06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2014 PAZAR [email protected] 14 Beyazperdeden sahneye uyarlanan ‘Venedik’te Ölüm’ ve ‘Güz Sonatı’ KÜLTÜR ‘Güz Sonatı’ Sinemanın tiyatroya vefa borcu ZEYNEP AVCI Bu Fotoğraf Ne Diyor? “Bazı günler birdenbire acı kaplar içinizi. Yüzünüz gülmez hiç: Bir şey mi oldu? diye sorarlar çevrenizden. Hiç... dersiniz. Canım sıkılıyor nedense...” Uğur Mumcu’nun geçen pazar sizlerle paylaştığım ve birçok okurun yüreğini ısıttığını bildiğim yazısı böyle başlıyordu. Hepimizi zaman zaman kasıp kavuran ya da boşluğa sürükleyen “Hiç”lik durumu... İki gün önce Batman’da bir diploma töreninden çekilen fotoğraflar geldi önüme. Dünkü gazetemizde bunlardan birini görmüşsünüzdür... Tepeden tırnağa simsiyah çarşaflar. Yüzler örtülü, kiminde göz bir çizgi halinde açık, kiminde tümden kapalı. Batman’ı bilir misiniz? Ben bilirim. Ülkemde en çok “namus cinayeti”, “töre cinayeti” işlenen yerdir. Kızların en çok intihara zorlandığı yer... Birkaç yıl önce Batman’da kadınlardan duyduklarım korku filmlerini aratmıyordu. Taciz, tecavüz, burun kesme, kulak kesme, işkence... Berdele “Hayır” demek, evden sokağa çıkmak, radyodan bir müzik parçası istemek bile öldürülme nedeni olabilir... Sadece geçen yıldan aklımda kalanlar: 2 kuzeninin tecavüz etmesiyle hamile kalan ve aile meclisinin töre kararıyla öldürülen 15 yaşındaki H.D... Annesiyle alışverişe çıkmışken eski erkek arkadaşının bıçak darbeleriyle can veren 25 yaşındaki Gülbeyaz... Batman Çayı’nda boğulan... Yol kenarına gömülen... Evinde tornavidayla öldürülen... Dört yıllık eğitim sonunda 144 kız öğrenci diplomalarını alırken, yerel gazetelerin bildirdiğine göre BilgeDer Kadın Kolları gönüllüsü törende şöyle konuşmuş: “Şu an bu salondaki tablo, bir şeref ve izzet tablosudur. Bu manzara, iftihar ve gurur manzarasıdır. Şu merasimler, memleketimizin yüz akıdır. Bu yükselen ses dirilişin, direnişin ve uyanışın sesidir. Bugün burada tarih yazılıyor.” HHH Ben bu fotoğrafa baktığımda dinle, inançla, ahlakla ilgili hiçbir şey görmüyorum. Tarihin geri dönüşünü, ortaçağa dönüşünü görüyorum. Ben bu fotoğrafa baktığımda, kadına yapılan hakareti görüyorum. “Sen tepeden tırnağa günahsın, bir lanetsin, ahlaksızlıksın, yanlışlıksın! Onun için yok ol! Gözüm seni görmesin!” diye haykıran bir toplumu görüyorum. “Yok ol, göze görünme ki, senin yüzünden yoldan çıkmayayım, tahrik olmayayım, günaha girmeyeyim” diyen hastalıklı kafayı görüyorum. Ben bu fotoğrafa baktığım zaman doğaya ve Tanrı’ya karşı çıkışı görüyorum. Bu görüntü doğaya aykırıdır. Yeryüzünde hiçbir Tanrı, doğaya bunca karşı çıkmaz, meydan okumaz... “Bazı günler birdenbire acı kaplar içinizi. Yüzünüz gülmez hiç: Bir şey mi oldu? diye sorarlar çevrenizden. Hiç... dersiniz. Canım sıkılıyor...” PARİS Yeni yılın ilk günlerinde Paris’in tiyatro sahnelerinde boy gösteren iki oyun birbirine hiç benzemese de az rastlanan ortak bir özellikleri var: İddialı bir işe kalkışılmış ve sinemadan sahneye uyarlanmışlar, hem de başarıyla. Önce Avrupa sahnelerinin genç fatihi Thomas Ostermeier’in büyücülüğüyle başlayalım; “Venedik’te Ölüm”. İlk kez 2012’de Rennes’de sahnelenen oyun biçem olarak Visconti’nin destansı filmine hiç benzemese de şaşırtıcı bir şekilde aynı duyguları uyandırıyor insanda. Ostermeier oyuna “Der Tod in Venedig / Kindertotenlieder” (Venedik’te Ölüm / Ölü Çocukların Şarkıları) adını vermiş. Yazarı olarak da hem Thomas Mann’ın hem de Gustave Mahler’in adlarını kullanmış. Çünkü edebi eser ve konu Mann’a, baş aktörün seslendirdiği “Ölü Çocukların Şarkıları” ise Mahler’e ait. Çünkü Ostermeier neredeyse hiç diyalog içermeyen bir oyun yapmış. Mann’ın novellası fonda oynandığı ülkenin diliyle okunur Metnin üstüne oyun ken oyunun kahramanı yazar Gusameraman oyunun tav von Aschenbach’ın duygulaiçinde rı Mahler’in besteleri “Ölü ÇoTadzio’nun üç ablasının cukların Şarkıları” aracılığıyla Venedik’in nemli havasını terennüm ediliyor, hem de müthiş bir performans sergileyen ak Akdeniz’in ışığıyla buluşturan kıtör Josef Bierbichler’in sesiyle. rık beyazperdenin önünde yaptıkYani metnin üstüne oyun döşen ları final dansı biraz uzun da olsa, vebayı temsil eden miş. kıymıklar halindeki 19. yüzSahnelerin genç fatihi kara çöp torbalarıyıl ortalarında nın altında ürpertiyaşamış olan Thomas Ostermeier, ci bir tablo çiziyor. Friedrich ‘Venedik’te Ölüm’ ile Ve Ostermeier’in Rückert’in Visconti’nin destansı filmine hemen hemen her kızıl hastalığı oyununda kullanhiç benzemese de aynı yüzünden ölen dığı teknik burada iki çocuğu için duyguları uyandırıyor da müthiş işe yarıyazdığı 428 şiirden beşi Mah insanda. İsveçli sinema ustası yor: Bir kameraman oyunun içinde (hatler tarafından Ingmar Bergman’ın iki dev ta Aschenbach’ın ta20. yüzyıl ba oyuncu, Ingrid Bergman ve bağının altında) şında bestelenLiv Ullmann ile harikalar dolaşıyor, incemiş. yarattığı ‘Güz Sonatı’ cik detayları ek“ Şu güneranda izleyiciye şe bakın, nafilminden sonra bu yapıtı naklen yayımlısıl da parla sahneye taşımak gerçekten yor. Hele Theatmak istiyor, yürek ister. re de La Ville’in / Sanki gece büyük salonu korkunç şeyiçin bu teknik ler olmamış gibi” derken aktör Bierbichler’in son derece etkileyici öyle işlevsel ki. Klasiklerle ilişkisine çağdaş sesi Aschenbach’ın genç Tadzio karşısında neler hissettiğini öyle yapıtlara gösterdiği özeni (hatiyi anlatıyor ki, Visconti’nin fil ta fazlasını) gösteren Ostermeiminde Dirk Bogart’ı anladığı er, Paris’in Chatelet meydanını geceler boyu çınlattı alkışlarmız kadar anlıyoruz onu. K la. Bereket kendi de çıktı da selama, izleyici keyfini aktaracak fırsatı buldu neredeyse yirmi dakika süren alkışlarla. İsveçli sinema ustası Ingmar Bergman’ın iki dev oyuncu, Ingrid Bergman ve Liv Ullmann ile harikalar yarattığı “Güz Sonatı” (1977) filminden sonra bu yapıtı sahneye taşımak gerçekten yürek ister. Théâtre de l’Oeuvre bu yürekliliği göstermiş. Marie Deshaires filmin senaryosunu sahneye uyarlamış, MarieLouise Bischofberger sahneye koymuş, Françoise Fabian, Rachida Brakni, Eric Caruso da oynamışlar. Fransız sahnelerinin deneyim ‘Güz Sonatı’ sahnede li oyuncusu F. Fabian, Ingrid Bergman’ın gölgesinde kalmamayı başarırken; Liv Ullmann’ın canlandırmış olduğu Eva rolündeki Rachida Brakni dikkat çekici bir üstünlük gösteriyor. İlişkilerindeki gerginliği uykusuz geçen bir gece boyunca sergileyen anne ile kızının dramı temiz bir sahneleme, iyi bir oyunculukla izleniyor. Salonda bulunan annelerle kızlar ya da yakınları, iki oyuncunun dile getirdiği dertleri öyle iyi anlıyor ve içselleştirebiliyor ki, oyun bittikten sonra donup kalan seyirci bir süre alkışlamayı aklına getiremiyor. Doğumundan beri onca konuyu, yapıtı sahneden beyazperdeye aktaran sinema, tiyatroya vefa borcunu mu ödüyor acaba? 1 7 0 BİN CİL T ESER Yazma eserler Süleymaniye’de onarılacak ANKARA (AA) Kültür ve Turizm Bakanlığı, bilim ve sanat dünyasının ilk elden kaynakları olan yazma eserlerin restorasyonu için yeni bir proje başlatıyor. Turizm Bakanı Ömer Çelik’in talimatıyla, Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’nca hazırlanan projeyle, yüzlerce yıllık Kuranıkerim’ler, kitaplar, cönkler ve seyahatnameler, Süleymaniye Kitap Şifahanesi’nde onarılacak. Kitap restorasyonuyla ilgili eğitim almış uzmanların çalışacağı şifahanede, öncelikle kütüphanelerdeki 170 bin cilt eser restore edilecek. Proje kapsamında, din, dil, felsefe, coğrafya, astroloji, fen bilimleri gibi konularda yazıldığı dönem ve yere ait temel bilgileri içeren el yazmalarının, yapım teknikleri ve üretildikleri malzemeler araştırılacak. Ayrıca, yazmaların bozulma nedenleri incelenerek bozulmayı önleyecek yöntemler geliştirilecek. Kadir Aydemir’den yeni şiirler Kültür Servisi Kadir Aydemir’in yeni şiir kitabı “Soğuk Yazgı” çıktı. Kitapta şairin 75 şiiri yer alıyor. Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan kitabın kapak tasarımı ise usta tasarımcı Savaş Çekiç’e ait.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle