05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ 10 Türkiye’de 7’den 70’e her bilgisayar, akıllı telefon ya da tablet kullanıcısı dijital oyunlarda büyük zaman harcıyor. Şu anda Türkiye’de yaklaşık 25 milyon kişinin neredeyse yarısı günde 13 saatini oyun oynayarak geçiriyor. Türkiye bilgisayar oyunlarına harcanan zamanda dünya 3’üncüsü. İster macera ister spor veya straPazarın büyüklüğü ise 200 teji olsun sanal dünyanın oyun milyon doları aştı. meraklıları için sunduğu imkânlar EKONOMİ [email protected] Türkiye’nin 3’te 1’i her geçen gün daha çeşitleniyor. Daha 10 yıl öncesine kadar oyun denildiğinde büyük çoğunlukla kişisel bilgisayarlar akla gelirken günümüzde artık seçeneklere her yeni teknoloji ile birlikte yenileri ekleniyor. Türkiye’de özellikle teknolojiye meraklı gençlik, oyun sektörünü her gün daha çok canlanmasında önemli bir etken olurken ekonomik tarafta ise Türkiye’de tahmin edilen oyun pazarı büyüklüğü 200 milyon dolar seviyesinde. Dünyada ise bu rakam 80 milyar dolara dayanmış durumda. Türkiye’de 25 milyonun üzerinde kişi oyun oynuyor. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de online oyun oynayanların yüzde 55’i günde 13 saatlerini, yüzde 15’i 36 saatlerini oyun oy nayarak geçiriyor. Yüzde 48’i zekâ oyunları oy nuyor. PC oyuncularının yüzde 60’ı strateji oyunlarını tercih ediyor. Ağırlıklı olarak evde ve geceleri oynuyorlar. Mobilde oyun oynayanların oranı yüzde 50’ye dayandı. Teknolojik gelişmelerle birlikte oyun deneyimleri de değişmeye başlıyor. Halen çoğunlukla iki boyutlu olarak oynanan oyunlar yakın gelecekte tamamen üç boyutlu hale gelecek. Ancak araştırmacılar oyunları sadece üç boyutlu yapmakla yetinmeyip oyuncuyu da bizzat oyunun içine almayı planlıyor. Bunun için hem üç boyutlu gözlük hem de hareket sensörleriyle donatılmış platformlar kullanıma alınacak. Böylece koltuğa yayılıp oyun oynama dönemi de tarih olacak. Türkiye’deki gençlerin oyunlara olan merakı hem oyun oynuyor ‘O Telefon’un Başındakine İhbar Gülistan 27 yaşında. Yokluk ve ayrılık olmasa, güleryüzlü bir kadınmış vaktiyle; belli. Haseke’den ateş altında, kendi ifadesiyle “uzun ve karışık yollardan” Kızıltepe’ye yürüyerek gelişlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmiş. O gün bugündür, beton zemine serili bir kilim ve şilteden başka bir şey olmayan bu tek göz odada yaşıyor. Üç kadının sıcak “hoş geldiniz”leri eşliğinde adımı attığım burayı önce gecekondu sandım. Değilmiş. Ziyaret bitiminde Türkmen tercümanımız ahır olarak yapıldığını söylüyor. Bitişikte bir küçük beton “oda” daha var. Gülistan’ın kocası, kayınvalidesi, görümcesi, babalarını kaybetmiş akrabalarının iki kız çocuğu, zamanında büyükbaş hayvan bağlanmış bu iki “göz”e sığmaya çalışıyor. 300 lira kira karşılığında. Onlar, sayıları Türkiye’de 1 milyon, sadece Mardin’de ise 60 bine yaklaşan kayıt dışı Suriyeli mülteciden altısı. Geçen hafta, AB’nin Gazeteciler Konferansı programında ziyaret ettiğimiz Midyat Kampı’ndan sonra, şehirdeki “kayıt dışı” aileleri de gördük. AFAD ve AB desteğiyle Türkiye’deki Suriyeli mültecilere insani yardım sağlamayı hedefleyen STK’ler, Alman WHH (Welt Hunger Hilfe) ve “IMPR Humanitarian”, bu profile uygun ailelere ulaşmaya çabalıyor. Altı ay süreyle kişi başına 40 TL’lik nakit destekle, biraz olsun nefes aldıracak bir programın hazırlığı içindeler. HHH Kimi dil; kimi de burada öğrendiği azıcık Türkçe ile kampa ve yetkililere nasıl erişilir bilmediğinden, Mardin ve ilçelerine dağılmış Suriyeli mülteciler, iktisat dilindeki “mutlak yoksulluk” koşullarında ayakta kalmaya çalışıyor. Kızıltepe’deki Gülistan’ın kayınvalidesi Zekiya Hanım 56 yaşında. Sorup öğrenmeseniz 7075 diyebilirsiniz. Sağlık sorunları ciddi. Nefes almakta zorlanıyor. Yanında, dizlerinin üstüne oturan babasız iki kız çocuğu, Ayda ile Hint kocaman gözleriyle merak dolu bakıyor. En çok neyi özlediniz? Suriye’deki okulumu, arkadaşlarımı diyor ikisi de sözleşmiş gibi. Peki anneleriniz nerede diye soramıyorum. Çocuklar konuşurken Zekiye Hanım’ın gözlerinde, bir daha ne zaman döneceklerini bilmiyor olmanın keder bulutu asılı. Kocasın sorduğum Gülistan ise “Köye boya badanaya gitti” diyor. Aslında Haseke’de mobilyacıymış ve geliri hiç de fena değilmiş. Burada ise mobilyacılarda iş bulamadığını, “çıktıkça, çağrıldıkça” boya yaptığını söylüyor. Ahırdan bozma iki odanın elektrik, su ve kirası, altı aydır ödenmemiş. Buna rağmen onları kapının önüne koymayan ev sahibine minnettar. O böyle konuşurken, “Çivisi Çıkmış Dünya” kitabında Amin Maalouf’un Avrupa’ya iltica eden Ortadoğuluları tasvirinde kullandığı “taşkın minnettarlık” sözünü hatırlayıp varlığımdan utanıyorum. HHH Yazının girişinde aktardığım AB, WHH ve IMPR’nin, en dezavantajlı durumdaki Suriyeli mülteciler için tasarladığı ortak projesi, bu trajediyi biraz olsun hafifletmeye yönelik. 1 milyon Avro bütçeli proje ile Mardin ve ilçelerine dağılmış, henüz resmen kayıt altına alınmamış, 1700 aile üzerinden 8500 kişiye ulaşılması hedefleniyor. Ne var ki iyi kalpli insanların ve kurumların bir araya gelmesi yetmiyor. İnsani yardımın “nakit” olması, beraberinde önemli bir sorun getirmiş. Para hazır, aileler saptanmış. Şu anda tek yapılması gereken, her bir 40 TL banka veya PTT üzerinden geçerek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması. Ancak o gün, üç kurum da bütün çabalarına karşın, o güne kadar bu transferler için olumlu bir yanıt alamamıştı. Muhatapların kimi havale masrafı, kimi bir defada bu kadar çok sayıda ve küçük tutarın transferinin “efektif” olmadığı gerekçeleriyle uzattıkça uzatıyorlarmış meseleyi. Hani “Dereye su gelinceye kadar kurbağının gözü patlar” diye bir atasözümüz olmasa; kamu bankalarından hangi paraların ne amaçlarla nerelere aktığını bilmesek, bu zalim “bürokrasi”yi anlamak daha kolay olacak. Biliyoruz ki her şeyi hazır bu projenin “mutlak yoksulluk” koşullarında yaşayan insanlara ulaşması, sadece birkaç telefona bakıyor. Onun için kim olacaksa o telefonun başında, haber vereyim: Henüz bazı Suriyeli kadınlar gibi “kötü ellere” düşmese de adının anlamı ile talihi birbiriyle kavgalı Gülistan’ın o akşam pişireceği yemeği yoktu. Babasız Ayda’nın en çok özlediği yemekse burgulu makarna. yerli, hem yabancı şirketleri bu pazara yatırım yapmaya itiyor. ABD’nin önde gelen oyun şirketlerinden Riot Games 2012’de Türkiye’de ofis açarak pazarda yaklaşık 3 milyon kişiye League of Legends oyununu oynatıyor. Riot Games’in sosyal pazarlama koordinatörü Tolgay Karabulut, Türkiye’de özellikle spor oyunlarına (eSpor) ilginin katlanarak artıtğını kaydederek “Şu anda eSpora hem izleyici hem de katılımcı olarak ilgi oldukça büyük. Avea Woops Türkiye resmi ortaklığıyla temmuz ayında League of Legends 2014 sezonu Türkiye büyük finalini gerçekleştireceğiz” dedi. Yerli oyun şirketi Ingame Group da 3 yılda 100 milyon oyuncuya ulaşmayı ve 10 milyon dolar yatırım yapmayı amaçladıklarını söyledi. Hiçbir şey gizli kalmayacak İnsanların internette gizlilik haklarına duydukları güven azalıyor. EMC Gizlilik Endeksi gelecek beş sene içinde gizliliğin iyice azalacağını öngörüyor. EMC Gizlilik Endeksi dünyanın dört bir yanındaki tüketicilerin internette gizlilik konusundaki görüşlerini araştırdı ve tüketicilerin gizliliğin teminatı için internet dünyasının sunduğu fayda ve kolaylıklardan ne derece ödün verdiklerini ortaya koydu. Araştırmaya katılanların yüzde 91’i sayısal teknolojinin sunduğu “bilgi ve verilere daha kolay erişim” avantajına önem veriyor. Katılanların yalnızca yüzde 27’si, internette daha fazla rahatlık ve kolaylık için gizlilik haklarından bazı ödünler vermeye hazır olduğunu söylüyor. Katılanların yüzde 41’i hükümetlerin gizlilik haklarını korumaya büyük önem verdiğine inanıyor. Yüzde 81’i önümüzdeki beş sene içinde gizliliğin iyice azalacağını öngörüyor; yüzde 59’u ise geçen seneye göre gizlilik haklarının azaldığına inanıyor. Katılımcıların yarısından çoğu geçmişte gizli bilgilerinin bir şekilde izinsiz olarak başkalarının eline geçtiğini belirtti. Katılımcılar sosyal medyada gizlilik haklarının korunmasının önümüzdeki beş sene içinde çok zor olacağını öngörüyor. SEKTÖRDEN * Vatan Bilgisayar, Fethiye Erasta AVM mağazasını hizmete açtı. Vatan Bilgisayar Genel Müdürü Hasan Vatan, “Vatan Bilgisayar şu anda Türkiye’nin 50 ayrı ilinde 100’ü aşkın mağaza ile hizmet veriyor” dedi. * Türkiye’nin ilk ve tek FabLab’i “FabLab Istanbul” Kadir Has Üniversitesi’nde, Cibali Kampüsü’nde kuruldu. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi ile Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin ortak projesi FabLab İstanbul, üniversiteye ve tüm dış paydaşlara açık olacak. Hayal edilenin hızla somut örneğe çevrildiği FabLab’lerde (Fabrication Laboratory; üretim laboratuvarı) araştırmayla üretim arasında, bilgisayar kontrollü aletlerle değişik ölçeklerde ve değişik malzemelerden hemen hemen her proje maket olarak sonuca ulaşacak. IBM Türk akıllı şehirler için merkez açtı IBM Türk, İstanbul’da Akıllı Şehirler Teknoloji Merkezi’ni açtı. Dünyada bugüne kadar 2 binin üzerinde akıllı şehir projesi gerçekleştiren IBM, İstanbul’daki yeni merkezinde bir şehir yöneticisine gerçek şehir uygulamalarına tanık olma fırsatı sunacak bir ortam yarattı. IBM Türk Teknoloji ve Sektörel Çözümler Satış Müdürü Server Tanfer “Şehirleşme oranı artışı birlikte pek çok sorun getiriyor, bu sorunlara getirdiğimiz çözümlerin hızı sorunların ortaya çıkma hızından daha fazla olmalı. IBM Akıllı Şehirler Teknoloji Merkezi’nde bir şehirde olup bitenleri gerçek zamanlı olarak takip ederek olaylar olmadan öngörebiliyor, zamanında eylem planlarını devreye sokuyoruz” dedi. Makinelere özel çağrı merkezi Turkcell, makineler arası iletişim (M2M) çözümlerini kullanan kurumsal müşterilerine M2M Çağrı Merkezi ile destek vermeye başladı. Turkcell müşterisi şirketler, bu sayede M2M çözümlerine ilişkin ihtiyaç duydukları her bilgiye 7 gün 24 saat bir telefonla ulaşabilecek. Turkcell M2M Çağrı Merkezi’ne, 532 757 33 33 numaralı telefondan erişiliyor. M2M ile ilgili hat bağlantısı, tarife ve kampanya bilgisi, kullanım ve tanımlama gibi işlemler, çağrı merkezi üzerinden yapılabiliyor. Turkcell Kurumsal Pazarlama ve Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı sonuçları’, ‘dailymotion’, ‘izleseSelen Kocabaş, ne’, ‘düğün dernek’, ‘eokul’, ‘ya“Türkiye’deki bancı dizi izle’, ‘med cezir’, ‘yanher 3 makidex’ ve ‘milli piyango’ oldu. Ülneden 2’si ke genelinde Sağlık kategorisinTurkcell de ‘bursa’, Seyahat kategorisinde, SIM kartıyla ‘THY’, Spor kategorisinde ‘lig’ ve çalışıyor” de‘Galatasaray’ ilk sırayı aldı. di. En çok Facebook arandı Türkiye’deki internet kullanıcıları, son 6 ayda arama motoru Google’da en çok ‘Facebook’, ‘Youtube’, ‘Google’, ‘sahibinden’, ‘e okul’, ‘face’, ‘hotmail’, ‘haber’, ‘mynet’ ve ‘milliyet’ kelimelerini aradı. Türkiye genelinde 2014’te Google’da yapılan aramalarda en büyük yükseliş gösteren kelimeler, ‘seçim IŞİD’in aniden Ortadoğu’da gündemin başına oturmasını askeri başarılarına, gaddarlığına, modern teknolojiyi başarıyla kullanmasına, Irak Sünnilerinin isyanına bağlayabiliriz ya da daha geniş bir açıdan bakarak tüm İslam dünyasını kapsayan, Avrupa’ya kadar uzanan bir “durumun” semptomu olarak düşünebiliriz. rtadoğu’da taşlar yerinden oynadı Bu “durumu” şekillendiren dört etkenden söz edebiliriz. 1 Kapitalizmin krizi içinde sermayenin, malların dolaşımında, metalaşma sürecinde yaşanan ani hızlanmanın ekonomik, kültürel etkileri. 2 ABD’nin Irak’a girmesiyle bölgede sınırların geçirgenleşmeye başlaması. 3 Tarihi ŞiiSünni çatışmasının tetiklenmesi; 4 Hem “ulusalcılaiklik” denen bir şeye, baskıcı rejimlere hem de “aşırı” kabul edilen akımlara karşı gündeme gelen “Ilımlı İslam” projesinin iflası. Bunlara kısaca bakalım. 1 IŞİD tüm Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da yükselen cihatçı hareketin şu sırada en etkin parçası. Bu hareketin yükselmesi için gereken insan enerjisinin, kaynağını, yerel ekonomilerin, ataerkil yapıların, metalaşmayı hızlandıran neoliberal politikaların basıncıyla sarsılmasına, eğitimli genç işsizler nüfusuna, bu ikisinin etkisiyle seçkinlerle halk arasındaki postkolonyal mutabakatın çökmesine bağlayabiliriz. Bu enerji kendini “Arap İsyanları”nda açığa çıkardı. Bu isyanların zemini üzerinde gündeme gelen emperyalist müdahale, Libya’nın yıkılmasıyla etrafa saçılan silahlar, nihayet Suriye iç savaşı da hızlandırıcı etkenler olarak yorumlanabilir. 2 ABD Irak’a girince, üç şey oldu. “SykesPicot” anlaşmasının çizdiği sınırların artık korunamayacağını düşündüren bir aşınma başladı. Kürtlerin otonomi kazanma sürecine, Irak Suriye sınırının geçirgenleşmeye başlamasına da bağlı olarak hızlandı. El Kaide ve benzeri cihatçı örgütler Irak’ta, ABD işgaline O ‘IŞİD’ Neyin ‘Semptomu’ karşı direniş içinde kendilerine verimli bir büyüme ortamı buldular. 3 ABD Irak’ı stabilize edemeyince ŞiiSünni çatışmasını, tarihin bu canavarını uyandırdı (uydurma intihar saldırıları, Iraklı kılığında yakalanan ajanlar vb. ilişkin haberler arşivlerde duruyor). İran’ı dengeleyen Saddam rejimi yıkılınca, ŞiiSünni çatışması canlanınca, Suudi Arabistan, körfez devletleri, İran’ın bölgesel etkisinin artmaya başladığını düşünerek korkuya kapıldılar. Bu Sünni rejimler İran’ı dengeleme telaşına kapıldılar. ŞiiSünni çatışması, devletler arası bir rekabete, Irak ve Suriye’de olduğu gibi “vekâleten” yürütülen (proxy) savaşlara yol açtı. Bu “vekâleten savaş” pratiği içinde Sünni ülkeler Suriye’de, Irak’ta IŞİD, El Nusra gibi cihatçı örgütleri desteklemeye başladılar. 4 Ilımlı İslam projesi Türkiye, Mısır, Tunus deneyimlerinin gösterdiği gibi otokrat yönetimlerin yerine demokratikleşme süreçlerini koymadı. Aksine hızla kendi totaliter eğilimlerini ortaya çıkardı. Dahası cihatçı akımlara ters düşmeye niyetli olmadığı, her fırsatta onları desteklediği, koruduğu anlaşıldı. 19/06/2014). “Geleceği yok”, değişmeden var olanı tekrarlamaya devam edecek, Hegel’in bir deyimini ödünç alırsak “kötü sonsuz” içinde kalacak demektir. Fromkin’i çok kötümser bulabiliriz, ama “bu saptamasını” destekleyen etkenlerin varlığını kolaylıkla inkâr edemeyiz. Bu etkenlerden biri de İslam dünyası ile ilgili. IŞİD’in Şiileri hedef alan saldırıları, 1500’lerin başında Protestan ve Katolik devletler, topluluklar arasında yaşanan “30 yıl savaşları” dönemini anımsatan yorumlara yol açtı (The Spectator, Foreign Policy). Ancak ŞiiSünni çatışması, KatolikProtestan ayrımına kaynaklık eden bir reformasyon “olayı” na dayanmıyor; kökleri toplumsal düzeyde başlayan birtakım gelişmelere, örneğin yeni bir “üretim tarzının” filizlenmeye, yeni insanın oluşmaya başlamasıyla ilişkili değil. Bu yüzden bu çatışmanın kalıcı bir sonuca ulaşmasının koşulları yok. İslam dünyasının bu çatışmanın “kötü sonsuzundan” çıkabilmesi için bir üçüncü taraf gerekiyor. İlk bakışta bireysel özgürlüklere “öteki”nin varlığına saygılı, dinler, mezhepler arası ortak yaşamın olasılığına vurgu yapan “Ilımlı İslam Projesi” bir üçüncü taraf sunabilecek gibi görünüyordu. Ancak, “Ilımlı İslam”, liberal entelijansiyanın, kimi İslamcı entelektüellerin tüm çabalarına karşın bu potansiyelini gerçekleştiremeden iflas etti. Bu iflasın bir teorikteolojik, bir de pratiksiyasi, iki grupta toplanabilecek çok çeşitli nedenleri var. Başbakan Erdoğan bir keresinde “İslamın ılımlısı olmaz” demişti. Bu saptama hem teorikteolojik olarak doğrudur hem de İslam dünyası ‘kötü sonsuza’ mı saplandı? Modern Ortadoğu konusunda en önemli yapıtlardan, “Tüm Barışa Son Veren Bir Barış” başlıklı kitabın yazarı David Fromkin 2007 yılında bir söyleşide, “Ortadoğu’nun geleceği üzerine bir öngörüde bulunur musunuz” sorusuna, “Ortadoğu’nun geleceği yok” cevabını vermiş (Goldberg, The Atlantic, o günden bu yana pratikte doğrulanmıştır. Çünkü, “Ilımlı İslam” projesi, bir “üçünü taraf” olabilmesi için gerekli teorik ve teolojik gerekçeleri oluşturmayı başaramamıştır. Bunlar, kutsal kitaptan “uygun” bulunan kısımlar seçilerek oluşturulamaz. Kutsal kitabın tümünü birden, ŞiiSünni çatışmasının üzerine çıkan, Müslümanlığı yeni bir ışıkta görmeye olanak verecek bir teorik çaba gerekir. Bu olmazsa olmaz koşuldur. Ancak şimdi aktaracağım “Özgür Suriye Ordusu” ile IŞİD arasında geçen bir telsiz konuşmasının kayıtlarının göstereceği gibi yeterli koşul değildir. IŞİD: “Sizi dönek ilan ettik. Siz Allah’ı, peygamberini inkâr ediyorsunuz”. ÖSO: “Niye buraya geldin kardeşim, git İsrail’le savaş.” IŞİD: “Döneklerle savaşmak Yahudilerle, Hıristiyanlarla savaşmaktan önce gelir. Bütün imamlar bunu bilir” (Spectator, 17/06/2014). Müslümanlığı yeni bir ışıkta görmeye olanak verecek bir teorikteolojik çaba ‘Kutsal’a, Tanrının mesajına ilişkin olduğundan, yalnızca teoride değil, esas olarak pratikte kazanılması gereken bir savaşı gündeme getirir. ‘30 Yıl Savaşları’ içinde reformasyonu savunan sınıfların, devletlerin direnci sayesinde, her iki akımın birlikte yaşamasını düzenleyecek Vestfalya anlaşmasına olanak verdi. Bu gün ne “ılımlı” İslamın bir teorikteolojik dayanağı var ne de onu savunacak güçlü sınıflar ve devletler. İroni şuradaki “Ilımlı İslam”dan beklenenlerin hemen hepsini yerine getirmeye uygun, dinlerin, mezheplerin çatışmadan bir arada yaşamasına olanak veren bir düzen AKP öncesinde Türkiye’de vardı. Bu düzenin sorunu laiklik değildi, ekonomik düzenin adaletsizliği, bireysel hak ve özgürlüklerin yetersizliğiydi. Siyasal İslam laikliği hedef alırken sol/liberal entelijansiyanın salakları bunu demokratikleşme sandılar... Şimdi muhalefetin bile dini ölçütlere göre şekillenmeye başladığı bir noktaya geldik. “Kötü sonsuz”da debelenmeye devam... Dövizzedeler Ekonomi Servisi Türkiye Bankalar Birliği’nin ‘tavsiye’ kararına rağmen sorunları çözülmeyen dövizzedeler çareyi ‘don bırakma eylemi’nde buldu. Dövizzedeler Derneği’nden (Dövder) yapılan açıklamaya göre üyeler çarşamba günü finans kurumlarının önünde eşzamanlı ‘don bırakma’ eylemi yapacak. Dövder Başkanı Hasan Ergen, “25 Haziran’da dövizzede komiteleri Anadolubank, Bankpozitif, Denizbank, Fibabank, Garanti Bankası, Şekerbank, Tekstilbank, İş Bankası, TEB ve Yapı Kredi’nin önünde ayrı ayrı toplanacak. Don bırakma eylemiyle ‘Her şeyimizi aldınız, bir donumuz kaldı’ mesajı vereceğiz. Çıkan haberlerden ve yasal düzenmelerden sonra Finansbank yapılandırmaya başladı. Bankanın bu yaklaşımı nedeniyle sadece orada eylem olmayacak” diye konuştu. don bırakacak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle