04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MART 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 TA RİH SEL OY U N Y A Z M A K Z OR İŞTİR . EMEK İSTER, ÇA LIŞMA K, OKU MA K, ÖĞRENM EK İSTER Tarihsel oyun anonim midir? u Tarihsel oyun yazarken sahnede işleyecek, didaktik olmadan sözünü söyleyecek, kendi iç ritmini sağlayacak metin oluşturmak çok zor bir iştir. İyi oyun yazarlarına ve “Kerbela” gibi oyunlara sahip çıkmak, emekleri harcattırmamak sadece tiyatrocuların görevi olmamalıdır. ları haliyle bu kategoriye dahil etmemek gerekiyor.) Bu parantezi şimdilik kaydıyla kapattıktan sonra, bu bağlamda kafamı bir süredir kurcalayan bir konuyu da tartışmak, sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarihsel drama dediğimiz yapıt türüne anonim yapıt muamelesi yapılabilir mi? Örneğin, Ali Berktay’ın 1996’da yazdığı, yazıldığı yıl Bakırköy Belediyesi tarafından düzenlenen Yunus Emre Özgün Oyun yarışmasında büyük ödüle layık görülen, 20092010 sezonunda tarafımdan Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye konan ve 5 sezondur oynayan “Kerbela” adlı oyun, anlattığı tarihsel konudan hareketle anonim bir yapıt olarak değerlendirilebilir mi? “Kerbela vakası” diye bilinen olay, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in, ailesinin ve yakınlarının Kerbela denilen yerde Muaviye’nin oğlu Yezid’in askerleri tarafından biata zorlanmak üzere yollarının kesilip susuz bırakılmaları ve sonunda da katledilmeleridir. İslam tarihinde yaşanmış belki de en büyük trajedidir bu. Yüzyıllardır bu tarihsel olay çevresinde sayısız metin yazılmış, taziyeler sahnelenmiş, nefesler okunmuş, kasideler kaleme alınmıştır. Modern edebiyatta da bu olay birçok kez ele alınmış, tarihsel açıdan olduğu gibi, edebi açıdan da işlenmiştir. Ama modern Türk tiyatrosunda benim bilebildiğim kadarıyla konuyu ilk kez bu çapta işleyen yapıt, Ali Berktay’ın “Kerbela”sıdır ve zaten seyirciden de hak ettiği ilgi ve beğeniyi görmüştür. Şimdi, Berktay’ın özgün kurgusu tiyatroda veya başka bir sahne sanatında kendisinden habersiz olarak alınıp kullanılacak olsa, Kerbela trajedisinin herkes tarafından bilinen bir tarihsel olay olmasından hareketle, “Bu zaten anonim bir konudur, herkes tarafından işlenebilir” gerekçesinin ardına sığınılabilir mi? Ali Berktay, bu oyunu yazmak için yaklaşık 1.5 yıl hazırlık yaptı, konunun uzmanlarından bilgi derledi, Sevgili Metin And Hoca ile, onun aracılığıyla Paris’te ziyaret ettiği eski Şiraz Festivali yöneticisi Faruk Gaffari ile, Alevi toplumunun değerli kanaat önderleriyle, dedelerle uzun konuşmalar yaptı. Konuyla ilgili yazılmış Türkçe, İngilizce, Fransızca kaynakların yanı sıra bulabildiği her taziye metnini okudu, kısacası bu yolda çile çekti. Ve dilini bu konudaki geleneksel deyişlerle modern bir şiirsel dil arasına, özgün kurgusunu da “taziye” ile Shakespeare trajedisi arasında bir yere yerleştirmek konusunda bilinçli tercihler yaptı. Sonunda öyle dizeler çıktı ki ortaya, akıllarda kaldı, “Ölmek, yenilmek değildir” gibi… Tarihsel oyun yazmak zor iştir. Emek ister, çalışmak, okumak, öğrenmek ister. Tarihsel oyun yazarken sahnede işleyecek, didaktik olmadan sözünü söyleyecek, kendi iç ritmini sağlayacak metin oluşturmak çok daha zor bir iştir. İyi oyun yazarlarına ve “Kerbela” gibi oyunlara sahip çıkmak, emekleri harcattırmamak sadece tiyatrocuların görevi olmamalıdır. Böyle bir oyunun sahnelenmesi, koreografisi, müziği, dekoru, kostümü, ışığı için harcanan emek ve yıllardır oyunu var eden oyuncuların alınteri de ayrı bir fasıl oluşturuyor elbette. Tepkisiz Topluma Dipnotları... Tarihimizin en kapsamlı soygunlarının ve yolsuzluklarının gün ışığına çıktığı 17 Aralık’tan bugüne kadar geçen yaklaşık iki buçuk aylık süre, toplumumuzun en acıtıcı gerçeklerinden birine de ışık tuttu: Uygar dünyada bir eşine daha rastlanamayacak kadar tepkisiz ya da tepki verme özürlü bir toplumda yaşamaktayız. Ve işin görünüşte en şaşırtıcı yanı da bu tepkisizliğin, olup bitenler toplumsal nitelik kazandığı, başka deyişle toplumda yaşayan kişilerin eşiklerinden uzak düştüğü ölçüde yoğunlaşması. “Kişiler” dedim ve “bireyler” demekten bilerek kaçındım, çünkü ne yazık ki büyük çoğunluğunu bireylerin değil, fakat bireyliğe uzanan yolun daha yarısına bile gelememiş kişilerin oluşturduğu bir toplumda yaşamaktayız. Bu tepkisizliğin olup bitenler tek tek kişilerin eşiklerinden uzak düştükçe daha da yoğunlaşmasının nedeni ise şu: Bu ülkenin insanı hırsız gelip doğrudan onun evini soymadıkça, kimin kimi ne kadar soyduğundan pek etkilenmiyor ve olaya hemen yabancılaşıyor. Ama bu, ne yazık ki örneğin bir Bertolt Brecht’in tiyatrosunda seyirciyi sarsıp yanılsamalardan korumak amacıyla kullandığı yabancılaştırmalar türünden değil; dahası, tam tersine, Büyük Dünya Tiyatrosu’nun ülkemizde oynanan perdelerinde bu, seyirciyi çok daha büyük yanılsamaların uçurumlarına itebilen ve sonunda onu kimi zaman hırsızla onu neredeyse bağışlayacak kadar özdeşleşmeye sürükleyebilen bir yabancılaşma! Geçenlerde TV’deki açık oturumlardan birinde bir konuşmacı, yakın bir geçmişte Fransız Ulusal Meclisi’nde bir meslek grubunun yararlarını yeterince gözetmeyen bir yasanın kabul edilmesi üzerine, neredeyse bir saatte meclisin önünde yaklaşık bir buçuk milyon protestocunun toplandığından ve bunun üzerine yasadan vazgeçildiğinden söz ettikten sonra, “Bizde böyle bir şey dünyada olmaz!” dedi. Haklıydı. Bizde böyle bir şey dünyada olmaz, olamaz. Çünkü örnek verdiği ülke, bundan iki yüzyıldan fazla bir zaman önce dünyayı sarsan bir devrimi, Büyük Fransız İhtilali’ni gerçekleştirmiş olan Fransa. Bizimkisi ise Mustafa Kemal Atatürk’ün “Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirme” idealini alelacele rafa kaldırmış, ardından da gençliğe eleştirel düşünmeyi öğretme çabalarının henüz başında olan Köy Enstitüleri’nin defterini oy hesaplarıyla dürüvermiş bir ülke! Eğri oturup doğru konuşalım. Toplumumuzda bu tepkisizliğin temelleri ilk kez bugünkü iktidar tarafından atılmadı. Mustafa Kemal’in ölümünün hemen ardından, çok partili demokrasiyi bile aslında “çok partili bir biat kültürü” şeklinde anlama ve yorumlama eğilimindeki bir uygulama, zamanın akışı içerisinde demokrasinin özüne giderek daha çok sırt çevirdi ve toplumu, AKP’nin emelleri için en uygun zemine dönüştürdü. Aile içi eğitimden başlayıp eğitimin her kademesinden, neredeyse tüm meslek kuruluşlarının tutumlarından, içler acısı bir medyadan geçerek üniversitelere kadar uzanan bir çizgide eleştirel düşünebilmenin değil, fakat söz dinletebilmenin bayraktarlığını yapan bir genel tutumun yarattığı yıkımların bedelini günümüzde çok ağır ödemekteyiz. Ve en korkutucu olan ise bu “tepkisizlik hali”nin daha ne kadar süreceğinin artık kestirilememesi! Kerbela Sanat doğası gereği etkilenmeye, esinlenmeye son derece açık olan, hatta büyük ölçüde bu özellikten beslenen bir insani etkinliktir. Bu, hem düşünsel düzlemde, hem de tek tek yapıtlar açısından geçerlidir. Stanislavski ve Moskova Sanat Tiyatrosu akımının köklerinden biri 19. yüzyılın gerçekçi roman geleneğidir. Meyerhold’un ve “konvansiyon tiyatrosu”nun gerisinde sembolizmin, fütürizmin, “yeni dram” akımının etkileri sezilir. Shakespeare, “Hamlet”, “Macbeth”, “III. Richard” vb birçok oyununu tarihsel olaylardan ve anlatılardan hareketle yazmıştır. Aynı şekilde yazarlar, metinler arasında dolaşmayı seviyorlarsa, öyle bir sanat anlayışına sahiplerse çeşitli oyunlardan, şiirlerden, metinlerden parçalar alıp bunu kendilerine özgü, kendilerine ait yeni bir dil ve yeni bir kurgu içinde, yeni bir şey söylemek adına kullanmaları yadırganamaz, en azından günümüzde artık yadırganmıyor. (Ama sadece ticari amaçlarla başkalarının metinlerine, kurgularına, müziklerine, vb el atanları; özgün bir yapıt ortaya koyma becerisine sahip değilken bin dereden su getirerek, konumlarının ve ilişkilerinin arkasına saklanarak, çalıştıkları kurumları her nasıl beceriyorlarsa kullanarak özgün yapıt sahibi diye caka satan Yayınevi Emekçileri Kolektifi’nden kadına yönelik ayrımcılığa karşı açıklama “Hiroşima Sevgilim” ‘Artık idare etmeyeceğiz’ Kültür Servisi Yayın dünyasında emek sömürüsüne karşı kurulan Yayınevi Emekçileri Kolektifi, kadınlara yönelik ayrımcılığa karşı açıklama yaptı. Kadınların her alanda ayrım gördüğünü, yıpratıcı muamelelere maruz kaldığını belirten kolektif, durumun “o çok entelektüel, o irfan yuvası, o kültür ideallerinin yaşatıldığı” yayınevlerinde de aynı olduğunu söyledi. “Kadınlar her zaman, her alanda olduğu gibi daha ziyade vitrin. Kokteyllerde, önemli toplantılarda/etkinliklerde fönlü saçlarıyla, şık giysisiyle boy göstermesi beklenen, her an neşeli, sosyal olması beklenen; öfkesine, duygusuna ve hatta bilgisine tahammül edilemeyen varlıklar. Onların, evin kızı vasfıyla konukları ağırlaması, evin büyüklerine ve konuklara güler yüz göstermesi gerekir. İşin geri kalanınıysa entelektüel abiler halleder” ifadeleriyle yayın dünyasındaki mevcut durumu eleştiren kolektif açıklamasında, “Kadınlar artık ‘idare’ etmeyecekler, dünyayı yerinden oynatacaklar!” dedi. Sinema ustasını yitirdi Sanat sinemasına damgasını vuran Fransız yönetmen Alain Resnais hayata veda etti Alain Resnais ‘Biz de kaygılıyız ama...’ GUGGENHEIM ABU Kültür Servisi Occupy Mu TARTIŞMA SÜRÜYOR seum, Gulf Labor gibi gruplar tarafından, 22 Şubat’ta New York Guggenheim Müzesi’nde yapılan eylemle ilgili müzenin direktörü Richard Armstrong’dan açıklama geldi. “Guggenheim Abu Dhabi’yi kim inşa ediyor?” sorusuyla başlayan, Suudi Arabistan’daki inşaatlarda çalışan işçilerin koşullarına dikkat çekmek ve “sanat ile para ilişkisini” eleştirmek için yapılan eylemle ilgili Armstrong, dünya vatandaşı olarak insan hakları ve çalışma şartları konusunda kendilerinin de benzer kaygılar taşıdıklarını söyledi. Armstrong, Guggenheim Abu Dhabi Müzesi’nin inşaatının henüz başlamadığını belirtirken, Gulf Labor bir açıklama yaparak müze direktörüne karşı çıktı. İnşaatın altyapı çalışmalarının uzun yıllardır devam ettiğini belirten Gulf Labor, Guggenheim Müzesi’nin Louvre ve NYU ile birlikte adanın gelişme planında yer aldığını söyledi. Gulf Labor, sanat dünyasına da çağrı yaparak eylemlerine destek olmaya çağırdı. DHABİ’YLE İLGİLİ naşmadığı için devlet sansürüne Kültür Servisi Yeni Daltakılmış, 12 yıl süreyle gösterime ga akımının öncülerinden, desokulmamıştı. neysel sanat sinemasının ustalaSenaryosunu Jorge rından Fransız yönetmen Alain Semprun’un yazdığı “Savaş BitResnais, önceki akşam Paris’te hayata veda etti. “Hiroşima Sev ti” (1966) filminde olduğu gibi, doğrudan siyasal kişilikleri ele gilim” (1959) ve “Geçen Yıl aldığında bile Resnais’nin vicdaMarienbad’da” (1961) gibi yanı ve trajik hümanizpıtlarıyla Fransız mi her türlü partizansinema kültürüne u Yaklaşık 60 yıllık lığı aşacak kadar bedamgasını vuran yönetmenlik yaşamı lirgindi. Resnais 91 yaşın“Geçen Yıl daydı. boyunca Yeni Dalga’ya Marienbad’da ” filDüzenli olarak öncülük eden, deneysel miyle Venedik Film Marguerite Duras sinemadan asla Şenliği’nde Güve Alain Robbevazgeçmeyen Resnais müş Aslan alan ResGrillet gibi önemnais, Berlin Film li edebiyatçılar91 yaşındaydı. Festivali’nde de “Sola çalışan Resnais, miking/No Smofilmlerinde, “kenking” ve “Hayat Bir Şarkıdır” di barbarlığıyla karşılaşan infilmleriyle Gümüş Ayı’ya değer sanı en duyarlı haliyle” betimgörülmüştü. lemişti. Bu barbarlık, “Hiroşima 1980’de Cannes’da “AmerikaSevgilim”de atom bombası, “Gelı Amcam” ile Jüri Özel Ödülü çen Yıl Marienbad’da”da göralan Fransız yönetmen, 2009’da kemli ama ürpertici düş dünyası, yine Cannes’da Yaşam Boyu Ba“Muriel”de (1963) de polis zulşarı ödülüyle onurlandırılmıştı. mü biçiminde ortaya çıkmıştı. Resnais, prömiyeri son BerResnais’nin, Chris Marker’le lin Film Festivali’nde yapılan son birlikte çektiği, Afrika sanatı üsfilmi “Riley’nin Yaşamı” ile de tüne bir film olan “Heykeller yeni perspektifler açan yapıtlade Ölür” (1953), sömürgeciliğe ra verilen Alfred Bauer ödülünü göndermeler yaptığı ve kendisi almıştı. de bu bölümleri değiştirmeye ya Çile çekmek n Kültür Servisi Martı İstanbul Hotel ve Lila Müzik işbirliğiyle gerçekleşen “Klasik Müzik Akşamları” konser dizisinde yarın İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) klarnet solisti Ayşegül Kirmanoğlu ve Fransa’da sanat kariyerini başarıyla sürdüren flüt virtüözü Sibel Kumru Pensel ikilisi yer alıyor. Konserde MSGSÜ Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi piyanist İris Şentürker de katılıyor. Saat 20.00’de başlayacak konserin ardından müzik yazarı ve İDSO üyesi flütist Aydın Büke sanatçılarla sohbet edecek. Klarnet ve flütün dostluğu Mehmet Gün toprağa verildi KÜLTÜR SANAT n Kültür ServisiÇağdaş ressam Mehmet Gün dün Teşvikiye Cami’ndeki cenaze namazının ardından Kandilli’de bulunan aile kabristanında toprağa verildi. Cenaze törenine aile üyeleri, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri Baykam ve başta opera sanatçıları olmak üzere çok sayıda sanatçı ve Gün’ün dostları katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle