04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 2014 SALI 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada ve gerçek sahibi havasında. Sarayından, daha beşinci ayında cumhurun mu, Bakanlar Kurulu’nun mu başı olduğu tartışılan Bay RTE, geçen cumartesi kendine yağ çekenlere sahip çıktı ve… …her zamanki gibi olayları, yazılan ve söylenenleri saptırarak sağa sola saldırdı. Bu son saldırıların hedefinde elbette pek çok yanıyla ona ve ona yalakalık eden kişileri eleştirenler vardı. HHH Cumartesi günü Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği’nin toplantısında yine kendisine yalakalık edenleri Kasımpaşalı bir kabadayı tavrıyla savunan konuşmasında şöyle dedi: “30 Ağustos Bayramı resepsiyonunda şarkıcı Yavuz Bingöl ile Yemen Türküsü’nü birlikte söyledik. Aman Allahım o sanatçımıza söylemediklerini, çözüm süreci toplantısına katıldığı için yapmadıklarını bırakmadılar. Şu anda Türkiye’nin en büyük sanatçısını linç etmek için ellerindeki her vasıtayı kullanıyorlar. Niye? Sen nasıl olur da Cumhurbaşkanı RTE ile yan yana böyle bir resim verir, aynı fotoğraf karesinde nasıl görünürsün?.. Böyle baskıcı bir zihniyet alkışlanabilir mi?” Oysa: Cumhurbaşkanı mıdır, başbakan mıdır her ne ise; çıkıyor bir kürsüye gerçekleri yine hasır altı ederek, tabiatı gereği gerçekleri tahrif eden konuşmasında yine yalan söylüyor. Zira tabii kendisini övdüğü için Türkiye’nin en büyük sanatçısı dediği Yavuz Bingöl, bu özelliğinden başka bir nedenle haklı ağır içerikte yorumlarla eleştirildi. Yemen Türküsü’nü RTE ile birlikte söylediği için değil! Bu eleştirilerin nedeni, Hürriyet’te her çarşamba yayımlanan bir röportaja konuk olduğunda toplumsal etiğe ve geleneklere aykırı söyledikleridir. 3 Aralık 2014’te Hürriyet’te haftanın konuğu röportajında Ahmet Hakan’ın sorusu ve Yavuz Bingöl’ün soruya verdiği yanıt aynen şöyle: “Berkin Elvan’ın annesinin meydanlarda yuhalatılması… bu konuda ne düşünüyorsunuz?” YB: “Burada da Tayyip Bey’in duygusallığı rol oynuyor. Sokaklarda ölmüş annesine küfredildiği zaman, ertesi gün o da Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı. Bu çok insani bir şey… İşte, duygusunu işine karıştırmak bu… Öte yandan şunu da söyleyeyim: Ölmüş anneye küfretmek, sol değerlere inanan insanların yapabileceği bir şey mi? Ne kadar ayıp bir şey! O zaman o da öyle yapıyor.” Bu sözler Bingöl’ün savunduğu kişi cumhurun başkanı değil de herhangi biri gibi, sokaktaki biri gibi davranan kişi. Üstelik Bingöl bu açıklamasıyla; vay ölmüş anama küfretti diye silaha sarılan bir kabadayı gibi RTE’nin de kalabalıkları Elvan’ın annesine küfrettirmesini haklı buluyor ve … …Cumhurun başkanı olmakla övünen Saraylı, Bingöl’ün edebe ve etiğe aykırı bu savunusunu haklı görüyor, övüyor. Saraylı’yı yüzde 52 ile seçenler, oh be karşılıklı küfürleşmeyi kışkırtan bir cumhurbaşkanı seçtik, diye ne kadar övünseler haklarıdır! HHH RTE’nin yalaka söylemlerin sahiplerini savunan sözleri Bingöl’le sınırlı değil. Devam ediyor: “Bunu sadece o sanatçımıza değil, hakikati söyleyen kim olursa olsun ona yapıyorlar. İşte en son Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alan değerli yazarımız Alev Alatlı’ya da bunu yaptılar.” Vay efendim Vay! Alatlı’yı nasıl eleştirirsin! Oysa, George Orwell yaşasaydı oligarşiyi, insan haklarını ve özgürlükleri yok eden bir kişi olarak RTE’yi somut bir örnek olarak gösterirdi. Hiç kuşku yok Alev Alatlı gibi RTE’yi alkışlamaz ve belki de bugünkü Türkiye’yi somut örnek alarak 1984 kitabından sonra “2014” başlıklı ve konulu yeni bir kitap yazardı. HHH RTE’nin söylediklerini, yaptıklarını öven sanatçılar şöyle önlerine düşen haberlere bir göz atsalar, RTE’nin önderliğinde son Eğitim Şurası’nın din şurasına dönüştüğünü kanıtlayan MEB’e güya tavsiye kararıyla acaba sarsılırlar mıydı? Hayır! Saraylı, kadınla erkeğin fıtratları aynı değildir, eşitlik ise kadınlar arasında geçerlidir diyor. Bu saçma sapan değerlendirmeye kadınlardan beklenen nedir? Bir iki sanatçı için kadınlara, “tencereciler, tavacılar neredesiniz!” diyor ya RTE, Kadınların eşitlik haklarını koruduklarını Saraylı’ya kanıtlamak için tencere tava “buradayız” diye sokaklara dökülmeleri gerekmez miydi? HABERLER KOZMİK ODADA SUBAYIN EL YAZISI İLE KÂĞIT ÜZERİNDEKİ YAZI UYUŞMADI 5 yıl sonra çarpıcı rapor ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a “suikast girişimi” iddiasıyla Aralık 2009’da başlatılan ve Özel Harp Dairesi’ne bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu’nda günlerce süren aramalara, devlet sırrı niteliğindeki belgelerin deşifre olmasına neden olan “Kozmik oda” soruşturmasında 5. yıl dolmak üzereyken dikkat çeken bir gelişme yaşandı. Çukurambar’da gözaltına alınan ve “Arınç’ın evinin krokisi” olan kâğıdı yutmakla suçlanan subayın yapılan “grafolojik” incelemesinde, “el yazısı” ile kâğıt üzerindeki yazının uyuşmadığı ortaya çıktı. Söz konusu subay, ifadesinde “kâğıdı polis cebime koymuştu” iddiasında bulunmuştu. Davada savcı, delil toplama işini tamamlayarak karar aşamasına geldi. 17 Aralık operasyonu sonrası mart ayında özel yetkili mahkemeleri kaldıran yargı paketi yürürlüğe girince, kozmik oda soruşturması da el değiştirdi. Dosya bir süre başsavcılığın önünde bekletildi. Yaz aylarında ise kozmik oda soruşturması, Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturması Bürosu Savcısı Sadık Bayındır’a verildi. Alınan bilgiye göre savcı Bayındır, soruşturma kapsamında yıllardır atılmayan bir adımı attı ve iki subayın üzerinden çıktığı öne sürülen kâğıt üzerinde “grafolojik” inceleme yaptırdı. Çünkü söz konusu iki subay, bu kâğıdın kendilerine ait olmadığını, polislerin bunu yerleştirdiğini iddia ediyordu. Kâğıt üzerindeki yazı karakteri ile iki askerin yazıları ile karşılaştırıldı. Savcılığa sunulan raporda, Arınç’ın evinin adresini içeren kâğıttaki yazıların iki subayın el ürünü olmadığı sonucuna varıldı. Alınan bilgiye göre savcılık, soruşturmada delil toplama aşamasını tamamladı. Şu anda delil değerlendirme aşamasına giren savcılığın, kısa zaman içinde soruşturmayla ilgili kararını esastan vereceği öğrenildi. Savcının bu kapsamda önünde iki seçenek bulunuyor. Ya ortada suç olduğu iddiasıyla dava açılacak ya da delil yetersizliğinden takipsizlik verilecek. Aralık ayından sonra soruşturmada 5. yıl geride kalacak 6. yıla girilecek. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada ... parmaklıkların ardında elle değil de bilgisayarla yazmaya başlayışımın, yani bedensel özgürlüğün birinci yılı. Bir yıl bir çırpıda geçti. Bu sütunlar sadece okura bilgi ve yorum sunma değil, aynı zamanda hesap verme yeridir. O nedenle geçen bir yılın özetini okurla paylaşmak isterim. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 4 Aralık 2013 Çarşamba günü bireysel başvurumu değerlendirip, “burada hukuk ihlalleri vardır, gereği yapılmalıdır” kararı vermesinin ardından avukatlarım olması gerekeni şöyle özetlediler: “24 saat bile uzun, hemen tahliye edilmen gerekir.” Ancak özel yetkili mahkemenin ruhunu 5 yıldır bildiğimiz, yaşadığımız için, değil yoğurdu, dondurmayı üfleyerek yemek gerekiyordu. Mahkeme beni şaşırtmadı, tahliye etmemekte direndi. Bir yerel mahkeme, en üst iç hukuk organı olan AYM’nin kararını uygulamamakta ısrar ediyordu. Silivri tam 5 gün sonra 9 Aralık Pazartesi günü akşam 19.00 sıralarında özgürlüğe evet dedi. HHH 10 Aralık insan hakları gününde özgürlükte ilk sabaha uyandıktan sonra her anlamda yeni bir yaşam başladı. Her şeyden önce, hapiste daha da güçlenen aile bağlarını özgürlükle birlikte daha yoğun yaşamak güzeldi. Devamında kalemi elden bırakmadan verilecek siyasal mücadeleye tutuşmak da heyecan vericiydi. Zaten 2014’ün başlamasıyla birlikte 30 Mart yerel seçimlerinin iklimine girilmiş oldu. 3 ay boyunca başta İzmir ve çevresi olmak üzere Anadolu’nun dört bir yanına koştum. Seçimlerin ardından özellikle iktidardan aldığımız belediyelerin başkanlarının biraz abartılı da olsa “senin de tuzun oldu” demesi enerji verdi. Seçim sonrası Cumhuriyet gazetesi için hep birlikte yapabileceklerimizi daha yoğun konuştuk. Devamında Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve yeni yasama yılı geldi. Bir yıl aynı zamanda 34 yıllık mesleki birikimi ve Silivri günlerinde daha yoğun okuduğum siyaset bilimi kitaplarını toplumla harmanlama süreciydi. Deneyim ve bilgiyi toplumun özlemleri ve beklentileriyle birleştirince siyaset mayasını bulmuş oluyor. HHH 9 Aralık 2013 akşamı Sincan Cezaevi önünde kolumu eşimin omzuna yaslayıp “İçeride en çok gelecek biriktirdim” demiştim. 1 yıl iyi bir mayalanma oldu. “Çektiğin yeter, artık kendini yorma” diyenleri de “Ne duruyorsun, atıl öne, söyle doğruları, gelen gelir gelmeyen gelmez” diyenleri de aklımın biraz altında tuttuğum hırsın gölgesinde dinledim. Son olarak 26 Kasım Çarşamba günü sevgili Abbas Güçlü’nün Genç Bakış programında gençlerin, “Bize her şeyi daha net ve toplumun ikna olacağı yöntemlerle anlatmalısınız” sözlerini beklenti yüksekliğine de bağladım ve “Söz, en geç 2 ay içinde” deyip kendimi de bağladım... Sevgili Güçlü de bunu 28 Kasım günü köşesinde çok güzel işledi. Karşılaştığım insanlar, Türkiye’nin gidişinden duydukları kaygıyla “Nasılsınız” diye sorduklarında alacakları yanıtı merakla bekliyorlar. Dolu bir sesle “İyiyim” diyorum, “yapmamız gereken bunca iş varken en büyük lüks kötü olmaktır. Kötü olma lüksümüz yok”. Evet zor bir dönemden geçiyoruz... Demir parmaklıkların ardında, hücrede tek başıma olduğum günlerde bile bir gün o duvarların yıkılacağına nasıl inandımsa, bugünkü karanlığın aşılacağına da aynı güçle inanıyorum. Bütün mesele, bunun için mücadele gücünü yitirmemek. Umut, hedef koymayı gerektirir... Hedef koymak, emeği ve aklı gerektirir... Emek ve akıl, özgürlüğü kullanabilmeyi gerektirir... Bütün bunların bilinciyle geleceğe bir kez daha merhaba... Kronik kalp yetmezliği hastası olan Abdullah Kalay tahliye bekliyor İki kurumdan farklı görüş SİBEL BAHÇETEPE Maoist Komünist Partisi (MKP) davasından müebbet hapis cezasına çarptırılan ve Kocaeli Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde uzun süredir sağlık sorunları ile boğuşan 46 yaşındaki Abdullah Kalay’ın durumu giderek ağırlaşıyor. Kronik kalp yetmezliği hastası olan ve kalbinin yüzde 70’i çalışmayan Kalay, günde 12 farklı ilaç içiyor, arkadaşlarının desteği ile günlük ihtiyaçlarını karşılıyor. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin “cezaevinde kalamaz” raporlarına karşın Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “cezaevinde kalabilir” yönünde raporlar vermesi Kalay’ın, tahliyesini de engelliyor. Eşi Güler Kalay, bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı başta olmak üzere yetkili makamlara başvurduklarını ancak olumlu sonuç alamadıklarını belirterek “Her telefon çaldığın da ölüm haberi alacağım diye korkuyorum, bu korku ile yaşıyorum. Eşim kronik kalp hastası ve bu şartlarda cezaevinde kalamaz, bakımına evde devam edilmeli, tahliyesini istiyoruz” diyor. Güler Kalay, eşinin 2012’de cezaevinde kalp krizi geçirdiği ve iki buçuk saat sonra hastaneye yetiştirildiği için kalbinde ağır tahribat olduğu söylü yor. “Durumu giderek ağırlaşıyor” diyen Kalay, kalbindeki ana damara da stent takıldığını anlatıyor. Önümüzdeki günlerde sintigrafi çekileceğini ve gerekirse yeniden anjiyo yapılabileceğini belirten Güler Kalay, şöyle devam ediyor: “Haftada hemen hemen iki kez hastaneye götürülüyor. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi iki kez ‘hastanede kalamaz’ demesine karşın Adli Tıp Kurumu bunu reddetti. Her geçen gün durumu kötüye gidiyor, kilo veriyor, arkadaşlarının yardımı ile günlük işlerini yapıyor, çamaşırları yıkanıyor. Kalbinin yüzde 70’i çalışmıyor. Günde 12 ilaç kullanan ve kalbi büyük oranda çalışmayan birisi nasıl tahliye edilmez?” Kalay’ın arkadaşlarından Tekin Yıldız ise 1996’da başlatılan ölüm oruçlarından sonra Kalay’ın Wernicke Korsakoff hastası olduğuna da dikkat çekerek “Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin verdiği ‘cezaevinde kalamaz’ raporuna karşın Adli Tıp Kurumu bunu hiç dikkate almadan ideolojik nedenlerle cezaevinde kalabileceği yönünde rapor verdi. Abdullah Kalay ölüme terk edildi. Bir Güler Zere vakası var. Bu durum karşısında sessiz kalmayacağız” diyor. Halman için üç ayrı tören Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman, vefatının ardından dün Ankara’da sevenleriyle son kez buluştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda düzenlenen törene Halman’ın ailesi ile birlikte Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Abdurrahman Arıcı ve bakanlık çalışanları katıldı. Meclis’te Halman için düzenlenen törene, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Eski TBMM Başkanlarından İsmet Sezgin, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, TBMM İdare Amiri AKP Milletvekili Salim Uslu, bazı eski bakanlar, milletvekilleri ve TBMM idari personeli katıldı. Halman’ın başkentteki son durağı ise Bilkent Üniversitesi oldu. Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde düzenlenen törende, meslektaşları ve öğrencileri Halman’ı anlatan konuşmalar yaptı. Halman’ın cenazesi, bugün öğlen Teşvikiye Camii’nde kılınacak namazın ardından Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verilecek. İnançer için suç duyurusu n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanlığı, Meclis çatısı altında katıldığı bir konferansta “Harf Devrimi”ni eleştirirken “İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz ‘Köpekleştirme’ demektir” diyen Ömer Tuğrul İnançer hakkında suç duyurusunda bulundu. TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı’ndan yapılan yazılı açıklamada, İnançer’in katıldığı konferansın kayıtlarının incelendiği ve “hiçbir şekilde tasvip edilmesi mümkün olmayan yakışıksız ifadelerin yüce Meclis çatısı altında söylendiğinin” tespit edildiği vurgulandı. Açıklamada, “İnceleme ve soruşturma başlatılmış olup ayrıca İdari, Mali ve Teknik İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Haydar Çiftçi ile İnsan Kaynakları Başkanı Liman Peker görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Konferanstaki ifadelerle ilgili olarak da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur” denildi. Musul’da rehineler, ‘IŞİD Müslümanlara bir şey yapmaz’ diye düşünmüş Şişli Belediyesi’nde istifa bilmecesi IŞİD’e güvenmişler ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nun IŞİD tarafından basılarak 49 personelin rehin alınmasına ilişkin olayla ilgili yeni bilgiler gün yüzüne çıktı. Emniyet’te ifade veren personele göre, konsolosluğun zamanında tahliye edilmesi ve çatışmaya girmeden teslim olunmasının nedeni, “Türkiye Müslüman bir ülke, IŞİD bize bir şey yapmaz” düşüncesi oldu. Baskın sonrasında Konsolos Öztürk Yılmaz’ın kimliği IŞİD’den üç gün boyunca saklandı. Ancak daha sonra Yılmaz’ın kimliğini öğrenen IŞİD militanları, konsolosluğa ait çanta içindeki yaklaşık 2 milyon Avro’ya da el koydu. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na yönelik terör örgütü IŞİD’in 11 Haziran günü gerçekleştirdiği baskında 101 gün boyunca rehin alındıktan sonra serbest bırakılan 49 personelin, Emniyet’teki ifade alma işlemleri tamamlandı. Savcılığın talimatı üzerine Ankara Emniyeti, başta Konsolos Öztürk Yılmaz olmak üzere başkentte oturan mağdurların tek tek ifa İstanbul Haber Servisi Şişli Belediyesi’nde Emir Sarıgül’ün dün istifa ettiği öne sürüldü. İstifa iddialarını yalanlayan Sarıgül, “İstifa ettiğimi ben de sitelerden okudum. Bu sabah Sayın Başkanımız ile memurların toplusözleşmesini imzaladık. Hem de Sayın Başkan Hayri İnönü’nün gelmediğinin söylendiği yeni binada” dedi. Hayri İnönü ise kafaları karıştıran bir açıklama yaparak “İstifa niyetinden bahsetti. Dilekçe verdiğini duydum ama henüz önüme gelmedi” dedi. Sarıgül’ün herkesin önünde istifa dilekçesini yazıp Yazı İşleri’ne gönderdiği, İnönü’nün “işleme koyun” talimatına karşın dilekçenin kaybedildiği söyleniyor. İnönü ile Sarıgül arasındaki gerilime CHP Genel Merkezi müdahil olarak İstanbul Milletvekili ve PM üyesi İhsan Özkes’i arabulucu tayin etti. Hayri İnönü, Mustafa Sarıgül ve İhsan Özkes, cumartesi akşamı Harbiye’deki Borsa Lokantası’nda biraraya geldi. Öte yandan Hürriyetin haberine göre; CHP Şişli İlçe Başkanı Veli Çellik başkanlığında dün geç saatlere kadar süren bir toplantı yapan Şişli Belediye Meclisi’nin CHP’li üyeleri, İnönü’yle ilgili rahatsızlıklarını iletmek için Ankara’ya gitme kararı aldı. Heyet adına Çelik, randevu vermesi halinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, aksi taktirde Veli Ağbaba’yla görüşecek. İddialara göre CHP MYK’nın çarşamba günkü toplantısında krizi gündeme getirmeye hazırlanan Genel Başkan Yardımcıları Tekin Bingöl ve Ercan Karakaş ile Genel Sekreter Gürsel Tekin, İnönü’den yana tavır alacak. MİT ve Dışişleri bilgi vermiyor Soruşturma kapsamında Dışişleri ve MİT’ten olaya ilişkin bilgi ve belge ile sorumluların varsa kimlikleri istendi. Alınan bilgiye göre Dışişleri Bakanlığı, bu zamana kadar savcılığa yanıt vermedi. MİT ise savcılığa gönderdiği kısa yanıtta, baskını gerçekleştirenlerin “IŞİD mensupları olduğu, liderlerinin ise Bağdadi olduğu” bildirildi, fakat şüphelilerin isimlerini vermedi. Rehineler ifadelerinde sadece militanların kod isimlerini söylediği için savcılık şüpheli ismi bulmakta sıkıntı yaşıyor. Eğer isimler tespit edilirse adli yardımlaşma kapsamında Irak’tan bu kişilerin iadesi istenecek. desini aldı. Rehinelerin verdikleri ifadeler, baskına ve sonrasında yaşananlara ilişkin yeni ayrıntılar ortaya çıkardı. Buna göre konsolosluğun tahliye edilmemesinin sebebi, “Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için IŞİD bize bir şey yapmaz” düşüncesi oldu. 11 Haziran’daki baskından yaklaşık 5 gün önce IŞİD, konsolosluğa çok yakın bir noktada bulunan askeri birliğe saldırdı, gece boyunca çatışma yaşandı. Irak askerleri, silahlarını bırakarak garnizonu terk etti. Bunun üzerine konsolosluk çevresinde ilk aşamada sessizlik yaşandı, daha sonra silahlı kişiler görülmeye başlandı. Bu aşamadan sonra konsolosluk yetkilileri tahliye için plan hazırladı, bu uygulanmadı. 11 Haziran günü kapıya ağır silahlarla gelen IŞİD militanları, teslim olmaları için 10 dakikalık süre verdi. Ankara’dan gelen talimat üzerine tüm personel çatışmaya girmeden teslim oldu. IŞİD militanları, konsolosluk içinde kilitli bir odaya girmek istedi. Arapça bildiği için militanlar ile konuşan bir polis, “Buranın askeri kanat sorumlusu benim, siyasi sorumlu ise Türkiye’de. Buranın anahtarı ise siyasi sorumluda” diyerek hem konsolos Öztürk Yılmaz’ı sakladı hem de odanın açılmasını engellemek istedi ancak IŞİD mensupları kapıyı kırarak odaya girdi. Baskın öncesinde tüm önemli evrak imha edildiği için IŞİD, kritik bilgi belgeye ulaşamadı. KCK davasına AYM reddi n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 175 sanıklı KCK ana davasına devam edildi. Duruşmaya 23 tutuksuz sanık ve avukatları katıldı. Avukat Cihan Aydın, İstanbul 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen KCK davasının Anayasa Mahkemesi’ne gönderildiğini anımsatarak, “Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının asıl nedeni işlemlerindeki şüphelerdir. Bu nedenle yapılan işlemlerde Anayasa’ya aykırılık taleplerimizin Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesini istiyoruz” dedi. Mütalaasını açıklayan Cumhuriyet Savcısı, dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine ilişkin talebin reddini istedi. Mahkeme, talebinciddi bulunmadığını belirterek reddetti. milyon Avro’ya el koydular Yaklaşık 3 gün Konsolos Yılmaz’ın kimliği gizlendi. Personelin üzeri aranmadığı için Yılmaz’ın kimliği ve üzerindeki telefon açığa çıkmadı. Hatta personel, baskın öncesinde konsolosluğa ait yaklaşık 2 milyon Avro’yu çantaya koyarak kişisel eşya diye yanlarına aldı. 3. günün sonunda durumdan şüphelenen militanlar, herkesin üzerini aradı. Böylelikle hem Yılmaz’ın kimliği açığa çıktı, hem de paralara el konuldu. Personelin ifadesine göre, rehineler hiçbir zaman Musul dışına çıkmadı. 101 gün boyunca rehineler Musul sınırları içinde çeşitli adreslerde tutuldu. 2 Bedelli komisyondan geçti n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bedelli askerlik ve sözleşmeli er başvurularına ilişkin kanun teklifi, TBMM Milli Savunma Komisyonu’nda aynen kabul edildi. Komisyonda, Bakan Yılmaz’a ağabeyinin bacanağı Yaman’ın sınavsız olarak TİB’de işe girdiği iddiası soruldu. Yılmaz, “Kesinlikle yalan. 20 yıl kamuda çalışmış, yatay geçiş için başvurmuş. 4.5 yıl yöneticilik yapmış. TİB kurulduktan sonra TİB’e geçmiş. Ben o zaman bakan mıyım? Siyasetçi miyim? Değilim. Benim bacanağım mı? Değil” şeklinde konuştu. ÖSYM ise “Hiçbir aday, mezuniyet alanı uyuşmazlığından dolayı atamasının yapılamayacağı bir kadroya yerleştirilmemekte ve hiçbir aday puanı yetmediği bir kadroya asla yerleştirilmemektedir” açıklaması yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle