05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MART 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Y Yolsuzluk Konusunda AKP Hükümetlerinin Dikkat Çeken Uygulamaları Yolsuzluk ülke güvenliğiyle yakın ilişki içinde bir olgudur. Ülkeyi yok olmanın eşiğine getirebilir. Halk olarak uçurumun kıyısından kurtulmanın yolu, bir an önce bu iktidardan kurtulmak, ehliyetli ve ahlaklı insanları özenle seçerek yönetime getirmek, bağımsız yargı kurumları oluşturmak, yasaları tam uygulamak, yasalarla oynamamak ve her şeyi yargının ellerine bırakmaktan geçmektedir. İSMAİL TUTOĞLU Birleşik Kamuİş Konfederasyonu Genel Başkanı gulamalarının yargı denetimi dışında bırakılması” amacıyla 11 Haziran 2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararı çıkarmıştır. 6 Ülkemizde son on yıl içinde 17 Aralık 2013 gününe dek önemli bir yolsuzluk ortaya çık(a)mamıştır. Bunun nedeni basın özgürlüğüne getirilen büyük baskılar, yargıda yapılan değişikliklerdir. Öyle ki AKP iktidarı döneminde en büyük yolsuzluk olayı ilk kez başka bir ülkede, Almanya’da ortaya çıkmıştır. Türkiye’ye gönderilen dosya, iktidarın uzun oyalamaları sonucunda açılabilmiştir; davanın akıbeti meçhul olarak durmaktadır. Son gelişmelerle de birleştirilince görüldüğü gibi AKP iktidarları yolsuzluğa karşıdır diye iktidar edilmiş, ancak yolsuzluğu daha çok yapan bir iktidar haline gelmiştir. Neoliberal politikaların ideolojisiyle eklemlenen talan ekonomisi uluslararası tekellerle ve yerli işbirlikçileriyle vur patlasın çal oynasın devam ettirilmiştir. Suç işleyen siyasal iktidarlar bu suçlarını örtmek için, Macbeth örneği, daha büyük suç işlerler; bu suçları örtmek için de dış politikada yaşamsal hatalardan ülkenin birliği ve bütünlüğünü tehlikeye atacak tavizlere kadar şer güçler karşısında tüm güçlerini yitirir, yalnızca kendilerinin ve ailelerinin canlarını kurtarmaya çalışırlar. Bunun en açık örneği Osmanlı’nın son padişahı Vahdettin’in durumudur. Görüldüğü gibi yolsuzluk ülke güvenliğiyle yakın ilişki içinde bir olgudur. Ülkeyi yok olmanın eşiğine getirebilir. Halk olarak uçurumun kıyısından kurtulmanın yolu, bir an önce bu iktidardan kurtulmak, ehliyetli ve ahlaklı insanları özenle seçerek yönetime getirmek, bağımsız yargı kurumları oluşturmak, yasaları tam uygulamak, yasalarla oynamamak ve her şeyi yargının ellerine bırakmaktan geçmektedir. olsuzluk terimi, maddesel kazanç için (örneğin rüşvet) ya da parasal olmayan (kayırma gibi) özel amaçlara yönelik kamusal yetkinin yasadışı kullanımını içeren eylem ve davranışların tümüdür. İngilizcede “corruption” karşılığı olarak bozulma, çürüme, doğru yoldan sapma olarak değerlendirilen terim, TDK sözlüğünde kötüye kullanma, suiistimal, kural dışı sözcükleri ile tanımlanmaktadır. Yolsuzluğun olabilmesi için yasal düzenlemelerle biçimlenmiş çağdaş anlamda ulusal bir devletin olması gerekmektedir. Yönetenlerle mülkiyetin iç içe bulunduğu feodal toplumlarda yolsuzluğun tanımı siliktir. Uluslaşma sürecini daha tamamlamamış, sermaye birikimi olmayan, borçla yaşayan, bu nedenle de yolsuzluklar karşısında daha titiz olması gereken Türkiye, 17 Aralık 2013 günü basına konu olan haberlerle tarihinde görülmemiş boyutta yolsuzluk olayıyla sarsılmaktadır. Oysa ülkemizde 1950 yılına dek “Yavuz Havuz” davası hariç önemli bir yolsuzluk olayı yaşanmamıştı. Yolsuzluklar 1950 yılından sonra artmıştır. Türkiye’de seçmenin, sanıldığı gibi ideolojik algılarla değil “temiz siyaset” özlemiyle hareket ettiği, yolsuzluk yapan partileri alaşağı etmesiyle kanıtlanmıştır. Yakın tarihimizde İstanbul’u imara açan Bedrettin Dalan “talan” olarak anılmış, Türkbank yolsuzluğu ANAP’ın silinmesine neden olmuş, “İSKİ” yolsuzluğu SHP’yi bitirmiş, “Parsadan” ve “Civangate” skandallarının ardından Tansu Çiller’in çiftliği ve mal varlığı tartışmaları DYP’yi sıfıra indirmiş, yolsuzluklar karşısında dik durmayan DSP de aynı akıbete uğramıştır. Bundan ders alan AKP hükümeti iktidara “3 Y” sloganıyla gelmiş, iktidarının ilk yıllarında Erdoğan, Gökçek Sarıgül, Yavaş 2014 yerel seçimlerinde Mustafa Sarıgül’ün İstanbul’u, Mansur Yavaş’ın Ankara’yı kazanma şansı nedir? Toplumsal ve siyasal olaylarda laboratuvarımız tarihtir: Yirmi yıl öncesine bakalım: 1994 yerel seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’u, Melih Gökçek Ankara’yı nasıl kazandı? HHH Önce bir anımsatma yapalım: 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi, il genel meclisi sonuçlarına göre üçüncü, belediye başkanı sonuçlarına göre ikinci sıradadır. Belediye seçimlerinde yüzde 23 ile birinci parti olan ANAP’tan, 800.000’e yakın daha az oy almış, yüzde 19’da kalmıştır. Üstelik parti tercihlerini daha iyi yansıtan il genel meclisi seçimlerine göre yüzde 21 olan DYP ve ANAP’tan 600.000’den fazla oyla geridedir ve yine yüzde 19 ile üçüncü partidir! HHH Şimdi İstanbul’a bakalım: RP ANAP SHP DYP DSP MHP CHP Recep Tayyip Erdoğan İlhan Kesici Zülfü Livaneli Bedrettin Dalan Necdet Özkan Ahmet Vefik Alp Ertuğrul Günay 973.704 855.897 784.693 597.461 478.612 72.121 54.028 % 25.19 % 22.14 % 20.30 %15.46 % 12.38 % 1.87 % 1.40 işte bu yukarıdaki tablodan ders çıkarmışçasına “Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, “Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” gibi onlarca uluslararası anlaşmayı gürültüyle onaylamıştır. Ne var ki AKP, halkın gözünü boyamak için uluslararası sözleşmeleri imzalamış ama uygulayıcı yasaları çıkarmamıştır. Yolsuzluğu caydıracak mevcut yasa ve kurumları da bizce bilinçli bir politikayla bir bir ortadan kaldırma yolunu seçmiştir. Şöyle ki: 1 AKP iktidarının ilk icraatlarından biri, “Nereden buldun” yasası olarak adlandırılan yasayı kaldırmak olmuştur. Gelir Vergi si Kanunumuzun 82/2’nci maddesi ve Vergi Usul Kanunu’nun 30/7’nci maddesi, AKP önergesiyle TBMM’de değiştirilerek 9 Ocak 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4783 Sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 2 20022013 yılları arasında 04.01.2002 tarihli ve 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu Maliye Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği yanıta göre 30 kez 113 maddeyi kapsayan oranda değişikliğe uğratılmıştır. 3 650 yıllık deneyim ve mesleki etikle yoğrulmuş Maliye Teftiş Kurulu etkinleştirileceği yerde, 10.07.2011 tarihli 2011/646 sayılı KHK ile bu saygın denetim birimleri ortadan kaldırılmış, Maliye Bakanlığı’na bağlı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı adı altında birleştirilerek yok edilmiştir. 4 Sayıştay denetiminden kaçılmaya çalışılmış, 2013 yılı hükümet harcamalarının denetimine ilişkin 135 rapor TBMM’ye gönderilememiştir. 20 Nisan 2013 tarihinde TBMM ilgili komisyonuna yeni bir Sayıştay yasa taslağı Sayıştay’a bile sorulmadan sunulmuş, tepkiler üzerine geri çekilmiştir. 5 AKP hükümetleri, özelleştirmelerin önünde engel olarak gördükleri yargı kararlarını yok saymak için “özelleştirme uy Tablo açıktır: Büyük isimler, başa baş, birbirini kırmış, aradan Erdoğan sıyrılmıştır. Orta solda veya orta sağda, bir aday lehine, öteki adaylardan birinden herhangi bir seçmen kayması Erdoğan’n seçilmesini engelleyebilirdi. HHH 1994’te Ankara’da ne oldu? RP SHP ANAP DYP DSP MHP CHP 393.623 387.152 268.519 119.824 111.740 104.304 30.082 % 27.34 % 26.89 % 18.65 % 8.32 % 7.76 % 7.24 % 2.09 Binanız ‘Pasif’ mi ‘Aktif’ mi? Yazarımız rahatsızlığı nedeniyle yazılarına ara vermiştir. Y Ayşe HASOL ERKTİN Mimar, MDS eşil binalar için şimdiye dek hep “pasif” önlemler konuşuldu. Günışığını kullanma, bina ların güneşin ve rüzgârın olumlu etkilerinden yararlanmak üzere yönlendirilmesi, kalın yalıtımlı duvarlar gibi önlemler, binanın minimum enerji kullanmasına yönelik “pasif” önlemler olarak tanımlanıyor. Pasif önlemler, binaya maliyet yükü getirmiyor; üstelik de enerji kazancı ve insan sağlığına olumlu katkılar yapıyor. Bu nedenle, pasif önlemler, bugüne dek “yeşil” bina literatürünün önemli bir bölümünü oluşturmaktaydı. Son yıllarda, binanın kendi enerjisini kendisinin üretip kent şebekesine aktarması da özellikle gelişmiş ülkelerin politikalarına dahil oldu. Bunlar, “aktif” binalar olarak kabul ediliyor. Kısa deyişle, kendi enerjisini üreten akıllı binalar... “Aktif” binalar, “pasif” kardeşleri kadar fedakârlığa katlanmadan, kendi enerjisini üretmenin güvencesiyle biraz daha savurgan olabiliyorlar. “Pasif” binalarda görülen kalın yalıtımlı duvarların binada yer kaybına neden olması gibi olumsuzluklar, “aktif” binalarda giderilebildiğinden, “aktif” binalara ilgi giderek artıyor. Enerjinin üretildiği yerde tüketilmesi, enerji kayıplarını da en aza indirgiyor. Öte yandan, “aktif” binaların ilk yatırım maliyetinin daha yüksek olmasının, bu tür binaların “tabana yayılmasını engelleme” gibi bir sakıncası var. Üstelik, mimari tasarım estetiği ile yenilenebilir enerji unsurlarını bütüncül olarak tasarlanması mimarlar için ilave bir ustalık gerektiriyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli’ne göre, dünyada 18501900 arası verilerine oranla 2 derecelik bir sıcaklık artışı geri dönülmez sorunlara yol açacak. 2 derecelik artıştan sonra yaşayacağımız en soğuk yıl, yaşadığımız en sı cak yıldan daha da sıcak olacak. Böyle giderse bu durum 2047’de görülecek. Bu nedenle 2020 yılından itibaren karbon salımında ciddi bir azalma sağlanması gerekiyor. Şu anda hükümetlerin söz konusu korkutucu veriler karşısında aldıkları önlemler göstermelik dahi denemeyecek kadar yetersiz. Bu kapsamda Almanya’yı örnek ülke olarak anmakta yarar var. Almanya 2011 yılında, nükleer santrallarının yarısını derhal kapatarak yenilenebilir enerjiyi destekleme kararı aldı. Böylelikle karbon salımını, 2020 yılı itibarıyla 1990 yılı düzeyinin yüzde 40 altına çekebilecek. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası Küresel Isınma Paneli’nin saptamasına göre, tavan olarak küresel ölçekte bir trilyon ton karbon yakıt yakıldığında, yeryüzünde iki derecelik bir sıcaklık artışı söz konusu oluyor. Günümüze kadar yerkürede 0.5 ton yakılmış. Şimdiden ortalama 0.8 derecelik bir sıcaklık artışı var. Bu gidişle, bir trilyon ton karbona 2040 yılında ulaşılacak. Oysa Kyoto Konferansı’nda verilen sözler tutulursa, 2020’de en üst noktaya yani 0.8 tona çıktıktan sonra azalma başlayacak; 2080’de ise etki sıfırlandıktan sonra yavaş yavaş normale dönebilecek. Almanya, 2020’de yenilenebilir enerji oranını toplam enerji kullanımı içinde yüzde 20 oranına, 2050 yılında da yüzde 60 oranına ulaştıracak. Ayrıca, 2050’de enerji tüketimini de 2008’e oranla yüzde 50 azaltmayı hedeflemekteler. Yenilenebilir enerji unsurlarının mimari estetikle bütünleştiği “aktif” binaların, bu hedeflere ulaşılabilmesi için önemli bir rol üstlendikleri açık. “Aktif” binalar, mimari tasarımdan ödün vermeksizin yenilenebilir enerji aygıtlarını bünyesinde bulundurabiliyor. Bu binalar, çok yeni olmakla birlikte şimdiden veri üretmeye başladılar bile. Başı çeken öncü binalardan elde edilen sonuçlar olumlu çıkarsa, yenilenebilir enerjilerin mimari estetikle buluştuğu örnekler giderek artacak. Öte yandan, bu ilk örnekler beklentileri karşılamazsa yakın gelecekteki yeşil mimarlık gündemimiz yeni arayışlarla biçimlenecek Ankara’daki tablo daha da nettir: Refah ile SHP arasındaki oy farkı sadece 6.471 seçmen. Yani sadece 3.236 kişi taraf değiştirse, veya SHP 6.472 oy daha alsa Melih Gökçek yerine Korel Göymen seçilecekti. Sonradan SHP ile birleşen CHP adayı Ali Dinçer ise 400.000 dolayında başa baş geçen rekabette, ancak 30.082 oy alabilmiş ve Göymen’i engellemişti. HHH Neler öğreniyoruz; Sarıgül’ü ve Yavaş’ı başkanlığa götürecek yol nereden geçiyor? 1) Ankara ve İstanbul, Türkiye genelinde ikinci, üçüncü sırada olan bir partinin belediye başkan adaylarını seçebiliyor. 2) Orta sağ ve orta soldaki bölünmeler din eksenli siyaset yapan partiye, yani o zaman Refah’a, günümüzde AKP’ye yarıyor. 3) Seçim sonuçları, birkaç seçmenin bile değiştirebileceği bir rekabetle ortaya çıkıyor. 4) Sandığa gitmeyenler de giderse, sonucu değiştirebilirler. 5) Her belediyede, en güçlü muhalefetin adayına, öteki seçmenlerden bir destek gelirse, seçilme şansı çok artar. Bilmem fazla söze gerek var mı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle