28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Son Çığlığı Duyuyor musunuz? Gerçekten Yana... Bugün önemli bir iş yaptım. Eski yazı makinemi yeniledim. Yok yok eskiydi ama benim en sevdiğimdi. Şimdi bu yenileşmiş makinede yazıyorum, teşekkür ederek bana yardım edenlere. Yazmak, sonra onları yayımlamak bir sorumluluk işidir. Bu nitelik ancak zamanla ölçülebilir. Çocukken zamanım var mıydı bu kadar. Yine de yazmadan duramıyordum. Neleri mi? O yaşta neler varsa, neler gördümse, daha da neler görebileceğimi düşünerek. Daktilo başında geçirdiğim dakikalar bir ömre yeter de artar bile. Yaş ilerlemiş, ama gençken açtığım kapılar hâlâ apaçık önümde. Yaz, diyor bir ses... Nice yıllardır bu sesi bir müzik parçası gibi duyarım. Ne var yazılmaya değer demeyin, her şey, her şey var. Bakana, bakabilene. Şubat bitti işte. Ne çabuk, niye bu kadar kısa sürdü ve yerine mart koşup geldi. Cankurtaranı çağırmış bir hasta gibi. Yağmur yağdı bugün de. Anadolu toprakları günlerdir yağmur bekliyor. Gösterdiler TV’de. Kupkuru topraklar, dallar, ağaçlar, çiçekler... Solmak üzereyken dalından koparılmış bir gül getirdiler. Bir yaz anısı olsun o da. Anılar başka da, hatıra daha mı başka. Arapça deyip geçmeyin. Biz asırlardır onunla içli dışlı olmuş bir milletiz. Hatıra varsa gel de anı de. Ben ki eski yazıyı hiç bilmedim. Öğrenmedim de... İlkokula başladığımda Arapça öğrenimi yasaktı. Cumhuriyet devrimleri hepsini çöplüğe mi, yoksa eski dolaplara mı soktu. Oysa ben “ben”den yanayım. Eski ne varsa hepsinden kurtulmak mı yeniye çağdaşa yakışmak. Harf devrimlerinden nice zaman geçti. Ama inadım inat diyenler var. Giden gitmiştir, zorla yeniden getirmek hem aptallıktır, hem de olanaksızdır. Hep yeniye, çağdaşa, güzele, iyiye, hep dostluğa, sevgiye, sevgili olmasını bilenlere... u AKP hükümetinin bulduğu ve elini kolaylaştıran bir yönetim aracı kurullar… Yönetimini istediği gibi oluşturduğu, her alanda kurullar var. Topraktan suya, enerjiden paraya, aklınıza ne gelirse her şeyin kurulu var! Şimdi de sanata ve sanatçıya gem vurmak için TÜSAK kurulmak isteniyor. Z MURAT NARİN aman, İsa’dan sonraki 124050’li yıllar… Oksitanya adlı ülkede, bir şehir meydanında, geleneksel “eşekler bayramı” kutlamaları yapılıyor. Bu bir tiyatro oyunu, adı “Son Çığlık”. 1 saat 45 dakika süren, tek perdelik ve oyun bittiğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. İzmir Devlet Tiyatroları Konak Sahnesi’nde sergileniyor. Mutlaka izlenmesi gereken bir oyun olduğunu söylemeliyiz… Canlı müzik grubu oyuna eşlik ediyor. Senaryosu, ışığı, koreografisi, dekoru, estetiği ve sanatsal bütünlüğü ile ve elbette ki oyuncuların o müthiş enerjileri, ustalıkları ile yalnızca sahnede değil hayatın kendisinde canlanıyor oyun. Devlet Tiyatroları, yılların birikiminin gücü ile “son çığlığı” haykırıyor. Tiyatronun emekçileri sağır olmuş eşeğin kulakları duysun, görsün diye sahnenin tozlarına terlerini akıtıyor. Sanat, toplumu aydınlatma, yoluna ışık tutma görevini yapıyor. Ama toplumun ışığa ne kadar döndüğü günümüz dünyasında da ülkemizde de cevabı bulunmaya çalışılan önemli bir sorun. Acaba cevap olur mu, örneğin şimdilerde yerel yönetim seçimleri için bütün partiler canhıraş bir çalışma içindeler. Acaba bir partinin belediye yönetimine aday olanlar, bir gün olsun seçim çalışmaları kapsamında tiyatro oynatmayı aklına getirmiş midir? Ya da o canhıraş hengâmeden, çığlık çığlığalıktan kurtulup, “Bana iyi gelecek, yarın güne daha enerjili başlayacağım” diyerek, bir akşam çalışmalara ara verip tiyatroya gitmeyi düşünür mü? Ya da seçmenleri toplayıp tiyatroya gitmeyi! Ne saçma düşünceler bunlar!!! TÜSAK, açılımı Türkiye Sanat Kurulu. Bugünlerde yasa taslağı ilgili çevrelerde tartışılıyor. “Tapelerle” belirlenen ülke gündeminde, kamuoyunun pek de dikkatini çekmeyen bu taslakla devlet, gerçekte sanattan elini, eteğini çekeceği gibi, istediği biçimde de kalıplara dökebilecek. Devlet Tiyatroları, Opera ve Bale, orkestralar ne haliniz varsa görün! AKP hükümetinin bulduğu ve elini kolaylaştıran bir yönetim aracı kurullar… Yönetimini istediği gibi oluşturduğu, her alanda kurullar var. Topraktan suya, enerjiden paraya, aklınıza ne gelirse her şeyin kurulu var! Şimdi de sanata ve sanatçıya gem vurmak için TÜSAK kurulmak isteniyor. Daha ortada kurul yokken yaşananlar, işin, geleceğin en görünür gerçeği. Ülkemizin dünyaca tanınan saygın isimleri, besteci Muammer Sun ve yine başka bir değeri eski Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü, değerli müzik insanı Rengim Gökmen’i tanımayan, “Siz kimsiniz” diye sorabilen müsteşar yardımcılarından oluşan kurul ne yapacak merak ediyor insan? Bu kurul Fazıl Say’a verilen hapis cezasında kimin yanında davaya katılırdı acaba? Belki de Mehmet Aksoy’un ucubelerini top atışı nişangâhı yapılmasına hükmedile, kim bilir... Aklı olan yönetimler sanatla ve sanatçıyla iyi geçinmesini bilendir. Kim ki sanatla uğraşırsa başına büyük iş almış demektir. Bunu tarih söylüyor… Salonla rın duvarlarından uzak duracaksın! Son çığlık, bu daha başlangıca hemen dönüverir yoksa. Oyuncu Isarn “Bu tiyatroyu yaşatmak için ne gerekiyorsa yapacağım!” diyorsa nasıl duracaksın durduğun yerde? Ali Berktay “Son Çığlığı” yazarken ülkemizin bugünleri yaşayabileceğini ne o biliyordu ne de oyunu sahneye koyan Ayşe Emel Mesci! “En güvendiklerimizin bize sırt çevirdikleri bir zamanda bunu onlardan nasıl bekleriz? … Ölümle yaşamı ayıran bıçak sırtında cambazlık yapıyorlardır. Bakalım ayrışmayı onlar nasıl yaşayacak? Hangi ayrışmayı? Dünle yarın arasındaki ayrışmayı… Bana sorarsan onlar bugünü tüm zamanlara tercih etmeliler! Bugün, sonsuzluğun ortasında asılı duran bir çorak toprak parçası artık. Yitip gitmemek için hepimiz umutsuzca tırnaklarımızı geçirmişiz ona. Ne çok kan dökülüyor, ne çok yaşam harcanıp gidiyor. Hem de din adına… Bugün sultan olursun, yarın devran döner, bir de bakarsın delik çarık kadar kıymetin kalmamış. Tüm tomurcuklarımızı hoyrat ellere yoldurursak bizi yarınlara kim taşır? Umut doğsun, sevgi doğsun artık bu topraktan… Dayanışma ve kardeşlik çiçek açtı yeniden, devran döndü, katil öldü ve kurtuldu Oksitanya!” Sizce de bütün yalınlığı ile 21. yy. Oksitanya’sını anlatmıyor mu bu replikler? Oyunun başkahramanı “deli”nin repliği ile son sözü söyleyelim; “Gülmek, insanın içindeki ışığın pırıltısıdır, karanlık sulardaki yakamozlar gibidir. Kentin surlarının dibinde utancı ve korkuları terk edip” hep birlikte; “Haydin tiyatroya” deme zamanı… Son çığlık, atanların değil belki de attıranların çığlığıdır, anlasalar… Bir Komutanın Tarihsel Söylevi Komutanlar tarihsel bir söylevi, genellikle bir savaş alanında, bir zaferden sonra dile getirir. 7 Mart Cuma gecesi, emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 26 ay tutuklu kaldıktan sonra salıverildiği Silivri Cezaevi’nin önünde bir konuşma yaptı: Silivri de bir savaş alanıydı... Henüz devam eden, bir hukuk ve adalet savaşı alanı! Konuşmanın bazı bölümlerini aktarıyorum. (Tam metni pazartesi günü internet sitemde yayımlayacağım.) HHH ... Bugün benim serbest bırakılmam bir başlangıçtı. Benim gibi suçsuz bulunan arkadaşlarım da en kısa zamanda hürriyetlerine kavuşacaktır. Bu gerçekleşmez ise bugün benim serbest kalmam, hürriyetimi kazanmamın hiçbir önemi ve anlamı olmaz. ... Cezaevi, acı, ıstırap, çile çekmektir. Ama bütün bunlara rağmen şu an içimde hiçbir şekilde nefret ve intikam duyguları taşımıyorum. Çünkü bunu duyanlar aslında kendilerini de bir felakete sürükler. Nefreti, sevgi alt eder. Biz öyle yetiştik. İçimiz sevgi dolu. Bizim tek bir isteğimiz var, adalet ve bu adaletin gerçekleşmesinin elbette takipçisi olacağız. ... Ümraniye’de bulunan birkaç el bombasından hareket ederek sanal bir örgüt yaratmak isteyenler... Kimler bunu planladı? Eğer Türkiye tekrar bir hukuk devleti olmak istiyorsa bunu yapanlar mutlaka bulunmalıdır. Danıştay cinayetini sanal Ergenekon terör örgütüyle birleştirmek projesi kime aittir? Teğmen Mehmet Ali’ye kumpas kuranlar belli. Bunlar cezasız mı kalacak? Asla! Mutlaka cezalandırılacak. Eğer tekrar hukuk devleti olmak istiyorsak. ... Hurşit Tolon Paşa’yı bildiğiniz gibi bir gizli tanığın ifadesine dayandırarak menfur Zirve cinayetiyle ilişkilendirmeyi planlayan, uygulayan güçler kimdir? Ne garip tesadüftür ki bu gizli tanık aynı Tuncay Güney’e benzemektedir. Bu gizli tanık kimdir? TSK’den atılmış bir uzman çavuş. Bu da Tuncay Güney gibi bir müddet sonra Hıristiyan olur, papaz olur. Kimler oynuyor bu oyunu? Balyoz davasında 51 numaralı harddiskin TÜBİTAK dışında başka bir bilirkişi tarafından incelenmesi için yırtındık adeta. Niçin bunun önü kesildi? Kimler bunlar? Mutlaka bunlar bulunmalı. İşin en vahimi bugün kimi arkadaşlarımız hastadır. Morale ihtiyaçları var, ama bu hâkimlerde vicdan yok. Ben bunların vicdan taşıdığına inanmıyorum. ... Vicdan yok, Allah korkunuz da mı yok. ... Biz tek bir şey istiyoruz, adalet istiyoruz. Bu adaletin gerçekleşmesi için görev başında nasıl mücadele ettiysem dışarıda da aynı şekilde mücadeleme devam edeceğim. Ta ki son arkadaş buradan çıkıncaya kadar... HHH Ve bu satırların yazıldığı sırada Başbuğ, sözünü yerine getiriyor, Beşiktaş’ta Silivri ile ilgili olarak yapılan bir hak arama mitingine katılıyordu!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle