19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 MART 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Kuğu Gölü balesi PEN’den Türkiye’ye ifade özgürlüğü uyarısı Koreograf Graeme Murphy’nin Avustralya Balesi ile sahnelediği “Kuğu Gölü”nün New York turnesinden. (2012) Adam Bull ve Amber Scott. SAHNE SANATLARI ALANINDA, Telif hakları açısından ilginç bir örnek: Masumiyetini Yitiren Toplum… Shakespeare’in en görkemli ve en sarsıcı dizelerinden biridir… Kralın uykuda öldürülüşünden hemen sonra gelen o tek bir dize: “…Macbeth, uykuyu öldürdü.” Uyku, masumiyettir. Uyuyan insan ne iyidir ne de kötüdür. Çünkü hiçbir şey yapamaz. O, uyuduğu sürece sanki sonsuz bir edilginliğe yargılıdır. Ve işte o yüzden uyku, masumiyettir. Uykudaki insanı öldürmek ise belki de masumiyetin yeryüzündeki son kalesini yıkmaktır. Yani, Shakespeare’in ağzından: “...Macbeth, uykuyu öldürdü…” Sanki böyle bir cinayetin ardından yeryüzü insanlarının başlarını sokabilecekleri hiçbir sığınak, hiçbir kale kalmamıştır. Ve uyuyan insan’ı öldüren insan, hemcinslerinin elinden Montaigne’nin son kale’sini de almıştır. Çünkü içimizde o zamana kadar inşa edebildiğimiz hiçbir kale, ne kadar güçlü ve duvarları ne kadar kalın olursa olsun, bizi böylesine bir kirletilmişlikten korumaya yetmeyecektir. Gezi olayları sırasında evine pazar kahvaltısı için ekmek almaya çıkmışken başından kasten vurulan, ama vurulduğu anda ölmeyen, vurulduktan birkaç gün, birkaç hafta, birkaç ay sonra da ölmeyen – Tam 269 gün boyunca yatağında dirhem dirhem eriyerek, 45 kiloluk çocuk bedeninin her gramını sevdiklerinin ve onu sevenlerin gözleri önünde yitirerek 16 kiloluk ölen – BERKİN ELVAN’IN ÖLÜMÜYLE BİRLİKTE, TOPLUM OLARAK MASUMİYETİMİZİ YİTİRDİK… Üstelik “ağırlaştırıcı nedenler”le birlikte – “Cebinde sapan varmış…” diyenlerin, “Cenazesindeki kalabalık yüzünden borsa oynamadı…” diyenlerin, Cenazesindeki kalabalık hakkında ÖLÜSEVİCİLER diye yazanların, Söylediklerini duyup yazdıklarını okuyunca – Nazilerin ölüm kamplarında fırınlanan binlerce çocuğun ardından biz de ilk kez ve böyle bir cinayetle masumiyetimizi yitirdik. Artık hepimiz, ama hepimiz, on dört yaşında vurulup on beşinci yaşının neredeyse sonuna kadar, tam 269 gün boyunca yatağında dirhem dirhem eriyerek ölen o çocuğun cinayetiyle, evet, bu toplumda yaşayan kim varsa, yani hepimiz, masumiyetimizi, her türlü masumiyet karinesini, insanların dünyasının herhangi bir yerinde masum olduğumuzu söyleyebilme hakkını yitirdik. Yoksa kimilerinizin içinden şu anda, bu satırları okuyunca: “Canım ben mi öldürdüm?” demek mi geliyor? SAKIN HA! Çünkü Berkin Elvan’ın yatağında eridiği her gün boyunca öylesine kan yitirdik ki, bu kolektif suçta kendi sorumluluk payımızı dürüstçe aramaya başlayacağımız güne kadar artık insan olacak yüzümüz kalmadı! ‘Baskı sona ermeli’ u Uluslararası yazarlar birliği PEN raporunda, ilgili makamları hem ifade özgürlüğü ihlallerini soruşturmaya hem de ifade özgürlüğünü uluslararası kıstaslara uygun, daha sağlam bir şekilde güvence altına almaya çağırdı. Kültür Servisi English PEN ile PEN International tarafından, “Eylemlerin Türkiye’de İfade Özgürlüğünün Durumu Üzerindeki Etkileri” başlıklı raporda, Gezi Direnişi boyunca hükümetin ifade özgürlüğüne ciddi kısıtlamalar getirdiği belirtildi. Gazetecilerin, eylemcilerin ve sosyal medya kullanıcılarının, yasal haklarını kullanmalarına karşın kovuşturmayla karşı karşıya kaldığına dikkat çeken PEN, yazar ve gazetecilere de yargı aracılığıyla taciz ve şiddet uyguladığını ifade etti. Hükümetin acilen çözüm üretmesi gerektiğini düşündükleri konuları sıralayan PEN, özellikle medya üzerindeki baskının kaldırılmasını istedi. “İnternet yoluyla ifade özgürlüğü hakkını barışçıl bir şekilde kullanan bireylere karşı açılan soruşturmalar durdurulmalıdır. Yeni İnternet Yasası’nın başlattığı internet sansür ve gözetlemesi sona erdirilmelidir” diyen PEN, “Türkiye’deki anaakım medyayı felce uğratan korku ve otosansür kültürünün” de sona erdirilmesi yolunda adımlar atılması gerektiğini vurguladı. Raporda ayrıca 17 Aralık sonrasında yaşanan sürece de işaret edilerek “Türk hükümeti tarafından medyanın yaptıkları haberden rahatsız olan siyasetçiler tarafından tehdit edilmesi; hükümetten siyasetçilerin haber merkezlerini telefonla arayarak, muhalefet partilerine ne kadar ve hangi tür bir içerikle yer verileceğini öğrenmeye çalışması kabul edilemez” denildi. PEN, eylemlerde polisin uyguladığı şiddeti de eleştirerek “Yaşam hakkının ihlalinin cezasız kalmaması sağlanmalıdır. Polisin gazetecileri yeterince korumamış olması, bağımsız bir incelemeye tabi tutulmalıdır” ifadelerine raporunda yer verdi. PEN İngiltere yöneticisi Jo Glanville ise çalışmalarına ilişkin “Bu rapor, gazetecilerin, eylemcilerin ve hükümet aleyhtarlarının Gezi eylemleri süresince karşı karşıya kaldıkları yoğun baskıya ilk elden tanıklık ediyor, acil düzenlemeler yapılması gerektiğinin altını çiziyor. PEN, ilgili makamları hem geçen yıl meydana gelmiş olan ifade özgürlüğü ihlallerini soruşturmaya, hem de ifade özgürlüğünü uluslararası kıstaslara uygun, daha sağlam bir şekilde güvence altına almaya çağırıyor” dedi. Balenin librettosunun ise ilginç bir öyküsü var. Bugün “Kuğu Gölü” librettolk sahnelenmeler sunun yazarları olarak genelde VladiBugün bu konuda son derece ilginç mir Petroviç Begiçev ve Vasili Geltser bir örnek olan “Kuğu Gölü” balesini isimlerine yer verilse de, Moskova Çarlık Balesi baletlerinden olan Geltser’in ele almak istiyorum. “Kuğu Göolsa olsa orijinal nüshayı koplü” dünya bale tarihinin hiç İlk ya ettiği notunu düşenler de kuşkusuz en çok sahnesahnelendiğinden var. Yani bu ilk üretim sülenmiş, koreografların reciyle ilgili çok sınırve özellikle baletlerin/ bugüne arkasında lı sayıda belge bulunbalerinlerin düşleribıraktığı 137 yıl içinde öyle duğu için Geltser’in ni en çok süslemiş kendisine ait bir benlik kazanmış, kopya ettiği ve üzeeserlerinden biri. hem bale/dans dünyası hem de rine adını kaydettiği Piyotr Çaykovski tarafından 1875 sanatseverler ile öyle bütünleşmiş bir nüsha belki de onun çok sonraları libret76 yıllarında beseser söz konusu ki, balenin özgün tonun iki yazarından telenen “ Kuğu öyküsüne doğrudan müdahale birisi olma noktasına Gölü”nün prömiyeri terfi etmesini sağla1877’de Moskova’da edenler bile bu öykü üzerinde mış olabilir. LibrettoBolşoy’da yapılmış. bir mülkiyet hakkı iddia nun asıl sahibinin, bale Bu ilk sahnelemenin etmemişler. çalışılmaya devam ederken koreografı Julius Reilibrettoyu hazırlayan Mossinger. Daha sonra, 1895 kova Çarlık Tiyatroları’nın geyılında Marius Petipa ve Lev nel müdürü Begiçev olma ihtimali daİvanov tarafından yeniden düzenlenen balenin bu yeni halinin prömiyeri, 15 ha büyük gibi görünüyor. Ocak 1895’te Petersburg’daki Mariinsuğu Gölü’ne libretto ki Tiyatrosu’nda Çarlık Balesi ta yazmak Her ne olursa olsun, dünyadaki farkrafından sergilenmiş. Tüm lı “Kuğu Gölü” prodüksiyonları afişdünyada ün lerinde bu isimlere yer veriyorlar. En kazanan ve ilginci şu tabii: Özgün librettonun çok koreografi dışına çıkan, farklı bir öykü kurgulayan si temel alı bale prodüksiyonlarında bile hiç kimse nan versiyon yeni bir libretto sahipliği iddiasına kalda zaten bu kışmamış. Örneğin 1976’da John Neumeier Hamburg Ballet’de tanınmış koolmuş. reograf John Neumeier, “Illusions Li 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesinde şöyle deniyor: “Herkesin yarattığı her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserinden doğan manevi ve maddi yararlarının korunmasını isteme hakkı vardır.” Evrensel ölçekte bir insan hakkı olarak kabul edilmiş “fikirsel emek ürünleri”nden kaynaklanan telif haklarına ülkemizde ne denli saygı gösterilip gösterilmediği uzun yıllardır tartışılan bir konu. Tartışma daha çok yazılı eserler üzerinden yürüyor, ama özellikle sahne sanatları söz konusu olduğunda yaratıcı sürecin başka boyutlarının da telif hakları kapsamında değerlendirilmek zorunda olduğunu düşünüyorum. Aslında, telif hakları konusunun sahne sanatları alanında nasıl işlediğini veya işlemesi gerektiğini somut örnekler üzerinden tartışmakta yarar olabilir. Libretto... İ K ke Swann Lake” (Kuğu Gölü Tarzı Hayaller) adını taşıyan bir bale sahneliyor ve “Kuğu Gölü”nün özgün kurgusu ile Bavyera Kralı II. Ludwig’in öyküsünü iç içe geçiriyor. Aslında bu, esere yabancı bir yaklaşım da değil. Çünkü Çaykovski ile aynı dönemde yaşamış olan kimi tanıklar, bestecinin Bavyera Kralı’nın yaşamöyküsüyle çok ilgili olduğunu söylüyorlar. Ama Neumeier’in yaptığı, sonuçta yeni ve özgün bir kurgu ortaya koymak oluyor. Aynı şeyi Graeme Murphy’nin 2002 yılında Avustralya Balesi’nde sahnelediği “Kuğu Gölü” versiyonu için de söylemek mümkün. Mekân olarak Buckingham Sarayı’nda geçen bu bale, o sırada Avustralya kamuoyunu çok meşgul eden Prenses Diana’nın öyküsünü bir şekilde özgün kurgunun içine katıyor. Çok ilginç: Her iki eserde de bu “yeni” kurguyu yaratan koreograflar, isimlerinin libretto yazarı olarak da gözükmesi gibi bir beklenti içine girmemişler anlaşılan, çünkü afişlerde öyle bir şey görülmüyor. Aslında “Kuğu Gölü” balesi, libretto yazarının tam belli olmaması ve halk masallarından güçlü esinler taşıması nedeniyle, telif hakları açısından ilginç bir örnek. İlk sahnelendiğinden bugüne arkasında bıraktığı 137 yıl içinde, öyle kendisine ait bir benlik kazanmış, hem bale/dans dünyası hem de sanatseverler ile öyle bütünleşmiş bir eser söz konusu ki, balenin özgün öyküsüne doğrudan müdahale edenler bile bu öykü üzerinde bir mülkiyet hakkı iddia etmemişler. İlginç değil mi? Bizdeki durum nedir, onu da ayrıca ele almak gerek kuşkusuz… ÖDÜL TÖRENİ, 21 MART’TA PEN Şiir Ödülü, Refik Durbaş’ın n Kültür Servisi Sanat yaşamını İtalya’da sürdüren soprano Pervin Çakar, Mardin Nusaybin’deki Ape Musa Konser ve Tiyatro Salonu’nda bir konser verdi. Mardin’de gerçekleşen bu ilk opera temsilinde sanatçı, Türkçe, Kürtçe, İngilizce, Zazaca ve Ermenice besteler seslendirdi. Mardin’in Derik ilçesinde doğan sanatçı, “Memleketimde konser vermenin heyecanını yaşadım. Bugüne kadar hiçbir opera sanatçısı buralara gelip konser vermeye cesaret edemedi” dedi. Mardin’de ‘ilk opera’ Frankfurt Radyo Senfoni Orkestrası ile KONSER VERECEK Kemanın genç ustası Kültür Servisi Grammy ödüllü Amerikalı keman virtüözü Hilary Hahn, bu kez Frankfurt Radyo Senfoni Orkestrası ile 26 Mart Çarşamba günü saat 20.00’de İş Sanat’ta konser verecek. Şef Paavo Järvi’nin yöneteceği, 80 yıllık bir geçmişe sahip Frankfurt Radyo Senfoni Orkestrası, Hilary Hahn’a eşlik edeceği konserde, J. Brahms’ın “Keman Konçertosu Op. 77, Re Majör” ile A. Bruckner’in “Senfoni No. 3, Re minör” eserlerini seslendirecek. Hilary Hahn, Grammy ödüllerinin yanı sıra, çok sayıda Diapason ve Preis der deutschen Schallplattenkritik ödüllüne sahip; Järvi’nin 2006 yılından beri müzik direktörlüğü ve daimi şefliğini üstlendiği orkestra ise Avrupa’nın önde gelen topluluklarından biri olarak kabul ediliyor. Kültür Servisi PEN Şiir Ödülü’ne bu yıl Refik Durbaş değer görüldü. PEN Türkiye Merkezi yaptığı açıklamada, “21 Mart Dünya Şiir Günü bağlamında bir şükran ifadesi olarak, hayatını emeğin özgürleşmesine adayan ve geniş Türkçe yelpazesiyle özgün bir şiir oluşturan Refik Durbaş’a ödülü vermekten kıvanç duyduklarını” belirtti. Ödül, 21 Mart Dünya Şiir Günü’nde, saat 19.00’da İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde yapılan törenle Durbaş’a sunulacak. Ayrıca Dünya Şiir Günü Bildirisi bu yıl Refik Durbaş tarafından yazılacak ve törende okunacak. İlk şiiri İzmir’de “Ege Ekspres” gazetesinin sanat sayfalarında yayımlanan Durbaş’ın ilk şiir kitabı “Kuş Tufanı” adıyla 1971 yılında yayımlandı. “Adresi Kalbimde”, “Şimdi: Haberler”, “Yol Uzundur Günden Ama Ölümden Kısa” gibi pek çok şiir kitabı olan Durbaş öncesinde Yeditepe, Behçet Necatigil ve Halil Kocagöz şiir ödüllerinin de sahibi olmuştu. Uzun yıllar çeşitli gazetelerde çalışan Durbaş halen Taraf gazetesinde köşe yazılarını sürdürmekte. PEN Şiir Ödülü; geçen yıl Eray Canberk’e, önceki yıl ise Sennur Sezer’e verilmişti. Anne Frank’ın ‘Hatıra Defteri’nin tahrip edilmesiyle ilgili bir kişi tutuklandı Yine ‘zihinsel engelli’ hikâyesi Kültür Servisi Japon polisi, Anne Frank’ın “Hatıra Defteri”nin pek çok nüshasının tahrip edilmesinden sorumlu olduğu sanılan bir şüpheliyi tutukladı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ailesi Amsterdam’da bir evde gizlenen ailesinin yaşadıklarını hatıra defterine yazan Anne Frank, daha sonra Naziler tarafından yakalanarak ailesiyle birlikte öldürülmüştü. Anne Frank’ın Tokyo ve dolaylarındaki kütüphaneler ve kitabevlerinde bulunan “Hatıra Defteri”nin 300’den fazla nüshası bir süre önce bilinmeyen kişilerce tahrip edilmişti. Yetkililer, tutuklanan kişinin 36 yaşında ve işsiz olduğunu ve henüz olayla ilgili bir açıklamada bulunmadığını belirtmekle birlikte, 23 kitabın sayfalarını kopardığını kabul ettiğini ve zihinsel engelli olduğundan kuşkulanıldığını bildirdiler. Buna karşılık, bazı yayın organlarında çıkan yorumlarda, olayın, “Japon sağı”nın yeniden hortlamasıyla bağıntılı olup olmadığı sorgulanıyor. Anne Frank’ın “Hatıra Defteri”, Japoncaya 1952’de çevrilmiş ve 1953 yılında çok satanlar listesinin doruğuna yerleşmişti. Anne Frank
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle