19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 MART 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] Başbakan ekonominin iyiye gittiğini söylerken AKP’nin icraatları bunu yalanlıyor EKONOMİ 13 Bu nasıl Ekonomi Servisi CHP yerel seçimler için, AKP’nin 11 yıldaki ekonomi karnesini değerlendiren bir broşür hazırladı. CHP’nin ekonomi politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak yönetiminde hazırlanan “Hasar Tespit Raporu” broşür halinde düzenlenerek CHP il ve ilçe teşkilatlarına da dağıtıldı. Raporda, AKP döneminin sonunda ekonomide ortaya çıkan tablo gözler önüne serildi. “CHP Soruyor: Nerede Bu Paralar? Bu Nasıl İstikrar” başlıklı broşürde Türkiye’nin ekonomide 11 yılda nereden nereye geldiği, resmi kurumların ve uluslararası kuruluşların verileri ışığında değerlendirildi. Broşürde yer alan iddialar şöyle: 4 22 milyar dolar ödediler, 243 milyar dolar borçlandılar: CHP raporuna göre Türkiye; son 11 yılda sıcak paranın bağımlısı oldu. AKP 22 milyar dolarlık IMF borcunu ödemekle övünürken dışarıdan 243 milyar dolar borç aldı, dış borç 372 milyar dolara fırladı. Kredi kartı borçları 19 kat, tüketici kredileri 109 kat arttı. istikrar! Faiz lobilerinden şikâyet eden AKP döneminde faize 367 milyar dolar ödendi. Bu, AKP öncesindeki 28 yılda yapılan ödemenin 1.5 katına denk. Seçim meydanlarında Başbakan Erdoğan tüp kuyruklarını hatırlatıp istikrar vurgusu yaparken ekonomik veriler alarm veriyor. düştü, tarım çöktü. Çiftçi 6.5 İstanbul büyüklüğünde tarım alanını ekemez hale geldi. Samanı bile dışarıdan ithal ettik. 4 İşsizlik patladı: 19802002 döneminde ortalama yüzde 8.3 olan işsizlik, bu hükümet döneminde yüzde 10.8’e çıktı. Bakan oğlunun 1 trilyona 35 kuruş dediği ülkede her beş gençten biri işsiz. 4 Hükümet yargıdan kaçtı, vatandaş icra kapısında: AKP ile geçen yılların sonunda icra dosyası sayısı 21 milyona ulaştı; artış 2 kattan fazla. Protesto edilen senetlerin tutarı 7.5 milyar TL’yi buldu. Artış 9 kattan fazla. Hükümet 11 yılda 1 trilyon 697 milyar dolar para kullandı. Bu para AKP’den önceki 42 iktidarın kullandığı paranın iki katından fazla. Buna rağmen büyüme hem önceki yılların ortalamasının hem rakip ülkelerin altında kaldı. 4 Temel verilerde alarm: AKP döneminde cari açık 104 kat, dış ticaret açığı 2.8 kat, döviz açık pozisyonu 4.6 kat, kısa vadeli dış borç 8 kat arttı. 4 Türkiye’nin rezervleri yetersiz hale geldi: Merkez Bankası rezervleri 4.6 kat arttı ama dış borç ve cari açık o kadar fazla arttı ki her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için Merkez Bankası kasasındaki para AKP öncesinde 166 dolar iken 11 yılın sonunda 67 dolara düştü. 4 Tarım ve sanayi çöktü: Türkiye dünya imalat sanayii liginden Rüşvet iddiaları da tuz biber Ülke sıcak para bağımlısı oldu. 22 milyar dolarlık IMF borcunu ödemekle övünen AKP, dışarıdan 243 milyar dolar borç aldı, dış borç 372 milyar dolara fırladı. 4 Faiz lobisi dediler, en yüksek faizi verdiler: Faiz lobilerinden şikâyet eden AKP Türkiye’yi dünyanın en yüksek faizini ödemeye mahkum etti. AKP döneminde yapılan faiz ödemesi 367 milyar dolar. Bu, AKP öncesindeki 28 yılda yapılan faiz ödemesinin 1.5 katı. 4 Gelir 3.9 kat, krediler 109 kat arttı: Vatandaşın geliri 3.9 kat artarken kredi kartı borçları 19 kat, tüketici kredileri 109 kat arttı. Borç altında ezilen vatandaş “Biz olmazsak istikrar biter” diye korkutulurken istikrar bizzat AKP tarafından bitirildi. 4 Büyümede başarısız dönem: 17 Aralık yolsuzluk ve rüşv et operasyonuyla ortaya çıkan iddialara da ye r verilen broşürde “İşte Vatandaş ın Hali, İşte Hüküm e tin Hali” başlığ ıyla bölüm de yer al bir ıyor. Buna göre vata ndaşın geliri 11 yıld a, 11 taksitte 666 do lar arttı. Buna karşın sa vcılığın iddiasına göre es Ekonomi Bakan ki ı taksitte 52 mily 28 on dolar, eski İçişleri Bak 10 taksitte 10 m anı ilyar dolar, eski AB bakanı 3 taksitte 1.5 m ilyon dolar rüşvet al dı Raporda, “Türki . ye’de resmi verilere göre 41 milyon kişi iki günde bir masasın a bir kap et yemeği koyamazken bakan mahdumlarının kasalarından, banka genel müdürlerinin ayakkabı kutularından milyonlar fışkırıyor” denildi. Benim Trabzonum Bu Değil! Yadırganmasın; Trabzon’u çok benimsememin özel bir nedeni var; 195053 yıllarında Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde parasız yatılı okudum. O dönemin tüm Doğu Karadeniz çocukları gibi gözlerimi Trabzon’un o çok parlak kültür ışığına açtım. Bugün ise Trabzon’un içine düştüğü yürekler acısı durumu açıklayacak sözcük bulamıyorum; ve ülkemin de! HHH O yılların Trabzon’u, öncelikle, çok canlı bir çağdaş eğitim, kültür, sanat ve spor merkeziydi. Çok nitelikli öğretmenlerin Cumhuriyetin değerleriyle yoğurduğu çocuk ve genç beyinler, aldıkları eğitimle ülkenin bilim, siyaset, hukuk ve ekonomi alanında yapacakları katkıya hazırlanıyor; şairler, ressamlar ve müzisyenler, yerel güzellikleri ulusal ve evrensel değerlerle başarılı bir biçimde buluşturuyordu. Trabzon’da geçmişin imbiğinden süzülüp gelen çok kültürlülük egemendi; Rumca, Lazca, Ermenice dillerini bilenlerin Türkçede buluşmasını sağlıyordu. Ama o Türkçe, güzelim Trabzon Türkçesiydi; denize teniz; tenekeye de deneke denilen; top değil, dob diyen dillerin kentiydi Trabzon. Ve çok önemli bir nokta daha var; Trabzon değişik yerel dil, görenek ve geleneklerin birlikte yaşadığı olağanüstü bir dostluk, dayanışma ve kardeşlik kentiydi. Artvin’in akordeonu, Hemşin’in tulumu, Akçaabat’ın kemençesi birlikte çalınır, atabarı, horon ve sıksaray birlikte oynanırdı. Sanatın ve sporun her dalı önemsenmekle birlikte, Trabzon’da futbol tutkusu o yıllarda da bir başkaydı; kentin Faroz ve Molos semtleri birer futbolcu fabrikasıydı. Tüm Doğu Karadeniz yerleşim yerleri gibi Trabzon da, gerektiğinde hiç çekinmeden kendi kendisiyle alay edecek ölçüde kendine güvenen ve engin bir hoşgörüyle akla gelebilen her konuda gülmece üreten; gülen ve güldüren olgunlukta insanların kentiydi. HHH Ya bugün? Biliyorum ki Trabzon’un özü esas olarak sağlıklı kimliğini halkının tamamına yakınının benliğinde koruyor. Ancak kamuoyuna yansıyan görüntü hiç de düzgün değildir. Dün, çocuklarının ve gençlerinin yaratıcı yeteneklerini geliştiren Trabzon nasıl oldu da gençlerini kefene sararak öldürmeye ve ölmeye gönderen bir ilkellik ikliminin, kin ve şiddetin zifosuna sürüklendi? Dün, bilimin, kültürün, sanatın ve siyasetin bölgesel başkenti olarak topluma öncülük eden Trabzon, nasıl oldu da futbolu bile korkulu toplumsal çatışmanın tam ortasına atan bir kente dönüştü? Trabzon bugünlere bir günde gelmedi; yıllarca körüklenen kin ve nefret duygularının birikimleri tepkileri ateşliyor. Sorunun çözümü, Trabzon sevdalılarına düşüyor. HHH Gerçekte bu kent yalnız değil; AKP sayesinde ülkenin her yeri Trabzon! Büyük takımların taraftarları bir arada maç izleyemiyor; dinsel ve mezhepsel farklılıklar yeniden körükleniyor; HDP örneğinde görüldüğü gibi etnik düşmanlıklar ülkenin hemen her yerinde ürkütücü çatışma ateşlerine dönüşüyor. Bu ortamda kimilerini yakından tanıdığım Ergenekon ve Balyoz tutuklularının özgürlüklerine kavuşmaları mutluluk ve gelecek için umut veriyor. Diğer taraftan cinayet işleyenlerin, kamuoyunca bile açıkseçik bilinmelerine karşın, salıverilmelerini hangi adalet duygusu açıklayabilir? Bu ülkede adalet, o kadar adalet olmaktan çıkmış, adalet perisi o ölçüde körleşmiş ki, suçlularla suçsuzları içeri alırken de, salıverirken de, birbirinden ayıramıyor! Ya Gezi sırasında ve sonrasında öldürülenlerle ilgili olarak hiç işlemeyen hukuk? Ya bugünler? Kimi insanlık dışı iktidar yanlıları bir tarafa, toplumun hep bir ağızdan cinayet işleyenlerin tümü cezalandırılmalı istemiyle ve gözyaşlarıyla sonsuzluğa uğurladığı Berkin Elvan’ı, 269 gün önce, daha 15’inde ölüme gönderen polisi bulup cezalandıramayan hukuk düzeninin içine düştüğü boğucu bataklığa ne ad verilecektir? HHH Trabzon’umun ve ülkemin “şakasının hiç bitmeyeceği” günlere; Hrant’ın, Berkin’in ve diğerlerinin kayıplarının birleştiriciliğinde yelken açılması gerekiyor. Bu hafta cuma günü kutlayacağımız Nevruz’un, adı gibi, bu topraklarda, önce insanlık ve vicdan, sonra da özgürlük, eşitlik, dayanışma, dostluk ve barış değerlerinin yeniden doğduğu, faşizan gidişe dur denilecek bir gün olmasını istiyorum. ‘Hak yiyenin muhallebisi yenmez’ İstanbul Haber Servisi Yerel seçimlerde yeniden aday olan AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Kadir Topbaş’ın sahibi olduğu Saray Muhallebicisi’nde tazminatsız olarak işten atılan işçiler dün İstiklal Caddesi’ndeki Saray Muhallebicisi’nin önünde protesto gösterisi yaptı. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, ülkeyi yönetenlerin işçi ve emekçinin alın terinden kendi kasalarını doldurduğunu belirterek “Ülkede baskı ve sömürü düzeni yaratan iktidar bu düzenin devamı için kan ve şiddete başvuruyor. Ülkemizde tablo net onların çocukları milyon dolarlar çalıyor, bizim çocuklarımız ise ekmek almaya giderken öldürülüyor” dedi. İşten çıkarılan Selahattin Çelik tarafından yapılan basın açıklamasında, haklarını talep ettikleri için işten atıldıklarına dikkat çekilerek “İşten atılan 14 arkadaşımız sadece açlık ile değil çeşitli psikolojik zorluklarla da terbiye edilmeye çalışıldı” denildi. Açıklamada, atılan işçilerin, yeni bir işe girmelerinin de Saray Muhallebicisi tarafından engellendiği belirtilerek “Belki Kadir Topbaş bilmiyor ama kölelik uzun süre önce kaldırıldı” ifadelerine yer verildi. Saray Muhallebicisi önünde “Hak Yiyenin muhallebisi yenmez, işten atılan işçiler geri alınsın” pankartı taşıyarak toplanan işten atılan işçiler “Zafer, direnen emekçilerin olacaktır” , “Yaşasın sınıf dayanışması” ve “Kurtuluş yok ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganlarını attı. Taksit yasağı kuyumcuyu vurdu Ekonomi Servisi Trabzon Kuyumcular ve Saatçiler Odası Başkanı Ali Yazıcı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kredi kartına taksit yasağı nedeniyle kuyumculuk sektörünün ağır yara aldığını söyledi. Yazıcı, “Yıllık 12 milyar lira hacmi olan kredi kartıyla altın satışlarıSon yıllarda, kitlelerin taleplerini sokak eylemleriyle dile getirme eğilimlerinde belirgin bir artış var. Tunus’tan “Gezi”ye, New York’tan Tel Aviv’e, Tahrir’den Tayland’a, Şili’den Sudan’a sokaklar öfkeli kalabalıklarla doluyor. Yerel bir olay aniden ülkedeki huzursuzluğu bir noktaya odaklayan merceğe dönüşüyor; dünyanın dikkatini çekiyor. Her yerde isyancılar kendilerini dünya halkının parçası olarak görmeye başlıyorlar. Bu gelişmelerin arkasındaki demografik, teknolojik, ekonomik (yapısalmaddi) dinamikler, tüm siyasi sonuçları ve olasılıklarıyla, bu eğilimin devam edeceğini, bir isyanlar çağına girdiğimizi düşündürüyor. Bank of America/Merril Lynch araştırmacıları, Kapur, Samadhiya ve de Silva’nın raporu (Aktaran, Gwynn Guildfordmar, The Atlantic, 11/03/2014) genç erkek nüfus oranındaki artışlarla, isyanlar, devrimler ve savaşlar arasında, Portekiz iç savaşı (1384), İngiliz Devrimi (164251), Latin Amerika’yı istila eden İspanyol askerleri, Fransız Devrimi, Almanya’da faşizmin yükselişi örneklerine de dayanarak çok yakın bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştırmacılar, bugünlerde benzer koşulların “yükselen piyasaların” ülkelerinde yaşandığını savunuyorlar. İran’dan Tunus’a, Tahrir’den Gezi’ye olayların demografik özellikleri, araştırmacıların bu çıkarsamalarını destekliyor; dahası, kadınların da bu eylemlerin dışında kalmadığını gösteriyor... Bu ülkelerde genç erkek nüfusun toplam içindeki oranı artmaya devam ediyor. Bu artan nüfusu istihdam Otocuların umudu hurda Ekonomi Servisi KPMG Türkiye 2014 Otomotiv Yöneticileri Araştırması’na göre; yüksek vergilerin satışlarda yarattığı olumsuz etkiyi karşılamak için hurda araç programı gibi destekler sektör yöneticilerinin gündeminde 2. sıraya yükseldi. Otomotiv satış vergilerinin yeniden düzenlenmesi ise yılın en önemli konusu oldu. nın yüzde 23.5’i taksitli olarak gerçekleşiyordu. Cari açığı düşürmek için ekonomimizi büyüten alışverişi kesintiye uğratacak yasaklar yerine, bitmiş mücevher ithalatını azaltacak vergi düzenlemelerine gidilmesi daha doğru. BDDK’yi göreve davet ediyoruz” dedi. Gençler öfkeli edecek iş olanakları yoksa, bir taraftan gelir dağılımı bozulmaya devam ederken ev, aile sahibi olmak giderek zorlaşıyorsa, toplumsal beklentileri hızla düşen, umutsuz, öfkeli ve kolaylıkla bir araya gelebilen bir genç erkek nüfusu oluşuyor. Buradan düzene karşı suç işleyen çeteler olduğu kadar, düzeni değiştirmeye niyetli hareketler de çıkmaya başlıyor. Çünkü kapitalist toplum, gençlerine yaşamlarına yön verecek bir ideal sunamıyor. Devletler, bir taraftan otoriter kitle kontrol yöntemlerine yönelirken aynı anda bu nüfusu, nefret ve korku üzerinden savaşlara yönlendirerek etkisizleştirmeyi deneyebiliyorlar. İsyanlar Çağına... Dünya Ekonomik Forumu tipleri de gelişmelerden kaygılanmaya başladılar. Bu yıl Davos’ta konu, daha çok yüksek işsizlik oranları, teknolojik gelişmelerin etkileri bağlamında gündeme gelmiş. Mali krizden önce de işsizlik oranları yalnızca yükselen piyasaların ülkelerinde değil, ABDAB’de de tarihsel olarak yüksek düzeylerde seyrediyordu. “Büyük Durgunluk” bu oranları, özellikle genç nüfus arasında daha da yükseltti. Şimdi, bir taraftan bir ekonomik toparlanmadan söz ediliyor, öbür taraftan bunun çok zayıf olacağına, uzun bir yavaş büyüme dönemine girildiğine dikkat çekiliyor. Kısacası önümüzdeki dönemde işsizlik oranlarını düşürmek, gençlere ‘Davos’lular kaygılı yeni iş olanakları açmak kolay olmayacak. Bu noktada, insanların işlerini giderek daha fazla üstlenen yeni teknolojiler gündeme geliyor. Geçen yıl The New York Times’ın yayımladığı, “Gelir dağılımı eşitsizliği” konulu yazı dizisinde, “Teknoloji nasıl orta sınıfın işlerini yok ediyor?” başlıklı bir deneme vardı (24/08/2013). Bu denemede, “Makineye karşı yarış” (Erik Brynjolfsson & Andrew McAfee), “Aşırı robot kullanımının kölesi mi oluyoruz?” (Kevin Drum), “Akıllı makineler bizi uzun dönemli bir sefaletle mi tehdit ediyor?”( Jeffery Sachs & Laurence Kotlikoff), “Emeğin sonu mu?” (Noah Smith) gibi çalışmalardan da söz edilerek “Makine Kırıcıları” geleneği anımsatılıp risklere, olanaklara ilişkin çok kötümser olmamaya dikkat eden bir resim oluşturulmaya çalışılıyordu. Davos toplantısından sonra yazılan bir denemede de geçen 30 yılda, teknolojik gelişmelerin, gelişmiş ülkelerde, düşük vasıflı işleri yok etmek ya da gelişmekte olan ülkelere taşınmalarına olanak sağlamak yoluyla iş olanaklarını azalttığına, bu süreçten en çok dünyanın tüketicilerinin, yaptıkları işler tehdit altında olmayan yönetici tabakanın, “yüzde bir”in yararlandığına işaret ediliyor. Ancak yapay zekâ, iletişim ağları alanlarındaki gelişmeler, şimdi yönetici tabakaların işlerini de tehdit etmeye başladığı için, bu kesimde tedirginlik yaratıyormuş. Yazının geri kalanı, “merak etmeyin, böyle dönemler eskiden da yaşandı, yeni olanaklar nasılsa açılır” filan diyerek devam ediyor. (Financial Times 26/01/2014). Geçen hafta The New Economic Perpsectives sitesinde yayımlanan, “Ütopya, distopya ve çalışmanın geleceği” (Dan Kervick, 13/03) başlıklı bir çalışma, tartışmaları özetlerken, biri “aydınlık” biri “karanlık” iki farklı akım saptıyordu: “Aydınlık” akım geleceğe umutla bakıyor, artık daha az çalışmak durumunda olacağımızı, robotların üreteceği boş zamanın, toplumsal zenginliklerin daha eşit dağılacağını savunuyor. “Karanlık”, kötümser akım, kitlesel işsizlik, gittikçe büyüyen, zengin azınlığın verdikleriyle pasifize edilmeye çalışılan bir alt sınıf, bir sadaka toplumu öngörüyor. Yazar her ikisinden de farklı bir noktada durmaya çalışarak, boş zamanlarda yapılacak işlerinde kalitesine göre parayla alınıp satılacağına ilişkin garip bir öngörüyle iyimser bir resim çizmeye çalışıyor. Ne yazık ki, üç yaklaşım da kapitalist üretim tarzının varlık koşullarını, kâr, birikim, talep ilişkisini, düşünmeden tartışmak istiyor, tartışmanın da ayakları havada kalıyor. Ancak, bu birbirine zıt yaklaşımlar, teknolojinin etkisiyle işsizliğin gelişmiş ülkelerde de artmaya devam edeceğinde anlaşıyor. Bu resme bir de mali piyasalardaki son durumu eklemek gerekiyor. FT’nin aktardığına göre, 27 milyar dolar yöneten Baupost’un müdürü, şirket kazançlarının neredeyse hiç artmadığı bir dönemde S&P yüzde 32, Nasdaq yüzde 40 artmışsa ciddi bir balondan söz etmek gerekir” diyor. Goldman Sachs uluslararası borç piyasasına 2009’dan bu yana 1.2 trilyon dolar yatırıldığını hesaplıyor. Gillian Tett, son yıllarda şaşırtıcı büyüklükte paranın gelişmekte olan piyasaların borç kâğıtlarına gittiğine işaret ediyor. Merrill Lynch, 2015 yılında yükselen piyasaları yeni sarsıntıların beklediğini düşünüyor. Baupost, yeni yatırımları durdurmuş, geçen yıl 4 milyar doları müşterilerine iade etmiş (Financial Times, 9 ve 13 Mart). Genç nüfus artmaya devam ediyor. Teknoloji etkisini göstermeye devam edecek. İşsizlik artışının mali piyasalardaki dalgalanmalarla daha da hızlanma olasılığı artıyor. Teknolojinin bir etkisi daha var: İşsizleştirdiği gençlerin bir araya gelerek örgütlenmelerini, isyan etmelerini kolaylaştıran iletişim araçlarını da beraberinde getiriyor. Bu durumu değerlendirmek, isyanın yönünü etkilemek de toplumsal projeleri olanlara düşüyor. Yılda 4 milyar TL çatıdan uçtu Ekonomi Servisi Geçen 10 yılda yalıtımsız binaların ülke ekonomisine verdiği zarar 26 milyar TL’ye ulaştı. Çatı Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÇATIDER) Yönetim Kurulu Başkanı Nazım Yavuz, sadece 2013’te yaklaşık 4 milyar TL’nin sorunlu ve gereksinimleri karşılamayan çatılar yüzünden boşa harcandığını açıkladı. Yavuz, yenileme, aktarma ve tamirat çalışmalarının yıllık 5 milyon metrekareye ve 1.2 milyon dolara ulaştığını söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle