05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MART 2014 PERŞEMBE 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada olması gereken bu Başbakan’la; evet işte o noktada, sözün bittiği noktadayız. Seçim propagandası sona eriyor, sandığa birkaç gün kaldı diye liderler arasındaki neredeyse kanlı bıçaklı kavgayı andıran tartışmaları geride bıraktığımız için bugünleri böyle tanımlıyoruz sanmayın. Artık kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçek ayrıntılarıyla ortaya çıktı. Başbakan RTE ile demokraside ne bir adım ileri gidebiliriz ne de demokratik terbiyenin en basit kurallarına riayet edebiliriz. RTE ne zaman ağzını açsa başkalarını iftiracı, darbeci, fitneci, yalancı, yok bilmem neci gibi ifadelerle suçluyor. Yetmiyor. Sızdırılan, üstelik inkâr etmediği, Alo Fatih, Alo Mustafa, bunlara önceki gece Dört Bir Taraf programında Nazlı Ilıcak’ın eklediği Alo Nagehan’la yaptığı telefon konuşmalarında mahalle çocuklarının ağzına layık küfürlerle yazarlara saldırıyor. Yok Gezi eylemlerini olumlu yönlerden irdelemiş, yok yüzde 10 barajını eleştirmiş gibi bahanelerle yazarlara ağır saldırılarla yetinmiyor... ...Kılıçdaroğlu’nu meydanlardaki ağır, küfre yakın ifadelerle eleştirdiği yetmiyormuş gibi… “Seni başbakan olarak atadık” cümlesindeki anlamını yanlış kavramış, bu cümleye kafayı takmış; CHP liderine “Ulan sen kimsin ki beni atayacaksın terbiyesiz” diye saldırıyor. Oysa Kılıçdaroğlu atadık derken millet iradesiyle o makama atandığını söylemek istiyor ama... RTE’deki nato mermer nato kafaya gel de CHP liderinin söylemindeki bu inceliği anlatabilirsen anlat!.. HHH Benimle ilgili daha ne kayıtlar var, ortaya çıkaracaklar, diyordu Başbakan. Haklı çıktı. Oğlu ile evdeki dolarları kaçırmayı açığa vuran telefon kayıtlarının sürgiti son yeni bir ses kaydı internete düştü. Bu konuşma, meslekteki varsa başarılarıyla değil; Başbakan’ın açtığı telefonlardaki fırçalarını evet efendim, haklısınız efendim diye karşılayan Habertürk yöneticisi, Alo Fatih diye ünlenen Fatih Saraç’la yaptığı telefon konuşması. RTE’nin muhalefete ne kadar tahammülsüz olduğu, yetişme biçimi, kısıtlı kültürü ve de ancak dikensiz gül bahçesine dönüşebilecek bir ülkede tek adam mı dersiniz, diktatör mü, yoksa kurguladığı rejime oligarşi mi.. işte öyle bir düzenin özlemi içinde. Bu özleminin kendine özgü bir düş olduğunun nihayet farkına vardı. Artık bir imam hatiplinin cumhurbaşkanı olamayacağını, tek yumruk ülkeyi tepeden yönetemeyeceğini anladı. İşte o gün bugündür RTE, terbiyeyi bir yana bıraktı. Muhalefete, eleştirel yazılar yazanlara küfrediyor, öfke saçıyor. HHH Bu karakter yapısında bir başbakanla demokratik değerlere saygılı bir ülkede yaşadığımızı sanacağız öyle mi? HHH Bu seçimde de seçmen; bu kez de rüşvetin, terbiyesizliğin, zorbalığın destekçisi olan ve devlet adamı olamamanın öğelerini, bütün özelliklerini üzerinde toplayan AKP’ye ve liderine yine umduğundan öteye oy verirse eğer... ...kusura bakılmasın ama halkımız: 1946’dan bu yana yaşadığı onca deneyimden sonra demokrasi anlayışında bir santim ilerlememiş... ...başta rüşveti, yolsuzluğu, zorbalığı amaç edinen, demokratik kuralları hiçe sayan RTE gibi, demokrasiyi yalnız dört beş yılda bir sandığa gidip oy kullanmak diye algılıyor... ...bana layık olan böyle bir başbakan ve böyle bir yönetim diyor, demektir. Sözün bittiği nokta işte budur! HABERLER M.E’nin gaz fişeğiyle vurulduğu anın kayıtları ortaya çıktı Görüntüler ortada Mahmut ORAL GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY DİYARBAKIR Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde önceki gün BDP mitingi sonrasında polisin kalabalığa attığı gaz fişeklerinden birinin başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanan 10 yaşındaki M. E., yoğun bakımda ve tedavisi sürüyor. Tutulduğu hastanede ziyaretçi akınına uğrayan çocuğun ailesi, kendileri ile görüşmek isteyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker ile Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç’la görüşmeyi reddetti. Bu arada M.E.’nin vurulduğu ana ilişkin yeni görüntüler ortaya çıktı. Vali’nin “Taş olabilir” iddiasının aksine görüntülerde çocuğun polisten kaçarak sığındığı sokakta panzerden atılan gaz bombası ile yaralandığı görülüyor. Gece boyunca hastaneye gelip giden ve sürekli çocuğun durumu hakkında bilgi alan BDP’li Gültan Kışanak, “Hepimiz bu vahim saldırı nedeniyle gerçekten çok üzgünüz. Bu tür olaylar artık Soruşturma başlatıldı İçişleri Bakanı Efkan Ala, M.E’ye “Geçmiş olsun” dileklerini ileterek “Durumu açıklığa kavuşturması ve soruşturma için iki müfettiş gönderdik. Ortaya çıkacak duruma göre biz gerekli iş ve işlemi yapacağız” dedi. gelenek haline geldi” dedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eşbaşkan adayı Fırat Anlı da aileyle görüştü. Anlı, başhekim yardımcısına, “Başbakan yarın Diyarbakır’a geliyor. Umarım bunun arifesinde bir Kürt çocuğu daha yaşamını yitirmez” dedi. Başhekim yardımcısı da hastanın gün içerisinde durumunun daha iyi olduğunu söyleyerek yoğun bakımdan çıkararak servise alacaklarını kaydetti. İlerleyen saatlerde hastaneye Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker ile Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç da geldi. Eker’in, çocuğun aile siyle görüşmek istediği, ancak baba N.E. ve çocuğun amcasının bakanla görüşmek istemedikleri kaydedildi. M.E’nin babası “Görüşülecek bir şey yok, sonuç ortadadır” sözleriyle bakana tepki gösterdi. Bunun üzerine hastane önünde basın açıklaması yapan Eker, “İsabet eden cisim taş mı sopa mı yoksa iddia edildiği gibi gaz fişeği mi belli değil. Gaz kapsülü ile ilgili bir şey söylemek için henüz erkendir” dedi. Vali Kıraç ise “Aileler çocuklarına sahip çıkmalıdır. Çocukların yeri parklar olmalıdır, eylem alanları değil” diye konuştu. Bu arada M. E.’nin vurulduğu ana ilişkin yeni görüntüler ortaya çıktı. Vali Kıraç’ın “taş olabilir” iddiasının aksine görüntülerde M. E.’nin polisten kaçarak sığındığı sokakta, Akrep’ten atılan gaz bombası ile yaralandığı görülüyor. Akrep’ten kaçan çocuklara doğru bir gaz bombası atılıyor. Bu sırada koşan küçük bir çocuk Akrep’in bulunduğu yerin 2030 metre kadar uzağında yere düşüyor. Umut Vakfı: Biber gazı tüfekleri yasaklanmalı ve hedef alan polisler yargılanmalı Silah gibi kullanıyorlar İstanbul Haber Servisi Umut Vakfı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “kimyasal silah olan biber gazının barışçıl gösterilerde kullanılmasını insan hakları ihlali” olarak tanımladığına dikkat çekerek, “Türkiye’de bu özelliğinin yanı sıra bir süredir doğrudan insanları hedef alan polisler tarafından ‘ateşli silah’ olarak da kullanılmaya başlanılan gaz bombaları, gaz fişeklerini atan tüfekler yasaklanmalıdır” çağrısında bulundu. Umut Vakfı’nca yapılan açıklamada kimyasal gazların askeri kullanımının çeşitli uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış olmasına karşın polis tarafından kullanımına devam edildiğine dikkat çekilerek “Toplumsal olaylarda kitlenin kontrolü amacıyla kullanılan biber gazı dahil olmak üzere kimyasal silah kullanmanın” uluslararası anlaşmalarla yasaklandığı anımsatıldı. Açıklamada, ülkemizde polisin, kendisini koruma olanağı bulunmayan her türlü topluluğa karşı kadın, çocuk, yaşlı, engelli, hasta demeden kuralsız bir şekilde gaz bombası kullandığına şahit olunduğu kaydedilerek özetle şu görüşlere yer verildi: “Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) kimyasal gazların kullanımına karşıdır. Ama bu kurallara uyulmadan kapalı mekânlara, hastanelere bile gaz bombaları atılıyor. Vatandaşların kafalarına ve hayati önem taşıyan uzuvlarına hedef gözeterek acımasızca ateşleyen polisler, ona emir verenler, buna göz yumanlar da yargılanmalıdır. Vakıfbank’ın ardından TÜKÇEV de sponsorluktan çekildi ‘Kırmızılı Kadın’ korkuttu Kültür Servisi Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin bu yıl 29. kez düzenlediği “Yılın Basın Fotoğrafları” yarışma sponsorluğundan Vakıfbank’ın ardından Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı da (TÜKÇEV) çekildi. Yarışmada, Reuters muhabiri Osman Örsal’ın çektiği “Kırmızılı Kadın” fotoğrafları birinci olurken, Gezi Direnişi’ni yansıtan 4 fotoğraf da ödüle değer görülmüştü. TÜKÇEV, kararına ilişkin herhangi bir gerekçe göstermezken dernek adına yapılan açıklamada, “Burada ödül alan ve yarışmaya gönderilen her bir kare fotoğraf, foto muhabiri meslektaşlarımızın hayatları pahasına imza attıkları birer tarihi belgedir” denildi. Dernek Başkanı Rıza Özel ise duruma ilişkin “Bunu medyada yaşanan sürecin devamı olarak görüyoruz” dedi. Pavey, AP’dE ‘Gezi anneleri’ BELGESELİNİ İZLETTİ ELVAN AİLESİ ŞİKÂYETÇİ OLDU: ‘Bizim çocuklarımız destan yazdı’ Belgeselde Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Hasan Ferit Gedik, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük ve Ahmet Atakan’ın anneleriyle yapılan görüşmeler yer alıyor. Acılı annelerin “O destan yazmadı benim oğlum destan yazdı…”, “Yaşamadı, çocukluğunu yaşayamadı, yaşattırmadılar…”, “Oğlumun faillerinin bir an önce yakalanmasını istiyorum” çığlıkları, isyanları yürekleri yakıyor. Pavey’in filmi şu adresten izlenebilir. https://www.youtube.com/ watch?v=vHmnlHWQTDo&feature=youtu.be ‘Kadınlar acı çekiyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, Avrupa Parlamentosu’ndaki söz hakkından vazgeçerek milletvekillerine şiddet mağduru çocuklarının matemini tutan annelerle yaptığı görüşmeleri içeren “Anne (Mom)” adlı belgesel filmi izletti. Şafak Pavey’in kendi imkânlarıyla çektiği belgesel Gezi Parkı protestoları sırasında polis şiddetiyle hayatını kaybeden gençlerin anneleriyle yapılmış söyleşiler ve tüm yaşananlar sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda toplanan kalabalıklara söylediklerinden oluşuyor. Pavey, “Başbakan Berkin’in acılı annesini yuhalatınca bu acıyı nasıl dindiririm diye düşündüm. Bu fikir aklıma geldi. Dünyaya duyurmak. Annelerin içinde bulundukları duyguları kendi ağızlarından almaya karar verdik. Hatay, Ankara ve İstanbul’da çekim yaptık. Diyarbakır’a gitmeye zaman kalmadı. Yorumsuz olarak belgeselimi sundum. Çok etkilendiler. Bundan böyle ziyaret edeceğim her parlamentoda bu belgeseli göstereceğim” dedi. yelpaze içinde yolsuzluklardan, hırsızlıklardan söz ettim, üçüncü ilçede biraz daha genel konulara, yönetim bozukluğuna, yargıdaki kokuşmuşluğa değinirken kalabalıktan bir kişi sözümü keserek bağırdı: Hırsızlıktan bahset, hırsızlıktan... Bunun üzerine kalabalığın birkaç farklı yerinden “Hırsız var” nidaları yükseldi. Çorum’un Sungurlu ilçesinde leblebicilerle dolu caddede yürürken bir kişi yanıma yaklaştı, çok özel bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını iki eliyle kapatarak kulağıma seslendi: “Ülkeyi bu hırsızlardan kurtarın.” Gerek miting alanlarında bizi dinlemeye gelen yurttaşlar, gerekse siyasete daha mesafeli duran sokaktaki insanlar gündemlerinin ilk sırasına hırsızlığı koymuşlar. Bu gerçek seçim sonuçlarını ne kadar etkileyecek? Bir başka deyimle iktidar katlarında hırsızlığın mubah hale geldiğine inanan insanlar oy verirken kabul ettikleri bu gerçeği ne ölçüde dikkatlerinde tutacaklar? HHH Bu soruya yanıt verirken önceki haftalarda da vurguladığımız çatallı bir durum karşımıza çıkıyor. Toplumun bir kesimi AKP iktidarının yolsuzluklarla, hırsızlıklarla özdeşleştiğine inanıyor ve bu kirlenmişliği önemsiyor. Türkiye’nin bu kirlilikten kurtulmasını istiyor. Bir başka kesimi ise önceki yılların ahlaki erozyonunun daha da derinleştiğini resmediyor. Bu konudaki bir gelenek, “Çalıyor ama iş de yapıyor” tekerlemesidir. Bu daha da derinleşmiş, şunu söyleyen de var: “Çalıyor ama bizi de görüyor!” Bu iki uç bakışın hangisi öne çıkacak, 30 Mart’ta göreceğiz. Yerel seçimlerin geleneği adı üstünde, belediye başkan adaylarının önde olmasıdır. Ancak 30 Mart sürecinde bu geleneğin de kaybolduğunu görüyoruz. Ankara’daki siyasal gerilim yerel seçimleri genel seçim havasına dönüştürdü. Bu dönüşümün bir başka nedeni de 30 Mart’ın hemen ardından 10 Ağustos’ta yapılacak, seçilme ortamı oluşmazsa 24 Ağustos’ta tekrarlanacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Bunun ardından da 2015 Haziran’ında genel seçimler gündeme gelecek. Ankara’daki hava Başbakan’ın seçimden başarılı ya da başarısız nasıl çıkarsa çıksın, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle genel seçimleri birleştiren baskın bir seçimi hedeflediği yönünde. HHH Bu üç seçim atletizmdeki üç adım atlama yarışına benziyor. Birinci adımdaki başarı ikinci ve üçüncü adımı da doğrudan etkileyecek. İlk adımı başarısız atan ister istemez sonrakilerde de başarısızlığa sürüklenecek. 30 Mart’ın getirdiği bir başka gerçek de fiilen iki turlu seçim gibi yaşanacak olması. Seçmenlerin büyük çoğunluğu iktidar partisinin karşısındaki en güçlü partiyi tercih edecek. Aklın yolu da bu. AKP iktidarının karşısında başka bir iktidar seçeneği çıkarılacaksa parçalı yapı yerine bütün güçleri bir merkezde birleştirmek gerekiyor. AKP karşısındaki oyların parçalanması doğal olarak AKP’nin gücünü koruması anlamına gelir. Böylesi seçimlerin ardından kimi insanlar verdiği oya üzülüp “Elim kırılsaydı” der. Kafasında hiç suç bulmaz! Ben bugüne kadar hiç “kafam kırılsaydı” diyene rastlamadım! Sandıktan sonra ülkenin haline bakıp çile çekerken değil, sandıktan önce aklın gereği oy verilmesi gereken partiyi seçerken düşünmek gerekiyor. Polisler Berkin’i önceden tanıyordu CANAN COŞKUN Cumhuriyet’e TGC’den 2 ödül İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 2013 Yılı Geleneksel Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri’ni kazananlar belli oldu. Cumhuriyet gazetesinden Aykut Küçükkaya “AKP’li belediye binayı yapıp vakfa bedelsiz tahsis edecek. Halkın parası deniz” haberiyle övgüye değer bulunurken “Kırmızı ruja yasak” haberiyle Özcan Yaşar, kültürsanat dalında ödülün sahibi oldu. TGC ödüllerini siyasal haberler kategorisinde gazetemiz yazıişleri müdürü Aykut Küçükkaya’nın 10 Eylül 2013 tarihinde yayımlanan TÜRGEV haberi övgüye değer bulundu. Sözcü gazetesinde “Enişteden Hükümeti Sarsacak İddialar: Bakanlığa Rüşvet Verdim” haberiyle Uğur Dündar ödülün sahibi oldu. Kültürsanat dalında ise gazetemiz muhabiri Özcan Yaşar 29 Nisan 2013 tarihinde yayımlanan “THY’de kırmızı ruja yasak” başlıklı haberiyle ödüle layık görüldü. Çevre dalında Radikal gazetesinde yayımlanan “16.9’un Yıkımına” başlıklı haberiyle Ömer Erbil ödüle değer bulundu. Fotoğraf kategorisinde 21 foto muhabirinin fotoğraflarından oluşan “Gazeteci Gözüyle Direniş” başlıklı çalışma ödüllendirildi. Reuters’ten Osman Örsal “Kırmızılı Kadın” fotoğraflarıyla övgüye değer görüldü. Gezi Parkı eylemleri esnasında ekmek almaya giderken gaz fişeğiyle vurularak komaya giren ve 269 gün sonra yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın babası Sami ve annesi Gülsüm Elvan, soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Faruk Bildirici’ye şikâyetçi olarak ifade verdi. Sami Elvan, oğlu ile birlikte olaydan 11 gün önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldığını belirterek “Cezaevinde Ferhat Gerçek de dahil birçok kişinin sakat kaldığını, birçoğunun hayatıyla bedel ödediğini, Berkin’in de bunlardan biri olacağını söylediler” diye konuştu. Baba Sami Elvan, 5 Haziran 2013’te İstanbul Valiliği tarafından arandığını anlatarak telefon üzerine 5 Haziran 2013’te Berkin ile birlikte öğle saatlerinde çağrıldıkları İstanbul Emniyeti’ne gittiğini söyledi. Elvan o günü şöyle aktardı: “Berkin’e sorular sormaya başladılar. Grup Yorum’dan bahsettiler. Berkin’in konserlere gittiğini, eylemlere katıldığını, bunu tasvip etmediklerini söylediler. ‘Sen bunlardan uzak dur. Baban işinde gücünde çalışan bir insan’ şeklinde tavsiyelerde bulundular.” Elvan, “Sordukları sorulardan Berkin’i tanıdıkları anlaşılıyordu. Ben oğlumun bilerek öldürüldüğüne inanıyorum” diye konuştu. Baba Elvan, Başbakan, İçişleri Bakanı, İl Emniyet Müdürü ve İstanbul Valisi’nden şikâyetçi oldu. Ala’nın ve baskın düzenlenen evdekilerin söyledikleri birbirini tutmuyor Ümraniye operasyonu bilmecesi İstanbul Haber Servisi İçişleri Bakanı Efkan Ala, Ümraniye’de bir evde önceki akşam Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne yönelik operasyonda yaralı ele geçirilen çiftin “Suriye’den eğitim alarak gelmiş, oradaki terörist gruplarla ilişkili” olduklarını söyledi. Çatışmada yaralanan 3 polisten birinin taburcu edildiği, 2 polisin ise tedavilerinin sürdüğü, hayati tehlikelerinin bulunmadığı belirtildi. IŞİD’e bağlı terörist olduğu iddia edilen Kenan Topçu (34) ile eşi Elif Topçu’nun (24) tedavilere sürüyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada Kenan Topçu’nun “dini istismar eden terör gruplarına mensup” olduğu ve evde yapı u İçişleri Bakanı Ala, Ümraniye’de yaralanan Topçu çiftinin IŞİD militanı olduklarını söyledi. Topçu ailesi ise, “Polisler yanlış yere baskın yaptıklarını ifade ederek bizden helallik istediler” dedi. lan aramada çatışmada kullandığı 7.65 mm. el yapımı silah, uzun namlulu silah, 1 adet MKE yapımı savunma tipi el bombası, çok sayıda fişek, şarjör, kelepçe, 1 adet İsviçre bıçağı, cep telefonu, simkartın ele geçirildiği kaydedildi. Ümraniye Dumlupınar Mahallesi’ndeki bir adrese yapılan baskında ise 1 adet Casper marka diz üstü bilgisayar ele geçirildiği ifade edildi. Polisin baskını sırasında evde bu lunan Kenan Topçu’nun annesi Ayşe Topçu, zarar görmemesi için dolaba sakladıkları 1.5 yaşındaki torunu Z.’yi kucağına alarak açıklama yaptı. Polisin aradığı diğer oğlu İhsan Topçu’nun Suriye’de olduğunu söyleyen anne Topçu “Kapı kırılır kırılmaz içeri ateş edildi. Her yer mermi dolu. Oğlum vurulduktan sonra eşi üstüne kapanıyor. Sonra gelinimi de ayağından vuruyorlar. Oğlumu kapı önüne getiriyorlar. Silahın dipçiğiyle başına vuruyorlar. Başını parçalamışlar” diye konuştu. Anne Topçu, “Polisler sakallıydı. Bugün, hepsinin sakalı kesilmişti. Yanlış yere baskın yaptık, hakkını helal et dediler” ifadelerini kullandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle