sandık konarak yapılmasının da ne kadar doğru bir karar olduğu sorusu akla gelmiyor mu? Erdoğan İstifa Etmelidir! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığına aday olursa başbakanlık görevinden istifa etmelidir. Çünkü hem demokratik seçimlerin eşitlik ve adalet ilkesine, hem evrensel hukuk kurallarına, hem anayasamıza, hem de Cumhurbaşkanlığı seçim yasasının mantığına göre bütün kamu görevlisi adaylar, görevlerinden istifa etmek zorundadır. HHH Başbakan, anayasaya göre de, hukuken de fiilen de “Yürütmenin başıdır”... Bütün sivil ve askeri bürokrasi ona bağlıdır... Bütün askeri ve sivil memurların başıdır... Baş kamu görevlisidir... Yani tabiri caizse başmemurdur! Üstelik bütün memurlar gibi “atanmıştır”: Anayasanın 109’uncu maddesi açıkça, “Başbakan, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır” demektedir. HHH Başbakan Erdoğan’ın elinde büyük yetkiler vardır... Üstelik bunları, zaman zaman yasal sınırları zorlayacak kadar çok, sık ve geniş yorumlarla kullandığı, iktidarı “Benim...” zamiri ile kişiselleştirdiği de herkesin malumudur. Sadece valilere “Benim valim...” demekle kalmaz, devletin valilerini seçim zamanlarında iktidar partisinin il başkanı gibi görev yapmaya zorlar... Direksiyon başına geçip, kömür, erzak ve hatta beyaz eşya dağıtmalarını ister... Bütün öteki adaylarla eşit koşullarda yarışması için, görevinden istifa etmesi gerekir... Yoksa kazansa bile seçim sonuçları şaibeli olacaktır. HHH Orhan Erinç, perşembe günkü yazısında çok güzel örnekler veriyordu: “Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen, üniversite mezunu ama işsizlikten kamuda odacılığa razı olmak zorunda kalmış bir yurttaş görevinden ayrılmak zorunda. Ama anayasa kuralına göre cumhurbaşkanı tarafından atanmış ve istifa etme hakkı olan başbakanın istifa zorunluğu yok!.. ...AKP’nin aranan koşullara uygun bir ilçe başkanı, kendisini aday gösterecek 20 milletvekili bulursa partideki görevinden istifa etmesi gerekiyor. Ama genel başkanı aday olursa görevini sürdürüyor. Hem başbakanlık, hem de genel başkanlık getirisini kullanıp öteki adaylara eşit durumda olmadan...” HHH Muhalefet partileri, aday olduğu takdirde, Başbakan’ın görevinden istifa etmesi konusunda ısrarcı olmalı, gerekirse seçimi boykot etmeyi bile düşünmelidirler... Yoksa cumhurbaşkanlığı seçimi adil ve eşit koşullarda gerçekleşmeyecektir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle