28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 MART 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 13 2002’den itibaren kriz yılları dışında düzenli artan kâr transferi geçen yıl 3.5 milyar dolara yaklaştı Kârı da götürdüler! Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin ülkelerine aktardığı kâr transferi katlandı. 2002’de ülkelerine 380 milyon dolar götüren yabancı sermaye, 2013’te 3 milyar 304 milyon doları transfer etti. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Türkiye’de faliyet gösteren yabancı sermaye, kârını da kendi ülkesine aktardı. Yabancı sermayenin kendi ülkesine aktardığı kâr transferi AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 380 milyon dolardı. Geçen yıl ise yabancı sermaye 3 milyar 304 milyon doları kendi ülkesine transfer etti. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci bunun “doğal bir sonuç” olduğunu savundu. CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin soru önergesini yanıtlayan Ekonomi Bakanı Zeybekci, yabancı sermayenin kâr transferleri ile ilgili bilgi verdi. Zeybekci’nin verdiği bilgiye göre, Türkiye’ye gelen toplam uluslararası doğrudan yatırım tutarı 19752002 döneminde 15 milyar dolar oldu, 2003’ten 2013’e kadar 136.3 milyar dolara çıktı. 2002 yılında 18.8 milyar dolar olan stok değeri de 2013 sonunda 145.3 milyar dolara yükseldi. Zeybekci’nin verdiği bilgiye göre, Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin ülkelerine aktardıkları kâr transferleri 2002’de 380 milyon dolardı. 2003’te 468, 2004’te 796, 2005’te 890 milyon dolara çıktı. Bu şirketler tarafından 2006’da 1 milyar sınırı aşılarak 1 milyar 20 milyon dolar kâr Olumsuz transferi gerçekleştirildi. Yaniteleme yanlış bancı sermaye 2007’de 1.812, 2008’de 2.394, 2009’da 1.993, Ekonomi Bakanı Zeybek2010’da 2.363, 2011’de ci, doğrudan yabancı yatırım2.447, 2012’de 1 milyar bir sonucu olan kâr trans692 milyon doları kendi ül ların ferlerini sadece sermaye çıkışı kesine transfer etti. 2013’te yönünden ele alıp ülke ekonode yabancı 3 milyar 304 misi için olumsuz nitelendirmemilyon doları kendi ülkenin yanlış olduğunu savundu. Zeybekci, istihdam ve teknosine aktardı. 2012’de gelen lojik gelişmenin yabancı yayatırımların yüzde 49’u hiztırımlar sayesinde metler sektörüne, yüzde 40’ı arttığını savundu. da imalat sektörüne girdi. İleri Demokrasinin Anlamı Patronaj Sistemi Yıllardır Türkiye’deki siyasal düzenin demokrasi değil, patrimonyal bir sistem olduğunu savunmaya çalışıyorum. Ülkedeki düzenin gerçek demokratik düzene benzer bir yanı bulunmadığı halde yerleşik düzen patronaj sisteminin tüm özelliklerini taşımaktadır. Patronaj düzeninde patron ve patron etrafında oluşmuş hizip, klik vardır. Bu hizip, klik bir ideoloji, bir program çerçevesinde bir araya gelmiş topluluk değildir. Ortak payda, ortada bir ideoloji, bir program olmadığından kişisel ilişkilerle patrona bağlılıktır. Böyle bir yandaş grubu, şebekesi medya dahil çeşitli araçlarla patronu yüceltmekte; güç gösterisi yaparken öte yandan patrondan da beklentilerinin karşılanmasını istemektedir. Çıkar bölüşümünü sonunda patron yapmaktadır. Böyle bir düzende yargı bağımsızlığı olamaz. Özel yetkili mahkemeler örneğinde olduğu gibi sınırlanmamış yetki alanları vardır. Ülkede patron ve çevresi gayri resmi, yasal olmayan bir hiyerarşi oluşturmuştur. Yandaş şebekesine dahil olanlar kurumlarda yarı zamanlı da olsa görevlendirilmektedir. Resmi görevlilerin yanında patrona bağlı bir gayri resmi yapı oluşmuştur. Etkili olan bu gayri resmi hiyerarşik yapıdır. Patrimonyal düzende yazılı düzenlemeler değil, sözlü emirler geçerlidir. Sözlü emirler bir şekilde gerektiğinde alo hattı kurularak ilgililere iletilmektedir. HHH Yandaş şebekelerde ideolojik bağ, bir program çerçevesinde birleşme olmadığından, çıkar beklentisi bir araya gelmenin ana güdüsü, saikidir. Bölüşümden daha fazla pay alma çabasının doğal sonucu patrimonyal sistemde yiyiciliğin yaygınlığıdır. İktidarda olanların ve çevrelerinin yolsuzluğa bulaştığı, yiyiciliğin, zimmete para ve mülk geçirmenin yaygın olduğu düzen “kleptokrasi” olarak nitelendirilmektedir. Ülkemiz düzeni kleptokrasi olarak nitelendirilebilir. Kleptokrasi patrimonyal sistemin doğal sonucudur. İşadamlarımızın, bürokratlarımızın, medya mensuplarımızın, hatta eğitim, öğretim görevlilerimizin ve de halkımızın azımsanmayacak bir bölümü patronaj sisteminden yanadır. Yandaş şebekesine dahil olup pay almak kolay yoldur. Kişilikli olmak, savaşım vermek, rekabet etmek, kişisel artamlarla başarı kazanmak zordur. Bu nedenle gerçek demokratik bir düzen değil, bir ortaçağ düzenini de anımsatan patronaj düzeni ülkede tercih edilmektedir. Demokratik düzen, toplumsal gelişme, nitelikli, mücadeleci, haklarını ve sorumluluklarını bilen, medeni cesaret sahibi, onurlu, saygınlığını ön planda tutan, öz saygısı olan bireylerin düzenidir. Ürkek, neme lazımcı, kolaycı, öz saygısı olmayan, kişiliği gelişmemiş bireylerin düzeni demokrasi değil, patrimonyal sistemdir. Türkiye, ne yazık ki yetmiş yıldır, kısırdöngüleri kırıp, patronaj düzeninden demokratik düzene geçememektedir. Türkiye’de çıkarlarını, geleceklerini patronaj sistemine bağlamış olanların ortak tehlike olarak gördükleri, kişilikli, nitelikli, özgürlükten, bağımsızlıktan yana olan bireylerdir. Tersine bir ayırım, negatif seleksiyonla bu kişiler bürokrasiden, eğitim kurumlarından, medyadan hatta iş yaşamından dışlanmaya çalışılmaktadır. Patronaj düzeninin çökmesi, yandaş şebekesinin de dağılması, çıkar paylarını yitirmeleri anlamındadır. Onlar için iktidarda kalma, ölüm kalım savaşıdır. Bu korku ile her araç kullanılarak patronaj düzenini yaşatmaya çalışmaktadırlar. Tekstilciler kur riskine karşı çözüm arayışında Ekonomi Servisi Tekstil sektöründeki döviz riski, Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği ile İntegral Menkul Değerler’in işbirliğinde, Kavram Meslek Yüksek Okulu’nda gerçekleştirilen toplantıda masaya yatırıldı. “Forex Piyasasında Döviz Kuru Riski Nasıl Yönetilir?” konulu toplantıda, son dönemlerde iş dünyasını kaygılandıran Türk Lirası’nın aşırı oynak seyri ve etkileri ele alındı.  İntegral Hazine Müdürü Niyazi Yılmaz, “Sektördeki şirketler, kur riskini yönetmekten çok ne kadar kazanacağına bakıyor. Oysa bu süreci yönetmek KOBİ’ler için çok kolay” dedi. İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, “Bundan sonraki savaşlar kur üzerinden olacak. Gayrimenkulemlak balonu patlayabilir. Hele Çin’in parasını devalüe etmesi tüm dengeleri altüst eder. Böyle bir ortamda sanayici olarak kur riskini almamamız lazım” diye konuştu. En bilinen Türk markası Simit Sarayı Ekonomi Servisi Tüketicilerin Türkiye yemeiçme pazarındaki ihtiyaç ve beklentilerini tanımlamak amacıyla Ipsos tarafından Simit Sarayı için yapılan araştırmaya göre “fast food” sektöründe en bilinen Türk markası Simit Sarayı çıktı. Araştırmaya göre Simit Sarayı yüzde 83’lük hatırlanma oranıyla uluslararası fast food devlerinin arasında ikinci sırada yer aldı. İstanbul’da her 10 kişiden 9’u Simit Sarayı markasını tanıyorken, araştırmada ilk 5 sırada Simit Sarayı dışında başka bir Türk markası bulunmuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle