25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ŞUBAT 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Cezaevinde hastalıkla tanışan mahkumların özgürlüklerine kavuşmasına bürokrasi çarkı engel 7 Ölüme gönderiliyorlar EL KAİDE KATLİAMINA ALEVİ TEPKİSİ: MURAT İNCEOĞLU Soykırıma dönüştü İstanbul Haber Servisi Alevi dernekleri, Suriye’de Alevi katliamı yapıldığına dikkat çekerek Antakya’nın Suriye sınırına yürüyüş çağrısında bulundular. Galatasaray’da çok sayıda Alevi derneği ve federasyonunun ortak açıklamasını okuyan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, El Kaide, El Nusra çetelerinin AKP ve ABD’nin desteğiyle Suriye’de Alevilere, Rojava’da Kürt halkına karşı katliam yürüttüğünü ifade ederek “Tüm politikasını yerel, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine bina eden Recep Tayyip, bu pisliği nasıl örtecek” diye konuştu. Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın da aralarında bulduğu Alevi sivil toplum örgütü temsilcileri dün saat 13.00 sıralarında Galatasaray’da toplandılar. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, dernekler adına yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “El Kaide, El Nusra çetelerinin AKP ve ABD desteği ile Suriye’de Alevilere, Rojava’da Kürt halkına karşı yürüttüğü katliam soykırım derecesine ulaştı. Bir yanda mazlum halklar ve inanç grupları, öbür yanda ABD, AKP, El Kaide, El Nusra gibi yağma, talan ve katliamı meslek edinmiş güçler var.” Bülbül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni Osmanlıcılık hayalinde olduğunu ve bölgenin sultanı olmaya çalıştığını ifade ederek “Başbakan, yağma ve talanın üzerini örtmek için Suriye’yi, Suriye’de ortağı olduğu katliamın üstünü örtmek için Türkiye’deki gündemi kullanıyor. Devletin ve AKP hükümetinin bütün pislikleri ortaya çıkmış durumdadır” dedi. ‘Ahmet’in hesabı kapanmaz’ İSTANBUL/HATAY ODTÜ isyanına destek vermek için 10 Eylül 2013 tarihinde Antakya’da düzenlenen eylem sırasında polisin attığı gaz kapsülünün isabet etmesi sonucu 23 yaşında yaşımını yitiren Ahmet Atakan dün doğum gününde memleketi Hatay ve İstanbul’da binlerce kişi tarafından anıldı. Tünel Meydanı’nda toplanan grup “Ahmet Atakan’ın kanı yerde kalmayacak, Ahmet için adalet istiyoruz” yazılı pankart açarak Galatasaray’a kadar “Her yer Taksim her yer direniş ” sloganı atarak yürüdü. Gruba, bazı spor kulübü taraftarları da meşaleler yakarak katıldılar. Eyleme Suriye’deki çatışmalardan Türkiye’ye kaçan Suriyeliler de destek verdi. Basın açıklamasında, “Ahmet’in katledildiği, günden bu yana 160 gün geçti buna rağmen savcılık nezdinde bir arpa boyu kadar bile yol alınamadı. Belgeler Ahmet’in ölümüyle ilgili polisin alenen olduğu suçu gözler önüne seriyor” ifadeleri yer aldı. Hatay’da ise Atakan ailesinin çağrısı üzerine Antakya Armutlu Mahallesi’nde Ahmet Atakan’ın öldürüldüğü yerde toplanan kalabalık grup, Uğur Mumcu Meydanı’na yürüdü. Atakan ailesinin ön saflarda yer aldığı yürüyüş Atakan’ın mezarı başında son buldu. CHP Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu, Refik Eryılmaz, Defne belediye başkan adayı İbrahim Yaman, İHD, Halkevi, AKADER gibi kurumların yanı sıra yürüyüşe Gezi direnişine destek eyleminde yaşamını yitiren Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert de katıldı. Ahmet Atakan’ın ağabeyi Süleyman Atakan katillerden hesap sorulacağını söyledi. TKP Hatay İl Başkanlığı ev sahipliğinde Bedircan Düğün Salonunda düzenlenen “Barış İçin, Eşitlik İçin, Özgürlük İçin” kapalı alan toplantısına katılan Ataol Behramoğlu, Ekin Onat, Mehmet Esatoğlu, Nihat Behram, Orhan Aydın, Semir Aslanyürek, Kemal Okuyan, Babis Angourakis ve 500’e yakın bir partili, toplantı sonunda “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganlarıyla eşliğinde Ahmet Atakan’ın mezarına kadar yürüyerek mezarına çiçek bıraktı. Hasan Kaçar cezaevine girdiğinde henüz 18 yaşındaydı, yargılandı, müebbet hapis cezası aldı. Cezaevine girmesinin ardından hastalıklarla tanıştı. Şimdi tek başına yaşamını sürdüremeyecek durumda. Ancak Adli Tp Kurumu tarafından verilen raporun eksik yazılması nedeniyle cezaevinden çıkamıyor. Hakkâri’de bisiklet ile gezerken polislerin kullandığı beyaz renkli Reanult Toros çarpıp yerde sürüklediğinde henüz 16 yaşındaydı. O zamanlar HADEP’e gidip geliyordu, polisler bir defasında ise “Sen hele bir 18 yaşını geç, o zaman görüşürüz” demişlerdi. Öyle de oldu, 18 yaşını doldurmasından kısa bir süre sonra polis lojmanlarının yakınında patlayan bir ses bombası nedeniyle evi basılarak gözaltına alındı ve tutuklandı. Cezaevinde kısa sürede “Ankilozan Spondilit” olarak adlandırılan eklem hastalığı başgösterdi.Vücudu giderek harap olmaya başladı. Bu kez hasta hükümlülerin tedavisinin takibinin yapıldığı Metris R Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Doktorlar acil ameliyat olması gerektiğini söyledi. Ancak cezaevi, ameliyat sonrası bakımının yapılamayacağından kabul etmedi. Kaçar’ın kardeşi Asiye Kaçar, “Organları tahrip oldu, hareket edemez halde. Görüşte, elimi uzattım ama eli artık kalkmıyormuş” diyerek anlatıyor. Avukatlarının cezasının ertelenmesi amacıyla yaptığı başvuru sonucu Adli Tıp Kurumu’na sevk edilen Kaçar’a “cezasının infazının 6 ay süreyle ertelenmesi uygundur” raporu verilir. Ancak mahkeme yasadan yararlanabilmesi için hayatını tek başına sürdürüp sürdüremeyeceğini de sorar. Yeni rapor mahkemeye ulaşır ancak raporda yine tek başına yaşamını sürdürüp sürdüremeyeceği belirtilmemiştir. Mahkeme kuruma üçüncü kez yazı yazmak zorunda kalır. Bu arada Asiye Kaçar’ın, ağabeyinden habersiz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e cezasının affedilmesi için başvuruda bulunması nedeniyle de yeni bir süreç başlar. Başını dahi çeviremeyen Hasan Kaçar’ın hastaneye sevk yazısının üzerinde “DİKKAT KAÇAR/KAÇIRILIR” yazıyor. Asiye Kaçar yaşadıklarını “Bu oyunda tükendik. Canımız içerde yanıyorken, acılar içinde kıvranıyorken, ölümü bekliyorken izleyelim mi?” sözleri ile anlatıyor. Adli Tıp Kurumu’nun cezasının ertelenmesi ve tahliye edilmesi yönünde görüş bildirdiği ancak ailesinin PKK’nin sıkça eylem yaptığı bir mahallede oturması nedeniyle cezaevinden çıkamayan Salih Tuğrul için avukatları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Avukatlar, Tuğrul’un yaşama hakkı nedeniyle tahliye edilmesini talep etti. 12 yıldır cezaevinde olan ve kalbinin sadece yüzde 30’u çalışan Abdullah Kalay, hakkında Kocaeli Üniversitesi’nin “cezaevinde kalamaz” yönündeki raporuna rağmen Adli Tıp Kurumu 3. kez cezaevinde kalmasında sakınca olmadığı yönünde rapor verdi. Tutsaklarımızı bırakmayacağız İstanbul Haber Servisi TAYAD’lı aileler dün saat 13.30 sıralarında Galatasaray’da “Hasta tutuklular serbest bırakılsın” yazılı pankart ve “AKP hasta tutsakları kasten öldürüyor” yazılı çeşitli dövizler taşıyarak toplandı. TAYAD’lı ailer adına yapılan açıklamada, cezaevlerinde ölüm oranlarının ve hastalıkların artmasının nedeninin “F tipi tecrit” politikalarının olduğu, 20002013 yılları arasında 2 bin 304 tutuklu ve hükümlünün hapishanelerde katledildiği savunuldu. TAYAD adına yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Biz, TAYAD’lı aileler olarak hasta tutsaklara özgürlük kampanyası başlattık. Bu düzenin hiçbir kurumu meşru değildir. AKP hırsız, yağmacı ve çürümüş bir iktidar partisidir. Bizler tutsaklarımızı AKP’nin insafına bırakmayacağız. Hasta tutsakların özgürlüğü için başta hasta tutsak aileleri olmak üzere tüm halkımızı TAYAD’ın mücadelesine destek vermeye çağırıyoruz.” TAYAD’lıların eylemine Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül ve Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir de destek verdi. Yalanlar sonucu Diğer hasta tutuklular cezaevindeler İstanbul Haber Servisi KESK’e düzenlenen operasyonlar sonucu tutuklanan kamu emekçilerinin yakınları, her pazar günü olduğu gibi dün 42. kez Galatasaray’da yakınlarının serbest bırakılması istemiyle oturma eylemi yaptı. KESK’li tutukluların yakınları ve Kamu Emekçileri Cephesi, saat 15.00 sıralarında Galatasaray Lisesi önünde “Örgütlenme, iş güvencesi ve direnme hakkına sahip çıkan devrimci memurlara özgürlük istiyoruz” pankartı açarak toplandı. EğitimSen 7 No’lu Şube Eğitim Sekreteri Aynur Barkın, aileler adına yaptığı açıklamada şunları şöyledi: “Bir yıl önce ‘büyük örgüt operasyonu’ yalanları ile gözaltına alındık, tutuklandık. Tutuklanmamız için en büyük kanıt ise gerçekte var olmayan ve siyasi şube polislerinin hazırlamış olduğu 1055 numaralı CD idi. 11 ay boyunca hukukun ve adaletin, siyasetin aracı haline getirildiğine tanıklık ettik. 11 ay boyunca keskopyalayapıştır yöntemiyle hazırlanan, hukuksal olarak bile birçok tutarsızlıkla dolu bir iddianameyle hakkımızda 80 yıla varan cezalar isteniyor.” “Komploları boşa çıkaracağız”, “Emekçiyiz, haklıyız, kazanacağız” sloganları atan grup, bir süre oturma eylemi yaptı. Okurlardan kısa kısa Bu iddia doğru değil 7 Şubat 2014 Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji ekinin sonundaki “Sanatın Dinsel İşlevi Üzerine” adlı makale “Dinsiz ve sanatsız yaşam olmamıştır ve olmayacaktır” cümlesiyle bitmektedir. Bilimsel yaklaşımdan, evrim kavramından uzak böyle bir iddia, bu örnek yayın organında nasıl yer aldı? Saygılarımla. Necat Özgür David Robinson yanılıyor C. Chaplin sinemacı idi, ama aynı zamanda müzikçi idi de, ve de yazar. Evet, Chaplin bir yazardı da. Cumhuriyet gazetesinin 06.02.2014 günlü nüshasında “Kültür Servisi” çıkışlı yazısında belirtildiği gibi, Chaplin’in “tek romanı” gün ışığına çıkmıyor, bunu uzun süredir Chaplin’in biyografi yazarı David Robinson da söylese bu böyle değil. 1954 yılında Çağlayan Yayınları’nda Sahne Işıkları olarak Türkçe yayımlanmış hali elimin altında. Kitabı 1981 yılında bir sahaftan (belki de bir kaldırımda) aldım. Okudum diyemem, çünkü yine Chaplin’in çektiği (yaptığı / hem yönetip hem oynadığı) Limelight’ı seyretmiştim. Film bizde Chaplin ile özdeşleştirilmiş filmdir. Oysa Chaplin özellikle sessiz sinema döneminde asıl başeserlerini vermiştir. Hatta karıştıranlar olabilir City Lights (1931) filminde ilk kez sesi kullanmaya başlaması, bu filmin bir özelliğidir ama, bu film sinema dünyasında Limelight’tan daha itibarlıdır. Limelight’a (1952) da kaynaklık eden Footlights romanı pek çok kişi tarafından bilinmeyebilir (çok şükür ben onlardan değilim) ama yeni bulunmuş bir roman da değildir. Yukarıda da yazdığım gibi, kitap bizde 1954 yılında Çağlayan Yayınları tarafından basılıp yayımlanmıştır. Kitap Reşat Nuri Güntekin’in Gizli El romanı ile birlikte önlü arkalı yayımlanmıştır. (Sahne Işıkları kitabı bittikten sonra başlamaz Gizli El, romanı ters çevirmek ve arkasında yeni bir kapak ile, Gizli El’in kapağı ile karşılaşmak garip bir durum değildir. İmdi, bu kitabın yeni bulunduğunu, kitabın, İtalya’da eski filmlerin restorasyonunu yapan Cineteca di Bologna Enstitüsü tarafından yayımlanarak, önümüzdeki ay Londra’da piyasaya çıkarılacağını okumak, kitabın 1954 yılında ülkemizdeki yayımlanmış basımını elimde tutarken bana biraz garip geldi. Sinema ile ilgili kişiler Charlie Chaplin’i bilmiyorlarsa bu bir ayıptır; biliyorlarsa da Limelight’ın bir romandan (hem de Chaplin’in bir romanından) kaynaklandığını bilmiyorlarsa bu bir kayıptır, bunu dahi biliyorlarsa, bu kitabın 1954 yılında (sonra ikinci bir basımı daha yapılmış) ülkemizde basılmış ve yayımlanmış olduğunu da öğrensinler. Orhan Ünser Baskı Meşrulaştırılamaz Geçen hafta medya tarihi açısından önemli bir haftaydı. Arşive kaydedilmiş ama unutulmaya, “hafızayı beşer”in “nisyan” yeteneğine terk edilmiş kimi gerçeklerin iktidardaki iç koalisyonun çatlamasıyla ortaya dökülmesi belki de şans sayılmalıdır. Bugünlerde medyada sorumlu görevlerde bulunmuş kişilerin yaşadıklarını kendi açılarından da olsa yazmaları, TV programlarında anlatmaları pek çok gerçeğin ortaya çıkmasına yol açtı. Ortaya çıkanlar medya dünyasının bilmediği şeyler değildi ama her nedense derin bir sessizlik içinde geçiştiriliyordu. İktidarın baskısının bu kez yetkili ağızlardan itiraf edilmesi, eğer bundan sonrası için egemenlere, güç sahiplerine direnme eğilimini güçlendirecekse çok yararlı olacaktır. Gerçeklerin birbiri peşi sıra ortaya çıktığı, iktidarın medyayı yönetme, yönlendirme çabalarının inkâr edilmez bir şekilde sergilendiği günlerde baskıyı meşrulaştırma girişimlerinin gazetecilik etiğini, ahlakını hiçe sayan yandaşlar eliyle savunulduğunu, baskının doğal olduğunun medya dünyasına kabul ettirilmeye çalışıldığını kaydetmekte de yarar var. ‘Neden olan’ olumsuz vurgudur Geçen hafta manşette yer alan haberinizin metnindeki “Kasasında KALMASINA NEDEN OLAN” cümlesi; “... kasasında KALMASINI SAĞLAYAN ...” şeklinde yazılmalıydı. Maalesef günümüz gazete ve TV’lerinde hatalara çok sık rastlıyoruz. Editörlerin yükü çok mu fazla? İyi çalışmalar. Hamdi Erdem Polis yine bir genci gaz kapsülüyle ağır yaraladı İstanbul Haber Servisi Okmeydanı’nda, önceki gün Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin 15. yıldönümü nedeniyle yapılan protesto gösterisinde polisin müdahalesi sonucu yaralanan Cihat Özkan’ın (21) tedavisi sürüyor. Önceki akşam saatlerinde yaşanan olayda Özkan’ın kafasına, polisin akrep adı verilen zırhlı araçtan attığı gaz fişeği kapsülü isabet etti. Sağ gözünün üst tarafına gaz fişeği isabet eden Özkan, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Beyin kanaması geçiren Özkan’ın yoğum bakım ünitesinde tutulduğu öğrenildi. ‘Asist’e gerek yok 7 Şubat günü en üstte yer alan asist sözcüğü uygun düşmemiş. Assisteyardım gören, yardım alan demektir. Hazır bulunma, devam, seyirci, dinleyici, yardım esirgememek, sigorta gibi anlamları da vardır. Lütfen Türkçemizi güzel kullanalım. Türkçesi varken Doğu ya da Batı dillerinden sözcüklere gerek yok. Saygılarımla. Prof. Dr. Emrullah Güney Şırnak’ta ‘Özel harekât timi darp etti’ iddiası ŞIRNAK (DHA) İdil ilçesinde oturan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın yeğeni olan ve ilçede esnaflık yapan Faik Kaplan, dün gece Turgut Özal Mahallesi’nde ziyaret ettiği dayısının evinden çıkıp aracına bindiği sırada araçlarının özel harekât timleri tarafından önünün kesildiğini söyledi. Özel harekât timlerinin önce kimliklerini alarak GBT sorgulaması yaptığını ve sorgulamadan bir sorun çıkmayınca kendilerine hakaret ederek dövmeye başladığını anlattı. Olay sırasında kafasından aldığı darbe ile yaralanarak hastaneye kaldırılan Faik Kaplan’ın dayısının asker olan oğlu İbrahim Akay, “Bize ‘terörist dediler. Ben ‘Askerim, terörist değilim’ dememe rağmen bana vurmaya başladı. Kız kardeşime tekme tokat vurmaya başladı” dedi. 5 günlük ‘iş göremez’ raporu olan İbrahim Akay, polislerden şikâyetçi oldu. Çevre haberlerine daha fazla ilgi Merhaba, bir İstanbullu olarak kurak ve aşırı ılık bir kış geçirmekten üzüntü duyuyorum. Her ne kadar ısınma problemi olan aileler için bu bir avantaj da olsa, mevsimlerin normal düzenlerinin dışına çıkması ve yeterli yağış olmaması bu üzüntümün en büyük nedenidir. Hatırladığım kadarıyla 1994 yerel seçimlerinden önce de büyük bir kuraklık olmuş ve milyonlarca insan şehirlerde susuzluktan kıvranmıştık! Gazetenizde bu kuraklığın ve mevsim ortalamalarının dışına çıkmanın nedenleri ve boyutları hakkında yeterli bilgi bulamıyorum (yoksa ben mi atlıyorum?). Örneğin yağış miktarındaki azalma ve ortalama hava sıcaklığı artışı yalnızca belli bölgelerimizde midir, yoksa tüm yurtta mıdır? Yalnızca bizim ülkemizi mi etkilemiştir, yoksa çevre ülkelerini de, örneğin Balkanlar, Kafkasya, diğer Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’yı da etkilemiş midir? Küresel ısınma gerçeğinin hepimiz farkındayız ama bu olgu her zaman kuraklık demek değildir. Aksine, özellikle deniz suyu sıcaklığının artışıyla beraber daha çok fırtına ve şiddetli yağış olması beklenir. Nitekim ABD ve İngiltere’de böyle olduğunu okuyoruz. O halde bizde devam eden anormal hava olaylarının bilimsel nedenleri nelerdir? Bu konularda okuyucularınızı aydınlatırsanız çok memnun oluruz. Şimdiden teşekkürler. Kemal Bahçekapılı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle