29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MAYIS 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Erdoğan, Köşk’ü Yasalarla Yetkilendirme Yolunda Düş Yok Edilemez Geçen yıl yitirdiğimiz devrimci, yurtsever yayıncı Barışta Erdost’un, 1 Mayıs 2008’de Taksim Kazancı Yokuşu’nda okumak için hazırladığı, ancak gerçekleştiremediği konuşma metninden: “Türkiye’de 1 Mayıs’lar ya kanlıdır ya yasak. Ya Takriri Sükun Kanunu vardır ya askeri diktatörlük. Ya 1996’da Kadıköy’de polis kurşunuyla öldürülür Hasan Albayrak, Yalçın Levent, Dursun Odabaşı oluruz, Taksim Meydanı’na çıkmak isterken 1989’da polis kurşunuyla öldürülür Mehmet Akif Dalcı oluruz, ya 1990’da felç edilir Gülay Beceren oluruz. Bundan tam 120 yıl önce de, işçi sınıfının 8 saatlik işgünü hakkını elde etmek için verdiği kararlı mücadelelerle sarsılan ABD’de, burjuvazi aşağılık bir hesaplaşma, korkakça bir öç alma taktiğiyle 4 işçi önderini idam etmiş, tahakküm altındaki milyonların hareketini ezebileceğini, işçi sınıfının kurtuluş düşünü yok edebileceğini sanmıştı. Tarih, idam edilen işçi önderlerinden Spies’ın ‘Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz ama her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz’ derkenki inancını haklı çıkardı. 120 yıldır dünya işçi sınıfı birlik, dayanışma ve mücadele taleplerini haykırıyor. Dili, milliyeti, rengi ne olursa olsun milyonlar aynı özgürlük duygularıyla birleşiyor. Bazen yalnızca göğüslerine bir kırmızı karanfil takabilerek, bazen yalnızca teksirle çoğaltılmış bir bildiriyi bir kapının altından atabilerek, bazen yalnızca kapalı salonlarda, bazen sessiz ve derinden ama asla söndürülemeyen bir ateş olarak.” Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu’na, “Recep Tayyip Erdoğan, Köşk’e çıksa, dilediği gibi ‘başkan’ yetkileri kullanabilir mi” diye sorduk. Anayasanın 104. maddesinin son fıkrasına dikkat çekti: “Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasa’da ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.” Ve devam etti: “Şimdiye değin Cumhurbaşkanı’na seçme ve atama görevleri dışında, yalnızca ‘Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’ ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri hakkında yargılanma izni verme yetkisi tanınmıştı. Bunun dışında atama ve seçme dışında Cumhurbaşkanı’na bir yasayla görev verme ya da yetki devretme olmamıştı. Böylesi bir görev ve yetki; en son geçen günlerde çıkarılan MİT Yasası ile verildi. Bu yasa, Başbakan’ın ‘Bundan sonra gelecek herhangi bir Başbakan, MİT Müsteşarı hakkında soruşturma izni verse dahi ben bu girişimi cumhurbaşkanı olarak önlerim’ arzusunun açık ifadesiydi. Ayrıca, MİT Yasası’ndaki bu yetkilendirme, Başbakan’ın görevlerini teker teker yasayla Cumhurbaşkanlığı’na aktarma amacının ilk adımı gibi görünüyor. Anayasanın 140. maddesinin son fıkrasındaki ‘diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır’ ifadesine dayanarak olası bir anayasaya aykırılığı da aşarak, yasalarla Cumhurbaşkanlığı’na yeni görev ve yetkiler verme olanağı yaratılıyor bir anlamda. Böylece, yasalarla yeni yetki ve görevlerle donatılan cumhurbaşkanı bir tür başkan haline getirilecek. Böyle bir tehlikenin varlığı şimdiden gözüktü. ‘Böyle bir tehlike ile nereye gider bu devlet?’ diye sorarsanız, kendi kafalarında kurguladıkları o bilinmeyen hedefe doğru süratle gider.” Sabih Kanadoğlu’nun değerlendirmesi; Recep Tayyip Erdoğan’ın çeşitli toplantılarda dile getirdiği bilinen “Cumhurbaşkanı olursam tüm anayasal yetkilerimi kullanırım” söyleminin ardında gizlenen amacı açığa çıkarması açısından çok önemli... Başbakan’ın Zaferi Başbakan zaferlerine bir yenisini daha ekledi. Buyruğundaki 39 bin polisle İstanbul’a tarihinde benzeri görülmemiş olağanüstü bir gün yaşattı, kentin tarihini yeniden yazdı. Bir kez daha efsaneleşen polisler TOMA’ları, biber gazları, sis ve ses bombalarıyla İstanbul’da kuş uçurtmadılar. Tek bir güne bunca başarıyı sığdırabilmek dünya başbakanları arasında ancak bizimkine nasip olabilirdi, nitekim oldu da... HHH CHP, DİSK, KESK, TTB, TMMOB, çok sayıda sol parti ve sivil toplum kuruluşu derslerini aldı! Başbakan’ın sözünü dinlememek neymiş hepsi gördü! Yazdığı efsanelerle dünya güvenlik güçleri arasında mümtaz bir yere sahip olan polisimiz her zaman olduğu gibi 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde de son derece eşitlikçi davranarak milletvekili, konfederasyon başkanı, işçi, aydın, kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk... Sünni, Alevi, ateist, Türk, Kürt demeden her eline geçirdiğini yerlerde sürükledi, biber gazına boğdu, tekme tokat copladı. Herkese gününü gösterdi. Çocuklar, Başbakan’ın polisleri sayesinde ev denen aile yuvasının bir korunak olmadığını, zehirli gazların onları her yerde bulabileceğini, ölüm korkusuyla nasıl çığlık atılacağını öğrendiler. HHH Ne var ki Başbakan bu son 1 Mayıs zaferinde tek değildi; dünyanın öbür ucundaki Kamboçya’nın Başbakanı Hun Sen de başkent Phnom Penh’in Özgürlük Meydanı’nda her türlü gösteriyi yasaklamış, yasak delicilerine karşı her türlü şiddeti uygulamıştır. Sanırım en kısa zamanda Hun Sen bizim Başbakan tarafından “kardeş”, Phnom Penh de İstanbul’a “kardeş şehir” ilan edilecektir. Ülkemizin Kamboçya ile benzerliği yalnızca bununla sınırlı değildir. Bilindiği gibi dünyada saygın bir yeri olan Freedom House (Özgürlük Evi) 2014 Raporu’na göre, geçen yıl dünya basın özgürlüğü sıralamasında 120’ncilikle basınının “kısmen özgür” kabul edildiği Türkiye, bu yıl 134’üncülüğe düşerek basını “özgür olmayan” ülkeler kategorisinde yer almış, böylece Kamboçya’nın yanına yerleşmiştir. Başbakanımız hiç vakit kaybetmeden Kamboçya’ya doğru yola çıkmalı, “kardeşi” Hun Sen ile sarmaş dolaş olmalı, birlikte meydan zaferlerini kutlamalıdır. Bu aynı zamanda son zamanlarda ortada dolaşan “Türkiye yalnızlaşıyor” iftirasına da tokat gibi bir yanıt olacaktır. HHH Toparlayacak olursak, Başbakan 1 Mayıs Meydan Savaşı’nın kesin galibidir. Ona, “Zaferin kutlu...”, bize de “Allah yardımcımız...” olsun demekten başka şimdilik yapacağımız bir şey yoktur. Hatır Gönül İşleri Bülent Arınç, Haşim Kılıç’ı kolluyor: “Geçmiş günlerin hatırına ona karşı biraz daha özenli olmamız lazım.” Hatır ile anılacak olanları da sıralıyor: “Kıyafet serbestliğinden eğitim özgürlüğüne kadar özgürlük alanlarının genişletilmesinde Sayın Haşim Kılıç çok ayrı, çok özel bir yere sahip.” Kıyafet serbestliği dediği, kadınlar için öngörülen bir yasağın yaygınlaştırılması. Eğitim özgürlüğü dediği de çıkardıkları medrese yasası. Recep Tayyip Erdoğan, “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”ye değişiklik getiren 15 No’lu protokolün onaylanmasına ilişkin kanun tasarısını imzaladı ve TBMM’ye gönderdi. Protokoldeki en önemli değişiklik, sözleşmenin önsözüne eklenen metinle Sakıncasız Sözleşme yapıldı. Böylece, hak ve özgürlüklerin korunmasında ulusal mekanizmaların asıl, sözleşme sisteminin ise ikincil olduğu, dolayısıyla imzacı devletlerin belirli bir takdir hakkına sahip oldukları vurgulandı. Hak ve özgürlükler konusunda “ulusal mekanizmalar” denen şeyin nasıl işlediğini hepimiz biliyoruz. İşte onlar öncelik taşıyacak... Ağustos ayından başlayarak halife sultanımız her türlü özgürlüğümüzle ilgili tek başına takdir hakkı kullanacağından, sözleşmeyi gözü kapalı imzalamakta hiçbir sakınca yok! 1 Mayıs 2014 SADIK ÇELİK 1 Mayıs’ın 2010’da AKP hükümeti tarafından bayram ilan edilmesi ve Taksim yasağının kaldırılması neticesinde yapılan kutlamalar kusursuz bir barış havasında geçmişti. Ne bir olay, ne herhangi bir şiddet eğilimi... Her şey olması gerektiği gibiydi. Yakın tarihimizde hâlâ canlılığını koruyan acı hatıralara dayanarak toplumda bir tür çatışma ortamının sembolü haline gelen 1 Mayıs’ın bu yakıştırmadan kurtulması için bir dönüm noktası olabilirdi bu tarih. Fakat biraz da Gezi’den yayılan şok dalgasının etkisiyle olsa gerek, aynı hükümet bu sene Taksim’i yeniden 1 Mayıs’a yasakladı. Bu yasağın toplumda huzurdan çok zıtlaşma, çatışma ve şiddet ortamı doğurma ihtimalinin kuvvetini bile bile. Geçmişte yaşanan tüm acı tecrübelere şahit olmasına rağmen bir türlü çatışmadan değil, uzlaşmadan yana o bayrağı çekemeyerek. Çünkü zaten toplumsal kavga politikası, bu dik leşme dilidir iktidarı asıl besleyen. Kendi kitlesini gerilimle, “delikanlılık” şovlarıyla ayakta ve zinde tutup, dikkatlerini kendi yaşamlarından, kendi sosyal ve ekonomik sıkıntılardan çekmektir biraz da istenen ve başarılan. 1 Mayıs’ta kitlelerin mahalle aralarına kadar getirilmesinin arka planında yatanları görmek gerekir. Evlerinde otururken gaz yiyen, işine gidemeyen, işyerini açamayan insanların gözünde eylemciler itibarsızlaşsın, toplum nezdinde nefretin nesnesi olsunlar. Amaçlanan bu olabilir mi biraz da? “Taksim diye tutturanlar, sizin yüzünüzden biz bu hale geliyoruz” dedirtmek, bir anlamda mahalle kavgası çıkartmak için. 2014 1 Mayısı’nda adı konmamış bir harp halindeymişiz gibi 39 bin polisle kapatılan Taksim’de kuş uçurtulmadı. Fiilen bir sokağa çıkma yasağı yoktu ama insanlar sokağa inmedi, inemedi. Yine de yüzlerce kişi yaralandı, gazdan etkilenen onlarca çocuk korku ve gözyaşı içinde çığlıklara boğuldu. Sonuçta yurttaşıyla inatlaşan iktidar, yegâne gücün kendisinde olduğunu kanıtlarken, kendi temel politikasını ve gerilimden beslenen varlığını biraz daha güçlendirmiş oldu. bu durumdan duyduğu endişeyi dile getiren Gauck’a Erdoğan’ın cevabı, beklenildiği gibi, sert oldu. Gauck, demokrasiyi, özgürlükleri hatırlatan görüşlerine karşılık “iç işlerimize karışmakla” ve “kendisini hâlâ rahip sanmakla” suçlandı. Rasyonel bir yaklaşımla, Alman Cumhurbaşkanı’nın görüş ve eleştirilerinin içeriğini, eski rahip kimliğiyle ilişkilendirmenin mümkün olmadığını görüyoruz. Ayrıca Washington merkezli Freedom House’un son 2014 raporunda Türkiye’yi ‘kısmen özgür’ ülkeden ‘özgür olmayan’ ülke kategorisine sokmasının da Alman Cumhurbaşkanı’nın endişelerini destekler nitelikte olduğunu hatırlatmak gerekir... Buna rağmen başbakan Erdoğan’ın “kendisini hâlâ rahip sanıyor” şeklinde yönelttiği eleştirinin amacının, ancak Hıristiyanlıkla ilgili toplumun bazı kesimlerinin sahip olduğu kötü algıyı uyandırıp harekete geçirmek olabileceğini söyleyebiliriz. Bu sayede kimden gelirse gelsin, ülkemize yöneltilen yapıcı ya da yıkıcı eleştirilerin topu birden, kendi kitlesinin sevdiği ve arzu ettiği gibi, dini, milli ve “harbi” bir dil kullanılarak, geçersiz ve etkisiz kılınabiliyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Hangi çocuk bayramı? Gizem de Umut da çocuk bedenlerine yakışmayan acılarla birlikte, hep çocuk kalacakları sonsuzluğa uzandılar. Son dört ayda on üç çocuk ölü bulundu bu toprakların üzerinde ve her yıl yüzlerce çocuk cinsel istismara uğruyor, son beş senede kayıp çocuk bildirimlerindeki artış yüzde yüzü geçmiş... Ve bizler, çocuklarını kapanmayan feribot kapaklarına, annebabaların cinnetine, açık bırakılan kuyulara, çukurlara, havuzlara, kan davalarına, örneğini son Gizem olayında da gördüğümüz gibi korkunç bir sosyolojik gerçek olarak çoğu zaman aile içinde yaşanan anlaşmazlıklara, kirli sapkınlıklara, canavarlıklara, şiddetin her türüne ve polis fişeğine kurban verenler... Onların o çocuk bakışlarına biber gazı sıkanlar... Kadınlarını hakeza, gözünü kırpmadan harcayanlar... En büyük bedelleri hep kadınlara ve çocuklara ödetirken, gerçekten övünebilir miyiz bu ülke için yaptıklarımızla, kendimizle? Hangi 23 Nisan’dı bu geride bıraktığımız? Hangi çocuğumuzun hangi bayramıydı kutlanan, ağıtlar ve gözyaşları arasında? HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Yeni düşman: Alman Cumhurbaşkanı Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Türkiye ziyareti olaylı geçti, malum. Türkiye’nin otoriterliğe doğru gitmesinden dem vuran ve SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sarım 1 saklı yo 2 ğurtla yapılan yumur 3 ta yemeği... 4 Gürcistan’ın 5 plaka imi. 2/ 6 Şarkı, tür kü... Türk 7 müziğinde 8 bir makam. 9 3/ Yolsuz ya da emeksiz 1 2 3 4 5 6 7 8 9 elde edilen şey. 1 T O Y G A A Ş I 4/ Ekmek parça 2 A M O R T İ S Ö R sı, lokma... Ela 3 B A zığ ilinde bir ba 4 N M İ A T T E R B A T İ K raj. 5/ Asya’da O Y bir ülke... Kapa 5 U K A L A A R İ Y E T lı ve dört teker 6 N E 7 İ N İ I S T İ lekli bir at araE D A A D K bası. 6/ 1918’den 8 bu yana İngiliz 9 A K A B E O J E Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne verilen ad... Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu. 7/ Ortodokslarda İsa’nın doğum yortusuna verilen ad... Mısır’ın plaka imi. 8/ Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın öncülük ettikleri şiir akımının adı... Nine. 9/ Genişlik... Resim yapımında kullanılan bir tür renkli kalem. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yulara takılan ip ya da zincir... Germanyum elementinin simgesi. 2/ Siirt yöresine özgü, kıyma ve bulgurla yapılan bir yemek... Gaziantep’in bir ilçesi. 3/ Burgaç, girdap. 4/ Kuşbaşı et, arpacık soğanı ve bayat ekmekle yapılan bir yemek... Her türlü arazide kullanılabilen motorlu taşıt. 5/ Türk müziğinde bileşik bir makam... İskambildeki dört renkten biri. 6/ Sergen... Yağmur suyunun biriktiği çukur yer. 7/ Domuz... Bir gıda maddesi. 8/ “Bir ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar” (Yunus Emre)... Oyunda cezalı çocuk. 9/ Hayvanlara vurulan damga... Hafif ve soluk renk için kullanılan sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle