29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2014 PERŞEMBE 8 GÜNCEL n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK İcra dairesi, borçlu yurttaşın bilgilerini aile hekiminden istedi GÜNDEM CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, Meclis grubunda, üzerinde Sabah ve atv yolsuzluğu yazılı kalın ciltte yer alan tapeleri okumasından sonra; dört bakan hakkındaki 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından savcıların hazırladığı fezlekeleri hükümetin... …. neden Meclis’e göndermediğini tartışmaya elbette ne gerek ne de zorunluluk var.. Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın Çalık Grubu “Zor durumda. Bir şeyler yapmamız lazım” demesi üzerine... … eski Ulaştırma Bakanı ve şimdilerde İzmir AKP Büyükşehir belediye başkan adayı Binali Yıldırım, ünlü işadamlarını topluyor. Her birinden altı ay için 100’er bin dolar vermelerini istiyor. Kılıçdaroğlu’nun okuduğu fezlekedeki tapelere göre, toplanan 630 milyon dolar bir havuzda toplanıyor... HHH İmdi ve öncelikle Başbakan’ı büyük ölçekte yalanlayan şu gerçek ortaya çıkıyor: Başbakan, yolsuzluk ve rüşvet olayları savcılık operasyonuyla ortaya çıktıktan sonra, iktidarı zamanında şayet yolsuzluk ve rüşvet olsaydı, örneğin Boğaz’daki tüp kanal, dünyanın en büyük havaalanı ve üçüncü büyük köprü gibi büyük yatırımları yapma olanağı bulunabilir miydi, diye sordu ve … ….sürekli, yolsuzluğun devri iktidarında olmadığını ve olamayacağını bu gerekçeye dayanarak savundu her konuşmasında. Ne var ki, açıklanan telefon konuşmaları tapelerine göre, işadamları bu hükümetin istediği miktarlarda doları veriyor ve böylece karşılığında hükümetten büyük ihaleler alıyorlar! Birbirleriyle yaptıkları telefon konuşmalarında bu gerçeği itiraf ediyorlar. Hatta dolarcıklar verdikten sonra büyük bir ihale alamamaktan yakınan bir işadamını arkadaşları, “Alışırsın, alışırsın!” diye teselli de ediyor. HHH Ortaya çıkan rakamsal gerçek ise şu: Çalık Grubu’nu zor durumdan kurtarmak için verdikleri toplam 630 milyon dolar rüşvete karşılık, işadamları 87 milyar Avro’luk ihale alıyorlar! Ve … Başbakan hâlâ aynı gerekçelerle, gerçek olmadığını iddia ettiği yolsuzluk ve rüşvet olaylarının devlete sızan bir çetenin, hatta adını söyemekten kaçındığı cemaatin marifeti olduğunu yineleyip duruyor. Bu olay Temmuz 2013 tarihli. Bu tarihten önce ve sonra daha kim bilir aynı içerikte nice rüşvet olayları geldi geçti. Kuşku yok, bir gün gelecek aydınlığa çıkmayı bekleyen dosyalar dolaplardan indirilecek ama.. …bu son on yılda para yüklü atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak! Kılıçdaroğlu açıkladığı rüşvet olaylarının ve diğerlerinin takipçisi olacağını söylüyor. Geçmiş devirlerde siyasal kimi gerekçelerle büyük yolsuzluk olaylarının üstünün örtüldüğünü ve bugün bu olayların sorumlularının 28 Şubat mağduru diye iltifat gördüğünü, bizim gibi o olayların içeriğini yakından bilenler ve o günlerde olup bitenleri yaşayanlara, … …. Kılıçdaroğlu’nun kararlı tutumunun sonuç verinceye dek sürmesini temenni etmek gerekiyor. HHH Bacanağıyla ilgili yolsuzluk ve rüşvet soruşturması başlayınca, “Bizi hiç etkilemedi. Üzerime alınmıyorum” diyen Binali Yıldırım, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalara da aynı yanıtı verebilecek mi acaba? Örneğin, “Ben Başbakan’ın emrini ve dileklerini işadamlarına ileten aracıydım” ya da “Milyarlarca liralık bütçe kullandım. Hepsinin hesabını veririm” diyecek mi? Asıl merak konusu 630 milyon dolara karşılık 87 milyar Avro’luk ihalelerin işadamlarına verildiği iddialarını Başbakan’ın nasıl yanıtlayacağı? Binali fezlekesinde telefon tapeleriyle kanıtlanan 670 milyon doların düzmece iddialar ve devlete sızan çetenin uydurması olduğunu yine söyleyip savunacak mı? HHH Ne iktidar ama... Öyle devir ve öyle bir iktidar dönemi ki, Fuzuli’nin dediği gibi, “selam verdim rüşvet diye almadılar” sürecinin rafa kaldırıldığı… …neredeyse yolsuzluk ve rüşvetin ahvali adliyeden işlerden olduğunun kabul gördüğü bir dönem!.. Üstelik “Devletin malı deniz/ yemeyen domuz” özdeyişine yaraşır, yakışır bir dönem! Ahlaka aykırı İKLİM ÖNGEL n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ANKARA Hekim meslek örgütleri tarafından sık sık dile getirilen, “AKP döneminde sağlık hizmetlerinin para gözüyle görüldüğü” eleştirisinin çok çarpıcı bir örneği de İstanbul’da yaşandı. Bir icra müdürlüğü, iş ve ikametgâh adresini bir türlü bulamadığı yurttaşı aile hekimine sordu. Böylece aile hekimlerine “icra takibi” görevi de verilmiş oldu. İcra müdürlüklerinin borçlulara aile hekimleri üzerinden ulaşmaya çalıştığı ortaya çıktı. Vatandaşa ulaşamayan icra dairesi, ulaşmak için kişinin aile hekiminden ulaşma yoluna başvurmaya başladı. İstanbul’da bir ilçenin icra HASTA ZARAR GÖRÜR Sağlık veri sisteminin bu uygulamayla amacı dışında kullanıldığını söyleyen Erdem, uygulamanın yayılması durumunda insanların aile hekimlerine kayıt olmaktan kaçınabileceği uyarısında bulundu. Erdem, “Basit bir senet borcu olan biri, sırf bu yüzden kayıt olmayabilir, sağlık hizmetinden yararlanamayabilir. Bu da sağlık hizmetine ulaşamama gibi ağır bir sonuç ortaya çıkarır” dedi. müdürlüğü, bir yurttaşın bankaya olan borcu nedeniyle, kişinin bağlı bulunduğu aile hekimine yazı gönderdi. Yazıda, hastalarından birinin adı verilerek, bu kişinin ana baba adları, kimlik numarası, doğum yeri ve tarihi bildirildi. Kişinin aile hekimi adına gönderilen yazıda, “Aşağıda adı belirtilen şahsın kayıtlarınızdaki nüfus bilgileri ile ikametgâh adreslerinin çı karılarak müdürlüğümüz dosyalarına bildirilmesini önemle rica ederim” ifadeleri yer aldı. ‘Kuralları var’ Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Başkan Yardımcısı avukat Ümit Erdem , Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’ne göre, hekimlerin kendilerine kayıtlı kişilerin sağlık dosyalarını tutmak la yükümlü olduğunu, kayıtların güvenliği ve mahremiyetinin hekimin sorumluluğunda olduğunu kaydetti. Yönetmelikte “Denetim sırasında talep edilmesi halinde, aile hekimi hasta haklarına riayet etmek suretiyle kendisine kayıtlı kişilerin dosyalarını göstermek zorundadır” ifadelerine dikkat çeken Erdem, kurumların aile hekimine başvurana kadar başka yolları denemesi gerektiğini kaydetti. Bu tarz uygulamaların “hasta ile hekim arasındaki güveni zedeleyeceği” değerlendirmesini yapan Erdem, “Hekimin icra takibi yükümlülüğü olmamalı. Hekimlik etiğine göre bu bilgiler paylaşılmamalı” diye konuştu. Yaşı nedeniyle atanamayan öğretmenin görevlendirilmesine hükmedildi 40 yaş üzerine umut u MEB, yıllardır atama bekleyen öğretmene ‘40 yaşından gün aldın, seni başlatamam’ dedi. Ancak karar öğretmenin dava açması sonucunda yargıya taşınıp mahkeme tarafından reddedildi. SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Bir öğretmen adayı, 20012003 yılları arasında ücretli öğretmenlik yaptı ve tam 12 yıl öğretmen olarak atanmayı bekledi. Tam ataması yapılacakken Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bu kez de “40 yaşından gün almamış olmak” koşulu gerekçesiyle öğretmeni yine atamadı. Öğretmen dava açtı. Mahkeme, 40 yaş koşulunu, “ilk defa ücretli öğretmen olarak istihdam edildikleri tarih itibarıyla taşımalarının yeterli” olduğuna karar vererek atamasının yapılmasına karar verdi ve 40 yaş mağdurlarına umut oldu. MEB’in ise savunmasında öğretmen için “ücretli öğretmen” değil, “ücretli görevli” ifadesini kullanması dikkat çekti. Ankara İdare Mahkemesi, memurların atanmaları için gerekli olan “40 yaşından gün almamış olmak” koşuluna takılan öğretmenler için emsal oluşturacak bir karara imza attı. Yaklaşık 10 yıllık öykü şöyle gelişti: Doğum yılı 1974 olan bir öğretmen 20012003 yılları arasında ücretli öğretmenlik yaptı. Yani sözleşmeli memur oldu. 2003 yılında ücretli öğretmenliği bıraktı. 10 yıl boyunca atanmayı bekledi. Bu süreçte atanan binlerce öğretmen arasına giremedi. Öğretmenin avukatının verdiği bilgiye göre, atamada alanında KPSS’den belirtilen kontenjana girecek şekilde yeterli puanı almasına karşın ataması yapılmadı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 10 yıl bekleyen öğretmeni atamama gerekçesi bu kez de “40 yaşından gün almak” oldu. Erdoğan ‘sorumluları’ ağlatmış! Dış Haberler Servisi Amerikan New York Times gazetesinin sitesinde yayımlanan “Kimin Türkiyesi” başlıklı analizde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı gösterilerinin ilk günlerdeki sert müdahalelerle ilgili “sorumluları ağlattığını” söylediği öne sürüldü. Suzy Hansen imzalı yazıda, Türkiye’nin bir şehir gibi yönetildiği, Erdoğan’ın yerel projeleri kendi özel legoland’ında oynar gibi kontrol edebildiği belirtildi. Erdoğan’ın Gezi olaylarının başlamasından birkaç hafta sonra bir grup aktivistle yaptığı görüşmede İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. İpek Akpınar’ın Erdoğan’a polise müdahale emri verip vermediğini, ilk üç gün yaşananlardan haberdar olup olmadığını sorduğu belirtildi. Erdoğan’ın ilk günlerdeki gelişmelerden haberdar edilmediğini söylemesi üzerine, üniversite öğrencisi Nil Eyüpoğlu’nun “Peki daha sonra ne oldu? Ne yaptınız! Niçin bize saldırdılar ve siz nasıl bilemezsiniz?” diye sorduğu, Erdoğan’ın da, “Merak etmeyin. Sorumluları ofisime çağırdım, azarladım. Onları ağlattım” cevabını verdiği belirtildi. biri haline gelen yargıda geometrinin bütün şekillerini hatırlatan yapılanmalar var. Bütün bu tartışmaların ortasında tutukluluk süreleriyle ilgili ortaya atılan rakamlar hükümetin özgürlükler konusunu tatsız bir pazarlık haline getirdiğini gösteriyor. Gerek Başbakan’ın gerekse adaletle ilgiliilgisiz bakanların özgürlükleri ilerigeri gündeme getirmelerinin hapisteki yankısını şöyle tarif edebiliriz: Eski Türk filmlerinde bir kişiyi ıssız bir çölün ortasında direğe bağlarlardı. Elikolu bağlı kişi “Su” diye bağırdıkça başındaki gaddar bir testi suyu alır, yarım metre ötesinden şarıl şarıl yere dökerdi. Tabii bunu yaparken kahkahalarla gülmeyi de ihmal etmezdi. Hapistekiler elbette bir acziyet içinde değiller. Ruhen kendilerini özgür hissediyorlar. Ama hükümetin konuyu gündeme getirme biçimi, benzetmede kusur olmaz, yukarıdaki örnekten farksız. Herkesin kabul ettiği bu sorunlu yargı karşısında artık özgürlüklerin pazarlık konusu yapılmaması gerekiyor. HHH Başbakan son olarak Almanya’ya giderken tutukluluk sürelerinin 5 yılla sınırlı olacağını söyledi. Aslında hukukun rayında hissedildiği bir ülkede tutukluluklarla ilgili zaman pazarlığı olmaz. Aslolan tutuksuz yargılamadır. Değil 5 yıl, 1 gün bile haksız yere hapiste tutulmak uzun bir süredir. Ne var ki AKP iktidarıyla birlikte gündeme gelen üst sınır tartışması özgürlük için değil, davalara özel ana hedefi belirsiz yargılamalar için kullanılıyor. Yine bu çerçevede yeniden yargılama konusu ilk gündeme geldiğinde şu değerlendirmeyi yapmıştık: Eğer yargıyı hukuk zemininde olması gereken yere getirmezseniz, siyasetin gölgesini çekmezseniz, yeniden yargılama, kokmuş aşın tabağını değiştirmeye benzer. Süreç ne yazık ki bu değerlendirmeyi doğruladı. Son olarak Balyoz davasında yeniden yargılama gündeme geldi. Hatta heyet de değişti. Ama sonuç değişmedi. Üstelik de yeniden yargılama istemine karşı verilen yanıt, ürkütücü denebilecek bir yaklaşım içeriyordu. “Yeni” heyet şöyle diyor: “Sizin yeni olarak algıladığınız deliller bizim için bir yenilik içermiyor. TÜBİTAK raporu zaten daha önce tartışılmış, yeniden tartışmanın gereği yok.” Aziz Nesin’lik bir benzetme yapmak gerekirse, yeniden yargılama eskisinin yenilenip çift dikiş yapılmasından başka bir sonuç getirmedi. HHH Yargıyla ilgili bütün bu tartışmalar yaşanırken hükümet üyelerinin fezlekeleri de yargının dışında tutuluyor. Siz kendinizi tamamen yargıdan bağımsız hale getireceksiniz, mevcut yargıyı kendinize bağlayacaksınız, sonra da toplumdan yükselen özgürlük taleplerini pazarlık malzemesi haline getireceksiniz. Bu durum, her şey bir yana, insani değil, vicdani değil. Aslında Başbakan’ın ve hükümet üyelerinin yaptığı açıklamalar, cezaevlerinin boşalması gerektiğini kendilerinin de kabul ettiğini gösteriyor. Gelinen noktada bütün mesele, hapistekilerin onurlarını da zedelemeyecek, herhangi bir tartışma boşluğu yaratmayacak bir çözüm bulmak. İstenirse bu da zor değil. İki maddelik devlete yönelik suçlarla ilgili yeni bir düzenleme, sorunu çözer. Siyasal ve toplumsal zemin buna hazır. ‘Türkiye haklı, anlaşmalara saygılı olunmalı’ İtalya’dan AB desteği ROMA (AA) İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano, Türkiye’den AB’ye yapılan “ahde vefa” ilkesine uygun davranılmadığı yönündeki eleştirilere destek vererek “Türkiye bu konuda haklı. Anlaşmalara saygılı olunmalı” dedi. Fransa’nın Strasbourg kentinde Avrupa Parlamentosu’na iki günlük resmi ziyarette bulunan Napolitano, 2005’te başlayan müzakerelerin üstünden iki yıl geçtikten sonra Fransa ve Almanya’nın süreci frenlediğini belirtti. Napolitano, bu iki ülkeyi açık bir şekilde eleştirerek “Bana, anlaşmalara saygılı olmadığımızı hatırlattıklarında onlar haklılardı. Benim endişem, İtalya’nın güvenilirliğini korumak. Biz, Sarkozy ve Merkel’in yaptığı gibi geri adım atmadık. Müzakereler ileriye gitmeli diye düşünüyoruz. Müzakerelerin olası sonuçları sonra tartışılır” dedi. GAZETECİ DE TERÖRİST İLAN EDİLDİ Cezaevi mektubu örgüt dokümanı sayıldı İstanbul Haber Servisi Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatan Ali Haydar Saygılı adlı mahkumun Radikal gazetesi muhabiri İsmail Saymaz’a gönderdiği cezaevi sorunlarını anlatan faksı, disiplin kurulunca “yasadışı terör örgütü üyelerinin birbirleriyle örgütsel amaçlı haberleşmesi” olarak değerlendirilerek yasaklandı. Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) üyeliği iddiasıyla Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan Ali Haydar Saygılı, 29 Ocak’ta Radikal gazetesi muhabirine gönderilmek üzere bir faks kaleme aldı. Saygılı faksta, cezaevinde bir başka arkadaşının yanına geçmek istediklerinde idarenin bu talebi dikkate almadığını, tersini yaparak zorla yerlerinin değiştirildiğini anlattı. Ancak faks, cezaevinin Disiplin Kurulu’na takıldı. 30 Ocak’ta toplanan Disiplin Kurulu, Saygılı’nın Saymaz’a gönderdiği faksta “yasadışı terör örgütü üyelerinin birbirlerine, örgütsel konularda bilgi ve haber vererek, kamuoyu oluşturmak maksadıyla yazılmış yazılar olduğu”nu savundu. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 9/3. maddesi gereğince “terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine neden olduğu” gerekçesiyle faks karalanarak sahibine iade edildi. Bunun üzerine Saygılı, bu kararı da ekleyerek ikinci bir faks yolladı. Saygılı, ikinci faksta “Bu vesileyle sizin ve gazetenizin de ‘terör örgütü’ olduğunuza dair ‘tespit’ yapılmış oluyor. Bu örnek ne denli keyfi yorumlara bağlı olarak haklarımızın sınırlandığını gösteriyor” dedi. ‘Ücretli görevli’ tanımı Öğretmen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın işleminin iptali için Ankara İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Bakanlık, öğretmenin 20012003 yılları arasında yaptığı ücretli öğretmenlik görevini öğretmenlikten saymayarak “ücretli görevli” ifadesini kullandı. Mahkeme, MEB’in 40 yaş koşulunu gerekçe göstererek yaptığı “atamama” işlemini hukuka aykırı bularak iptal etti. İSTANBUL, BALIKESİR VE İZMİR’DE TÖREN Prof. Minibaş’ı özlemle anıyoruz İstanbul Haber Servisi Gazetemiz yazarı, kadın ve çocuk hakları savunucusu, eski Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) başkan yardımcısı, bilim insanı Prof. Dr. Türkel Minibaş bugün, yaşama veda edişinin 5. yıldönümünde İstanbul, Balıkesir ve İzmir’de törenlerle özlemle anılıyor. Prof. Dr. Türkel Minibaş için İzmir’de ÇYDD İzmir Şubesi ve Bornova Belediyesi ortak bir etkinlik düzenliyor. Bornova Belediyesi Uğur Mumcu Salonu’nda saat 14.00’te gerçekleştirilecek söyleşiye, ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, ÇYDD İzmir Şubesi Başkanı Gönül Kaya, ÇYDD’den Deniz Garip Yılmaz ve gazetemiz yazarı Özlem Yüzak konuşmacı olarak katılacak. Balıkesir’in ÇYDD Ayvalık Şubesi tarafından İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde bugün saat 11.00’de mezarı başında anma töreni düzenlenecek. Daha sonra dernekte gençlerle birlikte bir anma töreni yapılacak. BAROLARDAN ORTAK AÇIKLAMA: LAİKLİĞİN ANAYASAYA GİRİŞİNİN 77. YILI Suçun hesabı verilir İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Ege ve Marmara’daki 10 baro tarafından yapılan ortak açıklamada, cumhuriyet savcıları’nın valiliklere bağlama girişiminin çok tehlikeli olduğu vurgulanarak, “Bu durum adaleti tartışılır hale getirir” vurgusu yapıldı. Barolar, internete yönelik sansür çabalarına da tepki gösterdiler. Aydın, Balıkesir, Bilecik, Çanakkale, Denizli, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak ve Yalova baroları tarafından yapılan açıklamada, özellikle 17 Aralık soruşturmaları sırasında ve sonrasında ortaya saçılan kanıtların, Türkiye’de hukukun herkese bir gün lazım olabileceği gerçeğini ortaya koyduğu anımsatıldı. Gerçek hukuk devletlerinde, “Suç işleyen kim olursa olsun yargı önünde hesabını verir” prensibi olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Ancak bakanın bizzat soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısını araması gibi aykırılıklar ile adalet gölgelenmekte ve kamuoyuna, ciddi boyutta soruşturmaların karartılmaya çalışıldığı endişe ve kaygısını vermektedir. Bu da aynı zamanda hukuk devleti anlamında ülkemizi çok ciddi sıkıntıların içine sürüklemektedir” denildi. ‘Özgürlük teminatı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, laiklik ilkesinin anayasaya girişinin 77. yıldönümünde, laiklikle ilgili yanlış uygulamaların toplumda kutuplaşma ve gerginliklere neden olduğunu savundu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yayımladığı mesajda, “laikliğin inanç özgürlüğünün güvencesi olduğunu” belirterek “Laiklik demokrasinin vazgeçilmez gereklerinden biridir” dedi.TBMM Başkanı Cemil Çiçek ise, “Uygulamada zaman zaman yaşanan sıkıntılara rağmen halkımız, birbirini ötekileştirmeden bir arada yaşamıştır” görüşünü savundu. Erdoğan da mesajında laiklik ilkesini “istikrar gücü” olarak yorumladı. Türkiye’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Bu temel ilkeler ötekileştirici, dışlayıcı şekilde değil, birleştirici şekilde yorumlanmalı” değerlendirmesinde bulundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise mesajında “Laiklik, anayasamızın değiştirilmesi mümkün olmayan maddeleri arasında yer alıyor. Temel hak ve özgürlüklerle, kadınerkek eşitliğinin de güvencesi olan laiklik, bizim dün olduğu gibi bugün de kırmızı çizgilerimizdendir” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle