05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 HAZİRAN 2014 PERŞEMBE 6 HABERLER 12 Eylül’e müebbet ALİCAN ULUDAĞ Mahkeme, 34 yıl sonra Evren ve Şahinkaya’yı darbe suçundan cezalandırdı Önceliklerim? Oy Verir miyim? “Çatı Adayı, Siyaset ve Taktik” yazıma eposta olarak destek, ama gece sosyal medyadaki tartışmalarımızda ise daha çok “köstek” geldi... Sert zılgıtlar da yedim! Acaba okurların büyük çoğunluğu ne düşünüyor diye merak ettiğimde, şöyle bir ipucu bulduğumu sanıyorum: Yazımın doğrudan okurlarca beğenilme ve Twitter gibi sosyal medyada kullanıcılar tarafından dolaşıma sokulma sıklığı ile karşı görüş bildirenlerin sayısı arasındaki ilişkiye baktığımda, büyük sessiz bir çoğunlukça destek gördüğünü söylemek mümkün. CHP dışındaki sosyalist sol ile CHP içindeki kesin görüşlüler, İhsanoğlu adının asla desteklenecek bir isim olmadığını açıkladılar. Aktif ve eylemci. Şüphesiz herkesin kendi oy vereceği adayı araması, istemesi normal. Herkesin Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir önceliği olmasına saygı duyarım. Kiminin önceliği şu: Sağlam Atatürkçü ve/ veya solcu olsun.. Seçilip seçilmemesi önemli değil. Oy vereceği kişinin kimliği öncelik taşıyor... Burada sorun, cumhurbaşkanı seçim yasasının bu çevreye bir aday gösterme olasılığını, 20 milletvekilinin önerisine bağlı kılması. Bence haksızlık bu. İnsanlar ilk turda olsa da kendi iradelerini yansıtacakları bir adaya sahip olmaları gerekir.. belki mesela 100 bin imzayla desteklenmiş bir adayın seçime katılabilmesi... Bu kesim açıklanan muhalefet adayına oy da verme yanlısı olmadığı için, kendi sağlam oylarını görme şansına sahip olabilirler ve oyları yükseltmenin siyasi olasılıkları üzerine kafa yorabilirlerdi! Kiminin ise şu: Tamam, çatı adayı olsun ama yine de Atatürkçü ve solcu olsun, eğer olmazsa, Atatürk ve sola yakın olsun, en azından karşıt olmasın; veya muhafazakâr olacaksa bile siyasi bakımdan temiz olsun.. Ama İslami cephede yer almış bir adam kesinlikle olmasın... HHH Benim tutumuma gelince, daha net ortaya koyayım: Önceliğim, Cumhurbaşkanlığı seçimini birinci dereceden etkilemek.. ve iktidarın çıkaracağı cumhurbaşkanı adayının seçilmesini önlemek için sandıkta güçlü bir olasılık yaratılması... Eğer böyle bir noktada iseniz, kendi gönlünüzün arzuladığı bir aday aramazsınız... İktidara karşı güçlü bir aday ortaya çıkartılmasını desteklersiniz. Peki neden böyle bir tercih? Çünkü, RTE’nin Türkiye’nin bütün anayasal ve yasal kurumları içinde ve tüm Türkiye’de zücaciye dükkânına girmiş fil gibi hareketi, mutlak egemenliğe tırmanması, anayasal kurumları her an yıkıp geçme kararlığı, anayasayı sıfırlama çabası, ülkeyi bölmesi ve daha bir dizi ekonomik, toplumsal ve siyasal nedenlerden dolayı, kendisine dur denilmesini öncelikli siyasal tercih haline getirdi... Kendisine bir çizgi atmanın en önemli aracı, sandık ve Cumhurbaşkanlığı seçimi... İnsanların yeniden ülkesine güvenini tazelemesi ve siyaset olarak bir şeylerin değiştirilebileceğini görmesi gerekir. Çatı adaylığı önerisi, böyle bir şansı yaratıyor. Çatı adaylığının paylaşılması da muhalefet arasında acil bir uzlaşma düşüncesinin ağırlık kazandığını ve ortak paydada birleştiğini gösteriyor. Çatı adayı, çoğunluk oyunu alır mı bilemem, ama bir olasılıktır ve bu olasılığı yüksek bir düzeye çıkarmak, muhalefetin sorumluluğundadır. Oy nedir? Bir siyasal araçtır, öncelikle... Onu siyasi, taktik, stratejik olarak kullanırsınız, bir maniveladır. Bir durumu değiştirmek, onaylamak veya yepyeni bir durum yaratmak için kullanırsınız.. Oyuma öyle kutsallık falan atfetmem! Durmadan tercihimi de, siyasal ortama göre değiştiririm... Bunun ötesinde bir anlamı bulunmuyor, Oy’umun! HHH 2010’da şu saptamayı yapmıştım: “Gülen, AKP ile giderek yol ayrımına gelecektir! Kaderleri farklıdır ve herkes kendi kaderini kendi çizmektedir..” (Neden Şaşırıyorsunuz? 6 Haziran 2010). Bu gerçeği o an gördükten sonra, bütün dikkatimle 4 yıl boyunca bu çatışmaya yoğunlaştım, olması gerekiyordu. Eğer o zaman böyle bir seçim olabilseydi, oyumu, ikisini bir an önce çatıştıracak bir siyasete ne olursa olursa yöneltirdim! Öncelikli konumdu. Bugün de önceliğim, RTE ve AKP iktidarının iktidar gücünün sınırlandırılması, aşağı doğru gidişlerini net olarak ortaya koyacak yeni bir siyasal drumun ortaya çıkması... HHH CHP ve MHP’nin Çatı Adayı çıkaralım anlaşmasının siyasi nedeni şudur: Cumhurbaşkanlığı seçimini etkileyecek ve AKP’nin oyun alanını ve gücünü daraltacak bir siyasal eylem ortaya koymak. İkisi ayrı ayrı aday çıkarsaydılar, şansları sıfırdı. Meydan, zaten tek başına bu olasılığı elinde tutan AKP’ye kalacaktı. Çatı Adayı kararıyla, meydana ortak atlarını sürdüler. Sonraki adım, atlarına bindirecekleri süvariydi. Benim için sürpriz oldu isim. Ama dediğim gibi, önceliğim böyle bir adaylığın kararıydı. Peki aday önemli değil mi? Evet, ama ilk önceliğinizi saptadıktan sonra, adayın adı ikinci derecede öneme düşer. Peki ikinci derece önem önemsiz mi? Değil tabii, benim de bazı çekincelerim var. Ama insanı, ailesi ile vurmaya kalkışmak yanlıştır. Siyasal ahlaka uymaz. Ekmeleddin İhsanoğlu, Utku Çakırözer’e ilk demecini verdi. Söyledikleri uygun. Utku başarılı bir gazetecilik yaptı. Evet İslam dünyasından.. Ama İhsanoğlu’nu iktidardakilerin kopyası olarak nitelendiren yaklaşımları tamamen siyaset dışı görürüm. Gülen ile Erdoğan’ı, Erdoğan ile Gül’ü yapışık ikiz kardeşler ve birbirinin karbon kopyası görmek gibi... İnsanın kimle, hangi güçlerle birlikte hareket ettiği önemli bir karinedir aynı zamanda ve insanı önemli ölçüde değiştiricidir, önünde yeni bir sayfa açmasıdır. Önemli olan anayasaya işlerlik kazandırmak, herkesin, anayasanın kendisine verdiği yetki ve sorumluluğa sahip çıkmasıdır. Anaasa Mahkemesi bu yolda.. Çankaya da bu yola girmelidir... Oyumu verir miyim? Neden acele ediyorsunuz?! ANKARA Katliamlara, gözaltılara, işkencelere, infazlara, hapislere, idamlara, fişlemelere, yasaklara sahne olan 12 Eylül dönemi dün resmen “mahkum” edildi. 97 yaşındaki Kenan Evren ve 86 yaşındaki Tahsin Şahinkaya hakkında Ocak 2012 yılında açılan 12 Eylül davasının karar duruşması dün yapıldı. Sanıklar tedavi gördükleri GATA hastanelerindeki yataklarından telekonferans yoluyla duruşmaya bağlandı. Mahkeme Başkanı Oktay Saday, duruşma başlangıcında “Ağzını açanı dışarı atarım” diye uyararak herkesten sessiz olmalarını istedi. Duruşma başında izleyici sıralarının bir bölümüne silahlı çevik kuvvet polisi oturtuldu ancak avukatların ve izleyicilerin itirazları üzerine mahkeme, polisleri dışarı çıkardı. Evren’i ter bastı Daha sonra mahkeme, cumhuriyet savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu’na söz verdi. Darbe sürecini ayrıntılarıyla anlatan savcı, sanıkların ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmalarını istedi. Savcı, görüşünü okurken bir anda Evren’i gösteren ekran karartıldı. Avukat Ömer Kavili, “Sanık suçlarını duyunca ter bastı, göğsünü açtılar” dedi. Evren’in yanında bulunan avukatı Sezin Duygu Tuncer ise söz alarak müvekkiline pansuman yapılacağını belirterek izin istedi. Mahkeme, izin verince yaklaşık 10 dakika Evren, duruşmadan koptu. Aranın ardından Evren’in kazağının değiştirildiği görüldü. Savcının ardından söz alan müşteki avukatı Hasan İlter, darbe sonrasında Merkez Bankası’ndan 170 ton altın çalındığını belirterek Evren ve Şahinkaya’yı “hırsızlıkla” suçladı. Bu suçlamaya sinirlenen Evren’in avukatı Bülent Acar, “170 ton altın çalındı beyanı aynen avukatın adıyla tutanağa geçirilsin” dedi. İki avukat arasında bir süre konuya ilişkin tartışma yaşandı. Geri adım atmayan Hasan İlter, “Evet, darbeciler hırsızdır” dedi. nkara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül 1980’de yönetime el koyan dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya’ya darbe suçundan müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme, sanıklara duruşmalardaki davranışlarını gözeterek “iyi hal” uyguladı. Bu kararla birlikte iki darbeci, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çıkarılacak, rütbeleri alınacak ve er statüsüne düşürülecek. 12 Eylül mağdurları ise kararı buruk bir sevinçle karşıladı. A İyi hal kıyağı Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, sanıkların 27 Aralık 1979’da cumhurbaşkanı, başbakan ve siyasi parti liderlerine gönderdiği uyarı mektubunu anayasayı ve TBMM’yi ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs suçu olarak olarak değerlendirerek her iki sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Heyet, sanıkları 12 Eylül askeri darbesi ile de anayasayı ve TBMM’yi ortadan kaldırmayı düzenleyen eski TCK 146/1 maddesi uyarınca da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Rütbeler gidecek Mektubu Cumhuriyet ulaştırdı! Yurt Haberleri Servisi TKP/ML üyesi olan Ali Aktaş, 12 Eylül askeri darbesinin ardından tutuklandı. Aktaş, 23 Ocak 1983’te 27. doğum gününde Adana Cezaevi’nde idam edildi. Aktaş’ın yazdığı son mektup sıkıyönetim komutanlığı tarafından “Sakıncalı” bulunarak ailesine teslim edilmedi. Gazetemizin İskenderun muhabiri Akın Bodur, 12 Eylül döneminde Adana ve Gaziantep bölgesindeki idamların anlatıldığı “4 İdam 1 Tanık” kitabını hazırlarken dönemin sıkıyönetim mahkemeleri görevlileriyle yaptığı görüşmeler neticesinde Aktaş’ın son mektubuna ulaştı. Mektubun bir kopyasını alan Bodur, mektubu 25 yıl 7 ay sonra Aktaş’ın İskenderun’da yaşayan ailesine 2008 yılının Eylül ayında teslim etti. Oğlunun son mektubuna 25 yıl 7 ay sonra kavuşan 72 yaşındaki anne Ganime Aktaş, “Bu mektupla yüreğime bir yumruk saplanmış gibi oldu” derken gözyaşlarını engelleyemedi. Anne Aktaş, oğlu Ali Aktaş’ın yazdığı mektubun, infaz sonrası kendilerine verilmediğini ama Adana 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görevli bir hâkimin, mektubun bir bölümünü, yaşamını yitiren eşi Abbas ve kendisine okuduğunu söyledi. Hırsız tartışması Savcının mütalaasına karşı esas hakkındaki savunmasını yapan Evren ve Şahinkaya’nın avukatı Bülent Acar, mütalaanın iddianamenin kötü bir kopyası olduğunu savundu. 12 Eylül’ün tarihi bir olay olduğunu söyleyen Acar, neden “kurucu iktidar” olduklarını ve yargılanamayacaklarını ayrıntılarıyla anlattı. İddianamede müvekkillerinin “anayasayı ihlal suçunu” n siyasi parti liderlerine uyarı mektubunun verildiği 27 Aralık 1979 ile seçimlerin yapılıp TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşturulduğu 6 Aralık 1983 arasında işlediğinin anlatıldığına dikkati çeken Acar, darbeden sonra hazırlanan yeni anayasanın ise 6 Aralık 1982’de yürürlüğe girdiği, yani anayasayı ihlal suçunun işlendiği belirtilen dönem içinde 82 Anayasası’nın hazırlandığını vurguladı. ‘Yargılayamazsınız’ İŞTE O MEKTUP Sevgili anacığım, sevgili babacığım, bu satırlarımı yazıp bitirdikten sonra hayata veda etmiş olacağım ve belki bu mektubu yazıp bitirdikten sonra sizlere ya ulaşır ya ulaşmaz bu hususta da pek bir güvencim de yoktur. Çünkü yazıp da size yollayacağım bu veda mektubunun içeriği çok geniş veya kendilerince yasak olacaktır. Ulaşırsa dahi yine kendilerince politika icabı olacaktır. Sevgili babacığım ve anacığım, Ben bir inanç uğrunda gidiyorum. Evet doğruluğuna inandığım bir inanç uğruna fakat bu inancım mevcut düzene karşı olmak, sömürü soygun düzenine karşı olmaktır. Ben bir davadan yakalanmış ve yargılanmış isem de bu işin yalnızca formalitesidir. Çünkü benim asılmam için koyulması gereken hukuken bir delil olması gerekir ki durum delil yetersizliğiyle de açık olmasına rağmen ve karar kanaat üzerine olmasına rağmen ben idama götürülüyorum. Evet ben söz konusu adam öldürdüğüm için değil emperyalizme, faşizme, sosyalemperyalizme, sosyalfaşizme Aktaş’ın mektubunun fotokopisinin ailesiilişkin haber 13 Eylül karşı yılmaz, usanmaz ve tavizsiz ne teslim edilmesine . 2008 tarihli Cumhuriyet’te yayımlandı mücadelemden dolayı asılmaktayım. erken veda etmekte olmama yanmaktayım, yoksa Evet onlar bizim nefes alışımızdan öleceğime değil. Her an her zaman ölümden dahi korkmaktadırlar. Oysa ki ben maddi olarak korkmadım. Korkmayacağım da, çünkü ben yok olsam da manevi olarak yok olmayacağımı da anamdan babamdan, ben halkımdan korkusuzluğu biliyorlar. Evet ben ve benim gibiler inandıkları acı içinde ızdırap içinde yokluk ve kıtlık içinde davaları uğrunda madden ölsek de, manen sabrı, sabretmeyi inançlarınla düşmana ahd yaşarız, yaşayacağız, buna inancım tamdır. yaşamayı, hem de başı dik ve gururluca yaşamayı Ben ölüme gideceğimi delil yetersizliği olmasa ama bir saat daha, bir saniye daha. da dahi baştan beri biliyordum. Çünkü onlar Size çok şey yazmak istiyordum zaman kendilerinin yoka, mahfa götürecekleri halka ve zaman ama yazamadım. Nice yazacaklarımdan, devrime ihanet etmeyenlerin yüreklerinde derin nice söyleyeceklerimden ancak söyleyebilip bir korkudur. Ben yok olabilirim ama halkımın yazabileceklerimden başka bir şey ne söyleyebildim mücadelesi hiçbir zaman ölmez, öldürülemez. ne de yazabildimse de bunu anlarsınız Halk bağrında nice tohumu tohumları türetmiş inancındayım. ve türetecektir. Evet ben ölüme giderken hayata İki eylemi, Türk Ceza Yasası uyarınca zincirleme suç olarak yorumlayan mahkeme, iki cezayı bu kapsamda tek ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi. Mahkeme ayrıca, hiçbir şekilde duruşmaya gelmeyen sanıkların yargılama sırasındaki davranışlarını dikkate alarak “iyi hal indirimi” uyguladı ve ceza müebbet hapis cezasına düşürüldü. Tutuksuz olan sanıklar hakkında adli kontrol kararı devam edecek. Mahkemenin verdiği kararı Yargıtay’ın onaması halinde Askeri Ceza Yasası’na göre sanıklar TSK’den ihraç edilecek ve tüm yetkileri alınacak ve er statüsüne düşürülecek. Buruk sevinç Kararın açıklanmasıyla birlikte mahkeme salonunda alkış sesleri yükseldi. İzleyiciler, “Darbeciler halka hesap verecek” sloganlarıyla salonu terk etti. Adliyenin eski DGM kapısına çıkan avukatlar ve izleyiciler, kararı buruk bir sevinçle karşıladı. ‘Kurucu babalar’ Bu durumda 82 Anayasası’nı yapmanın da suç olması gerektiğini ve bunun geçersiz sayılması gerektiğini savunan Acar, “O zaman ortadan kaldırılan 1961 Anayasası’na mı döneceğiz? 12 Eylül’den sonra sadece kamu kurumları değil yeni mahkemeler de kuruldu. Bölge idare, vergi mahkemeleri oluşturuldu. Ve bunun yasaları halen yürürlükte. O zaman bu mahkemelerin verdiği kararların tümü yok hükmündedir” dedi. Davaya bakan Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de yetkisini bu anayasadan aldığına işaret eden Acar, o zaman mahkemenin de suça konu bir organ olduğunu söyledi. Milli Güvenlik Konseyi’nin tam anlamıyla kurucu bir iktidar olduğunu belirten Acar, 12 Eylül ile yeni bir Türk pozitif hukuk düzeni kurulduğunu öne sürdü. Acar, “Kurucu iktidar gücünü kendisinden alır. O yüzden hukuki değildir. İki sanık, bu sistemin kurucu babalarıdır” dedi. Savcıya yüklenen sanıkların avukatı, o dönem yürürlüğe giren anayasanın geçici 1., 2. ve 3. maddelerinin halen yürürlükte olduğunu söyledi. Bu maddelerin MGK Başkanı’nın cumhurbaşkanı olmasını düzenlediğini anımsatan Acar, insaflı olunmasını istedi. Savcıdan anayasayı okumasını isteyen Acar, “İddia makamının da mahkemenin de her Sırada rejim var Devrimci 78’liler Federasyonu Başkanı Nejat Kangal, “Yıllardır verdiğimiz mücadeleyle kamu vicdanında mahkum edilmesini sağlamış olduğumuz darbeciler, bugün de mahkeme önünde mahkum edilmiştir” dedi. Müdahil avukatlarından Mehmet Horuş da “Emekli iki general şahsında bugün 12 Eylül rejimi mahkum edilmiştir. Bundan sonra 12 Eylül’le, 12 Eylül yasalarıyla, 12 Eylül kurumlarıyla hesaplaşmak siyasal mücadelenin konusudur” dedi. Erdal Eren tepkisi türlü işlemini reddediyorum. Anayasaya uyacaksınız” dedi. Bu sırada 12 Eylül mağdurlarından Yılmaz Cerek, ayağa kalkarak sanık avukatına “17 yaşındaki çocuğu astınız. İşkenceler, idamlar. Bir de insaflı olun diyorsun” diye çıkıştı. Mahkeme, Cerek’i dışarı attı. Sanıkların darbeye teşebbüs etmediğini, 1961 Anayasası’nı ortadan kaldırdığını vurgulayan Acar, “24 Anayasası kaldırılıyorsa o zaman 1961 Anayasası da hükümsüzdür. Dolayısıyla 12 Eylül işlenemez bir suçtur. Örneğin ölmüş bir adama ateş edersen adam ölmüş sayılmaz.” Avukatın 1 saat 20 dakikalık konuşmasının ardından mahkeme, sanıklara son sözlerini sordu. Evren, son sözünde “Ben de avukatıma iştirak ediyorum” derken, Şahinkaya, “Avukatımın savunmasına katılıyorum. Başka söyleyecek bir şey yok” ifadesini kullandı. soruşturma işlemlerinin hiçbirinin başlatılmadığını belirten Özkan, “Mobese kayıtları, bilirkişi tarafından bir bütün olarak izlenmedi. Mobese kayıtlarında, hangi döneme ait olduğu belli olmayan bir kısım kesik kesik görüntüler var gibi duruyor. Bazı görüntüler farklı dönemlere ait gibi görünüyor açıkçası. Karartılma ihtimali ve korkusu yaşıyoruz” diye konuştu. MELTEM YILMAZ Adana’da, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 2 kişinin öldüğü olaylarla ilgili protesto sırasında başına darbe alan 14 yaşındaki İbrahim Aras’ın ölümünün üzerinden 5 gün geçti. Görgü tanıkları, İbrahim Aras’ın, polisin Akrep tipi zırhlı araçtan attığı ses bombasının başına isabet etmesi sonucu öldüğünü söylerken polis kay Aras cinayetinde ‘karartma’ şüphesi nakları önce Aras’ın elinde patlayıcının patladığını söylemiş, ön otopsi raporunun “kafatası dışında darbe izi yok” şeklindeki raporundan sonra da Aras’a, bir başka eylemcinin fırlattığı patlayıcının isabet ettiğini açıklamıştı. Avukat Vedat Özkan, gerçeğin anlaşılması için öncelikle soruşturmanın başlaması gerektiğini ancak bu sürecin çok ağırdan alındığını söyledi. Aras’ın ölümünün üzerinden 5 gün geçmiş olmasına karşın olay yeri incelemesi, delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, Mobese kayıtlarının incelenmesi gibi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle