28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MAYIS 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Güvenlik madende yok, Toplusözleşmede ilk sırada öneme sahip olması gereken işçi sağlığına ilişkin maddeler şaşkınlık yarattı “İşveren; mevzuat hükümleri gereğince her işyerinde işçilerin sağlığı ve güvenliğiMadencilik işkolunda örgütlü en çok üye ni korumak için gerekli tedbirleri almak, ye sahip iki sendika ve bu sendikaların yap literatür ve teknolojik gelişme düzeyine tığı son toplu iş sözleşmeleri, doğru bir sen uygun bir biçimde işyeri ve çalışma kodikal modelin, özellikle madencilik şulları da göz önüne alınarak ‘Kogibi ölümlü iş kazalarının çok runma Teçhizatı Yönergesi’nde u İki toplu iş yaşandığı bir alanda olmazbelirtilen korunma araç ve sa olmaz bir unsur olduğugereçlerini bulundurmak sözleşmesi arasında en nu bir kez daha gözler önüvermek zorundadır” ile önemli farkı işçi sağlığı ve iş ve ne serdi. başlayan ve onlarca madgüvenliği konusunda yapılması Soma’da örgütlü Türdeyi içeren toplusözleşkiye Maden İşçileri Sengerekenler oluşturuyor. Soma’da menin en dikkat çekici dikası ile kamuda örgütnoktalarından birini, işlü Genel Maden İşçileri örgütlü toplusözleşmesinde iş emniyeti verenin tüm bunları yave işçi sağlığı bakımından yalnız ve parken, işçi sendikasının Sendikası’nın son toplu iş sözleşmeleri, nedeni da gerek işbirliği yapmak yalnız işçilerin yükümlülükleri alt ne olursa olsun iki sengerekse denetimi sağlaalta konulmuşken TTK’de örgütlü mak amacıyla bu konudikal yapı arasındaki farsendikanın sözleşmesinde kı da ortaya koyuyor. Anda temsilci atayacağı ve cak daha da önemlisi, Genel işverenin yapması gerekenler bu temsilcinin mutlak suMaden İş Sendikası (GMİS) rette işbirliği içinde çalışaayrıntılı bir şekilde tarif cağı Başkanı Eyüp Alabaş’ın söybelirtiliyor. ediliyor. Sözleşmede, güvenlik önlemlelediği gibi bu işçiyi koruyacak rinin alınması bölümünde, işçi sağlıasıl gücün, yasal mevzuatın uygulanmasından kurallara uyulup uyulmadığı ğına zarar verebilecek ölçüde toz meydana nı denetleyecek işçi temsilcilerine sistemin getiren kuru çalışma sistemi tamamen terk doğru çalışmasını sağlayacak işçinin kendi edilerek, tozlu ayaklarda tozla mücadelenin gücü... Toplusözleşmenin birinci amacı da yoğunlaştırılacağı, işçiye zarar vermeyecek ücretler değil, işçi sağlığının korunması... sulu çalışma sisteminin sağlanacağı, bu koHer iki sendikanın toplu iş sözleşmesi nuda işverenin kendi bünyesinde teknolobenzer maddelerden oluşsa da benzer ko jik bakımdan teşkilatlanarak yönergesinde nularda konulan hükümler ciddi farklılık belirtilen esaslara göre çalışacağı, sözleşlar içeriyor. GMİS sözleşmesinde birkaç me ile güvence altına alınmış. Ayrıca sözleşmede, kendi kendine yanmadde halinde yer alan işçi sağılığı ve işyeri güvenliği konusunda işverenin uyma ma özelliği olan kömür damarlarında nasıl sı gereken yasa, tüzük, yönetmelik ve tali bir çalışma uygulanacağı, işyerinin nasıl dimatnameler ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. zayn edileceği bile belirlenmiş durumda. OLCAY BÜYÜKTAŞ sözleşmede hiç yok Yeni kurban arıyor! Ekonomi Servisi Soma Kömür İşletmeleri, Soma ilçesinde 301 madenciye mezar olan madenlerde çalışmak üzere 100 yeni işçi alımı için Türkiye İş Kurumu’na (İŞKUR) başvurdu. İlanda, son başvuru tarihi 29 Mayıs 2014 olarak görünüyor. İŞKUR’un resmi internet sitesinde 00002055756 talep numarası ile yer alan ilanda, işe alınacak işçilerin “pratikten” yetiştirileceği yazıyor. İlanda yalnızca erkek adayların başvurabileceği, askerlik durumunun önem taşımadığı, alt yaş sınırının 18 olduğu ve “ilköğretim ve üzeri” eğitime sahip olmalarının yeterli olacağı yazıyor. Soma Cinayeti Kapitalizmin Kendisidir Soma Maden İşletmeleri’nde 301 emekçinin hayatını kaybetmesine neden olan iş cinayetinin ardında yatan nedenlerin neler olduğunu yakından tanıyor ve biliyoruz: Denetimsiz, güvencesiz çalışma koşullarının dayatıldığı özelleştirmeler; parçalanmış, örgütsüzleştirilmiş ve taşeron sermayenin sömürüsüne terk edilmiş emekçiler; “piyasa her şeyi çözer” dayatması altında fetişleştirilmiş “rekabet gücü” ve “ihracat” kavramlarıyla birlikte “dibe doğru yarışın” bir unsuru haline dönüştürülmüş çağdışı bir üretim modeline dayanan “üçüncü dünya kapitalizmi!”. Soma’da işlenen emek cinayeti, 2005’te özelleştirilme öncesinde ton başına 120130 dolara ulaştığı söylenen üretim maliyetlerinin, özelleştirme sonrasında 23 dolar düzeyine düşürülebilmiş olmasını büyük bir başarı diye aktaran söz konusu “üçüncü dünya kapitalizminin” sonucudur. Zira bu “mucize başarı” öyküsünün ardında yatan şey, maliyetleri artıran her türlü güvenlik tedbirinin yok sayılması ve dibe doğru sürdürülen yarışta sermayenin kârının önüne geçecek her türlü denetim ve düzenlemenin “çağdışı, bürokratik israf” olarak gösterilmesiydi. Bu tespitlerin ardından çoğunlukla şu yorumları izler olduk: Türkiye, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi gerçek bir kapitalist ekonomi olarak yönetilmiş olsaydı bu tür kazalar olmazdı; Türkiye’de ahbapçavuş kapitalizmi (crony capitalism) yerine, gerçek kapitalizmin kurumlarının yerleştirilmesi gereklidir, vb. vb. Hemen vurgulayalım ki Türkiye kapitalizmi, taşeronlaştırılmış bir “üçüncü dünya kapitalizmi” olarak küresel kapitalizmin bir parçasıdır. Uluslararası iş bölümü içerisinde Türkiye, bir ucuz işgücü deposu ve yüksek finansal rant sağlayan bir “yükselen piyasa ekonomisi” olarak eklenmektedir. HHH “Üçüncü dünya kapitalizminin” küresel işbölümü içerisindeki konumunu algılayabilmek için “sermaye” dediğimiz olguyu daha yakından irdelememiz gerekli. “Sermaye” kavramının en tutarlı ve en gerçekçi analizi, kuşkusuz Marx’ta ve Marxgil gelenek içinden gelen sosyal bilimcilerce sunulmuş durumda. Marxgil dünya görüşünde “sermaye” parasal ya da teknolojik bir olgu değil; bir sosyal ilişkinin ifadesidir. Muhafazakâr neoklasik düşüngünün savunduğunun aksine, “sermaye” salt bir üretim faktörü olmanın ötesinde, içinde sömürü ilişkisini de içeren bir toplumsal ilişkiyi barındırır. Sermayenin, “sermaye” olabilmesi için mülksüzleştirilmiş ve iş gücünü ticari bir mal gibi satmak zorunda bırakılmış ücretli işçiyle bir araya gelmesi gerekir. Ancak ücretli emek ile birlikte olduğunda “sermaye” kapitalist birikim sürecinin yasalarına tabi “sermaye”ye dönüşür. Sermaye huzursuzdur; devamlı ilerlemek, devinmek, yeni pazarlar ele geçirmek, birikmek; kâr peşinde koşmak ve yaygınlaşmak zorundadır. Ancak bu sürecin temelinde kapitalist piyasanın anarşik yapısı yatmaktadır. Kapitalist birikim süreci derinleştikçe kâr oranlarında kaçınılmaz bir gerileme yaşanır; teknolojiler eskir, kapitalist sistemin yürütücü kurumları köhneleşir. Bir yanda da mülksüzleştirilen, ücretleri devamlı bastırılan emekçilerin alım gücünde gerilemeler yaşanır. Aşırı üretim / eksik talep koşulları ağırlaşır. Kapitalizmin 1970’li yıllardan başlayarak içine sürüklendiği “aşırı üretim” olgusu ve buna bağlı olarak kârların gerilemesi ve sermaye birikimini sekteye uğratmasının önünde üç süreç etkili oldu: Neoliberal yeniden yapılanma, neoliberal küreselleşme ve finansallaşma. Neoliberal yeniden yapılanma, “tarihin sonu” felsefesiyle birlikte, Regan, Thatcher, Kohl (Türkiye’de Özal) hükümetlerinin emeğin kazanımlarına karşı açmış olduğu açık saldırılarla gerçekleştirildi. Özelleştirmeler, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, sendikasızlaştırma ve emeğin örgütlenmesine karşı getirilen kısıtlamalar, bir yandan da “serbest piyasa her sorunu çözer” dogmalarıyla süslendi ve örgütsüz kılınan geniş halk yığınlarına kabul ettirildi. Küreselleşme dalgasıyla da, sermayenin küresel çapta hareket serbestisi genişletildi. Tüm dünyada ücret gelirleri geriletildi ve emeğin toplam üretimden almakta olduğu pay düşürüldü. Böylece sermayedarlara aktarılacak artığın çoğaltılması sağlandı. Finansallaşma da bu artığın şişkinleştirilmesine olanak sağladı. Bu söylem altında azgelişmiş ülkelere düşen görev, ulusal pazarlarını uluslararası sermayeye açmak ve küreselleşen dünyaya ayak uyduracak reformları hayata geçirmekten geçmekteydi. Böylelikle kalkınma stratejisi artık sadece basitleştirilmiş bir reçeteye indirgendi: Uluslararası sermayenin gereklerine uyum göstermek. Ülkemizde de “yabancı sermayeyi özendirmek” fetişi altında ulusötesi şirketlerin yatırımlarını Türkiye’ye taşımalarını sağlamak için düşük ücretler, “liberal” yasalar, teşvikler ve çevresel etki yükümlülüklerinde ve finansal piyasalarda denetimsizlikler küresel vitrinde pazarlanmaya başlandı. Geçen yıl Yordam Kitap tarafından yayımlanan Kapital’in ikinci cildinin tanıtım toplantısında, eserin çevirmeni Metin Çulhaoğlu hoca Marxgil diyalektiği Türkiye’ye şu sözlerle aktarmaktaydı: “Günümüzde kapitalizmin ‘finansallaşmasına’, Türkiye söz konusu olduğunda kırsal alanların, meraların ve kıyıların ‘imara açılmasına’, ‘kentsel dönüşüm projelerine’ vb. doyurucu bir açıklama getirmek isteyenler, dönüp ‘azalan kâr oranları’ yasasına bakmadıkları sürece işin özüne inemeyeceklerdir.” HHH Dolayısıyla, “insan haklarına daha duyarlı, daha insancıl bir kapitalizmin” Türkiye’de söz konusu olabileceğine dayanan savlar, Soma’da işlenen emek cinayetinin asıl sorumlularının göz ardı edilmesine olanak sağlayan fantezilerden ibarettir. Türkiye kapitalizmi, kendisiyle birlikte aynı “dibe doğru yarışın” içine itildiği diğer “üçüncü dünya rakipleriyle” birlikte taşeronlaştırılmış ve dışa bağımlı sanayileşme süreci içindedir. Bu süreç, “küresel rekabet gücü”, “inavosyona dayalı büyüme” ve “esnek, dinamik, yönetişimci devlet” gibi cilalı söz oyunlarının ardına gizlenmiş bir tür “üçüncü dünya kapitalizminin” yansımasından başka bir şey değildir. Soma’da işlenen emek cinayeti de işte bu çarpık küresel rekabet yarışının doğrudan sonucudur. Diğer sözleşmede neler var diye merak ettiğimizde karşımıza çıkan tek madde ve orada da yalnız ve yalnız işçilerin yapması gereken noktaların yer aldığını gördük. 3. bölüm 36. maddede İş Emniyeti ve İşçi Sağlığı Bakımından İşçilerin Yükümlülükleri başlığı altında; 4 Kendisine verilen istihsal, imalat ve teknik emniyet malzemesini, teçhizatını ve makineleri usulüne uygun olarak kullanmak. 4 İş esnasında gerek kendileri ve gerekse arkadaşları için tehlike yaratabilecek her türlü ihmal ve dikkatsizlikten kaçınmak. 4 İşyerinde gördükleri tehlikeli herhangi bir halden, alet ve makinelerdeki noksan ve arızalardan hemen en yakın amirini ve ilgilileri haberdar etmek. 4 Her ne suretle olursa olsun, işyerinde yangına sebebiyet verebilecek hareketlerde bulunmamak, yangın başlangıcı veya yangın vukuunda keyfiyeti itfaiyeye ve ilgililere haber vermek. 4 Kendilerinin ve işyerinin temizliğine riayet etmek, gibi maddeler yer alıyor. Güvencesi olsa şaibeli madene girmez Uzmanlar ve sendikacılara göre, işçileri karşı karşıya kaldıkları olumsuzluklardan koruyacak öncelikli güç, işçilerin yine kendisi En güvenli maden, en verimli madendir Ekonomi Servisi Soma’da ki gelişmeleri yakından izleyen Utah Üniversitesi Maden Fakültesi Profesörü ve Maden Güvenliği ve Sağlığı Direktö rü Thomas Hethmon, “En üretken maden en güvenli olandır” dedi. Kömür madenlerini incelemek üzere 2009’da Türkiye’yi ziyaret eden Prof. Hethmon, Amerika’nın Sesi’nden Yenal Küçüker’in, “Soma’da ton başına maliyetin 130140 dolardan 24 doların altına düşmesi, güvenlikten ödün anlamına mı geliyor” sorusunu şöyle cevapladı: “En güvenli madenler en üretken madenlerdir. Çünkü insan, ekipman ve üretim kaybını ortadan kaldırır. Dünyada bu konuda bir yanlış algılama var; güvenlik önlemleri artınca üretim azalır sanılıyor. Son dönemde madencilik verilerine bakarsak, güvenlik artırıldığında üretim de artıyor. Bunu göz ardı eden madenler güvenlik sorunları yaşamaya devam ediyor. Yani en güvenli madenler aynı zamanda en yüksek üretimi yapan madenler.” Deneyimli uzman ve sendikacılara göre, son günlerde dillendirilen “çıkardığımız kömür sıcaktı ama kimse dinlemedi, çalışmaya devam edildi... Gaz oranı yüksekti, ama havalandırılıp kömür çıkarılmaya devam edildi” ifadeleri çaresizliğin nedeni, işçinin kendisini savunacak güçlü bir yapıdan mahrum olması. “Madendeki toplusözleşmelerde birincil öncelik ücretler değildir. Ücretler ikinci hatta üçüncü sırada yer alır. Hele hele yeraltında çalışan işçilerin olduğu madenlerde bu iki kere iki dört kadar nettir” diyen GMİS Başkanı Eyüp Alabaş, toplusözleşmelerde ele alınması gereken birincil önceliğin işçi sağlığı ve işyeri güvenliği olduğunu dile getirdi. Ardından sağlanması gereken unsurun iş güvencesi olduğunu anlatan Alabaş’a göre, bu iki unsur sağlandıktan sonra ücretler konuşuluyor ancak. Zira böyle olması durumunda madende herhangi bir aksilikten şüphelenen ve bu şüphesini gerekli yerlere ileten madenci, uyarılara karşın herhangi bir önlem alınmayan madene girmek zorunda kalmaz. Isı yükselmeye devam ettiği halde kimse o madencileri çalışmaya zorlayamaz... Ne yazık ki iş güvencesi sağlanmayan işçi, işini kaybetmemek için öne sürülen tüm koşulları kabul etmek zorunda kalır. Bir ay önce TTK’nin Amasra’da bir ayakta yangın tehlikesi meydana geldiği için işçilerin üç vardiya çalışmadığını, durumun netlik kazanmasının ardından işçilerin yeniden çalışmaya başladığını anlatan Alabaş, benzer bir durumun da Armutçuk’ta meydana geldiğini dile getirdi. Orada da benzeri bir olay nedeniyle işçilerin bir vardiya çalışmadıklarını söyleyen Alabaş, önemli olanın iş kazası kültürünü geliştirebilecek bir yapının oluşturulması olduğunu ifade etti. Özellikle üretim baskısı olan özel işletmelerde işçiyi ancak ve ancak işçinin kendisinin koruyabileceğini dile getiren uzman ve sendikacılar, bunun da güçlü işçi örgütleriyle mümkün olacağında hemfikirler. AKP eliyle son 12 yıldır kesintisiz ve fütursuzca yürütülen neoliberal ekonomi politikaları ve bu politikaların yarattığı çarpık, kirli düzen Soma’da duvara tosladı. Ne yazık ki tosladığı duvar bir kömür madeni oldu ve 301 can bu uğurda yitip gitti, arkasında acılı aileler bırakarak. İktidarişverenyandaş medya üçlüsü şimdi duvara toslayan aracı nasıl ayağa kaldırıp yürüteceklerinin hesabında... Harıl harıl günah keçileri aranıyor. Hükümet yetkilileri ile işletmeci şirket sürekli olarak ‘madenin güvenli olduğunu ve denetlendiğini’ tekrarlayıp duruyorlar. İşçiler ve aileleri ise onları yalanlıyor. Ama Pandora’nın kutusu açıldı ve içindekiler bir bir ortalığa saçıldı... Ne çıktı sandıktan? İhmaller zinciri öncelikle. Bariz olarak ben geliyorum diyen bir yangın var ortada, zincirin bir halkasında bile fark edilmeyen... Madende çalışan işçilerin günler öncesinde sıcaklık uyarılarını kale almayan... Doğru dürüst denetim yapılmadan raporlar düzenlenerek... Ölüm saçan taşeron sistemi. Soma’da taşeron görüntüde yok ama uygulamada olduğu aşikâr. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in Cumhuriyet Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer’e anlattığı “Görüntüde taşeron yok ama uygulamada galeriyi vermişler taşerona” sözleri her şeyi açıklıyor. Keza Sözcü gazetesi bakın ne diyor: “... Taşeron şirketler Soma’da tam bir insan pazarı kurmuş. İddiaya göre Soma’daki işleyiş şöyle: Gema Mühendislik, Gürses Madencilik ve Olimpia Madencilik adlı şirketler, Soma Holding’in talebine göre ma dene işçi gönderiyor. İşçi gönderen şirketlerin en büyüğü Gema Mühen dislik. Taşeron şirketler, her işçinin maaşından yüzde 2030 oranında ücret alıyor. Soma’daki madenden emekli olan Eyüp Gülmez, taşe ron sistemle ilgili ‘1500 lira maaşla çalışan işçi aslında 2000 lira maaş alıyor. Geri kalan 500 lirayı taşerona verilmek üzere madene teslim ediyor. Eğer parasını teslim etmezse işten çıkarılıyor’ bilgisini verdi...” Tarım ve hayvancılığın bitirilmesi. Soma katliamında ölenlerin çoğu tarımdan ayrılan Sonun Başlangıcı Soma mı Yoksa? çiftçiler. Mesleki eğitimleri olmadığı için madenlerde, inşaatlarda düz işçi olarak, düşük ücretlerle çalışıyorlar. Ve işçilerin çoğu gırtlağına kadar borç içinde. Dünyada maden güvenliği en kötü ülkelerden biriyiz ve sorunun önemli bir nedeni özelleştirmeler. TEPAV’ın 2010 yılında yayımladığı maden raporu bu ve benzeri kazaların sürpriz olmayacağını gözler önüne seriyor. Hükümet açısından ‘enerji ithalatına bağımlı’ Türkiye için özelleştirme ‘stratejik öneme sahip’. Ancak ülkeye dayatılan tamamen yanlış bir özelleştirme. Beraberinde sendikasızlığı ya da “sarı sendika” diye tanımlanan işçi hakkını korumayan göstermelik sendikayı getiriyor. Rant ve maksimum kâr üzerine kurulu sistemin tek bedel ödeyeni işçi. İşveren ve hükümet arasındaki ilişkiler yumağı sadece Soma’daki madenlerde değil Türkiye’nin her yerinde sayıları pıtrak gibi artan tüm madenlerde... Son 7 yıldır madencilik sektöründeki ihalelerin çoğunu kazanmış bir şirket Soma Holding. İhaleyi son derece düşük fiyat vererek alması, çıkardığı kömürün tümüne devlet alım garantisi olması, bunların bir kısmının AKP iktidarı tarafından oy beklentisiyle vatandaşa bedava dağıtılması işin bir yönü... Diğeri de elde ettiği kazançla madencinin çalışma koşullarını iyileştirmek yerine ranta yönelmesi ve İstanbul’da inşaat yaparak üstelik yasaları ihlal ederek inşaat yapması ve kat karşılığı kiraya vermesi... Dedik ya Pandora’nın kutusu açıldı bir kere... Gezi ile başladı süreç. Polisin kitlesel gösterileri bastırma yöntemi, ardından yargı ve polis üzerindeki kontrolünü artırması, geçen aralık ayındaki yolsuzluk skandalının ardından Twitter ve YouTube’u kapatması, Tayyip otoriterliğinin sadece Türkiye’de değil tüm dünyada nam saldığı bir dönemin sonunda Soma cinayeti yaşandı. Ve her ne kadar maden işçileri ve ailelerinde “gelecek kaygısı ve iş kaybetme” korkusu yoğun olsa da bir kez ok yaydan çıktı. Ve bu yalnızca AKP karşıtı olup olmama sorunu değil, öncelikle sistem sorunu, “bu vahşi kapitalizme artık dur deme” ve bunun için güçleri birleştirme zamanı. Gezi’de işçi yoktu. Orta sınıf ve gençler vardı. Şimdi buna emekçi de eklendi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle