22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 NİSAN 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Lenin yoldaşın paltosu A ‘Nasrettin Hocalık’ seçim kampanyası! nlaşıldı. Ekonomik durgunluğu soğuk savaşla aşmaya çalışacaklar. Geçen yıl dünya silah ticaretinde artış olmadı ama bu gelecek yıl da olmayacak anlamına gelmiyor. Ukrayna’da patlak veren huzursuzluk dalga dalga yayılacak gibi. ABD ve Avrupa gün geçmiyor ki Putin’i suçlamasın. Soğuk savaştan çıkarları olsa gerek. Ne de olsa silah endüstrisine gaz vermek böyle havalarda daha kolay olursa silahlı saldırıya oluyor. Baksanıza STOCKHOLM uğrama riski altında. Silahlı savunma bütçesini saldırıyı yapacak olanlar iyice kısan, gençleri terörist gruplar falan değil. epey bir zamandır Servisin karşı casusluk askere almayan, ülkenin bölümüne göre savaşa birçok yerindeki askeri hazırlanan Rusya, İsveç’teki birlikleri tasfiye eden hedeflere yönelik savaş İsveç birdenbire savunma OSMAN İKİZ simülasyonlarını ve casus giderlerini artırma kararı devşirme çalışmalarını aldı. Denizaltı, uçak vs. yoğunlaştırdı. “Rusya her alanda ile ordu güçlendirilecek. Neden? faaliyetlerini artırdı” diyor sözcü İsveç İstihbarat Servisi’ne sorulacak ‘Maison d’Izieu’nün F B elçika’da 25 Mayıs’ta yapılacak olan bölge, federal ve Avrupa Parlamentosu seçim afişleri asılır asılmaz afiş yırtılma olayları da başladı. Flaman Sosyalist Partisi SP.A’nın Doğu Flaman Bölgesi’nden federal parlamento 3. sıra adayı, Fatma Pehlivan ve Flaman Parlamentosu 26. sıra adayı Resul Tapmaz’ın afişleri asılmasından bir hafta sonra yırtıldı. Böyle bir yöntemle seçim yarışına girilmesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden senatör ve milletvekili Pehlivan “Ne yazık ki dün afişlerimize zarar verildiğini ve yırtıldığını tespit ettik. Bu yöntemle seçim yarışına girilmesinden son derece üzüntü duydum. Umarım bu tavır önümüzdeki 1.5 aylık seçim kampanyasına damga vurmaz” dedi. Mizah yazarı olarak hariçten gazel okuyup bizim Türk kökenli politikacıların trajikomik hallerini ti’ye almak keyifliydi. Yıllardır bunu zevkle yaptım. Şimdi ise hicvettiğim politikacılarla yarışmak durumundayım. Seçimlerde ben de Brüksel Parlamentosu’na adayım. Türk kökenli politikacıların düğünlerde, nişanlarda göbek atarak oy toplamalarını sıklıkla eleştirdiğim için olsa gerek arkadaşlar beni de karikatür malzemesi yaptılar. Brüksel’in Türk kökenli adaylarının pistte oynadığı bir düğünde deneyimli Türk kökenli politikacılardan biri, bir taraftan göbek atarken diğer taraftan da bana göbek atma taktiği veriyor; “Göbeğini biraz daha öne çıkart. Yoksa oy vermezler” diyor. Gürcan Gürsel’in karikatürüne, kurban ben de olsam, gülmemek elde değil. Flaman Sosyalist Partisi SP.A adayı olarak seçim kampanyamı 1 Nisan Dünya Şaka Günü nedeniyle Nasrettin Hoca heykeli önünde neşeli bir eylemle başlattım. “Açık alanlarda daha fazla çeşitlilik” ve “Nasrettin Hoca heykelinin yenilenmesini” istedik. “Bu bir 1 Nisan şakası değil: Nasrettin Hoca üzgün bir şekilde eşeğinin koparılmış kuyruğuna bakıyor” diye duyurmuştuk eylemimizi. 2006 yılında Schaerbeek’e dikilen ve Brüksel’in kültürel renkliliğine önemli bir katkı yapan halk filozofu Nasrettin Hoca’nın heykeli kısa bir süre sonra saldırılara uğradı ve eşeğinin kuyruğu kırılarak heykel zemini, diğer bazı yerleri zarar gördü. Maalesef heykel Belçika’nın hava koşullarına uygun materyalden yapılmadığı için tamir edilmedi ya da yenisi ile değiştirilmedi. 1 Nisan’daki eylemimizde bir açıklama yaparak “Anadolu’dan yetişen ve BRÜKSEL karşılıklı anlayış, saygı ve hoşgörü ve Anadolu mizahının evrensel simgesi olan Nasrettin Hoca heykeline hak ettiği ilginin ve saygının gösterilmediğini düşünüyoruz. Nasrettin Hoca’ya gereken ERDİNÇ UTKU ilgi ve saygı gösterilmeli ve artık tamir edilemeyen heykel kaldırılmalı ve yerine Nasrettin Hoca felsefesini Brüksel’e taşıyan yeni bir sanat eseri yapılmalıdır. Sadece heykel ve fiziki objelerle yetinilmemeli, Nasrettin Hoca ve felsefesi Brüksel’de tanıtmalı ve yaşatılmalıdır. Önemli olan Nasrettin Hoca felsefesinin Brüksel’e kalıcı bir şekilde taşınmasıdır. Bu bağlamda örneğin Brüksel’de düzenlenecek olan bir ‘Nasrettin Hoca Çeşitlilik ve Hoşgörü Festivali’nde hocanın mizahı, felsefesi ve hoşgörüsü Brüksel’de yaşamın güzelleşmesine katkıda bulunacaktır. Çünkü sorunların altında ezilen Brüksel ve Brüksellilerin daha fazla gülümsemeye ihtiyacı var” dedik. “Sokaklar insanların buluştuğu ve kültürlerin birlikte yaşadıkları yerlerdir. Eğer sokaklar toplumsal yaşamın yansıması olarak oluşturulursa bu, insanların Brüksel’i daha fazla sahiplenmelerini ve sorumluluk almalarını sağlar. Brüksel’de 25 Mayıs seçimlerinde oy kullanacakların üçte ikisi yabancı kökenli ve Türkler dışında diğer kültürlerin de evrensel değerleri Brüksel’de yansıtılmalı. Farklı kültürler Brüksel’in zenginliğidir. Brüksel’in sokaklarına pekâlâ Hannah Arendt, Atatürk, Nelson Mandela ve Clara Zetkin adları verilebilir” tezini de savunduğumuz etkinlikte bir tiyatrocumuz Nasrettin Hoca’yı canlandırırken, hocanın çeşitlilik ve empati konularındaki fıkralarını anlattık. Nasrettin Hoca’yı tanıdıklarını ve sevdiklerini söyleyen yerli Brüksellilerden birinin “Her gün buradan geçiyorum. Keşke daha renkli ve mutlu görünse. O benim dostum” demesi yüreğimi dağladı. Gri ve kasvetli hoca heykelinin daha neşeli hale getirilmesini istiyordu. Fas kökenli bir kadın ise “Burada tramvayı beklerken hep ona bakıyorum. O bizim bir parçamız” dedi. Anlaşılan hocamız Brüksel’e uyum sağlamış ve Brüksellilerin “parçası” olmayı başarmıştı. Zaten Türk kökenli politikacıların postmodern komiklikleri sayesinde pek yabancılık çekmiyor hocamız. Afiş yırtma sezonu açıldı, şimdi sıra diğer “Nasrettin Hocalık” hallerimizde! erdincutku@binfikir.be çocuklarını anmak ransa’nın Ain bölgesinde bulunan Izieu köyünde her yıl 6 Nisan’da anma törenlerinin düzenlendiği “Maison d’Izieu” (Nazi katliamından kurtarmak için köylülerin 44 Yahudi çocuğu sakladığı ev) yine insanın yüreklerini sızlatan görüntülere sahne oldu. 70. yıl anma törenlerine Kültür Bakanı Aurélie Filippetti ve Avrupa Parlamantosu Başkanı Alman Martin Schultz’ın yanı sıra ülkeden, Avrupa genelinden yoğun katılım gerçekleşti. Paris’e 4 saat uzaklıkta olan Izieu, İtalya’ya sınır olan Alp gizlenebildi. Yani 6 Nisan 1944’te Lyon şehrindeki dağlarının eteğinde 211 nüfuslu küçük bir Fransız köyü. Nazi askeri birliği tarafından çocukların yerinin 20. yy’da İtalya’ya bağlı olduğundan halk İtalyancayı tespit edilmesine kadar. Ardından, köye baskın da çok iyi konuşabiliyor. İtalyan ve Fransız halkının düzenleyen Nazi askerlerine karşı Izieu köylüleri, ne karışık olarak yaşadığı köy, Nazi katliamına sahne kadar direnip savaşsalar da neredeyse köyün tamamı olmuş bir yer. Yılda binlerce turistin ziyaretine uğruyor. Nazilerce öldürüldü. Burası Nazilere karşı en fazla 20. yy. mimarisine göre iki katlı olarak yapılmış olan ölü veren yer. Naziler daha sonra evde kalan 44 “Maison d’Izieu”nün içine adım attığınızda, tek suçları çocukla birlikte 6 bakıcı kadını askeri kamyonlara Yahudi aileden dünyaya gelmiş olan bu çocuklara bindirerek Polonya’daki Auschwitz Nazi kampına Hitler faşizminin 70 yıl önce neler yaptığını tüyler götürüp gaz depolarında zehirleyerek katlettiler.” 44 ürperten fotoğraflarda görebiliyorsunuz. 12 Kasım çocuğun dramına sahne olan “Maison d’Izieu” Fransa 1943 yılında Hitler Almanyası’nın Fransa’yı işgal Senatosu tarafından Yahudi çocuklarını ettiğinde Izieu köyü o yıllarda İtalya’ya ait anma evi olarak koruma altına alınıp olduğu için Yahudi çocuklarının korunması PARİS müzeye dönüştürülmüş. Anma gününde için güvenceli yer olarak tercih edilmişti. Kültür Bakanı Aurélie Filippetti kısa Ülkenin çeşitli yerlerinden gizlice getirilerek konuşmasında, “Bu çocukların yasını bu evde korumaya alınan 44 Yahudi çocuğun değil, 70. yaş gününü kutluyoruz” dedi. çizmiş oldukları resimlerde genelde aile Avrupa Parlamentosu Başkanı Schultz ve uçurtma uçuran çocuk görüntüleri göze ise başı öne eğik olarak dinledi. İlk defa çarpıyor. Diğer resimlerde ise anne ve babaların SÜLEYMAN gittiğim Izieu’den hüzünlü bir şekilde çocuklarını ellerinden tutan görüntüleri... TOSUNOĞLU ayrılıyorum. TGV’ye (hızlı tren) binip Çocukların o yıllarda çekilmiş olan siyahakşam Paris’e doğru yola çıktığımda yol beyaz fotoğraflarında korku dolu, yaşlı gözler boyunca geçmişte yaşanan trajediyi düşünüyorum... Her var ama yine de gülümsemeleri dikkat çekiyor. Evde yıl insanın kanını donduran görüntüler içerisinde anma sanki halen o çocukların kokusu var gibi. Evi dolaşırken törenlerinin yapıldığı “Maison d’Izieu”den hiç ders insanın içinden ağlamak geliyor... Gözyaşları dikkatimi alınmamış... Öyle ki dünyanın birçok yeri çatışmaya, çeken yaşlı bir adama yaklaşıyorum.Kendisinin de 6 savaşa sahne... Kurbanlar ise yine çocuklar, anneler yine yaşındayken o yıllarda burada birkaç gün kaldığını, daha ağlıyor. Bir daha ki “Maison d’Izieu”nün çocuklarını sonra akrabaları tarafından değişik ülkelere götürülerek anma törenine çocukların ölmediği bir dünyada öyle kurtulduğunu, ailesinin ise kaybolduğunu anlatıyor gidebilecek miyiz? 77 yaşındaki Samuel Pintel. Sonra devam ediyor; “Fransa’da yaşayan Yahudi kökenli ailelerin Maison tosunoglu.sul@gmail.com d’Izieu’de sakladıkları çocuklar ancak bir yıl ve devam ediyor, “siyasetimizle, ekonomimizle, teknolojimizle, askeri sırlarımızla ilgileniyorlar.” Dahası, ülkenin haritalarını da elde etmek istiyorlarmış. Şaka zannetmeyin aynen böyle söyledi. Ne de olsa harita hassas konu. 80’li yılların ilk yarısında da bir Yeni Zelandalıyı ıssız bir yerde fotoğraf çekerken yakalamışlardı. Casus diye mahkemeye çıkardılar. Evinde de bir sürü İsveç haritası bulmuşlar. Onları da delil diye gösterdiler. Adam mahkemede haritaları havalimanındaki kitapçıdan satın aldığını söyledi. Bir de baktılar ki aynı haritalar piyasada satılıyor. Serbest bıraktılar tabii. Soğuk savaş rüzgârları böyle estiriliyor demek ki. İstihbarat servisinin açıklaması birinci haber oldu, ardından savunma bakanı ordunun silah araç ve gereç bakımından güçlendirileceğini açıkladı. Şu sıralar politika Rusya üzerinden üretiliyor. Dışişleri Bakanı Carl Bildt de Avrupa’nın şahinliğini yapıyor. Yelpazenin solu şahinliğe soyunmasa da Putin’e saldırıda geri kalmıyor. Oysa bir asır önce İsveç’te başka türlü rüzgârlar esiyordu. Tam 97 yıl önce bugün, Bolşevik lider Vladimir İlyiç Lenin Stockholm’e gelmişti. Birkaç hafta önce Çar devrilmiş, sosyal demokratlar iktidarı ele geçirmişti. Lenin ve otuz dolayındaki arkadaşı da Rusya’da sosyalist devrimi gerçekleştirmek için Zürih’ten yola çıkmışlardı. Lenin ve arkadaşlarını Stockholm garında İsveçli sosyalistlerle belediye başkanı karşıladı. Birkaç yüz metre ilerideki otele kadar birlikte yürüdüler. Ama otel gelenleri kabul etmedi. Müdür Rus devrimcilerden ürkmüştü. İsveçli sosyalist milletvekili araya girerek Lenin ve arkadaşları için on oda tuttu. Bolşevikler birkaç saat dinlendikten sonra sosyalistlerin düzenlediği ve Lenin’in konuşmacı olduğu toplantıya katıldılar. Lenin, devrimcilerin tarihsel görevi ve devrimci ruh üzerine uzun bir konuşma yaptı. İsveçli sosyalistler, bu arada devrim mücadelesi için gece yola çıkacak olan Lenin ve arkadaşlarına yol harçlığı için para topladılar. Sağcı dışişleri bakanının bile 100 kron vererek katıldığı bağış kampanyasında bugünün parasıyla 50 bin kron toplandı. Sosyalist gençler, beden ölçüleri Lenin’e yakın olan bir matbaa işçisiyle mağazaya giderek Lenin için bir palto satın aldılar. Lenin paltoyu çok sevdi. Rusya’da açık havada çekilen fotoğraflarda Lenin’in üzerindeki, İsveç’te hediye edilen paltodur. İsveçli sosyalistler Lenin’e hayran kaldılar. Onun Stockholm’e uğrayışını tarihi bir anı olarak yaşatmak istediler. Yürüdüğü kaldırımlardan birinden alınan parke taşları ve üzerinden geçtiği tramvay rayı hâlâ Modern Sanatlar Müzesi önünde sergilenmektedir. İsveçlilere soracak olursanız, Lenin yoldaşın paltosu uğurlu geldiği için devrim gerçekleşmiştir. Böyle sevimli şakalara tabii ki itiraz edecek değiliz. osman.ikiz@gmail.com Ç yaklaşık bir milyona yakın İranlı var bu ülkede. ocukluğumuzda bazen komşunun bahçesinden ağaçlara tırmanarak çaldığım, Bir o kadar da ülkelerindeki diktatörlüklerden, bazen seyyar satıcının tezgâhından satın kanunsuzluklardan ve iç savaşlardan kaçan Arap aldığımız badem çağlası, sadece Türklerin değil, ve diğer Ortadoğu halklarından insanlar. Onlar bizim yakın coğrafyamızdaki diğer ülke halkları da buralara gelip yerleşmişler, işyeri açmışlar, tarafından da yenilen ve sevilen bir tür “ham ülkelerindeki girişimci niteliklerini de buralara meyve”. Çağla kelimesi dilimize öyle yerleşmiş ki taşımışlar. Kültür konusunda bilinen en önemli kız çocuklarımıza bile isim olmuş. Bugün Çağla gerçeklerden birisi de etnik azınlıkların iş hayatına ismiyle anılan binlerce genç kız, kadın var başlamak için ilk seçtikleri iş alanının TEKSAS ülkemizde. Facebook’ta Çağla kelimesini yiyecek, içecek dalında değişik isim olarak kullananların oluşturduğu ürün ve hizmetler oluşu. Zaten bir sayfalar binlerce. Yaklaşık 15 yıldır kültürü diğerinden ayıran önemli çalıştığım ve yaşamımı geçirdiğim ABD’nin etkenlerden birisi de “yemek yeme Teksas eyaletinin Dallas kentine ilk geldiğim alışkanlıkları ve yiyecekler”. zaman sahibi genellikle İranlı veya Arap Sıradan bir Amerikalı için badem ülkelerinden gelip buralarda yerleşik gıda çağlasının yenilmesi düşünülmez TEVFİK DALGIÇ ticareti yapan kişilerin dükkânlarındaki bile. Ekşimtrak, içinde bolca selüloz badem çağlasını ben de keşfettim. Yakın olan tüylü, ham bir meyve nasıl arkadaşlarım da aynı yolu denediler ve biz böylece yenir? Bu Amerikalının mantığına pek uymaz. her ilkbaharda önce badem çağlası, sonra da Gel görelim ki, Kaliforniya’nın güzel iklimi bu can eriğini yeme alışkanlığını edindik. Addison göçmenlerin bir kısmının risk alarak tarım alanına bölgesinde, İran ve Arap süpermarketlerine her yıl yönelmesine neden olmuş, bunlardan bazıları da mart ayının ortasında badem çağlaları gelir. Badem badem ve erik ağaçlarının oluşturduğu çiftlikler çağlasının geldiği yer ise ABD’nin Kaliforniya kurmuşlar. Burada yetiştirdikleri badem ve can eyaleti. İran’daki molla devriminden sonra ülkesinde eriklerini ABD’nin değişik kentindeki İran, Türk, yaşamı tehlikede görüp Amerika’ya yerleşen Arap, Ermeni, Musevi ve diğer halklardan oluşan Addison’da yedim taze çağlayı... kişilerin sahibi oldukları dükkânlara dağıtmışlar. Zaman içinde gelen taleplerle işlerini büyütmüşler ve yılın martnisan aylarında badem çağlası ve can erik olarak ürün satmışlar. Geçenlerde İran asıllı bir arkadaşın dükkânından aldığım badem çağlasını aracımda gören bir Amerikalı arkadaş ne olduklarını sordu. Ona badem çağlasını anlattım, hatta cep telefonundan internete girip badem çağlasının faydalarını okudum, kulaklarına inanamadı. Denemesi için birkaç tane verdim, yıkadıktan sonra bir tanesini ağzına attı, boğulacak gibi oldu ve yere tükürdü. Yahu bu acayip şeyi nasıl yiyebiliyorsunuz? Bu insanı zehirler, öldürür dedi. Ben ağzıma üç dört tane attım ve zevkle yedim, boğulma tehlikesi de geçirmedim. Amerikalı arkadaş ertesi gün telefon etti ve mide rahatsızlığı geçirip geçirmediğimi sordu. Ben de gülerek eve gelince aldığım bir poundluk 453 gram badem çağlasını eşimle birlikte yiyip bitirdiğimizi, hiçbir rahatsızlık duymadığımızı söylediğimde “İnanamıyorum, ben yesem şimdiye kadar hastanede olurdum” dedi. İranlı dostumun dükkânına gelen badem çağlaları Kaliforniya’da kurulu Twin Land Inc. isimli bir şirketin çiftliğinden gelmiş. Resmini çektim. Şimdi can eriklerini bekliyorum. tdalgic@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle