06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2014 PAZAR 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK Devleti soyanlar güvende... Düşünsenize polis sizi takip etse, Emniyet’in başı babanız... Savcı peşinize düşse, Hükümet’in başı babanız... Yakalansanız bir yol bulur serbest kalırsınız; olmadı yolsuzluğu belgeleyen savcı görevden alınır, iddianame yeniden yazılır, aklanırsınız. Şu anda yapılan tam da bu... HHH 17 Aralık soruşturmasını yürüten polisler hakkında “örgüt” incelemesi başlatıldı. 17 Aralık soruşturmasını sürdüren 4 savcıdan 3’ü de dahil 90 savcı görevden alındı. Önce başsavcıyı değiştirdiler; yeni gelen başsavcı, “Esaslı değişiklikler yapacağım. Buraya geldiğimiz belli olsun” dedi. Bir hafta sonra yolsuzluk dosyası, soruşturmayı yürüten savcılardan alındı, yeni savcının odasına taşındı. Adliye koridorları günlerdir bu el değiştirmenin haberleriyle kaynıyor. HHH 17 Aralık soruşturmasının savcıları bir haftaya kadar iddianameyi tamamlayacaktı. Bir bakanın oğluna 336 yıl, bir diğerininkine 137 yıl hapis isteyeceklerdi. Tıpkı Deniz Feneri’nin savcıları gibi, bu savcılar da önce “Pusu hazırlıyorlar” türü manşetlerle hedef haline getirildi, birkaç gün sonra da işten el çektirildi. Deniz Feneri dosyası, asıl savcılardan alındıktan sonra “güvenli eller”e teslim edilmiş ve ardından tahliyeler gelmişti. Benzer bir akıbeti, “17 Aralık dosyası” yaşıyor: Soruşturmayı devralan savcıların Çağlayan’daki kod adı; “embedded”... Bu kavramı bizim meslektaşlar, Irak işgalinde iktidarın yanında saf tutan gazetecilerden hatırlar. Yeni düzene göre zaten savcılara pek iş düşmeyecek. Yeni Başsavcı bir “Teknik Büro” kurdu. Başına da bir vekilini koydu. Artık bir savcı, “Bakan’ın oğlu şu anda bir otelde rüşvet pazarlığı yapıyor. Teknik takibe alalım” derse bu talebi mahkemeye değil, “Teknik Büro”ya el koyup bir odaya kilitlediler. Kapının kilidini de değiştirdiler. Bu arada Adliye’deki güvenlik kamerası, görevden alınan savcının oda kapısına doğru çevrildi. Kapıya istihbaratçı olduğu tahmin edilen biri yerleştirildi. Odaya girip çıkanlar takibe alındı. Bu arada çöpe atılan iddianamede “örgüt yöneticisi” olarak hakkında en az 200 yıl hapis istenmesi beklenen bir kişi tahliye edildi. Malvarlığına konulan tedbir kararı da kaldırıldı. Görevden alınan savcının itirazı, mahkemeye iletilmedi. HHH Devasa bir yolsuzluk böyle kapatılabilir mi? Zor. Fes düştü, kel açıldı artık... Bundan sonraki her usulsüz çaba, hırsızla beraber, onu kollayanı da çamura bulamaya, işbirlikçi saymaya yarar ancak... resmileşirdi. Ve soru önergesindeki bilgiler, Nokta’nın kapağından halka ulaşırdı. Aradan 30 yıl geçti. Dünkü gazetelere baktım; Evren’in sansürünü aşmak için kullandığımız yöntemin, Erdoğan’ın sansürüne karşı kullanıldığını gördüm. Başbakan’ın, Sabahatv’nin satışı için kendisine yakın bazı işadamlarından havuz oluşturduğu konusu, aylardır dillerde... Nihayet bu pazarlığın ses kayıtları birkaç gün önce internete düştü. Yine merkez medyaya yansımadı. Sonunda CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, konuyu bir önerge haline getirip Başbakan’a sorunca iş alenileşti, ürkek gazetelerin sayfalarına yerleşti. Dün öğrendik ki, Oran’a resmi kanallardan, “Soru önergesini sitenden kaldır” uyarısı gelmiş. İşte bu kadarına 12 Eylül generalleri bile cüret edememişti. GÜNCEL n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY soruşturmalar başlıyor; tabii ardından yeni davaların açılması beklentisi... Hükümet, savcılar ve hâkimler arasındaki yoğun yeni görevlere atamaları yörüngesinden sapmış, paralel devlet peşinde koşan cemaatin emrindeki yargı erkini tarafsızlığa dönüştürmeyi amaçladığını açıklıyor... Oysa haftanın son günleri yargıda izlenen yeni gelişmeler, bu açıklamaların zaten var olmayan sözde değerini de yitirdiğini kanıtlıyor. HHH Savcılar arasındaki değişim, şimdilik söylenip irdelenmeyen kimi olasılıkları tartışmaya açacak nitelik ve içerikte. İnsaf sahibi, yargıdaki gelişmeleri mantığıyla çözümlemeye çalışan sade bir gazete okuru, tarafsız bir birey: Lütfen söyler misiniz? Örneğin; ünlü işadamlarının, bakan oğullarının tutuklandığı 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten savcının görevden alınmasından hemen sonra... ...yerine atanan savcının, hükümetin yargı erkinin bağımsızlığını sağlamaya çalıştığı iddiası doğrultusunda, meslektaşının yazdığı iddianameyi çöp sepetine atmasını ve... ...“iddianameyi yeni baştan yazacağını” açıklamasını acaba nasıl değerlendiriyor? HHH Başbakan uzun süre kavgalı olduğu Gülen cemaatini nasıl anacağını bir türlü kestiremedi. Paralel devlet kurmaya çalışan bir çete dedi... Lakin çevresi çete tanımıyla cemaati yargıya gönderemeyeceğini anımsatmış olacak ki, son günlerde birden “örgüt” sözcüğünü kullanmaya başladı ve... Bu tanım değişikliğinin nedeni de cuma günü açığa çıkıverdi. 1725 Aralık soruşturmalarında görev alan polisleri “örgütsel yapı” kurmak iddiasıyla soruşturmayı, başka görevlere atanan savcının yerine gelen savcı üstlendi. Bu son örnekler, savcılar arasındaki geniş değişikliğin 17 Aralık soruşturmasıyla ilgisi olmadığını beklendiği gibi savunan hükümeti inandırıcı kılabilir mi? Bu soruya evet diyecek, elbette kamuoyu hükümete darbe diye yutturmaya çalıştığımız bu davranışlarımızı onaylayacak diyen, tabii Başbakan ve yeni Adalet Bakanı ile sadık yandaş ve yalakalardan başka, sağduyu ve insaf sahibi olanlar varsa lütfen parmağını kaldırsın! HHH Onca yıldır başkentte olayları, insanları, kurumları izliyorum. Çankaya Köşkü’nün yıllardır dinlendiğinden adım gibi eminim. Ne var ki gelmiş geçmiş cumhurbaşkanlarının, devlet içi ya da özel görüşmelerinin dinlendiğini bile bile tek bir gün şikâyetçi olmadıklarını da biliyorum... Zira onların özel ve resmi yaşamlarında saklayacak, gizleyecek bir olayı, davranışı yoktu! Üstelik telefon dinlemelerinden yararlananları da oldu. 12 Eylül darbesinde sürgüne gönderilen Başbakan Demirel, kalacağı hapishaneyi yöneten subaylara, buradaki telefonları kullanıp kullanamayacağını sormuş; evet yanıtını alınca sabahtan akşama Kars’tan Edirne’ye örgütüyle telefonla ilişki kurmuştu. “Örgütünüzle darbeyi çekiştiren konuşmalar yapmanız sakıncalı değil miydi” sorumu gülerek şöyle yanıtlamıştı: “Zaten telefonları dinliyorlar ve günü gününe darbeci generallere rapor veriyorlardı. Darbe hakkındaki düşüncelerimi duymalarında mahzur değil, tersine yarar vardı.” HHH Bugün ise Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın da dinlendiğini açıklıyor. A. Gül, bu konuda konuşmak istemediğini söylüyor. Telefonunun dinlendiğini açıklamakta ne gibi sakınca gördüğü bilinmediği için türlü söylentiler hemen yayıldı siyaset kulislerine... Hatta Cumhurbaşkanı’nın son soruşturmada adı geçen ünlü bir işadamıyla konuştuğunu; ne zaman ne biçimde yalanlayacağı bilinmeyen bir haber de yayımlandı. HHH Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete, diyorlar ya sık sık. Oysa demokrasimizde kıyamet hemen her gün gündemde! iletecek. Onlar uygun bulursa talep mahkemeye gidecek. İşte o Teknik Büro, birkaç gündür eski savcıların el koyduğu dijital materyalin peşinde... Çünkü UYAP’a yüklenenlerden anlaşılıyor ki bütün deliller o materyalin içinde... Öncelikle, görevlendirilen siber bilirkişilerin işine son verdiler. Uzmanların, inceleme aletlerini bile almalarına izin vermeden, dijital incelemeyi durdurdular. Materyale Çağlayan’da Neler Oluyor? Haberi yazamazsan, soru önergesini yaz 1980’lerin ortalarıydı. 12 Eylül’ün kâbusu bitmemişti, ancak Danışma Meclisi’nden farklı sesler yükselmeye başlamıştı. Rahmetli Ercan Arıklı’nın Nokta dergisindeydim. Yolsuzluk haberleri alırdık; dünyanın en zengin Hava Kuvvetleri Komutanı’nın Türkiye’de olduğunu mesela... Ya da askeri ihalelerde büyük rüşvet döndüğünü... Öğrenir, yazamazdık. Ancak bir çıkış yolu bulmuştuk: Her nasılsa vetoları aşmayı başarıp Danışma Meclisi’ne girebilmiş vekiller vardı. En bilineni rahmetli Halkçı Parti milletvekili Cüneyt Canver’di. Fikri Sağlar’la birlikte Meclis’in en cesur muhaliflerindendi. Ona elimizdeki bilgileri verirdik. O, bir soru önergesi haline getirirdi. Böylece haber Pir Sultan ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Veli Ağbaba, Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde, bir mahkuma gelen mektuba iliştirilen çiçeğin, “Kimyasal ya da biyolojik içerik barındırabilir” çekincesiyle cezaevi idaresince koparıldığını anlattı. Ağbaba, boncuk kullanarak mahkumlar tarafından yapılan Pir Sultan Abdal resmine de“örgüt lideri” denilerek el konduğunu belirtirken mahkumların, “Pir Sultan, bizim inandığımız insandır, pirimizdir, Anadolu Aleviliğinin en önemli insanıdır” diyerek şikâyetçi olduğunu söyledi. Ağbaba, cezaevine gelen Kürtçe mektupların tercüman olmadığı gerekçesiyle 11.5 ay bekletildiğini de ifade etti. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeleri ile Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ni ziyaret eden Ağbaba, izlenimlerini paylaştı. Ağbaba, hükümlü Candaş Kat’a gelen bir mektuba iliştirilen çiçeğin, “kimyasal ya da biyolojik içerik barındırabilir” çekincesiyle cezaevi idaresince koparıldığını aktardı. Yine Candaş Kat’a memleketi olan Ardahan’ın Göle ilçesine bağlı Koyunlar köyünün 9 fotoğrafının gönderildiğini ancak fotoğrafların “manzara resmi” olduğu gerekçesiyle verilmediğini kaydeden Ağbaba, cezaevinin kışın çok soğuk olduğunu, çok fazla disiplin cezası verildiğini belirtirek, “Slogan atmak, halay çekmek, 1 Mayıs, 8 Mart kutlamak disiplin cezası olarak görülüyor” dedi. Görüş yerinde hükümlülerin aileleriyle fotoğraf çektirmesinin yasak olduğuna değinen Ağbaba, kapalı görüş esnasında hükümlü Erkin Kocaman’ın “İşkence yapmak onursuzluktur” sözleri nedeniyle disiplin cezasına çarptırıldığını belirtti. Ağbaba, cezaevinde çıplak aramanın olduğunu, renkli kalem, dijital saat, karton ve radyonun bazı frekansları ile mp3 çaların yasak olduğunu anlatarak, “Cezaevinde hiç müzik yok. Eldiven yasak. Cezaevi idaresi mahkumların eldiven alabilmesi için doktor raporu istiyor” bilgisini verdi. Ağbaba, MLKP hükümlüleri Selçuk Çelik, Mesut Çekin ve Orhan Eroğlu’nun koğuşunda kendilerine, “Dini inançlarımız, gereği aşure yapmamız lazım, ancak idare bize 1520 gün sonra veriyor aşureyi, ramazan ayında da 15 gün sonra oruç tutabilirler mi? O da inanç, bu da inanç. Bu da bizim inancımız” dediğini aktardı. l ‘örgüt lideri’ymiş Balbay, Özkan’ın kitaplarını imzaladı CHP’li vekil Ağbaba Kırıkkale F tipi’ndeki uygulamaları anlattı Manzara resmi bile... ‘Acıyı bal eyleyeceğiz’ l İstanbul Haber Servisi CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, dün Caddebostan Kültür Merkezi’nde, Ergenekon davasından ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Gazeteci Tuncay Özkan için düzenlenen “Özgürlükte Buluşalım” etkinliğine katıldı. Ergenekon davasından 5 yılı aşkın süre cezaevinde kalan Balbay, 6 yıldır tutuklu bulunan Tuncay Özkan’ın cezaevinde yazdığı “Ötekiler” adlı son kitabını imzaladı. Etkinlikte Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan da babasının ceza çay içimi sohbete en az 45 konu sıkıştırırdı. Ürettiklerini hem çok önemser hem de Türkiye gerçekleri içinde neyin ne kadar kıymetli olabileceğini bilirdi. Bir sohbetimizde şiirlerinden bestelenip topluma mal olanları konuşurken bazı şiirlerinin hakkının yendiğini söylediğimde, “Dünyanın en ünlü şairinin bile tanınmış şiir sayısı 7’yi geçmez” demişti. Gerçekçiliğinin yanında kimi haksızlıklarla karşılaşınca bir yandan mücadelesini verir bir yandan kederlenip üzülürdü. Kopup geldiği toprakları, Balkanlar’ı en iyi kaleme alan romancılarımızın başında gelen Necati Cumalı’nın Viran Dağlar’ını okurken geçen yüzyılın başında o topraklarda yaşananların tam göbeğinde hissetmiştim kendimi. 2 yaşındayken ailesiyle suyun bu yakasına göçüp Urla’ya yerleşen Cumalı’yı 10 Ocak 2001’de yitirdik, ama dünyaca ünlü edebiyatçımız bu kentte yaşamaya devam ediyor. Cumalı’nın Urla’da yaşadığı ev “Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi” olarak sanki edebiyatçımız az önce deniz kıyısında yürümeye çıkmış gibi canlılığını koruyor. HHH Yazı aramızda 80 ülke dolaştım, 500 kadar şehir gördüm. Gittiğim kentlerin görmem gereken yerlerini sıralarken ilk, ünlü yazarlarını düşünür, müzesi var mı diye araştırırdım. Moskova’da Maksim Gorki’nin evi, son notları çalışma masasının üzerinde olduğu gibi korunacak kadar titizlikle düzenlenmiştir. İnsan evi dolaşırken kimin olduğunu bilmese, “ülkenin iyi yaşayan kişilerinden birine ait olsa gerek” diye düşünür. Varşova’da Curi’lerin evi deneylerin henüz tamamlanmadığı bir laboratuvar gibidir. Santiago’da Pablo Neruda’nın evi ise müzeden öte Şili Üniversitesi öğrencilerinin ders görmeye devam ettiği bir eğitim kurumudur. Bir oda derslik yapılmış, kitap odaları kütüphane görünümündedir. Paris’te Voltaire’in evinde yazarın teri henüz soğumamış gibidir. HHH Bu ülkelerin kendi yazarlarına, bilim insanlarına verdiği değeri gördükçe imrenir, “bizim ülkemizde kimi seyrek örnekler dışında neden böyle bir kıymet bilme olmaz” diye dertlenirdim. Urla’da Necati Cumalı’nın evinde tıpkı öteki dünya şehirlerinde yaşadığım güzellikleri tattım. Cumalı’nın evi önceki Belediye Başkanı Bülent Baratalı döneminde belediyece satın alınmış. İstemihan Talay’ın Kültür Bakanlığı döneminde belediye ile yapılan protokolle tescil edilmiş. Şimdiki Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu’nun ayrıca gösterdiği özel ilgiyle restore edilip ziyarete açılmış. Taş evin dışarıdan görünümü seyirlik bir heykel gibi. İçinde de Necati Cumalı’nın kişisel eşyalarından kitaplarına, aldığı ödüllerden şiirlerini, romanlarını, hikâyelerini, oyunlarını ürettiği ortama kadar güzel bir dekor var. Adına şiir yazacak kadar Urla’ya olan sevgisini Türkiye ile paylaşan Cumalı’ya Urlalılar da vefalarını gösteriyorlar. Her yıl Cumalı’nın aramızdan ayrıldığı 10 Ocak’tan itibaren 4 gün “Necati Cumalı buluşması” gerçekleştiriliyor. Ben de son yıllarda ağabeyim Gürol Saygı aracılığıyla gönderdiğim mektuplarla buluşmalara katılmaya çalıştım. Hafta başında, özgürlükte ahtım olan “Cumalı’nın evine dokunma” sevincini yaşadıktan sonra dağ ve deniz kokulu havayı içime çektim, çevremdeki aydınlık yüzlü insanlara seslendim: Haykırmalısınız gururla Memleketiniz Urla... TÜRKİYE ÜST SIRALARDA YER ALDI Savunmaya para yağıyor ANKARA (ANKA) Deloitte’un 2014 Küresel Havacılık ve Savunma Sanayii Görünüm Raporu’na göre Türkiye, küresel savunma harcamalarında üst sıralarda yer alıyor. Altı kategori içinde üçüncü sırada yer alan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 ülke, küresel savunma harcamalarının yüzde 19’unu yapıyor. Rapora göre 2011 itibarıyla küresel savunma harcamalarının yarıya yakınını, yani yüzde 41’ini ABD yapıyor. İkinci grupta yer alan Çin, Fransa, Japonya, Rusya ve İngiltere ise küresel savunma harcamalarında yüzde 23’lük bir paya sahip. Avustralya, Brezilya, Kanada, Almanya, Hindistan, İsrail, İtalya, Suudi Arabistan, Güney Kore ve Türkiye’den oluşan üçüncü grup ise küresel savunma harcamalarının yüzde 19’unu yapıyor. Cezayir, Şili, Kolombiya, Yunanistan, İran, Hollanda, Norveç, Pakistan, Polonya, Singapur, İspanya, İsveç, Tayvan ve Birleşik Arap Emirlikleri savunma harcamalarının yüzde 8’ini yaparken Azerbaycan, Mısır, Endonezya, Irak, Kuveyt, İsviçre gibi ülkeler harcamalarda yüzde 5’lik bir paya sahip. ‘Eldivene rapor koşulu’ evinden yazdığı mektubu okudu. Yurttaşların yoğun ilgisi nedeniyle salon dışına da ekran konulan etkinlikte konuşan Balbay “Bizler salona sığmayacak kadar çoğaldık onlar ayakkabı kutusuna sığmayacak kadar küçüldüler” dedi. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirine gönderme yapan Mustafa Balbay “Acıyı bal eyledik, eyleyeceğiz. Kamuoyunda kabul görmemiş davalar nedeniyle tutuklu olan yurtseverler serbest bırakılmadan ben özgür olmayacağım” dedi. Tepeli’nin mezarı nerede? Polis, Gezi’ye yetişemedi l İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri, dün 462. kez Galatasaray’da yaptıkları oturma eyleminde, 30 yıl önce gözaltında işkencede öldürülen öğretmen Maksut Tepeli’nin mezarını sordu. Kayıp yakınları adına yapılan açıklamada, sosyalist bir öğretmen olan Tepeli’nin 2 Şubat 1984’te Küçükbakkalköy’deki arkadaşının evinde karakol kuran polisler tarafından vurulduğu ve yaralı halde o dönem Gayrettepe’de bulunan Siyasi Şube’ye götürüldüğü anlatıldı. 5 Şubat 1984’te işkence sonucu komaya giren Tepeli’nin, kaldırıldığı Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde yaşamını yitirdiği belirtilen açıklamada “Tepeli’nin bedeni kaybedildi. Ailesinin bilgisi dışında kütüğe ‘ölü’ kaydı düşüldü” denildi. 15 gün geç aşure ‘Gezi tutuklularını l Gezi Tutukluları Aileleri Platformu üyeleri oturma eylemlerinin 32. haftasında da Galatasaray Lisesi önünde toplanarak çocuklarının serbest bırakılmasını istedi. Üyeler, 230 gündür yaşam mücadelesi veren B.E’yi vuranların serbest dolaştığına dikkat çekti. Gezi Direnişi sırasında tutuklananların 228 gündür tutuklu olduklarını belirten grup, “ÖYM’lerin kaldırılması yetmez. TMK tüm sonuçlarıyla birlikte kaldırılsın” dedi. (HAZAL OCAK) bırakın artık’ İstanbul Haber Servisi Haziran’daki Gezi Direnişi’nden sonra Taksim Meydanı ile parkta eylemlere izin vermeyen polis, bu kez yetişemediği için engelleyemedi. Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyeleri, uzun bir aradan sonra dün polis engeline takılmadan Gezi Parkı merdivenlerinde basın açıklaması yaptı. Komisyon üyeleri, “ekolojik değerlerin talanına son verilmesini, direnişin kaynağında, Türkiye’nin meydanında dillendirilmeyi görev olarak kabul ettiklerini” belirtti. Polisler, açıklama biterken gelince grup olaysız dağıldı. Kanser hastası zincirlendi l İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, dün 98. kez Galatasaray Meydanı’nda F Oturması eylemi yaparak cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlülerin durumuna dikkat çekti. İHD adına yapılan açıklamada, “Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde bulunan kanser hastası Halil Güneş’in ayaklarından ranzaya zincirlendiği” belirtildi. İHD İstanbul Şube yöneticisi Osman Özkan, Güneş ve 10 ağır hasta tutuklunun durumu hakkında bilgi vererek “Güneş, rahatsızlıkları heyet raporunda belirlenmesine rağmen serbest bırakılmadı. Daha narkozun etkisi dahi geçmeden apar topar ‘mahkum koğuşu’ denilen bodrumda, güneş görmeyen, havasız, kirli bir yatağa bırakıldı ve ayaklarından ranzaya zincirlendi” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle