06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye’de Askeri Darbe Olasılığı Bir Mektubu Okurken 10 Ekim 2013 tarihli bir mektup almıştım. Silivri 1 No’lu Cezaevi F 7 koğuşundaki gazeteci yazar Tuncay Özkan’dan. Beş yıldır hapiste. Yalnız bana değil, tüm dostlara sesleniyor. Bu ilginç mektuptan bazı bölümler yerine onu olduğu gibi size sunmak istiyorum. “Üretmek direnmektir” diye başlamış. “Sevgili dostlarım, Üretmek direnmektir. Üretip sizlerle paylaştıkça birlikte direnmeye devam ettiğimize inanıyorum. Bu bağlamda size ‘Ötekiler’ adlı yeni romanımı sunmaktan mutluluk duyuyorum. ‘Ötekiler’, benim 6. yılındaki özgürlük ve adalet mücadelemin, zindandaki direnişimin 7, yazın serüvenimin ise 18. kitabı. ‘Ötekiler’, Türkiye’de yaşadığımız bu kindar ve acılı dönemi, 30 yıldır süren iç savaşımızı, savaşın insanlarını anlatıyor. Gerçek bir yaşamdan, yaşanmışlıklardan çıkardım romanı. Yıllarca PKK için savaşan Rızgar’ın, bir sabah ‘Ergenekoncu’ olarak uyanınca yaşadıkları ve geçmişle, bugünle, yarınla konuşmaları romanın konusunu oluşturuyor. Zorunluluklar ve özgürlük, ezilenler ve adalet isteği konumuz. Konumuz isyan ve sistemin karşılığını verişi. Kazanan kim? Kaybedenler kimler? Dağlara çıkan kadınların yaşamını, zorluklarını ve acılarını anlatmak istedim sizlere. Âşık olmazlar mı? Sevişmezler mi? Evlenmezler mi? Başlarına ne gelir? Ya çocuklar... Dağlarda doğan çocuklara ne olur, hiç düşündünüz mü? Türkiye’nin hiç bilmediğimiz bir doğasını ve insanlarını, kavgalarını ve aşklarını, umutlarını ve isteklerini, savaşı ve savaşın insanlarını anlattım ‘Ötekiler’de. Dünün değil, geleceğin ve kardeşliğin romanını yazmaktı amacım. Onu yaptım. Direnmek ve sevdamıza, insanlık ülkümüze sahip çıkmak için. Sevgilerimle...” 12 Eylül, Türkiye sosyalist hareketlerinin içinde yer alan, büyük çapta bölücülük yapmayan solcu Kürtlere yaptığı ağır işkencelerle hem bu kesimi Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman etmiş, hem de bir yandan Türk solunu lime lime ederken öte yandan Kürt hareketinin bölücülüğe yönelmesinin önünü açmıştır. Prof. Dr. NURŞEN MAZICI Siyaset Bilimci B aşbakan Erdoğan’ın Balyoz ve Ergenekon davalarının yeniden görülebilmesi için çalışmalar yapıldığını açıklamasının hemen ardından Prof. Murat Belge, T24’e bu gelişmeler sonucunda “olabilecek en kötü şey” dediği darbe olasılığının tamamen yok olmadığını belirtti ve AKP’nin son dönemdeki faaliyetlerini “ateşle oynamaya” benzeterek şunları söyledi: “Ben eminim, binbaşıdır, albaydır, şu an aralarında ‘Bunları bir şey yapıp devirmek lazım, yoksa memleket batacak’ diye konuşan subaylar mutlaka vardır. Bunların arasından bir adım daha atarak ‘O halde sen, ben ne yapalım’ diyenler de çıkar. Bir şey bildiğimden söylemiyorum bunları, tamamen sosyoloji çerçevesinde düşünerek yürüttüğüm ‘Bir kurum üç gün içinde ne kadar değişir’ sorusundan yola çıkarak konuşuyorum... Şimdi tekrar 27 Mayıs’a dönüş olabilir... Endişe verici ölçüde benzerlikler var. Erdoğan’ın ordunun tümüne hâkim olduğu yanılsamasına kapılmaması lazım” değerlendirmesini yaptı. “Türkiye’de Askeri Darbeler ve Sivil Rejime Etkileri” başlıklı doktora tezim kitaplaşma aşamasındayken en ince ayrıntılarına değin okuyan, düzeltmeler yapan, öneriler getiren Belge’nin bu saptamaları hiç kuşkusuz onun temennisi değil, tahminleri. Belge’nin tahminleri doğruluk/gerçeklik payı taşısa bile, bu ortamda olası bir askeri darbenin şu felaketleri getireceği de benim tahminim: 1 Başta AKP’ye karşı yapılan bir dar be, kısa vadede AKP karşıtlarının yüreğine su serpse de uzun vadede Başbakan Erdoğan’ı kahramanlaştırır. 2 Bu aşamadan sonra, İslamcılar, “Zaten biz yolsuzluklarla, rüşvetle, Ergenekon, Balyoz davalarındaki haksızlıklara karşı ‘ileri demokratik’ mücadele veriyor, yargı bağımsızlığını savunuyorduk, bu demokratikleşmeye karşı olan Kemalist CHP, İşçi Partisi ve bir kısım medya, darbe yaptırdılar” gibi samimiyetsiz, iki yüzlü, kişiliksiz, açıklamaları yapmakta hiç duraksamazlar. 3 Gerçekleşen dört darbeyi (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat) yapan askerler, Türkiye’de irticanın laik cumhuriyeti tehdit eder boyuta geldiğini, bu hareketle “demokrasiyi kurtarmak” ve İslamcı hareketleri kontrol altına almak zorunluluğunu gerekçe göstermelerine karşın, her darbe sonrası Türkiye’de radikal İslamcı hareket güçlenerek çıkmıştır. 4 Dünyanın hiçbir yerinde yapılan askeri darbe, o ülkeye asla demokrasi getirmemiştir. Bu da olağandır, demokrasi, sivil kurumlar kanalıyla ancak açık toplumlarda oluşur. Demokrasinin tek alternatifi, demokrasidir. 5 12 Eylül, Türkiye sosyalist hareketlerinin içinde yer alan, büyük çapta bölücülük yapmayan solcu Kürtlere yaptığı ağır işkencelerle hem bu kesimi Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman etmiş, hem de bir yandan Türk solunu lime lime ederken öte yandan Kürt hareketinin bölücülüğe yönelmesinin önünü açmıştır. Bu bağlamda olası bir askeri yönetimin önüne gelen bu sorunu nasıl çözebileceği, büyük bir soru işaretidir. 6 Ta (1710) Lale Devri’nden itibaren devletin çağdaşlaşma program ve girişimlerine karşı sürekli isyan ve ayaklanmalarla kendini gösteren İslamcı hareket, olası bir darbeyle laik cumhuriyetin sonunu getirir. Çünkü, son günlerde yolsuzluk ve rüşvet skandallarıyla çalkalanan ülkede, yalnızca yargı ve kolluk kuvvetlerindeki örgütlenmeden söz edilirken bu kesimin “Kozmik oda” sürecinde AKP’nin çıkardığı yasalarla TSK içinde de örgütlendiğini unutmamak gerekir. 7 Bir de unutulmaması gereken, 138 yıllık (1876 Anayasa ve parlamentosu) kesintilerle süregelen demokratikleşmeçağdaşlaşma çabalarını olası bir darbeyle sıfırlamak, demokrasiyi hâlâ içselleştiremediğimiz sonucunu ortaya koyar ki; bu da Türkiye’nin doğusundaki ülkelerin “bir gün demokrasiye geçebilme umudunu” yok edebileceği gibi, Batılı ülkelerde de demokrasiyi eline yüzüne bulaştıran ahmak ve aptal olduğumuz izlenimi yaratır. İspanya 36 yıl, Yunanistan yedi yıl askeri rejimle yönetilmiş olmalarına karşın, şu sıralar sivil hükümetlerin her iki ülkede yaptıkları yolsuzluk ve rüşvet olaylarının, demokratik rejim içerisinde çözülmeye çalışıldığı akıllardan çıkarılmamalıdır. ‘Takkeli Firavunlar’ “Takkeli Firavunlar” Sabahattin Önkibar’ın son kitabı. “Ve Büyük Siyasi Sırlar” diye devam ediyor kitabın adı. Önkibar yıllarını medyaya vermiş, atak, dürüst bir gazetecidir. Yaşadıklarını kitaplaştırmış. Özal’dan da söz edilen, ama esas olarak Çiller dönemi, Erdoğan dönemi ve günümüz üzerinde yoğunlaşan anılar. Önkibar gerçekten pek çok olayın perde arkasını anlatıyor... Son derece ilginç olaylar, ilişkiler... Bu arada birçok siyasetçinin ve medya patronunun nasıl bir dönüşüm geçirdiğini de ibretle okuyorsunuz. Ayrıca Silivri davalarına ilişkin de çok önemli bir açıklama var. HHH Kitapta değinilen konuların bazıları şöyle: Cemaat ile AKP kavgasında bilinmeyenler. Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek’e nasıl saldırdı? Alparslan Türkeş’in hiç açıklanmayan pişmanlığı. Tayyip Erdoğan, Deniz Feneri’nin iki sanığı Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ı Önkibar’la nasıl tanıştırdı ve neler anlattı? Erdoğan ile Gül Yahudi önderle gizlice niye buluştu? Kuran’a yemin ederek nasıl ihale alındı? “Maaşını verdiğin hanım cariyen hükmündedir” diyen medya patronu. Tayyip Erdoğan içki satan lokantayı nasıl boykot etti? 750 milyon dolarlık soygunun hikâyesi. Enver Ören, Dinç Bilgin’e 2 valiz dolusu doları niye verdi? Tayyip Erdoğan’ın hiç duyulmayan sırrı. Cemaatlerde uçan şeyhler ve ‘Omerta’ yasası. Hırsızların imparatoru. Türk işadamlarına New York’ta kadın arkadaş bulan AKP’li. “Tayyip’i televizyona çıkarma cehenneme gideriz” diyen medya patronu. Gazeteciye, “Eşimi müsteşar yaptır” diyen bakan. Özal’ın “Şunu dövdürmek lazım” dediği ünlü başyazar. “Kıbrıs ayakbağımız” diyen Genelkurmay Başkanı. Mehmet Ağar ile Erkan Mumcu nasıl tehdit edildi? Deniz Baykal, Erdoğan’ı niye Başbakan yaptı? Basına açık “gizli örgüt” toplantısı. Hayrünnisa Gül ile Emine Erdoğan kavgasında bilinmeyenler. HHH Önkibar’ın üslubu çok akıcı... Su gibi okunan ilginç bir kitap yazmış... Ben bilmediğim pek çok şey öğrendim... Size de tavsiye ederim. Dini cemaatler değil, dünyevi sivil toplum örgütleri Bu bağlamda ne yapılabilir: 1 Laik, evrensel hukuk ilkelerine ve demokrasiye bağlı , başta CHP olmak üzere bazı küçük partiler, az sayıdaki ilkeli gazeteler, TMMOB, Barolar Birliği, Tabibler Odası, İşçi sendikaları vb. meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri arasında dayanışma sağlanarak kanıksanmaya başlanan İslamcı rüşvet ve yolsuzluk krizi, 2014 ve 2015 seçimleri öncesi, demokratik fırsata dönüştürebilirler. 2 Kendilerini “2. cumhuriyetçi” olarak tanımlayan, 2002’den beri AKP’yi yüreklendiren ve onun bir bakıma böyle fütursuzlaşmasına katkı yapan, laik devlet yanlılarını “Sevr paranoyakları”, “aşağılık Kemalistler”, “darbe yandaşları”, “demokrasi düşmanları” olarak niteleyen, ancak son günlerde AKP’ye ateş püsküren “yetmez ama evet”çi dönek solcu, ülkücü ve fırsatçı liberallere demokrasi yanlılarının, asla güvenmemeleri gerekir. Çünkü, olası bir askeri darbede, bu kesimin, yıldırım hızıyla Kemalist olup, herkesi dirsekleyerek öne geçip askeri rejime yaranma olasılıklarının oldukça yüksek olabileceği, basite indirgenmiş bir abartma olarak algılanmamalıdır. 3 Başta CHP olmak üzere demokratik kurumların unutmaması gereken bir başka önemli nokta da rüşvetyolsuzluk skandalında, cemaatin seçimlerde “oylarını kazanma” varsayımıyla yanlış seçim stratejisi oluşturmasıdır. Gelecek seçimde cemaatin amacı, dershaneleri kapatmayacak bir partinin peşine takılmak değil, AKP’yi tamamen cemaatin kontrolüne geçirmek olacaktır. Kaldı ki, daha önce bir yazımda söz ettiğim gibi, 21. yüzyıla damgasını vuracak olan katılımcı demokrasinin katılanı, dinsel cemaatler değil, dünyevi sivil toplum örgütleridir. Başta CHP olmak üzere diğer demokratik partilerin, gelecek iki seçimde oy oranlarını arttırma olasılığı, Deniz Baykal döneminde görmezlikten gelindiği için AKP’ye oy vermek zorunda kalmış, samimi dindar ve yoksul kitlelerin tez elden ayaklarına gidilmesi, militan olmayan bir laiklik anlayışıyla onlara kucak açılmasıyla sağlanabilir. Bu süreçte demokratlaik kurum ve kuruluşları yüreklendiren öğe, yerlerinden edilmiş, sürülmüş, yetkileri elinden alınarak etkisizleştirilmiş olmalarına karşın yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına inanan çok sayıda demokrat savcı ve hâkimin de Türkiye’de hâlâ var olduğu bilinci olmalıdır. Tıpkı, Berlin’de olduğu gibi…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle