02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 NİSAN 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 16 bin 798 sayfalık Ergenekonname, sayfa sayısınca köşe yazısını hak edecek bir zenginlik içeriyor ve kendisi kadar uzun bir başlığı hak ediyor. “Kendisini Kuran İktidar Tarafından Ani Bir Hukuk Darbesi ile Defteri Dürülen Tarihi Bir Mahkemenin Hazin Serencamı”. Gerekçeli karardan satır başları : (Parantezi hak eden naçiz ve özel mütaalamızla birlikte.) 4 “Derin devlet” ile ilgili ilk kez bir yargı kararı verilmiştir. (Bunu tersi de doğrudur: “Derin yargı” ile ilgili ilk kez bir siyasi karar verilmiştir.) 4 Örgüt üyeleri arasında sınırlı iletişim olduğu tespit edildi. (Ya iletişimin sınırsız olduğu tespit edilseydi, müebbet yerine daha müptezel cezalar mı verilecekti?) 4 Ortaya çıkarılamayan hücreler için soruşturma devam etmeli. (Kapatılacak mahkemelere keşke son arzuları da sorulsaydı!) 4 Örgütün bazı hücrelerine ulaşılamadığı görülmüştür. (Başbakan’ın “inlerini bulup gireceğiz” dediği hücreler bunlar olmasın sakın!) 4 Uzmanlık alanlarına göre örgüte katkı sağlayan bir yapı var. (Demokrasi ve uygarlık uzmanlığa saygı demektir. bu örgüt için güçlü demek biraz propaganda suçuna girmiyor mu?) 4 Ergenekon davası, demokratikleşme için katkı sağlayacaktır. (Bunu keşke Başbakan’ın kulağına fısıldasaydınız da mahkemenizi kapatmasaydı. Dava bittiği için ‘ileri demokrasi’nin sekteye uğraması çok hazin!) 4 Her davada görülebilecek hatalar büyütüldü. (Bu dava ‘her dava’ değil ki. Öyle olsa 16 bin küsur sayfalık destan niye? Keşke o ‘hatalar’ın kastiliği yüzünden tek celsede beraat edebilecek 275 sanıktan ölenler, kanser olanlar ve hayatı karartılanlar için de iki laf edilseydi!) 4 Türk ordusuna büyük bir bühtan iftira yapıldığı iddia edilmiş ve sanki Türkiye’de iç darbe olmamış gibi bir yaklaşım sergilenmiştir. (Bu bühtan lafı Demirel’indir. Asıl sözcük “kumpas”tır. Bu lafı da darbeye maruz kaldığına hükmedilen Başbakan’ın başadamı söylemiştir. Destansı gerekçede sergilenen gayri hukuki ve polemikçi performansı ile sayın mahkeme heyetinin havuz medyasında köşe yazarlığı yapabileceği de kanıtlamıştır!) GÖRÜŞ fatma esİn Destansı Gerekçe Üzerine Yaşasın Ergenekon Notları Asıl suç, bu gerçeği görememektir!) 4 Örgüt, harp okulu öğrencilerini Genelkurmay Başkanı aleyhine kışkırttı. (Kışkırtma suç ise, “Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum” diyen Başbakan hakkında işlem yapmayan cumhuriyet savcıları için de bir işlem yapılmalıydı!) 4 Azınlıklara karşı sistematik bir nefret söyleminin gerçekleştirildiği açıktır. (Aynı açık söylemin bizzat başbakan tarafından Kadıköy vapurundan inen kadınlardan, içki ‘zıkkımlananlara’ dek her kesime yöneldiği de açık değil midir?) 4 Bugüne kadar yasama ve yürütmeye karşı işlenen suçlar cezasız kaldı.(Peki yasama ile yürütmenin yargıya ve halka karşı işlediği suçlar çok mu ‘cezalı’ kaldı?) 4 Polisin aleyhte delil ürettiği iddiası doğrulanmadı. (Ama komşu Suriye için iktidarın aleyhte –hem de füzeli delil ürettiği iddiası yalanlanmadı!) 4 Bugüne kadar hesap sorulmaması örgütün gücünü ortaya koyar. (Pardon, bu örgüt Başbakan’ın 17 Aralık’tan beri diline doladığı ise Balkon Konuşmasının Düşündürdükleri 30.03.2014 yerel seçimleri sonrasında R. T. Erdoğan’ın aile boyu balkon konuşmasını izlerken çocukluğumda kim bilir kaç kez dinlediğim bir anlatıyı hatırladım: Bir çocuk bir gün annesine güzel bir elma armağan eder. Annesi çok beğendiği bu elmayı nereden bulduğunu sorar oğluna. “Çaldım” der çocuk. “Eline sağlık; çok da lezzetliymiş” der annesi. Elmayı başkaları izler, her defasında annesinden, “Aferin, eline sağlık” övgüsünü almayı sürdürür çocuk. Çocuk büyür, güçlü kuvvetli bir genç ve azılı bir hırsız olur! Zamanla eylemlerine kan da bulaşır. Aldırmaz, işine devam eder ve sonunda yakalanır, yargılanır ve ölüm cezasına çarptırılır. İdam öncesi son arzusu sorulur. Son bir defa annesini görmek ister. Annesi bulunur, getirilir. “Anne” der genç adam. “Sen çok tatlı dilli bir anneydin. O tatlı dili uzat da son bir defa öpeyim.” Uzatır annesi dilini. Genç adam dili ısırır, koparır ve yere tükürür. Sonra acı ile kıvranan annesine, “O ilk elmayı getirdiğim gün, bana ‘aferin oğlum, eline sağlık’ demeseydin ben bugün idama gidiyor olmayacak ve namusu ile yaşamını sürdürecek biri olacaktım sevgili annem!” der. R.T. Erdoğan’ın çocukları, damadı, eşi balkonda onun yanı başında o konuşmayı dinlerken acaba neler düşündüler? Acaba 17 Aralık 2013 tarihinde ortaya serilen somut yolsuzluk olaylarını halkın yüzde 44’üne kendilerine kurulan komplo, iftira, paralel devlet ihaneti olarak yutturarak elde ettiği zaferden dolayı gurur mu duydular? Ya da böylesine başarılı bir babaya sahip olmanın mutluluğunu mu yaşadılar?.. Yoksa, yoksa?.. Yoksa karşılarında duran halkın bu kadar kolay kandırılabildiğinin şaşkınlığını mı yaşadılar? Ya da o halkın kandırılmış olmasının utancını mı? Ya da suçluluk mu duydular? Ya da utançla karışık bir eziklik mi?.. Ne de olsa gerçeği biliyorlar! Bir soru daha takıldı aklıma! O balkondan inip evlerine gittiklerinde bu insanlar birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklar?.. Artık karşılarında somut gerçekler soyut kavramlarla örtülüp kandırılmış kişiler değil, olayı apaçık bilen kendileri var! Dinleniriz korkusu ile bu konu hakkında konuşamasalar bile, bakışları ile birbirlerine bir şeyler söyleyecekler mutlaka. Acaba o bakışlarda bir utanç olacak mı? Utanç olacaksa hangisi hangisinden daha fazla utanacak? Baba mı çocuklarından, çocuklar mı babalarından? Çünkü 17 Aralık 2013’te ortaya dökülen somut olaylar var. Aradan geçen üç ay boyunca Sayın Başbakan gösterdiği sıra dışı performansla o somut olayı soyut kavramlarla gözden kaçırmayı, hatta her zaman olduğu gibi kendisini mağdur duruma sokan ihanetler zinciri gibi göstermeyi başarsa da kendini kandırması mümkün değil! Evet, halkın bir bölümünü kandırmış olabilir fakat kendini kandıramaz! Kendisinin bildiği bu gerçek ona bazı insani duygular duyuracaktır mutlaka; tabii diğer aile bireylerine de! Bu da en güzel birbirleri ile baş başa kaldıklarında birbirlerine bakışlarında gösterecektir kendini. Onun için evlerinde birbirlerinin yüzlerine nasıl baktıklarını merak ediyorum! Ergenekonname Org. İlker Başbuğ sevinçten uçuyor olmalı. Ergekonon mahkemesi 16 bin sayfalık kararı içinde, kendisi hakkındaki gerekçeyi de açıkladı: “Başbuğ, terörist değil. Terör suçlusudur!” Mahkeme, verdiği kararın neticede “üfürükten teyyare” olduğunu görüp son dakika torpili mi yaptı? Yoksa, ucu Cumhurbaşkanı ile Başbakan’a da dokunacağı için gerekçeyi “ince ayardan” mı geçirdi?! Keşke Başbakan’ın bir başka başdanışmanı çıksa da bunu açıklasa. Mahkeme Başbuğ’a “terörist” deseydi ne olurdu?“Güvenlik tahkikatı” yapmadan, kendisini Genelkurmay Başkanlığı’na tayin eden Cumhurbaşkanı ve Başbakan da “görevi ihmal suçu” işlemiş sayılacaktı! (Ve sicilleri bozulacağı için belki de 4 ay sonraki Çankaya yarışına katılmaları tartışmalı hale gelecekti!) “Terörist”, terörü “meslek” edinenlerin adı. “Terör suçu” ise bu işi, bir defalık yapanların eylemi! 26. Genelkurmay Başkanımız, çok şükür şeytana uyup “terörist” olmamış. Boş bulunup bir defalık “terör suçuna” bulaşmış. (Beşer dediğin bazen şaşar!) Mahkeme yine de kendisini “müebbet”e mahkum etti. Başbuğ, ya şanına unvanına uygun davranıp da “teröristbaşı bebek katili” falan olsaydı ne olacaktı Müebbetten daha ağır ceza yok!. Ergenekonname’de bu davanın “üfürükten teyyare bir kumpas” çıkmasına ilişkin bir izahat da yok! Vakit Nakittir Anıtı M. Gökçek Ankara’yı buna benzer yapıtlarla bezedi. TBMM’nin önüne dikilen bu “Altın Kol Saati Heykeli” de, 17 Aralık sürecinde ortaya çıkan saat aşkının simgesi adeta! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 30 Mart Akşamı Pazar akşamı oyların sayılması başladıktan bir süre sonra “R. T. Erdoğan”ın eski Bakan “Egemen Bağış”la birlikte artık iyice benimsetilen aile boyu “balkon selamı” sahnesini TV’de görünce, yine “Nef”i’yi anmadan duramadım. Bir “taşlama ustası” (hiciv ustası) olan bu şairimizin “Dördüncü Murat”ın sadrazamı “Bayram Paşa” için yazdığı, “Sattınız iki soysuz bir olup Hanlığı / Hiç Hanlık satılır mı hey edepsiz hain / Böyle kalır mı soysuzların elinde Devlet” dizelerini daha önce de paylaşmıştık. Bu dizeleri anımsayınca da, seçim çalışmaları süresince “CHP’nin Başkanı Kılıçdaroğlu” nun: “Hükümet, devleti soymuştur!” vurgulamasının anlamı iyice derinleşiyor. Hele “Bilal Erdoğan”ın; daha iki gün önce “Yolsuzluk çerçevesinde “organize suç örgütü” kurmaktan savcılıkça sorgulanmaya çağrılan” o değilmiş gibi ağzı kulaklarında gülerek halkı selamlamasına ne demeli? Dahası da var; “Siyaset onur ister!” diyeceksin, hemen ardından da “sayısız kez milyonlarca dolar rüşvet aldığı” bu yüzden de “istifa” etmek zorunda kalan, üstüne üstlük “Kuran” ayetleriyle alay eden bu eski bakanını elinden tutup halka alkışlattıracaksın... Bitmedi; “Siyaset asillik ister!” diye kendini örnek göstererek de alkışlattıracaksın... Bilmem ki ayrımında mıyız böylece bir “rekor” kırıldı; “yüzsüzlük” rekoru... Acaba kim kırdı? Balkon’un altına, önüne yığılan “halk”ın, bunların tümünü kucaklayan alkışlarına bakarsak “rekor” ortaklaşa kırılmış gibi; dolayısıyla “demokrasi”nin olmazsa olmazı “seçim” olayındaki halkın tutumu ele alınıyor, türlü boyutlarda. Durum çok renkli “eşleştirme”lerle anlatılıyor, bunlardan biri kısaca şöyle: “Gözlerinde maske, sırtında dolu bir torbayla siyahlar giyinmiş uzun boylu bir adam, parmak uçlarına basarak evden sıvışmaya çalışırken ışıklar yanıveriyor. Vee, karşısındaki soyulan evin sahipleri çılgınca alkışlıyorlar adamıı...” Sırtı torbalı bu uzun boylu adam, ülkesinin bütün evlerini soyuyor; ne ki soyulanların hemen hemen yarısına yakını, kendinden geçercesine onu alkışlıyor da alkışlıyor, üstelik “ışık”lar yandığı halde bile... Ayrıca bu uzun adamı, çılgınca alkışlayarak bir bakıma kutsayan bu “yarı”nın ya da “yüzde kırk”ın “dini bütün” müminlerden, böyle görünüp “din”i kullananlardan ve “eğitim”in “din”selleştirilmesiyle bu doğrultuda yetiştirilen “genç”lerden oluştuğu, çoğaldığı da vurgulanıyor. Bir bakıma, “21. yy ümmet”inden; “ümmet”leşen bir “toplum”dan söz ediliyor; sırtı torbalı uzun boylu adam, bu “ümmet”leştirilmiş toplumun “Ululemr”i (Yücebaşı) oluyor; daha doğrusu yapılıyor ve bu topluma “demokrasicilik oyunu” oynattırdığı dile getiriliyor. Öte yanda, “hukuk devleti” gibi “demokrasi” de “Batı”nın bir kavramı, uyguladıkları kurallardan, düzenlemelerden olduğuna göre böyle bir durum “orada” da yaşanır mı? Yanıtımız kesinlikle “Yaşanamaz!” olursa bu kez de “Neden?” sorusu çıkacaktır karşımıza. Verilecek yanıtların içinde bu çağdaş uygarlığın “oluşum süreci” en önemlisidir kuşkusuz, çok ayrıntılı, çok yönlü, çok uzun bir süreç olsa da biriki noktasına şöylece bir “değinme”yi deneyelim derim. Bugünkü çağdaş uygarlığa varmanın yolu “18. yy Aydınlanması”ndan geçtiği kabul edildiğinde, bunun köklerinin de Antikçağ, “Grek Aydınlanması”na dek uzandığı bilinir. “Aydınlanma” nın temeli “insanın aklını kullanması, bu cesareti göstererek dünyayı ‘akıl’ öncülüğünde anlamaya yönelmesidir” diye ortaya konuyor. “Milattan Önce” ki “5. yy” dan başlanarak, başta “insan” olmak üzere, yer, gök, tüm doğa, toplum, din, yaşam düzeni, devlet v.ö’ler “aklın” ışığında, aydınlığında ele alınıp nasıl olmaları gerektiği sergilenir... “İsa”nın doğuşuyla başlayan, “Hıristiyanlık”la “akıl”ın yerini “din”sel “dogma”ların aldığı “Ortaçağ” sürecine girilir; bütün yaşamın, görüşlerin, değerlendirmelerin “din”e göre ayarlandığı “Ortaçağ”, yaklaşık “1000 yıl” sonra yeşeren “Rönesans” la kolu kanadı kırılıp, “Antikçağ” değerleri yeniden doğacak, yaşama geçirilmeye başlanacaktı. “Rönesans” ın bir ürünü olan “Reformasyon” la da “Hıristiyanlık” ta, “Kutsal Kitabı” dışındaki bütün “dinsel dogma” lar dışlanacak; “Aydınlanma”nın sonucu olan “1789 Fransa Devrimi”yle de “din”in değişmez dogmalarıyla “yaşam”ı düzenlemesine son verilerek “laik yaşam” biçimine geçilecektir. Bu süreci yaşayan “Batı”da, “Erdoğan”ın “demokrasi oyunu” geçerli olabilir mi? “1923 Devrimi” ile “din”e “vicdan” larda yer vererek yaratılan “Anadolu Aydınlanması”nı da Erdoğan “karartamayacak”tır... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Değerli 1 taşları konu 2 alan bilim dalı. 2/ Mermer 3 yapıştırıcısı... 4 Bir topluluğu 5 oluşturan bi6 reylerden her biri. 3/ Tütsü 7 olarak kulla 8 nılan bir re 9 çine... Toplardamar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 genişlemesi. 4/ 1 S O M E L İ Y E Japonya’ya özgü 2 E R E K Ş A T U kâğıt katlama sa 3 R U T İ N K A L natı. 5/ “Dalkavuk, 4 İ K A M E T L A yağcı kimse” an5 M N O R İ T O lamında argo sözZ İ F ON A cük... Tarla sını 6 O D T ON İ rı. 6/ Yararlanı 7 N E T MA T E GO L lan uygun koşul. 8 7/ Omurganın bel 9 Z E Y İ L N A M E ile kalça arasındaki bölümü... Çalı, ağaç dalı, kamış gibi şeylerle yapılmış duvar. 8/ Vilayet... Uzun süre konuşmama ilkesine dayalı bir çocuk oyunu... Bir nota. 9/ “Yılancık” da denilen, akut deri enfeksiyonu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Evlilik korkusu. 2/ Aynı ahır adına koşan yarış atlarına verilen ad... Bir cins İngiliz birası. / Yapağısı dokumacılıkta kullanılan bir koyun cinsi. 4/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Rize yöresine özgü bir tür pide ya da bazlama. 5/ Osmanlı Devleti’nde iki alaydan oluşan askeri birlik... Ekin biçildikten sonra toprakta kalan köklü sap. 6/ “Tanrı kabul etsin” anlamında kullanılan sözcük... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 7/ Seçiciler kurulu... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 8/ İstenilen nitelikleri taşıyan... Ağızda güç eriyen bir şeker. 9/ İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu... Yayla ya da bahçe kulübesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle