07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 ŞUBAT 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 “işbirlikçilikle, tahrikçilikle” itham edilir. Ortalığı böyle karıştıranlar, “İnanmak istemeyen inanmaz. Kimseye ispat etmek zorunda değilim” deyip işi kapatamaz. Siyaset meydanında konuyu bu kadar kullanan partinin sözcüsü, “Ben ne biliym, Başbakan’a sorun” deyip kaçamaz. Bu propaganda savaşında gönüllü rol alanlar, “Hay Allah, yanıltılmışım” deyip sıyrılamaz. Vebali, tarihte yazılıdır; büyüktür. HHH Şükür ki, bu kez kitle sağduyuluydu. 100 bine yakın insanın Taksim’i doldurduğu, İstanbul başta bütün ülkenin ayakta olduğu, meydanlara barikatlar kurulduğu bir günden söz ediyoruz. Böyle bir dönemde, insanların birbirine girmemesi, Başbakan’ın ısrarlı tahriklerine kulak vermemesi, işin, “başörtülü mağdurlartacizci laikler” kavgasına sürüklenmemesi, tamamen sağduyunun eseridir. Umalım ki bu, dışardan birilerinin dolduruşuyla birbirini doğraya doğraya unufak olmuş bir halkın, artık siyasetçinin, gazetecinin yalancısına güvenmemesinin, kolayından dolduruşa gelmemesinin neticesidir. “Camilerimize birayla girdiler. Yolda kızımıza saldırdılar” diye kürsülerden ısrarla yalanlar haykıran, sonra dün iki yalanı birbirine karıştırıp, “bira şişesiyle kızımıza saldırdılar” yalanını uyduran ve inananları kışkırtan sesin, tarihte benzer seslerin yaktığı aydınlara, kestiği kafalara, sıktığı kurşunlara bakıp “Bir katliamı da ben tetiklemiş olmayayım” diyerek öfkesini yatıştırması ve özür dileyip susması gerekir. “Kızcağızın eli uf olmuş, psikolojisi bozulmuş, ne çok gözyaşı dökmüş” diye ağıt yakanların da o günlerde vahşice dövülerek öldürülen, arabalar altında ezilen, gaz fişeğiyle katledilen, kör edilen, sakat bırakılan gençleri ve hâlâ mahkeme kapılarında hak arayan ailelerini hatırlayıp biraz utanması gerekir. Felsefeciler, felsefe sevenler, hayatını renklendirmek isteyenler buluştu Din bir kurgudur! Ç anakkale’den aşağı doğru yola devam ederseniz, Ayvacık’a gelirsiniz, Ayvacık’tan da Behramkale okuna doğru yol alırsanız, yirmi dakika sonra tepelerde kurulmuş Behramkale köyüne varırsınız. Köye ilk kez gelenler, girişte, bir heykelle karşılaşırlar. Bu ünlü filozof Aristo’nun heykelidir. Evet, şaşırdınız. Behramkale, ülkemizde girişinde bir filozof heykeli bulunan tek köydür. Osmanlı’nın sürgün yeri olarak kullanılan Behramkale, şanslı bir köydür, çünkü bilgi tanrısı Athena’nın muhteşem tapınağı oradadır ve Aristo’nun “din karşıtı” sözlerinden ötürü sürgün edildiği köy de Behramkale’dir. Girişinde bir felsefecinin (Aristo) heykeli bulunan tek köyümüz. Behramkale ve yalısı Assos. Ve hiç kuşkusuz, Aristo sürgünde de boş durmamış, öğrencileriyle her akşamüstü, tam da gün batımında dünyayı ve insanı tartışmıştır. Assos, işte bu şanslı köyün, es kilerin tabiriy le yalısıdır. Muhteşem bir denizi ve eski palamut ticaretinden kalan şimdiler de dostum, arkadaşım Assos vurgunu Hilmi Selimoğlu tarafından işletilen avlulu otelleriyle göz kamaştırır. Öte yandan kıyıda çok derinlerden bir caz müziği kulağını za gelir ve sizi alıp başka dünyalara götürür. Müzik Uzun Ev’den gelmektedir. Çünkü 1979 yılında kıyıya inen ve bulaşıkçılıkla işe başlayan Behramlı Tahir Şenavcu şimdilerde mezeleriyle ünlü Uzun Ev’in sahibidir ve bir caz delisidir. İşte böyle bir mekânda, Hilmi Selimoğlu’nun otellerini ve avlularını açtığı Assos’ta her yıl iki kez Felsefe Günleri yapılır. Şubatta ve temmuzda. Felsefeciler, felsefe sevenler, hayatını renklendirmek isteyenler Assos’ta buluşur. Yaşlı genç, her meslekten ve Türkiye’nin her yerinden insanlar Assos’a koşar. Aristo’yu selamlar ve tartışmalar başlar. Maraş’tan Kabataş’a Yalanın Kanlı Tarihi Maraş katliamı bir yalanla başladı: Çiçek Sineması’nın yakınında bir ses bombası patlatılıp ülkücülerin saldırıya uğradığı söylendi. Kente, “Aleviler Sünnilere saldıracak, camileri yakacak” söylentisi yayıldı. Yalanın bilançosu: 7 gün süren katliamda 150’ye yakın insan öldü. HHH Sivas katliamı bir kışkırtmayla başladı: Yerel bir gazete “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar” manşetiyle çıktı. Yobazlar cuma namazı çıkışı kışkırtıldı, Aziz Nesin ve arkadaşlarının kaldığı otel kuşatıldı. Kışkırtmanın bilançosu: 7 saat sonunda 35 insan katledildi. HHH Malatya katliamı bir palavrayla başladı: “Türkiye’de 40 bin kilise var. Misyonerler dört bir yanda cirit atıyor. Her yerde İncil dağıtıyorlar. İslam elden gidiyor” diye konferanslar verdiler. Solcu geçinenleri inandırıp demeçler verdirdiler. Palavranın bilançosu: Malatya Zirve Yayınevi’nde çalışan biri Alman, ikisi Türk üç Hıristiyan, boğazları kesilerek öldürüldü. HHH Böyle kanlı tarih sicili olan bir ülkede, hem de Gezi eylemi sırasında, polisin direniş karşısında parktan çekilmek zorunda kaldığı aşamada, “elleri deri eldivenli, üstleri çıplak, başı badanalı 70100 kişilik bir grubun, yanında 6 aylık bebeği olan başörtülü bir kadını taciz ettiği, saldırdığı, yerlerde sürüklediği” yalanını üretirseniz, bunun adı “katliam davetiyesi”dir. Bu yalanı üreten akla, “iftiracı” denir. Bu yalanı kullanan Başbakan, “halkı kin ve düşmanlığa sevk” etmiş demektir. Bu yalana ortak olanlar da Kadın tanrıçalar yurdu: Anadolu B u yılki tartışmaların başlığı çok kışkırtıcı: Din ve Bilim. Hangi meslekten olursa olsun, hemen herkes din ve bilim dendi mi iki düşman kardeşten söz edildiğini bilir. Çünkü bu ikisi dünya kurulduğundan beri birbirleriyle çatışırlar. Çünkü her ikisi de dünya kültürünün bileşenleridir. Bazı çağlarda, özellikle din, bilime karşı çok acımasız davranmıştır. Ben bu yıl şöyle bir bilgi edindim, ortaçağda tam 35 bin insan, cadı olduğu düşünülerek yakılmış. Eminim bunların yüzde doksan dokuzu, onda dokuzu kadındı. Dinlerin çok zaman şeytanla özleştirdikleri kadına karşı tuhaf bir korkuları var. Tanrı da özellikle semavi dinlerde hep erkek. Burada sürekli aklıma bir şey geliyor. Hiç düşündünüz mü, Anadolu bir kadın tanrıçalar yurdudur. Bin tanrılı Hititler’de, Likya ve Frigya uygarlıklarında maşallah kadın tanrıçalar pek bir boldur. Üstelik tombul tombul, doğum yaparken tüm kadınlıklarıyla simgelenirler. Ülkemizi hiç bilmeyen birinin Anadolu’da birkaç müze gezdikten sonra şöyle düşüneceğinden hiç kuşkum yok. “Bu Türkler kadınları çok seviyorlar.” Sonra bir dışarı çıkacak, durum vahim, vahimden de öte. Her gün üç kadın cinayeti, tecavüzler, çocuk gelinler. Gerçekten ne oldu da kadın seven bu uygarlık bu günlere geldi? Keşke diyorum içimden, hani öyle kalsaydık, bu ülke ne şenlikli bir yer olurdu. Yavaş yavaş Felsefe Günleri’ne dönsem iyi olacak. Ne demiştik, “Din ve bilim kültürün iki bileşenidir” ve birbirleriyle uzlaşmaz çelişkiler içindedirler. Neden? ‘Türkler kadınları çok seviyorlar’ ASSOS’TA KIYASIYA ÇATI MASI 1 IŞIL ÖZGENTÜRK DİN VE BİLİM Athena tapınağında Aristo’nun öğrencisi olmaya geldim. Hayatı esir almaya çalışıyor lk konuşmacı Felsefe Sanat ve Bilim Derneği Başkanı Prof. Örsan Öymen, din ve bilimin uzlaşmaz karşıtlığını şöyle anlatıyor: Bilimin ve dinin, yöntemsel ve yapısal nedenlerden ötürü karşıtlık durumu içinde olması bir zorunluluktur. Gözlem ve deney yöntemine, çoğulcu, sorgulayıcı ve yanlışlanmaya açık bir yapıya sahip olan bilimin, din ile bağdaşabileceği tezi bu nedenle geçerli değildir. Bu çerçevede, söz konusu iki alanı ayırmak, bilimin gelişmesi açısından da son derece önemlidir. Ancak buna rağmen, dinler, bilimin konusu olabilirler. Dinler tarihi, din sosyolojisi, din antropolojisi, din psikolojisi ve din bilişsel bilimi, din konusunun sadece felsefi açıdan değil, bilimsel açıdan da incelenebileceğini gösteren önemli disiplinlerdir. Ancak Türkiye’de, karşıdevrimci İslamcı siyaset iktidara gelerek anayasanın ve cumhuriyetin temel ilkeleri olan laiklik, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine karşı darbe yapmıştır. Din fetişizmi, her şeyi dine endeksleme takıntısı, siyaseti, hukuku, idari yapılanmayı, eğitimi, felsefeyi, bilimi ve Din Fetişizmi: İ Ünlü ressam Chagall’in “Adem ve Havva” tablosu, çok şirin. Ressamlar, masal anlatıcıları bu muhteşem kurguyu sevebilirler ama gerçek bu kurgudan çok uzak. sanatı esir almıştır. Buna bağlı olarak, bilim düşmanlığı, bilimi itibarsızlaştırma çabaları ve/veya bilimi dine uyarlama, bilim ile dini bağdaştırma çabaları da son yıllarda artmıştır. Oysa bilim ile din, tanımları ve yapıları gereği, zorunlu olarak karşıtlık durumu içinde olan iki alandır: 1 Bilim (felsefe gibi), çoğulcudur, sorgulayıcıdır, yanlışlanmaya açıktır, tez/antitez diyalektiği üzerine kuruludur. Din ise tekdüzecidir, dogmatiktir, mutlakçıdır, monolitiktir. 2 Bilim, gözlem ve deney yönteminden ibaret olmamakla birlikte, gözlem ve deney yöntemine dayanır; gözlem ve deney bilimin önkoşuludur. Din ise gözlem ve deney yöntemine değil, “vahiy” yoluna dayanır. Nitekim tektanrıcı dinlerin temel varsayımı olan “Tanrı” da tanımı gereği gözlem ve deney yoluyla doğrulanamaz çünkü gözlem ve deney kapsamında olan maddeden oluşmaz. 3 Bilim nedensellik ilkesi üzerine kurulmuştur; bilim belli başlı olaylar arasındaki nedensellik ilişkisini ortaya çıkartmaya çalışır; ancak bunu yaparken gözlem ve deney kapsamında olmayan nedenler ortaya koymaz. 4 Oysa din, her şeyin nedeni olan ancak kendisinin nedeni olmayan, maddenin nedeni olan ancak maddeden oluşmayan bir “ilk neden” olarak “Tanrı” kavramını ortaya koyar. Sözde “ilk neden” gözlem ve deney kapsamında olmadığı, sözde sonucun da sadece çok küçük bir kısmı gözlem ve deney kapsamında olduğu için nedensellik ilkesi dinde ve teolojide işlemez. KEçİÖREN’DE GERGİNLİK BİTMİyoR mHP’lilere saldırı SERTAÇ EŞ F elsefeciler konuşuyor ve birden soru kurgu ve olguya geliyor. Örsan Öymen şöyle devam ediyor: Dinlerin “Tanrı”nın varlığı ve özellikleri, vahiy, mucizeler, ruhun ölümsüzlüğü gibi tezlerine yönelik inanç olgulara değil kurgulara dayanır. Bir şeyi kurgulamak da insan zihninin özelliklerinden birisidir ancak olgunun olgu, kurgunun da kurgu olduğunun bilincinde olmak da önemlidir. “Zihin kurgu aşamasındayken kuşkunun çok, inanç seviyesinin ise az olması; zihin olgu aşamasındayken de kuşku DİN KURGULARA, BİLİM OLGULARA İTİBAR EDER nun az, inanç seviyesinin yüksek olması gerekirken nasıl oluyor da zihindeki söz konusu kuşku oranı ve inanç seviyesi olgu durumunda da, kurgu durumunda da eşit olabiliyor veya kurgu durumundaki kuşku oranı olgu durumundaki kuşku oranından daha az, kurgu durumundaki inanç seviyesi, olgu durumundaki inanç seviyesinden daha yüksek olabiliyor?” İşte bu temel bir soru. Nasıl oluyor da kurgu durumundaki inanç seviyesi, olgu durumundaki inanç seviyesinden daha yüksek olabiliyor? Bu sorunun yanıtı bize her alanda yol gösterebilir. İnanç neden bu denli kuvvetlidir? Hey bütün bilimler bunu açıklamaya koşun! Papa sizi vaftiz edeceğim dediğinde, her yaştan ve her meslekten 3 milyon insan nasıl olup da Vatikan’ın önünü dolduru yor ya da insanlar cennete gitmek için nasıl insan öldürüyorlar? Ya da çocuğu az beslenmekten ölmüş bir anne onun cennete gittiğine inanıyor? Acaba inanç sadece kurgulanmış bir şey mi? Bir soru daha, daha güzel bir dünya kurgusu için ölenleri nasıl açıklayabiliriz. Ölüm oruçlarını ya da intiharı? Bu konular beni aşıyor. Ve hemen, düşünceleri uğruna, özgürlükleri uğruna ölenler aklıma geliyor. Konu çok ağır, biraz civarda dolaşalım. YARIN: YARATILIŞ VE ANKARA Başkent Ankara’da sağ partilerin kalesi Keçiören ilçesinde gerginlik bitmiyor. BBP adayı Turgut Altınok’un ekibine yönelik saldırılarda bir AKP’li belediye görevlisinin tutuklanmasının ardından önceki gün MHP’ye yönelik bir saldırı yapıldı. MHP’liler kendi bayraklarını indirmek isteyen AKP gençlik kolları üyelerinin, üzerine araba sürmeleri nedeniyle bir arkadaşlarının yaralandığını bildirdi. MHP’li yetkililer karakolda olayın kapatılmaya çalışıldığını da iddia etti. Seçim sürecinin Ankara’da en gergin geçtiği ilçe Keçören’de yine olay yaşandı. Daha önce BBP adayı Turgut Altınok ile AKP’liler arasında yaşanan olaylar karakola yansımıştı. Bu sefer AKP gençlik kolları ile MHP’liler arasında önceki gün gece 23.00 sularında yaralamalı olay yaşandı. MHP’lilerin verdiği bilgiye göre, Güçlükaya Mahallesi’ndeki MHP seçim bü rosunun önüne gelen AKP’liler bayrakları indirerek kendi parti bayraklarını asmak istedi. MHP’lilerin karşı çıkması üzerine tartaklamalar yaşandı. Ardından AKP’li bir kişi kullandığı pikabı MHP’lilerin üzerine sürdü. Bu nedenle bir kişi yaralandı. MHP avukatlar olayı karakola bildirdi. MHP’den yapılan açıklamada, “Kamu görevlilerince olayın büyümemesi ve özellikle basına aksetmemesi için tarafımıza yapılan yoğun ısrar ve telkinlere rağmen kamuyonunu AKP’nin hak ve hukuk tanımayan tavırlarını öğrenmesi gerektiğini düşünüyoruz” değerlendirmesi yapıldı. Sağ oyların yüzde 75 düzeyinde olduğu Keçiören’de bu seçimlere üç güçlü aday giriyor. İlçede, AKP’nin MHP ile yarışacağı değerlendirilirken Altınok’un da BBP’den aday olması ortamı gerginleştirdi. Keçiören’de sağ oyların bölünmesi, bunun büyükşehir belediyesi seçimlerine de yansıma olasılığı gerginliğin nedeni olarak görülüyor. Logo değişimleri TBMM gündeminde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’li Sezgin Tanrıkulu, 20052014 yılları arasında kamu kuruluşlarındaki logo değişimlerini TBMM gündemine taşıdı. Tanrıkulu, 1 Ocak 2005 ile 14 Şubat 2014 yılları arasında hangi kamu kuruluşlarının logolarını değiştirdiğini ve değişiklikler için ne kadar ödeme yapıldığını sordu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yanıtlanması istemiyle verilen öngergede şunlar kaydedildi: “Logo değişiklikleri için hangi firmalara ne kadarlık ödeme yapılmıştır? 1 Ocak 200514 Şubat 2014 tarihleri arasındaki dönemde hangi valiliklerin logoları değişmiştir? Logo değişiklikleri için hangi firmalara ne kadarlık ödemeler yapılmıştır?” EVRİM TEORİSİNİN BÜYÜK ÇATIŞMASI!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle