07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 NİSAN 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Belgesel gösterimi Şişli Kent Kültür Merkezi’nde yapılacak 17 Kadınların 12 Eylül’ü... Kültür Servisi 12 Eylül 1980 darbesini, aralarında Melike Demirağ, Zeynep Oral, Gültan Kışanak, Sevim Belli, Oya Baydar, Nur Sürer, Melek Ulagay Taylan gibi isimlerin olduğu, dönemin tanığı 32 kadının gözünden anlatan “Eylül’ün Kadın Yüzleri” belgeselinin ilk gösterimi, 25 Nisan Şişli Kent Kültürü Merkezi’nde yapılacak. A. Ayben Altunç’un yönetmenliğini yaptığı, yapımcılığını Günebakan Film’in üstlendiği belgesel, “zulmün en karanlık yerinde bile umutlarını kaybetmeyen, direnen insanların öyküsünü” anlatmayı, yaşananları genç kuşaklara aktarmayı amaçlıyor. Aradan geçen 34 yıllk dönemi kapsamlı bir çalışmayla tarayarak dört yılda hazırlanan belgesel, cezaevinde kalmış, fişlenmiş, işlerinden atılmış, cezaevi önünde eşini, kardeşini beklemiş, ancak sonrasında yazar, sanatçı, milletvekili olmuş kadınların hikâyelerini birinci ağızdan anlatıyor. Belgeselin 25 Nisan Cuma günü saat 19.30’da yapılacak gösterimi FriedrichEbertStiftung Derneği ve KADAVKadınlarla Dayanışma Vakfı’nın değerli katkılarıyla düzenleniyor. Tiyatro iktidarlarla empati kurmaz Hiçbir siyasal iktidar sanatçıdan, hele tiyatro sanatçısından sorularını sormaktan vazgeçmesini beklememeli bir siyasal iktidar sanatçıdan, hele tiyatro sanatçısından sorularını sormaktan vazgeçmesini beklememeli; tiyatro sanatını temsil etme iddiasındaki sanat kurumları da siyasal iktidarlara empati çağrıları yapmamalıdır. Burada konu, iktidarda şunun veya bunun olması değildir; sanat tüm siyasi erk mekanizmalarının dışında kalması gereken özerk alanını kendi elleriyle uzlaşma bataklığına sürükleyemez, çünkü uzlaşan sanat, sanat olmaktan çıkar. Tiyatro sahnesi siyasi iktidarlarla empati kurmaya çalışma yeri değildir; tiyatrocu böyle davranırsa kendisini var eden en yaşamsal köklerini budamış, bir anlamda intihar etmiş veya farklı bir dünyada yaşamayı seçmiş olur. Dün (Cumartesi) Radikal gazetesinde Özgür Mumcu’nun insanı yüreğinden yakalayan yazısını okudum. Filistin’de Refah kampında mültecilerin evleri yıkılmasın diye bir İsrail askeri dozerinin önüne dikilen ve henüz 23 yaşında iken ezilerek öldürülen Amerikalı Rachel Corrie’nin annesine yazdığı bir cümlesini de alıntılamış Mumcu: “Çünkü hesapta böyle bir dünyaya gelmek yoktu ve eğer burada olanlara u Tiyatro, tüm göz yumarsam dünyanın baskılara karşı böyle olmasında sorumkendi dilini konuşma luluğum var demektir.” Evet, yaşadığımız yüzhakkını ödünsüz bir yılda, yaşadığımız toprakbiçimde savunmak larda tiyatro yapmak da zorundadır, çünkü böyle bir şeydir ve böyle bir duruşu, böyle bir mubu, tiyatro sanatı halif ahlakı, böyle bir soaçısından varoluşsal rumluluk duygusunu gebir sorundur. rektirir. Bir Karınca Daha: Alpay Kabacalı “Karınca” nitelendirmesini yanılmıyorsam ilk kez Rekin Teksoy’un ölümünün ardından kullanmıştım. Dante ve Boccaccio ile birlikte Rönesans’ı Türkiye’ye taşımış olan o ufak tefek yapılı kültür insanını yitirmenin acısı ile. Alpay Kabacalı ile birlikte, iklimlerimizde çok ender yetişen bir karınca daha aramızdan ayrıldı. Ne zaman tanıştığımızı tam olarak hatırlayamıyorum. Ama YAZKO ile birlikte birbirimizi daha sık görür olmuştuk. Ve en geç o zamandan bu yana, Alpay Kabacalı benim için hep “araştırmacı” sözcüğü ile eşanlamlı kaldı. Osman Şahin’in “Küçük dev adam: Alpay Kabacalı” başlıklı yazısından bir alıntı: “Alpay Kabacalı bir koşucudur. 56 yıldan beri koşan bir kültür sanat koşucusu. Kütüphanelerde, tozlu raflarda, kitaplar arasında, yayınevlerinde, dergi yöneticiliğinde, TYS ile Türk Pen yönetiminde durmaksızın koşturan, seçkin bir kültürsanat koşucusu. Umudun ve aydınlanmanın koşucusudur. Toplumun bilincine ışık tutan, yönlendiren korkusuz bir aydındır.” Evet, kültür ve sanat alanında gerçek bir koşucuydu. Doğduğu toprakların kültürüne bir şeyler katmakta geç kamışçasına, sürekli koşan bir kalem ve kültür insanı. Aziz Nesin’in yanında, Nadir Nadi’nin sekseninci yaş gününde, Türkiye’de kitabın tarihinin sayfaları arasında, siyasal cinayetlerin labirentlerinde, İlhan Selçuk’un aydınlanma serüveninde, Yaşar Kemal’in hayatının alfabetik dökümünde, Türkiye’deki gençlik hareketlerinin şafaklarında, Nasreddin Hoca’nın evreninde, Peride Celal’in duyarlıklarının katmanlarında, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dilimize kattığı boyutların yanı başında, Türkiye’de basına getirilen sansürlerin geçmişinde ve bugününde… daha sayısız yerde, sayısız kişilerle. Ve bütün bunlar içersinde, sessiz mi sessiz, nazik mi nazik bir kimlik. Kendisini her gördüğünüzde sanırsınız ki, dolaştığı bütün alanlarda yirmiyi aşkın kitap ve sayısının saptanması zor araştırmanın yazarı sanki o değildir. Gürültüden ve gürültücülükten nefret eden, kalemini hep pili ya da fitili hiç tükenmeyen bir ışık gibi kullanan. Sanki yaşadığı dönemleri ve iklimleri sonsuza kadar aydınlatmak için dünyaya gelmiş bir aydın. Söze “Ben…” diye başlamaktan hep kaçınan, yazdıkları ile sürekli kültür üretmesine rağmen, sanki doğduğu ülkenin kültürüne hep bir şeyler borçlu olduğu bilinci ile yaşayan bir aydın. Böyle bir bilinci taşıdığı içindir ki, gelecek kuşaklar, kültürümüz bağlamında Alpay Kabacalı’ya hep çok şey borçlu olacak… Meyerhold ve Liubimov 20. yüzyılın en yaratıcı tiyatro insanlarından biri olan Vsevolod Meyerhold, Sovyetler Birliği’nde Stalin döneminin cadı avlarına kurban gitti, uydurma bir mahkemede casuslukla suçlandı ve 2 Şubat 1940’ta kurşuna dizildi. Yuri Liubimov, 20. yüzyılın ikinci yarısında dünya tiyatrosunda büyük iz bırakan Taganka Tiyatrosu’nu 1963’te kurduğunda, fuayede Meyerhold’un kocaman bir resmi asılıydı. Sonra Liubimov da bir dönem yasaklandı, 1984’te Sovyet vatandaşlığından çıkarıldı, 1989’da “perestroyka” sonrası geri dönebildi, bugün Taganka hâlâ var ama SSCB diye bir şey kalmadı. Peki, Taganka eski Taganka mı? Bu da ayrı bir soru tabii ki. Dünyanın totaliter rejimlerle yönetilen, bireye ve ifade özgürlüğüne saygı göstermeyen bütün ülkelerinde tiyatro sanatçıları benzer sınavlardan geçmişlerdir, geçmeye de devam ediyorlar. Ama “demokratik” diye nitelenen ülkelerde de adına piyasa koşulları denen bir başka baskı düzeninin var olduğunu unutmamak gerek. Tiyatro, tüm baskılara karşı kendi dilini konuşma hakkını ödünsüz bir biçimde savunmak zorundadır, çünkü bu, tiyatro sanatı açısından varoluşsal bir sorundur. n Kültür Servisi Akademik çalışmalarını ABD’de sürdüren Hintli Marksist tarihçi Vijay Prashad, yarın saat 19.00 21.00 saatleri arasında Fındıklı’daki Studio X’te konferans verecek. Prashad konferansta Arap isyanları sonrasında Ortadoğu ve özellikle Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirecek. Ardıl çevirinin yapılacağı konferans ücretsiz olarak ve halka açık yapılacak. Vijay Prashad İstanbul’da konferans verecek Emniyet kemerini takar mıydınız? Mumcu çok ilginç bir hadiseyi anlatmış yazısında: İran’dan İsveç’e kaçmış bir Kürt mültecinin sınır dışı edilip İran’a geri gönderilmesine karar veriliyor. Genç adam uçağa bindiriliyor ama ailesi diğer yolcularla konuşuyor, onları bilgilendiriyor ve bu yolcular emniyet kemerlerini takmayınca uçak havalanamıyor, çünkü sivil havacılık yasalarına göre pilotun buna hakkı yok. Bu toplu protesto en azından şimdilik sonuç alıyor, Kürt mülteci göçmen merkezine götürülüyor. Ve Özgür Mumcu soruyor: Acaba siz olsanız o emniyet kemerini takar mıydınız, takmaz mıydınız? Ne kadar önemli bir soru… İşte sanat, özellikle de tiyatro sanatı, toplumsal anlamını, yerini, varoluşunu ancak kendi estetik normları içinde böyle sorular sormayı sürdürdükçe koruyabilir. Onun için hiç kimse, hiç Marquez için iki ülkede tören ne katılıp katılmayacağının henüz Kültür Servisi 17 Nisan belli olmadığı belirtildi. 1981’de, günü 87 yaşında yaşama veda Kolombiya’daki solcu gerillalareden Gabriel Garcia Marqula bağlantısı olduğu iddiasıyla asez için bugün Meksika’nın başkeri cunta tarafından sorguya çekikenti Mexico’daki Güzel Saleceğini öğrenen Marquez ülkesinatlar Sarayı’nda düzenlenecek ni terk etmek zorunda kalmış, ailetörene hem 30 yıldan fazla bir siyle birlikte Meksika’ya yerleşezamandır yaşadığı Meksika’nın rek orada ölmeyi seçmişti. devlet başkanı Enrique Pe1982’de Nobel Edebiyat na Nieto, hem de anayurdu Ödülü’ne değer görülmüş olan yaKolombiya’nın devlet başkanı Juan Manuel Santos kaCarlos Latuff’un çizgisinden. zar için, Kolombiya’da dünyaya geldiği Aracataca kentinde de tılacak. Garcia Marquez için simgesel bir cenaze töreni yapılacak. yarın da ülkesi Kolombiya’nın başkenti BogoÖte yandan, Marquez’in küllerinin Meksita’daki ulusal katedralde bir tören düzenlenecek. ka ve Kolombiya topraklarına savrulacağı öğÜnlü yazarın ailesinin Mexico kentindeki anrenildi. ma törenine katılacağı, ancak Bogota’daki töre ‘Evim, Evim Güzel Evim’ Kültür Servisi Karikatürist Bahadır Baruter’in, “Evim, Evim Güzel Evim” isimli sergisi 30 Nisan’da Xist’te açılacak. 24 Mayıs’a kadar görülebilecek sergide Baruter “lanetli tapınaklar” olarak gördüğü evleri ve ev içi yaşamını özgün çizimleriyle yorumluyor. Sergide Baruter, toplumun gizli kalmış tabularını özel hayattan sahneleri ele alarak resmediyor ve göz ardı edilen gerçekleri ironik bir yaklaşımla su yüzüne çıkarıyor. Çizerin, sergide yer alan dijital resimlerinde, masalsı ve sembolik bir anlatımla evlilik ve ev içi hayatının dile getirilemeyen iç yüzünü irdeliyor. Peguen dergisinde karikatürlerine devam eden Bahadır Baruter’in, son olarak “Ruhaltı” aldı kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Karikatürist Bahadır Baruter’den yeni sergi TÜRK ALMAN TİYATRO FESTİVALİ Kültür Servisi Ankara Devlet Tiyatrosu ve Trabzon Devlet Tiyatrosu, TürkAlman Tiyatro Festivali kapsamında Almanya’ya gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti Berlin Başkonsolosluğu ve Berlin Reinickendorf Belediyesi destekli festival, 27 Nisan’a kadar Berlin’de devam edecek. Refik Erduran’ın yazdığı ve Ali Hürol’un yönettiği, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı “Ramiz ile Jülide” ve Harun Özer’in yazıp yönettiği Trabzon Devlet Tiyatrosu yapımı çocuk oyunu “Büyük Kaçış” 2527 Nisan tarihleri arasında Fontane House Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak. Ankara ve Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçılarının Tiyatro28’in davetlisi olarak katılacağı festivalde, Türk tarihkültür ve sanatını Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarına tanıtmak amaçlanıyor. ‘Ramiz ile Jülide’ Berlin’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle