27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 HAZİRAN 2014 CUMA CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 19 ‘En İyi 100’ film için oylamaya sunulan yapıtlar arasında dönemin yasaklı filmleri de var Sadece Musul’da değil, kendi ülkemde de: Sünni isen korkma! ‘Bir zamanlar yasaktılar’ Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğunda rehin alınan Türklerden sorumlu olduğu belirtilen, adının açıklanmasını istemeyen IŞİD komutanı, “Güvenliklerini sağlıyoruz, onları ülkelerine iade edeceğiz. Korkulacak bir şeyleri yok, çünkü onlar Sünni ve Hanefi inancından” dedi. H Sevgili Okurlar, Dün sabah, bu köşenin yazısını yazmak üzere bilgisayarın başına geçtiğimde, bir yandan da Musul’dan gelen haberleri izliyordum... Büyük Türkiye’nin, muhteşem dış politikası, komşularla “sıfır sorun” icraatları, ülke içindeki “ileri demokrasi” başarısıyla bütünleşince ortaya çıkan “maşallah”lık durumu izlemeyip de ne yapacaksın! Ve yukarıda özetlediğim haber geldi. Rehineler “Sünni ve Hanefi” iseler korkulacak bir şey yok haberi... O an kanım dondu! “Sünni ve Hanefi değillerse gebert gitsin!” demiş mi, komutan onu bilemedim... Bildiğim kanımı donduran sadece komutanın bu söyledikleri değildi. Kanımı donduran nicedir ülkemde de nefret söyleminin hızla yaygınlaşmasıydı. Irk, dil, din, etnik köken, cinsiyet, cinsel eğilim, düşünce biçimi ayrımcılığı... Manşetlerde, köşe yazılarında, politik partilerde, Mecliste, Başbakan’ın dilinde... “Ya Bendensin ya da Düşman” “Ya Bizdensin ya da Öteki”... Unutmayın, “Soma Patronunun Damadı Yahudi” manşetiyle çıkmıştı Yeni Akit gazetesi... Hrant Dink cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Rahip Santoro cinayeti.... Kürtlere, Alevilere, eşcinsellere, kadınlara yönelik şiddet... “Biz”in dışında isen başına her bela gelebilir, öldürülebilirsin de... Afgan yazar Rahimi’nin “Kahrolsun Dostoyevski” adlı çok etkileyici kitabını (Can Yayınları) yeni okudum. Savaşlarla parçalanmış, din adına, Allah adına ölümün kol gezdiği bir ülkedeyiz. Kitabın baş kişisi Resul’un bir cümlesi SELDA GÜNEYSU aklımdan çıkmıyor: “Öldürmek, bu ülkede yapılacak en önemsiz hareket.” “Öteki”yse, öldür gitsin! Ancak ülkemde giderek “öteki” kavramının içini dolduranlar çoğalıyor ve çeşitleniyor! Ne ekersek onu biçiyoruz. Bunca ayrımcılık, bunca kin, bunca nefret! Suriye’deki iç savaşta taraf olmak, silah desteği vermek! Dini inancı, siyasi emeller doğrultusunda kullanmak! Biz en çok, en çok bunları ektik. Ne bekliyorduk ki! Sevgili Okurlar, bugün size Alaçatı’daki yeni bir festivalden söz edecektim. Daha önce “Ot Festivalleri”ni dünyaya duyurmakta çok başarılı oldular. Şimdi buna bir yenisi eklendi: “Alaçatı Kaybolan Lezzetler Festivali”. Bu yıl ilk kez 68 Haziran tarihlerinde yapıldı. Üstelik uluslararası nitelikte. Restoran ve butik otellerde sürdürülüyor. Geleneksel Türk mutfağının Levanten, Musevi, Rum kültürleriyle harmanlanarak şekilleniyor ve gastronomi turları düzenleniyor. Sakız Adası ve Girit’ten de katılımlar oluyormuş. Bu “festival”de ben, sadece bir resim sergisi izleyebildim. Ama inanın her tür yiyecekten bin kat daha lezzetliydi. Chermine Vidori’nin Kaybolan lezzetler Kuytu Restoranı’ndaki sergisinden söz ediyorum. Vidori, İzmirli Levanten bir ailenin kızı. Çocukluğu Bornova, Alaçatı ve Ilıca’da geçmiş. 1965’te İtalya’ya göç etmiş. Resim yapmaya Roma Güzel Sanatlar Okulu’nda başlamış. Yıllar sonra dönüp dolaşıp geldiği, yaz kış yerleştiği, yaşadığı yer Alaçatı. Kimileri minyatür tadında naif resimler, Vidori’nin kent, köy, kasaba gözlemlerine dayanıyor. Tümüne ince bir işçilik ve özen egemen. Gözlemlerin yanı sıra düş gücüne, fanteziye, şaşırtmacalara yer veriyor. Alaçatı’nın üzerinde uçan balonların dolaşmasını, kedilerin keman çalmasını ya da aya tırmanmasını gülümseyerek seyrediyorsunuz. Alaçatı’nın insanını, hayvanlarını, doğasını, mutfaklarını, yiyeceklerini, binbir halini gülümseterek izleten bu sergiyi, ben belediye başkanı olsam her daim açık tutarım. Bir Düzeltme: Dünkü “Müzikle Değişen Yaşamlar”, yazımda ünlü keman ustası, akademisyen, eğitimci, besteci, sonsuz saygı duyduğum, sevdiğim insan Cihat Aşkın, akıl almaz bir biçimde Cihan Aşkın olmuş! Hem sanatçıdan, hem siz okurlardan özür dilerim. Bir Açıklama: Dünkü yazımdan sonra birçok okur “Değişen Yaşamlar” kitabını nerede bulabileceklerini soruyor. “Barış İçin Müzik Vakfı”nın kendi yayını. Vakıftan (0212. 631 06 62) ya da İKSV’nin tasarım dükkânlarından, İstanbul festival konserlerinin kapısından alabilirsiniz. TEL: 0212 631 06 86  ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nce Türk sinemasının 100. yılı nedeniyle resmi internet sitesinde başlatılan “Sizce En İyi 100 Türk Filmi Hangisi?” halk oylamasında, dikkat çeken filmler yer alıyor. Yılmaz Güney’in bir dönemin yasaklı “Yol”, “Duvar” gibi filmleri oylamada geniş yer tutarken “İslamcımuhafazakâr kesime yapıldığı düşünülen” ve dönemin en dikkat çekici filmi “Minyeli Abdullah” da oylamaya sunulan 300 film arasında bulunuyor. Sitede genel müdürlüğün arşivinde yer alan 300 Türk filmi yurttaşların oylamasına sunuldu. Oylamaya sunulan filmler arasında dikkat çekici olanlar var. 12 Eylül darbesinin yarattığı toplumsal sorunlara ve Kürt sorununa değinen Yılmaz Güney’in “Yol” filmi gibi. Film, 1999 yılına kadar yasaktı. Ertuğrul Günay’ın bakanlığı döneminde de Yılmaz Güney’in filmlerinin DVD’leri hazırlanmış ve genel müdürlüğün arşivine eklenmişti. Ayrıca Âşık Veysel’in yaşamını konu edinen, senaryosu Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun imzasını taşıyan ve “Ülkede kurak toprak yoktur” gerekçesiyle bir dönem yasaklanan 1952 yapımı Metin Erksan filmi “Karanlık Dünya”; 23 Nisan 1962’de Ankara’daki bir si nemada gösterilen ve bazı gruplarca o dönem protesto edilerek yasaklanan yine bir Metin Erksan filmi olan “Yılanların Öcü”; önce “üsteğmen pilotun kızlarla öpüşmesi” gerekçe gösterilerek reddedilen, filmde geçen uçak düşme sahnesinin de “gençleri askerlikten soğuttuğu” gerekçesiyle bir dönem yasaklanan 1963 yapımı Halit Refiğ filmi “Şafak Bekçileri”; köylerinden başka bir şehir görmemiş bir otobüs dolusu insanın, Stockholm’e vardıktan sonra başlarından geçenleri ve “kültür şoku”nu anlatan, 1977’ye dek yasaklı kalan 1974 yapımı Tunç Okan filmi “Otobüs”; Sansür Kurulu’ndan geçemeyen ve ilk gösterimi ancak 1964’te Berlin Film Festivali’nde yapılan, festivalde “Altın Ayı” ödülü kazanıp Türk sinema tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk film olan Metin Erksan filmi “Susuz Yaz”; tutucu çevrelerin saldırısı sonucu Sansür Kurulu tarafından yasaklanan 1949 yapımı Ömer Lütfi Akad filmi “Vurun Kahpeye” de oylamaya sunulan dikkat çeken filmlerden. Kaan Göktaş’ın #direnpipi’si çıktı Kültür Servisi Kaan Göktaş’ın sünnetin din ile ilişkisini ele aldığı; insan hakları, hukuk ve en önemlisi de etik yönlerden tartışıp meselenin sorunlu noktalarını ele aldığı “#direnpipi” kitabı Propaganda Yayınları’ndan çıktı. Kitapta, bu toprakların sorgulanmadan kabul edilen geleneklerinden biri olan, gerek dini, gerekse kültürel nedenlerle toplumda kabul edilegelen, sıradanlaştırılan erkek sünneti, meselenin göz ardı edilmiş noktalarıyla okura sunuluyor. Ramiz Gökçe ve Cafer Zorlu’nun Akbaba dergisinden karikatürlerinin de kullanıldığı kitap, yazarın bir buçuk sene önce yayımlanan “Oldu da Bitti Maşallah” kitabının gözden geçirilmiş ve genişletilmiş baskısı. Doğa ve sanatın buluşması Kültür Servisi Prof. Dr. Işık Tuğlular’ın ağaç, kök ve dal parçalarıyla oluşturduğu eserleri 20 Haziran’da Elite World Hotel’de sergilenecek. Farmakovijilans Derneği tarafından düzenlenecek olan Yeni Farmakovijilans Yönetmeliği ve Biyobenzerler Toplantısı’nda açılacak “Doğa Heykelde Hayat Buluyor ” sergisi gün boyunca ziyaret edilebilecek. ‘Yol’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle