04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Hasta Bölge Ortadoğu Anılar Gerçek midir? Yazı yazmak bilmeyenlere kolay bir iş gibi gelir. Oysa işlerin en ağırıdır, en ciddi olanıdır. Ben bu işi daha çocuk yaşta öğrendim. İlkokul sıralarındaki tahrir ödevlerini yapmaya çalışırken. O 1930’lu yılların havasıyla... En güzel bir dönemdi. Önce Atatürk başımızdaydı. İçine girdiğimiz bir Batılı olmak tutkusundaydık. Batılılık, uygarlıktı. Çağımıza yakışan bir uygarlık... Şubat ayındaydık. Havalar iyice soğumuştu. Kumkapı’daki okuluma gitmek için o dimdik Gedikpaşa’yı aşmak gerekiyordu. Karlı, yağmurlu günlerde zor bir şeydi oralarda, hele yokuşlarda dolaşmak. Ben Şehzadebaşı’ndan sırtımda okul çantasıyla her sabah bu yokuşu inerdim. Kimi zaman bir iki arkadaşla, çoğu zaman tek başıma. Anılar eskimez, öyle derler. Eskiyen bir anıya ben yaşanmış, ama izi bile kalmamış bir görüntü derim. Bir yazmaya başlasam sonu gelmez. Sonunun nerde biteceğini hiç düşünmeden günleri, haftaları, ayları geçirmek. Ay başlarında alınan karneyi eve anneme götürürken bir ürperti duymak. Annem pek bir şey demezdi, “Haydi gelecek aya hazırlan şimdi” der geçerdi. Ama babam karneyi hiç görmemeli. Niçin saklamalı... Yazmak deyince hep akla gelen ilk konu budur. İlkokul günleri... Sıra sıra önümden geçiyorlar. Ben de aralarında olsaydım... Ama giden gitmiş, sen artık yaşlı bir adamsın. Ama unutabilirsen unut o çocukluk günlerini... Beyazıt Meydanı’nı kış günlerinde aşmak bir işkenceydi. Deli rüzgârlar şimdiki gibi değildi. Bir esti mi meydanda seni döndürürdü etrafında. Babamla el ele olsak da yere düşecek gibi olurduk. Kimi zaman sığınacak bir yer arardık. O Saraçhane’deki kitapçı Hüsnü Efendi’nin vitrininin önüne kaçmak. 19 Mayıs, 29 Ekim bayram törenleri orda yapılırdı. Bir defasında ben de meydandaki resmi geçide katılmıştım. İnsan o yaşlarda kendini dünyaya egemen biri sanıyor. Hele yabancı bir dil öğreten okulun öğrencisi isen. Üstelik de daha Türkçeyi gereği gibi öğrenemeden yabancı dilde iyi kötü konuşmaya çabalarken. Anılar eğri büğrüdür kimi zaman. Bir yokuştan inmek çıkmak gibi. Ben o yaşların bir gün gelip anı olacağını nerden bilecektim. Gündelik sevinçler, üzüntüler, dertler, dertlenişler etrafında geçen günler geceler... Şimdi oturup o günleri bir bir yazmaya kalksam, biraz gülünç olmaz mı? Kime ne, sana ne, yaşamışsın işte... Eğri yokuştan indim, yeter öteki yokuşu çıkmaya, sizi de çıkartmaya... Bölgenin bir sorunu, güçlü devlet kurumlarının olmayışı, hukukun işlememesidir. Ortadoğu insanı devlet kurumlarına ve hukuka değil, mensubu olduğu bölge, aile, aşiret gibi ilişkilere güvenir. İşler bu ilişkiler vasıtası ile yürütülür, haklar bu ilişkiler ile korunmaya çalışılır. A Ahmet ÖzgÜneŞ fganistan’dan Mısır’a kadar Ortadoğu bölgesi sorunlarla boğuşuyor; bölge bütün gelişmişlik ölçülerinde insan hakları, politik istikrar, ekonomik gelişme, yolsuzluk, kadınların statüsü, sağlık, eğitim, askeri güç en alt sıralarda yer alıyor. Bu bölge neden böyle? Bu sorunun yanıtı bizi yakından ilgilendiriyor; çünkü Türkiye bölge ile ortak kültürel özellikler taşıyor ve Türkiye’yi tekrar Ortadoğu dünyasına döndürmek isteyen güçler var. Bölgede yaygın inanışa göre bütün bu olumsuzlukların arkasında dış güçler var; bu bakış açısına ‘kurban psikolojisi’ diyebiliriz. Şüphesiz dış güçlerin bölgede çıkarları var ve bu çıkarları korumak için gizli veya açık politikalar uyguladıkları biliniyor. Ancak bütün sorunları dış güçlere bağlamak Ortadoğu toplumlarının edilgen, kendi iradeleri ve iç dinamikleri olmayan zavallı insan toplulukları olduğunu kabullenmek anlamına geliyor ki, bu gerçekçi bir bakış açısı değildir. Her toplum içinde bulunduğu durumdan öncelikle kendisi sorumludur. Ortadoğu’nun sorunlarının temelinde de birbiri ile bağlantılı birkaç olgu var. Bölgenin dinamizmden yoksun olmasının bir sebebi, yaygın olan bir ideolojiinanç karışımıdır; bu inanışa göre bölgenin şanlı bir geçmişi vardır ve bir gün bir mucize olacak ve şanlı geçmiş geri gelecektir. Bölgenin düşünce dünyası sis lidir; şanlı geçmişten kastedilenin ne olduğu sorulduğunda, bu inancın içinde derin çelişkiler olduğu ama bu yaygın inancı sürdürenlerin bu çelişkileri görmek dahi istemedikleri ortaya çıkar. Kastedilen İslamın ilk devirleri ise Hz. Muhammet’in ölümünden hemen sonra İslam dünyası politik çatışmalar ve istikrarsızlık içine düşmüştür ve daha önemlisi, ortaçağ öncesi bir tarım toplumunun değerleri ile günümüzde gelişmiş toplumlar yaratma olanak dışıdır. Bazı Ortadoğu aydınları, İslam dünyasının 811. yüzyıllar arasında yaşadığı ‘Aydınlanma’ çağını özlüyorlar. Bahsedilen çağ Müslümanlığın YunanRoma, İran, Orta Asya ve Hint medeniyetlerinin yaşadığı topraklara yayılması ile başladı; bu medeniyetlerin düşünce, mimari, devlet idaresi, yaşam tarzı gibi olguları Müslüman dünyasında devam etti. Hemen hatırlayalım ki bu aydınlanmanın temelini oluşturan özgür düşünce, ulema sınıfı tarafından ‘din dışı’ suçlamaları ile söndürüldü ve aydınlanma, yerini durağan bir ortaçağ yaşamına bıraktı. İslam tarihi, gelişmelerin karşısına ulema sınıfının çıkmasının örnekleri ile doludur. Bölge düşünce dünyası sislidir dedik; İslam Aydınlanması çağını özleyenler, ekonomik ve sosyal gelişmenin itici gücünün özgür düşünce ve hayatı sevmek olduğunu anlamadıkça sorunlarına çözüm getiremeyeceklerdir. Bölgenin bir sorunu, güçlü devlet kurumlarının olmayışı, hu kukun işlememesidir. Ortadoğu insanı devlet kurumlarına ve hukuka değil, mensubu olduğu bölge, aile, aşiret gibi ilişkilere güvenir. İşler bu ilişkiler vasıtası ile yürütülür, haklar bu ilişkiler ile korunmaya çalışılır. Bu ortamın sonucu ya otoriter/totaliter idare ya da anarşi olmaktadır. Nitekim Afganistan, Suudi Arabistan, petrol şeyhlikleri gibi ülkelerde yönetim ailelerin elindedir, bunlar dine dayalı otoriter yönetimlerdir. Diğer ülkeler otoriter idareler ile anarşi arasında gidip gelmektedirler. Ortadoğu’da kadınların statüsü sorunludur; kadınların örtünmeye zorlanması, toplum dışına itilmesi, eğitimsiz bırakılması, kadınların derin psikolojik problemlerle boğuşması yaygındır; toplumun yarısını oluşturan, gelecek nesilleri yetiştiren kadınların durumu Ortadoğu bölgesinin önemli bir sorunudur. Ortadoğu bir nüfus patlaması yaşıyor; istikrarsızlığın bir kaynağı da mesleksiz, işsiz genç yığınlardır. Nüfus patlaması ekonomik durgunluk ile birleşince bölgede ekonomik/politik istikrarsızlığın derinleşmesi beklenmelidir. Türkiye Ortadoğu girdabına doğru sürükleniyor mu? Hukukun ve güvenlik güçlerinin dini grupların etkisi altına girdiğinin, dolayısıyla temel devlet kurumlarının Ortadoğu modeline doğru kaydığının ortaya çıkması, devlet yönetiminin dini referanslara göre şekillendirilmesi, toplumun yaşam tarzlarına müdahale, endişe verici gelişmelerdir. Bu gelişmeler devam eder ise ekonomi durur, Türkiye otoriter bir yönetim veya istikrarsızlık seçenekleri ile karşı karşıya kalır. Büyük Atatürk’ün başlattığı ‘Türk Aydınlanması’nı geriye döndürmeye çalışmak, sosyal/politik gelişmeyi durdurmak kimsenin yararına değildir. Bu Koşullarla Güvenli Seçim??? Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri ve raportörü Bülent Serim’in, odatv’de 9 Şubat 2014’te, “Adil bir seçim nasıl olur” başlığıyla yayımladığı incelemeden alıntılara, SEÇSİS, UYAP, Baraj ve Af konularıyla devam ediyorum. (Siyahlar benim. E.K.) HHH SEÇSİS ve UYAP. ...SEÇSİS’in altyapısı olmadığından, UYAP’ın (Ulusal Yargı Ağı Projesi) altyapısı kullanılarak veri gönderimi sağlanmaktadır. Yani seçim sistemi, seçmen kütüğünde yapıldığı gibi, siyasal iktidarın, Adalet Bakanlığı’nın iyi niyetine terk edilmiş bulunmaktadır. Bu sistemde, ilçelerden yapılan veri girişlerinin, donanıma müdahale edilerek, eklenecek bir korsan yazılım ile merkezi bilgisayara farklı biçimde iletilmesi olanağı vardır ve bu durum uzmanlar yanında üretici firma tarafından da kabul edilmektedir... Böyle olduğu içindir ki, Almanya ve Yunanistan bu sistemden vazgeçmiştir. ...Bilgisayar destekli seçim sisteminden vazgeçilmelidir. Bu yapılmayacaksa, en azından sandıktan çıkan sonuçların tam olarak yansıtıldığına güvenilmesi için, seçim sonuçlarının, sandık tutanaklarından ilçe ve il toplamlarına ulaşabilmeyi olanaklı kılacak ayrıntıda yayımlanması gerekmektedir. HHH Baraj, temsilde adaletsizlik: Seçim sisteminde yer alan yüzde 10 Türkiye barajı yüzünden... 2002 genel seçimlerinde geçerli oyların yüzde 34.43’ünü, toplam seçmenin yüzde 25’inin oyunu alan AKP, Meclis’te 363 sandalyeyle yüzde 66 temsil olanağına kavuşmuştur. Denklem akıllara ziyan biçimde şöyle oluşmaktadır: Yüzde 25 = yüzde 66. Bu denklemi çözebilene aşk olsun! Yüzde 10 barajına takılıp Meclis’te temsil edilmeyen oy toplamı 14.5 milyondur. ...Unutulmamalıdır ki yüzde 10 barajı, yurttaşların anayasadan kaynaklanan “seçme” hakkını da ellerinden almaktadır. HHH Seçim suçlarına af, suç işlenmesinin de yolunu açıyor. ...4 Temmuz 2012 gününde kabul edilen yasayla... 2010 referandumunda ve 2011 genel seçimlerinde seçim suçu işleyen tüm suçlular affedilmiştir. Bu ilerisi için olumsuz, ama seçimlerin ne kadar demokratik(!) olduğunu göstermesi yönünden önemli bir göstergedir. HHH Bülent Serim, iki gündür özetlediğim incelemesinde, bugüne ışık tutmuş ve gelecekte neler yapılması gerektiğini belirlemiştir. Okunmalı ve saklanmalıdır. Not: “Sandık başındayız” adlı bir gönüllü grup, seçim güvenliği için çalışıyormuş. Adresleri: “sandikbasindayiz. org”, Twitter “@ Sandikbasindayz”. ne kedisiz ne kitapsız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle