08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ŞUBAT 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Berlin Ayıları Asya’ya kaçtı Liao Fan 64. Berlin Film Festivali, Asya sinemasının beklenmedik zaferiyle sonuçlandı Tarih ya da Darwin’in Kaplumbağası... “Bir oyunu anlatmak” ile ilgili bir gerçeği bir kez daha anladım. Geçen hafta, ünlü İspanyol oyun yazarı Juan Mayorga’nın “Kaplumbağa” adlı oyununu Trump Tower Tiyatro Salonu’nda, Ali Poyrazoğlu’nun rejisi ve oyunculuğu ile izlerken... ‘Seyredilmiş’ bir temsil söz veya yazı ile anlatılamıyor. Söz ve yazı, sadece seyredilmiş oyuna bazı atıflarda bulunmaya yetiyor, o kadar. Gerisi, yani o tiyatro olayının bütünü, ancak onu tiyatro salonunda yaşamakla kavranabiliyor. Ve asıl doğal olan da belki böylesi. Hele Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu tarafından sergilenen “Kaplumbağa” adlı bir oyun varsa karşımızda; hele tamamını seyrettikten sonra, sahnedeki son sözlerin de yankılanmasının ardından içimizden yükselen ses, yalnızca tek bir soru sormaya yetiyorsa: “Bu oyunun, bu temsilin neresi mükemmel değildi ki!” Oyunu anlatacak değilim. Benim anlatmamla, herhangi bir kalemin anlatmasıyla anlaşılabilecek ve anlatılabilecek bir oyun değil. İsteyen gider görür ve tiyatro şöleninin bir parçası olur. Ben sadece birkaç ipucu vermek niyetindeyim. Bir kusursuzluğa değgin birkaç ipucu. Oyunun başkişisi, kahramanı, tarih. Evet, bildiğimiz tarih. Ya da daha kesin deyişle, dünya tarihinin son iki yüz yıllık bölümü. İki saatlik ve iki perdelik bir akışın içine Fransız İhtilali’nden bu yana hemen her şey sığdırılmış. İhtilal, Ekim Devrimi, iki dünya savaşı, Hitler faşizminin yükselişi ve çöküşü, Nazilerin ölüm kamplarının dehşeti – ve sonra, ‘çok şükür artık savaşlar bitti!’ derken Vietnam’dan bugüne hiç bitmeyenler. Darwin tarafından uzak adalardan birinden getirilmiş kendi halinde, bildiğimiz bir kaplumbağa iken, Birinci Dünya Savaşı’nda yediği zehirli gazlar yüzünden ‘evrim geçirip’ yarı insanlaşmış Harry Robinson (Ali Poyrazoğlu), Fransız İhtilali’nden Guernica’ya, Picasso’ya ve Hiroşima’ya kadar her şeyi yaşamış bir canlı tarih. Yolu, o iki yüz yılın sonunda, dünya tarihini konu alan üç ciltlik dev eserinin son cildini yazmakta olan tarih profesörü ile kesişiyor. Ve ondan, kendisini yeniden vatanına, eski adasına götüreceğine dair söz aldıktan sonra, bu iyiliğin karşılığı olarak profesörün tarih yanlışlarını düzeltmeye başlıyor. Ve oyun, o andan itibaren resmi tarihlerin ne kadar aldatıcı olduğunu yansıtan bir gerçek tarih aynasına evriliyor. Ve biz seyirciler, o andan itibaren artık doğrudan tarihin kendisini sorgulamaya başlıyoruz. Tarih karşısında, başta farkına bile varmaksızın, kendi tutumlarımızı almaya başlıyoruz. Almaya zorlanıyoruz. “Kaplumbağa”, dünya tarihinin son iki yüzyılını izleme bağlamında seyircisine bütün özgürlükleri sunuyor – bir tek özgürlük dışında. Gördüklerimiz üzerinde düşünmeme gibi bir özgürlüğümüz yok! Yani karşımızda, iki saat ve iki perde boyunca saat gibi işleyen bir sahne trafiği içersinde, sırılsıklam bir politik tiyatro var – günlük siyasi olayların anaforunda yitip gitmeyi değil, dünyanın tamamını tarihseltoplumsal bir büyütecin altına almayı amaçlayan bir politik tiyatro. Bu kadar – gerisi salonda! Kültür Servisi 64. Uluslararası Berlin Film Festivali’nin önceki gece düzenlenen ödül töreni, Asya sinemasının “zafer gecesi”ne dönüştü. “En İyi Film”e verilen Altın Ayı, Çinli yönetmen Diao Yinan’ın ÇinHong Kong yapımı “Kara Kömür, İnce Buz” adlı filminin olurken; aynı filmdeki başarılı yorumuyla Liao Fan, “En İyi Erkek Oyuncu”ya verilen Gümüş Ayı’ya değer görüldü. Japon oyuncu Haru Kuroki, Yoji Yamada’nın “Küçük Ev” adlı filmindeki oyunuyla “En İyi Kadın Oyuncu”ya verilen Gümüş Ayı’yı alırken; Zeng Jian da, Lou Ye’nin “Kör Masajı” filmindeki çalışmasıyla, “En İyi Görüntü Yönetmeni”ne verilen Olağanüstü Sanatsal Katkı Ödülü’nün sahibi oldu. u Ana yarışma Bu yıl, bölümünde Berlinale’nin ana yarışma böhiçbir Türk lümünde hiçbir filminin yer Türk filmi yer almadığı almazken, KutBerlinale’nin luğ Ataman’ın Panorama bölüPanorama münde gösteribölümünde len “Kuzu” adgösterilen Kutluğ lı filmi, Uluslararası Sanat SiAtaman’ın nemaları Kon“Kuzu” adlı filmi, federasyonu Uluslararası CICAE’nin ödüSanat Sinemaları lüne değer görüldü. Konfederasyonu Diao Yinan’ın CICAE’nin ödülüne Altın Ayı kazadeğer görüldü. nan “Kara Kömür, İnce Buz” adlı filmi, birbiriyle bağıntılı bir dizi cinayeti soruştururken olaylarla bağlantılı bir kadına âşık olan bir dedektifin başından geçenleri konu alan bir “kara polisiye”. James Schamus başkanlığında Barbara Broccoli, Trine Dyrholm, Mitra Farahani, Greta Gerwig, Michel Gondry ve Christoph Waltz’tan oluşan uluslararası seçici kurul, “En İyi Yönetmen”e verilen Gümüş Ayı’yı ise, “Boyhood” (Çocukluk Çağı) filminin ABD’li yönetmeni Japon oyuncu Haru Kuroki, Yoji Richard Linklater’a değer gördü. Yamada’nın “Küçük 12 yılda çektiği filminin ortaklaEv” adlı filmindeki şa bir uğraşın ürünü olduğunu vurguoyunuyla “En İyi layan Linklater, ödülü “bütün o yılKadın Oyuncu” lar boyunca filmde çalışan 400’den ödülünü aldı. u Altın Ayı, Çinli yönetmen Diao Yinan’ın “Kara Kömür, İnce Buz” filmine giderken; Çinli oyuncu Liao Fan aynı filmdeki oyunuyla ‘En İyi Erkek Oyuncu’, Japon oyuncu Haru Kuroki de “Küçük Ev”deki yorumuyla ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçildi. Çinli görüntü yönetmeni Zeng Jian, “Kör Masajı” filmindeki çalışmasıyla ‘Olağanüstü Sanatsal Katkı Ödülü’nün sahibi oldu. fazla kişi adına aldığını” söyledi. Sinema eleştirmenlerinin Berlinale’de en beğendiği filmlerin başında gelen “Boyhood”, bir erkek çocuğun büyüme öyküsünü anlatırken, ailenin tüm bireylerine derinliğine gözlemler getiriyor. Öte yandan, bu yılın “Büyük Jüri Ödülü”, son dönem Amerikan sinemasının en özgün yönetmenlerinden Wes Anderson’ın, Avusturyalı yazar Stefan Zweig’a “saygı” niteliğindeki “The Grand Budapest Hotel” (Büyük Budapeşte Oteli) adlı filmine gitti. İlk kez uluslararası nitelikte bir ödül alan Anderson, törene katılmadıysa da, esprili bir mesaj göndererek “nihayet ciddi bir ödül alabildiğini” belirtti. Yenilikçi sinemaya verilen Alfred Bauer Ödülü de, bu yıl Berlinale’ye “Aimer, Boire et Chanter” (Sev, İç, Şarkı Söyle) adlı yeni filmiyle katılan Fransız sinemasının büyük ustası Alain Resnais’ye verildi. Ödülü, törene katılmayan Resnais adına, filmin oyuncularından André Dussollier ve yapımcı JeanLouis Livi aldı. Resnais’nin daha önce de iki oyununu beyazperdeye uyarladığı İngiliz yazar Alan Ayckbourn’un “Riley’nin Yaşamı” adlı oyunundan sinemaya aktardığı ve başrolünü Sabine Azéma’nın üstlendiği film, insan doğasının derinliklerinde geziniyor ve aşkın ve tutkunun gücüne övgü niteliği taşıyor. Fikret Otyam’ın durumu iyi Kültür Servisi Önceki gün rahatsızlanarak Antalya’da Özel Olimpos Hastanesi’nde tedavi altına alınan gazeteci, yazar, ressam Fikret Otyam’ın sağlık durumu iyiye gidiyor. Doktoru Kutbettin Altun, yoğun bakım servisinden çıkarılan Otyam’ın tedavisinin devam ettiğini ancak sağlık durumunda düzelme gözlendiğini, bir haftalık tedavinin ardından taburcu edilebileceğini belirtti. Fikret Otyam, sol karın bölgesindeki şikâyet nedeniyle kaldırıldığı hastanede ameliyat edilmiş, kalın bağırsağında çürüyen bölüm ameliyatla alınmıştı. FOTOĞRAF SERGİSİ 27 ŞUBAT’A KADAR AÇIK B ERLİ N ALE 2 0 1 4 ’ Ü N B ELLİ B AŞ LI ÖDÜ LLERİ Altın Ayı, En İyi Film: “Kara Kömür, İnce Buz” (Diao Yinan) Gümüş Ayı, Büyük Jüri Ödülü: “The Grand Budapest Hotel” (Wes Anderson) Gümüş Ayı, Alfred Bauer Ödülü: “Aimer, Boire et Chanter” (Alain Resnais) Gümüş Ayı, En İyi Yönetmen: Richard Linklater (“Boyhood”) Gümüş Ayı, En İyi Kadın Oyuncu: Haru Kuroki (“Küçük Ev”) Gümüş Ayı, En İyi Erkek Oyuncu: Liao Fan (“Kara Kömür, İnce Buz”) Gümüş Ayı, En İyi Senaryo: Dietrich Brüggemann, Anna Brüggemann (“Kreuzweq”) Gümüş Ayı, Olağanüstü Sanatsal Katkı: Zeng Jian (“Kör Masajı”) Çocuk portreleri... Fotoğraf sanatçısı Kaan İşcan’ın “Anneciğim, Büyüyorum Ben Şimdi” adlı çoçuk portrelerinden oluşan fotoğraf sergisi İstanbul Aydın Üniversitesi’nde sergilenecek. Fotoğraflar, 2013’te İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi’de düzenlenen “Çocuk Hakları Günü Etkinliği”nde çekildi. Sanatçının, etkinlikte üniversite öğrencilerinin çocukların yüzlerini boyadığı anların fotoğraflarından oluşan sergisi, 1727 Şubat 2014 tarihleri arasında görülebilir. Arkeologlar için ne yapıyorsunuz? CHP Milletvekili Çandar’dan Bakan Çelik’e soru önergesi Kültür Servisi CHP Muğla Milletvekili Tolga Çandar, arkeologların istihdam sorunlarıyla ilgili, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yanıtlaması istemiyle Meclis’e soru önergesi verdi. Türkiye’nin arkeolojik miras açısından dünyanın en zengin ülkelerinden olmasına karşın, cumhuriyetin ilk yıllarına oranla, arkeoloji alanında uzman personel sayısının artması gerekirken azaldığını, bakanlığa bağlı kurumların arkeolog istihdamının yüzde 1’de kaldığını belirten Çandar, bu durumun bakanlığın kültürel mirasın korunmasına gerekli özeni göstermediğinin kanıtı olduğunu vurguladı. 2002 yılında üniversitelerde arkeoloji bölümü sayısı 14 iken, son on yılda bu sayının 41’e yükseldiğini,bu bölümler yılda ortalama 2 bin mezun verirken, bakanlığın 1015 arkeolog istihdam ettiğini, Türkiye’de on binlerce işsiz arkeolog olduğunu kaydeden Çandar, “Üniversitelerin arkeoloji bölümü kontenjanlarında değişim yapmayı düşünüyor musunuz” diye sordu. Hangi bakanlıkta kaç arkeolog çalıştığıyla ilgili de bilgi istenen soru önergesinde ayrıca, Almanya’da 6 bin 501, İtalya’da 3 bin 790 müze olmasına karşın Türkiye’de 372 müzenin bulunduğuna dikkat çekilerek “Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak bu olumsuz tablonun değiştirilmesi için bir çalışmanız var mı?” denildi. YAYIN EMEKÇİLERİ KOLEKTİFİ KÜLTÜR SANAT GALERİ SERGİ Kültür Servisi Yayınevlerinde tam zamanlı ya da dışarıdan çalışan yayıncılık emekçileri, sektörün eksiklerini konuşmak, sorunlarına birlikte çözüm aramak amacıyla Yayınevi Emekçileri Kolektifi’ni (YEK) kurdu. Editör, düzeltmen, grafik tasarımcı, depo sorumlusu gibi sektörün tüm bileşenlerinin bir araya geldiği kolektif, “Kültür üretiminin metalaşıp paraya dönüştürüldüğü bir alanda emekçinin maruz kaldığı koşulların görünür olması, emekçilerin kültür üretimi ardına saklanan yayın sektöründen haklarını talep etmesi için” mücadele yürütecek. Emek hırsızlığı yapan yayınevi sahiplerini kapitalist bir işadamından farklı görmediklerini belirten kolektif, “YEK olarak faaliyetlerimizin merkezine emeği koyuyoruz ve emeğe, emekçiye yapılan/yapılacak her türlü haksızlığı kendimize yapılmış gibi sahipleniyoruz” diyor. Sömürüye karşı mücadele edecekler Diao Yinan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle