19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2014 PAZARTESİ 8 HABERLER ABD yönetimi, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrasında AKP ile Gülen hareketi arasında yaşanan büyük krizde bugüne kadar taraf olmamaya özen gösterdi. Ancak bu, ABD başkentinde kavga ve yolsuzluk iddialarının hiç konuşulmadığı anlamına kesinlikle gelmemeli. Nitekim ABD’nin iki eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman ve Morton Abramowitz’in yazdıkları Türkiye raporu bu konuda ilginç iddia ve tahminler içeriyor. Bipartisan Policy Center (BPC) isimli düşünce kuruluşu tarafından “Türkiye’nin Yerel Seçimleri” başlığıyla yayımlanan raporun geniş bir özetini dün arkadaşımız Duygu Güvenç haberleştirdi. Türkiye’de yakın gelecekteki siyasi gelişmelere ilişkin önemli tahminlerin yer aldığı raporun satır aralarında dikkatimizi çeken noktalar da şunlar: Türkiye’de arka arkaya yapılacak üç seçimin sonuçlarında yolsuzluk iddiaları ve ekonominin durumu ve ordunun siyasetteki rolü belirleyici olacak. Türk halkının yüzde 60’ından fazlası yolsuzluk iddialarının doğru olduğu düşüncesinde. Tayyip Erdoğan’ın popülaritesi de iki yıl önceki yüzde 60’lardan yüzde 39’lara düşmüş durumda. Ancak bu sonuçların sandığa hızla yansıması beklenmiyor. Erdoğan’ın medyanın büyük çoğunluğunu kontrol etme, iktidar gücünü kullanma, seçmenleri yardımlarla kandırma gücü küçümsenmemeli. Ancak tüm yolsuzluk delillerinin ortaya çıktığı da sanılmamalı. Mutlaka daha çok tape ve iddia ortaya çıkacaktır. Erdoğan’ı yıpratacak yolsuzluk kanıtları 30 Mart’tan ABD Elçilerinin ‘Seçim’ Raporunda Çarpıcı Tespit: ‘Orduya Dikkat’ sonra da devam edecek. Özellikle Cumhurbaşkanlığı sürecinde artacaktır. Yolsuzluk sandığı etkiler Erdoğan, yerel seçimleri kazansa bile kurtulmuş sayılmayacak. Tam tersine Gülen hareketi ile rekabet Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde daha da sertleşecektir. Yolsuzluk soruşturmaları Erdoğan’ı “savunma” pozisyonuna soktu. Eskiden otoriter adımları gücünü artırmak için kullanırken artık gücünü kaybetmemek için otoriter uygulamalara yöneliyor. Erdoğan’ın kavgayı Gülen hareketinin medyasını kapatmaya ve Gülencileri kitleler halinde hapsetmeye kadar vardırıp vardırmayacağı merak konusu. Türkiye’de iç siyasi durum daha fazla yolsuzluk iddiası ve baskıcı uygulamalarla daha da kötüleşirse, para piyasaları bundan etkilenir ve ciddi yabancı sermaye çıkışı yaşanabilir. Ekonomik kriz sadece gönülsüz AKP seçmeninin değil Erdoğan’ın sağlam destekçilerinin de cebini yakabilir ve Erdoğan’ın düşüşünü tetikleyebilir. Cemaatçiler hapsedilecek mi? Ordu yeniden açıklamalar yapmaya başladı. Askerin tavırlarında değişiklik olduğu gözlemleniyor. Son haftalarda sivillerle ilişkilerde son birkaç yıl içinde görülmedik bir özgüven içine girdikleri belirtiliyor. Kısa vadede Erdoğan’ın işine yarayacak olan bu manevra, uzun vadede çok riskli. Çünkü ordudan atılmaların durduğu 2007 sonrasında, Gülen destekçileri ordunun bazı birimlerinde etkili hale geldiler. Basında, TSK içindeki albayların yüzde 10’unun, yüzbaşıların ise yüzde 40’ının Gülen hareketine mensup olduğu ileri sürülüyor. “Hükümet Gülen hareketine yönelik bir operasyon başlatırsa, ordu içindeki bu Gülen yanlıları, aynı 1960’ta albayların yaptığı gibi bağımsız hareket etmeye kalkışır mı?” Bu tür sorular bundan sonra Türkiye’nin geleceğinde anahtar rol oynayacak. 30 Mart’ta CHP’nin yüzde 30 üstünde, AKP’nin de yüzde 40 altında oy alması Türkiye’de oyunun kurallarını değiştirecektir. Gülen hareketi AKP karşısında kimin kazanma şansı yüksekse ona oy verecek. Büyük şehirlerde CHP’ye, Orta Anadolu’da MHP’ye yönelecekler. popüler. Mustafa Sarıgül önemli kırılganlıkları olan tartışmalı bir aday. Erdoğan’a övgüleri, eleştirilerinden daha az. Başarı şansı abartılmamalı. Ankara’da ise Melih Gökçek, Topbaş kadar popüler değil. Ancak AKP karşıtı oyların bölünmesi sayesinde hep başkan seçiliyor. Bu kez milliyetçi ve merkez oyları da alabilecek Mansur Yavaş’ı aday gösteren CHP’nin kazanma şansı yüksek. Erdoğan’ın politikaları nedeniyle arada kalan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün imajı “zayıfladı.” Büyük ihtimalle ikinci bir dönem için aday olacak. Ancak CHP ile MHP ortak bir cumhurbaşkanı adayı belirleyebilirse Gül’ün karşısında şansları olabilir. CHP, Ankara’da yaptığı gibi MHP’li bir ismi destekleyebilir. Böyle bir durumda Meral Akşener’in ismi öne çıkabilir. Tek adam yönetimini benimsediği andan itibaren Erdoğan’ın etrafındaki koalisyon kendisini terk etmeye başladı. 2011’den itibaren başarı grafiği yavaşça düşüyor. Önünde sonunda siyaset dışı kalacak. 30 Mart’ta sandıktan çok güçlü bir destek bulamazsa Erdoğan Cumhurbaşkanı olmak yerine dördüncü dönem başbakan kalmayı isteyecektir. Zaten çıkarılan internet ve HSYK yasalarıyla gündemde olan MİT yasası da müstakbel başbakanı güçlendirecek yasalardır. HHH Tüm bu yazılanlardan sonra iki eski Amerikan büyükelçisinin vardığı sonuç şu: “Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye artık bölgesinde istikrarı sağlayacak bir müttefik olmaktan çıkmış, başlı başına bir problem haline gelmiş durumda...” GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada ciddiye alacağını da ortaya koyacak. Siyasi tarihimizde hemen her iktidar döneminde yolsuzluk iddiaları olmuştur. Siyasette “dönem zengini” yaratma geleneği olduğu için bu durum, beraberinde yolsuzluğu, iktidar gücünü kötüye kullanmayı da getiriyor. Ancak seçmen oy verirken yolsuzluk iddialarını genellikle birinci kriter olarak değerlendirmiyor. Öyle ki, kimi dönemlerde hakkında yolsuzluk iddiası çıkan kişiler, daha güçlü şekilde sandıktan çıkmıştı. Ne var ki seçmenin, bu konudaki vicdanı tümüyle de kapalı değil. Yolsuzluk belli bir noktayı aşınca ya da hiç beklemediği kişiler bu işe bulaşınca ağır bir karşılık da verebiliyor. HHH Bir iktidarın işbaşına gelince attığı ilk adım onun karakterini de gösterir. AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara geldikten hemen sonra, işe Kamu İhale Yasası’nı (KİY) değiştirmekle başlamıştı. Zira o günün KİY’i kamu ihalelerini çok sıkı bir denetim altına alıyor, kuralına uymaksızın basit bir kırtasiye alımına bile izin vermiyordu. AKP, icraata buradan başladı. Son 12 yılda, bu yasayı 160 kez değiştirdi. Bir o kadar da bu yasa dışına çıkarılacak ihaleler listesi yaptı. En son dün gazetelerde MİT’in, Kamu İhale Yasası standartları dışında alım yapmasına ilişkin icraat yer alıyordu. 17 Aralık’a dek, AKP iktidarının yolsuzluklarına ilişkin haberler gündemde yer bulmadı. 17 Aralık sonrasında ise gündemden inmiyor. Mesele sadece yatak odasındaki kasalar değil, iktidar çevresinden beslenen her yerdeki yazar kasalar! Seçmen, bu haberlere ne ölçüde önem veriyor? Bir yaklaşım şu: Halkın siyaset diline “Çalıyor ama iş de yapıyor” sözü ne yazık ki yerleşti. Hatta son dönemde biraz daha ileri gitti. Şu lafların tanığıyım: “Evet çalıyorlar, ama bizi de görüyorlar....” Türkiye’de demokrasinin tabana yayılması sağduyulu her kesimin özlemiyken öyle anlaşılıyor ki demokrasiden önce yolsuzluk tabana yayıldı. Haksız kazançtan az ya da çok payını alan kesimler, süreci meşru görebiliyor! Bir başka yaklaşım ise bunun tam zıddı. Sadece büyükşehirler değil, Anadolu’nun orta büyüklükteki kasabalarında bile sokaktaki insanın yanına yaklaşıp elini sıktığınızda kulağınıza eğilip şöyle diyor: “Bizi bu hırsızlardan kurtarın...” HHH 30 Mart seçimleri, yukarıdaki iki yaklaşımdan hangisinin baskın çıktığını da ortaya koyacak. Siyasete mesafeli duran, AKP’ye “bunların dini bütün, çalıp çırpmazlar” diye oy veren kesimlerde iktidara yönelik bir gevşeme görülüyor. Özellikle bu kesim büyük oranla, AKP’ye olan desteğini çekecek. Son dönemde söz iktidardan açılınca “Hırsız var”, “Katil var” diye bağıranların yoğunlaşması, 30 Mart seçimlerinin salt yerel seçimler olmaktan çıkıp hükümete yönelik bir güven oylamasına dönüştüğünü gösteriyor! Cumhurbaşkanı’nın bile kamuoyundaki bu dalgalanmayı görmek zorunda kalması, ciddi bir sonuç çıkma olasılığı düşük olsa da Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirmesi, yolsuzluk iddialarını sandığın orta yerine koyuyor. Yerel seçimler, seçmenin bir yanıyla diktatörlük özlemlerine karşı demokrasiyle yolsuzluk iddialarına karşı da ahlakla sınavıdır! Köşk için CHPMHP ittifakı Cemaatin albayları... Erdoğan artık düşüşte AKP’yi kriz yıkar AKP karşısında kim güçlüyse... Daha çok tape çıkacak Erdoğan, 17 Aralık operasyonu sonrasında Gülen hareketi karşısında öyle çaresiz bir duruma düştü ki, kışlasına yolladığı orduyu yeniden masaya davet etmek zorunda kaldı. Ordu geri mi dönüyor? CHP Ankara’da şanslı Kadir Topbaş İstanbul’da hâlâ çok Ankara Başsavcılığı, özel yetkili savcılıkların kaldırılmasının ardından darbe ve terör suçlarına bakması için ‘Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’ oluşturdu Operasyon bürosu ALİCAN ULUDAĞ ANKARA 17 Aralık operasyonunun etkisiyle özel yetkili savcılıkların kaldırılmasının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “terör” ve “darbe” gibi suçlara bakmak üzere “Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu”nu kurdu. Kozmik Oda, 28 Şubat’ın sivil ayağı, Başbakan’ın çalışma odasına böcek konulması gibi soruşturma dosyaları bu büroya devredilecek. Büronun yetki alanına giren suçlar arasına “Yabancı devletlerle olan ilişkilere karşı suçlar”ın da eklenmesi dikkat çekti. Artık Amerikan bayrağı yakan Türk vatandaşını bu büro soruşturacak. AKP iktidarının, Terörle Mücadele Yasası uyarınca görev yapan mahkeme ve savcılıkları kaldırmasının ardından terör ve darbe gibi suçlara kimin bakacağı sorusunun yanıtı belli oldu. Ankara Başsavcısı Fethi Şimşek, başsavcı vekili Nuri Yiğit ile yaptığı toplantının ardından bu konuda çalışmasını tamamladı. Çalışma sonucunda iki yeni büro kurulması fikri doğdu. Başsavcı Fethi Şimşek, başsavcılığın genel çalışma esas ve usulleri hakkında yönetmelikte değişiklik yaparak “Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu” ile “Kaçakçılık ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu”nu oluşturdu. Yönergedeki değişikliğe göre Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nda tanımlanan suçlar, 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Yasa’da yazılı suçlar ile Türk Ceza Yasası’nın İkinci Kitap Dördüncü Kısım, dört, beş, altı, yedi ve sekizinci bölümünde tanımlanan suçlara ilişkin soruşturmaları yürütecek. Değişiklik uyarınca TCY’nin 302 ile 342. maddeleri arasını kapsayan suçlar burada soruşturulacak. Bu maddelerde, “devletin güvenliğine karşı suçlar”, “anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar”, “milli savunmaya karşı suçlar” düzenleniyor. Yürürlükten kaldırılan terörle mücadele savcılıkları, “yabancı devletlerle olan ilişkilere karşı suçları” soruşturmuyordu. Ancak yeni kurulan bu büronun görev alanına bu suç grubu da eklendi. Yabancı devlet başkanı ve temsilcisine karşı suçlar ile yabancı devlet bayrağına hakaret, artık bu özel büro tarafından soruşturulacak. Evine giden polisler silahına ve kimliğine el koydu Akyürek açığa alındı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 17 Aralık operasyonu sonrası Teftiş Kurulu Başkanlığı görevinden alınan Ramazan Akyürek’in bir dönem başında bulunduğu İstihbarat Daire Başkanlığı’nın bilgisayar kayıtlarını usulsüz şekilde sildiği gerekçesiyle açığa alındı. Emniyet’teki cemaatçi polislerden olduğu iddia edilen Akyürek’in evine giden polis ekipleri, kararı tebliğ etti ve silahına ve kimliğine el koydu. Hükümet cemaat tartışmasında dün ilginç bir gelişme yaşandı. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda uzun süredir araştırma yürüten mülkiye başmüfettişleri’nin yaptığı incelemeler çarpıcı sonuçlara ulaştı. Müfettişler, Ramazan Akyürek’in Daire Başkanlığı dönemine ait bilgisayarlardaki log kayıtlarının ve işlem bilgilerinin “usulsüz olarak imha edildiği” tespit edildi. Silinen kayıtların Hrant Dink cinayeti döneminde yapılan işlemlere ait olduğu öne sürüldü. Bunun dışında yasadışı telefon dinlemelerine ait de müfettişler önemli tespitlerde bulundu. Müfettiş raporlarının tamamlanmasının ardından Ramazan Akyürek açığa alındı. Dün akşam saatlerinde Ramazan Akyürek’in evine giden polis ekipleri açığa alma kararının tebliğinden sonra Akyürek’in silahına ve kimliğine el koydu. Ramazan Akyürek’in ismi ilk olarak İstanbul’da görev yaptığı yıllarda gündeme geldi. Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır tarafından siciline “Emniyet’teki hizipleşme içinde irticai akımlara (Fethullah) yakın. Dikkat edilmelidir” notu düşülen ve 100 üzerinden 35 sicili verilen tek polis oldu. Bütün bunlara rağmen Ramazan Akyürek, 2004 yılında, Trabzon’a Emniyet Müdürü olarak atandı. Bu süreçle birlikte Ramazan Akyürek’in bir taraftan yükseliş öyküsü başlarken diğer taraftan da görev yaptığı yerlerde önemli kriminal olaylar gelişti. Hrant Dink cinayeti sonrası Ramazan Akyürek “dokunulmaz” konumunu sürdürdü. Bu sırada, cinayetle ilgili bilgilerin üstünün örtüldüğü, istihbarat dairesindeki log kayıtlarının silindiği iddiaları gündemden düşmedi. Ramazan Akyürek iddiaların artması üzerine önce İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan alınarak, polis başmüfettişliğine atandı. Ardından da Emniyet Teftiş Kurulu Başkanı olarak atandı. Ramazan Akyürek geçen ocak ayında bu görevinden alınmış ve merkeze çekilmişti. ‘Bilal Erdoğan cemaate operasyon istedi’ iddiası Ankara Adliyesi’nde özel yetkili savcılıkların elinde olan birçok önemli soruşturma Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’na devredilecek. Bu dosyalar arasında Kozmik Oda, 28 Şubat’ın sivil ayağı, Başbakan Erdoğan’ın çalışma ofisine böcek konulması ve casusluk, Paris’te üç PKK’li kadının infaz edilmesi gibi önemli soruşturma dosyaları yer aldı. Ankara terörle mücadele savcılıklarında Mustafa Bilgili ve Kemal Çetin’in de arasında bulunduğu 9 savcı yer alıyordu. Yeni kurulan büroya henüz görevlendirme yapılmazken, bu 9 ismin nereye atanacağı merak konusu oldu. Diğer yandan eskiden özel yetkili savcıları HSYK’nin ataması nedeniyle görevden alınmaları zordu. Ancak yeni uygulamada başsavcı tarafından atanacak bu isimler, yine başsavcı tarafından kolayca görevden alınabilecek. Daha önce adliyede Kaçakçılık ve Mali Suçlar Soruşturma bürosu vardı. Bu yönergeyle birlikte bu büronun adı Kaçakçılık ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu oldu. Bu büro, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçları soruşturacak. Kaçakçılıkla Mücadele Yasası, Vergi Usul Yasası, Petrol Piyasası Yasası, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki Yasa, Sermaye Piyasası Yasası kapsamındaki suçlar bu büronun yetkisinde olacak. Oda’nın yeni adresi Kozmik ‘Büyük babaların alınması gerekiyor’ Haber Merkezi 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ardından gündem belirleyen ses kayıtlarına bir yenisi eklendi. Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği öne sürülen görüşmenin 17 Aralık operasyonunun hemen ardından gerçekleştiği iddia ediliyor. Yayımlanan kayıtta Bilal Erdoğan’a ait olduğu öne sürülen ses, “Babacığım bunlara hemen karşı bir operasyon yapılması gerekiyor savcılık üzerinden. Cemaatin büyük babalarının alınması gerekiyor” diye konuşuyor. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan’a ait olduğu öne sürülen ses, “Neyse oğlum onu karıştırma şimdi dur” diyerek karşısındakini susturmaya çalışıyor ancak Bilal Erdoğan’a ait olduğu öne sürülen ses “Böyle emniyet müdürüyle, savcıyla, görevden almayla, görev yeri değiştirmeyle hiçbir şey olmaz” diyerek operasyon yapılması gerektiği konusunda ısrar ediyor. Telefonun dinlendiğinden şüphelenen Başbakan Erdoğan, “Hı.. tamam tamam” diyerek konuyu kapatıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den internet yasaklarına onaya ‘iklim’ savunması HSYK sorusuna yanıt yok DUYGU GÜVENÇ ANKARA Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre’nin, HSYK ve internet yasasını onaylamaması için gönderdiği mektuba yanıtında, üstü örtülü olarak 17 Aralık sonrasında oluşan atmosfere göndermede bulundu ve “Veto etsem, mevcut iklimde hükümet aynen gönderirdi” dedi. Flautre’nin şubat ayında gönderdiği mektuba yanıt, 11 Mart’ta Gül’ün Başdanışmanı Ahmet Sever aracılığıyla iletildi. Mektupta, internet yasaklarına ilişkin düzenlemenin Gül tarafından neden veto edilmediği şöyle anlatıldı: “Eğer Cumhurbaşkanı yasayı geri gönderseydi, bizim anayasamıza göre bunu ikinci defa veto etme şansı olmayacaktı, bu durumda hükümet de yasayı aynen geri gönderecekti ki bu, mevcut iklimde çok yüksek bir olasılıktı.” Mektupta, Gül’ün internet yasasını veto etmemesine, torba yasadaki 126 madde arasında yaşlılar ve engellilerle ilgili düzenlemelerin bulunması da gerekçe olarak gösterilirken, Gül’ün kısmi veto yetkisi ise göz ardı edildi. Oysa Gül, yasanın tümü yerine bazı maddelerini geri gönderme yetkisine sahip. Köşk mektubunda, Gül’ün istediği değişikliklerin hükümet tarafından “kelimesi kelimesine” yapıldığı ve bunlar arasında “uzman mahkemelerin” kurulmasının da olduğu kaydedildi. Oysa yeni internet yasası ile kurulması gereken Bilişim Mahkemesi kurulmadı. Sadece birden fazla sulh ceza mahkemelerinin olduğu illerde bilişim ile ilgili suçlara HSYK tarafından belirlenecek mahkemenin bakması kararlaştırıldı. Türkiye’nin AB üyeliği kadar evrensel hukuk değerlerinin, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün güçlü bir destekçisi olduğu savunulan mektupta, bu kararlılığın sürdürüldüğü belirtildi. Bu çerçevede, demokratik reform sürecine yönelik ifade özgürlüğü ve medya, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, demokratik hak ve özgürlüklere saygı gibi temel hakları Gül’ün öncelikli gördüğü savunuldu. Buna örnek olarak da Gül’ün Facebook ve YouTube’un kapatılmasının söz konusu olmayacağını belirten açıklamaları örnek olarak gösterildi. Flautre mektubunda Cumhurbaşkanı Gül’den internet yasasının yanı sıra HSYK yasasını da onaylamamasını istemişti. Ancak, Köşk’ten Flautre’ye giden yanıtta HSYK’de yapılan düzenlemeye dair tek bir ifade yer almadı. Türk Tabipleri Birliği’nden açıklama ‘Erdoğan’ın duygu durumundan endişeliyiz’ Haber Merkezi Türk Tabipleri Birliği (TTB), internet sayfasından yaptığı basın duyurusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “ruh durumu”ndan endişe duyduklarını açıkladı. Açıklamada, Başbakan Erdoğan’ın “Gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı”, “Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler”, “Benim başörtülü bacılarıma saldırdılar” sözleri hatırlatılarak şu ifadelere yer verildi: “Normalde hiç kimse çocuklarını kaybetmiş iki aileyi karşı karşıya getirmeye çalışmaz. Normalde hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez. Normalde hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri ‘demir bilye’ olarak çarpıtmaz. Normalde hiç kimse daha iki gün önce evladını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle